KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarımızın saygıdeğer çalışanları, basının değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, geçen yıl ilk kez geldiğinizde bütçe görüşmelerine yeni bir bakan olduğunuzu ve bu konuda sizlere eleştirilerimizin olmayacağını, sizi desteklediğimizi ama önümüzdeki yıl bir yıllık uygulamalarınızı da masaya yatıracağımızı söylemiştik. Bakanlığınızın önemi, naifliği, kadın, çocuk, engelli ve birçok sosyal alanı kapsadığı için bu konuda ne kadar duyarlı olduğumuzu bilmenizi isteriz ama bunlar sizi eleştirmemizi engellemeyecek tabii ki. Keşke her şey ama her şey söylediğiniz ve bize dağıttığınız bu pembe kitapçıkta olduğu gibi tozpembe olsaydı, bugün burada sizlere çok daha güzel şeyler söyleyebilirdik. Ama izin verirseniz, hoşgörünüze de sığınarak birkaç eleştirimi de yapmak istiyorum.

Özellikle, sizin 17 Kasım 2015'te başlayan görevinizden bugüne kadar geçen sürede en az 649 kadın cinayete kurban gitti. Geçen yıl işlenen cinayetlerin yarısı OHAL döneminde gerçekleşirken 2016 yılında her gün ortalama 358 kadın şiddet gördüğü gerekçesiyle kolluk kuvvetlerine başvurmuş. Her ne kadar kadın cinayetlerini rakamsal olarak ifade etmek canımızı yaksa da, içimizi acıtsa da, bizi kahretse de 2017 yılının ilk on ayında 379 kadın öldürüldü ve bu sadece bizim bildiğimiz kadarı, istatistiklere yansıyanlar bunlar. Geçtiğimiz günlerde gencecik bir kadın daha cinayete kurban gitti, hepimiz bu kez Helin için üzüldük, isyan ettik ve kadın cinayetlerinin ne derece korkunç bir noktaya geldiğini bir kez daha gördük. Ülkemiz ne yazık ki kadın cinayeti istatistiklerinde dünyada ilk sıralarda yer alıyor. Helin'in katli dolayısıyla kadın cinayetlerine ilişkin söylenecek çok şey var, her fırsatta tekrarladığımız önemli konular var ancak bugün bunlara bir yenisini daha eklemek gerekir. Kadın cinayetlerinde kullanılan silahlar... Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun 2016 yılı verilerine baktığımız da cinayetlerin yüzde 42'sinin ateşli silah kullanılarak işlendiğini görüyoruz. Yani cinayetlerde en çok ateşli silahlar kullanılıyor. Peki, bu nasıl oluyor? Bu erkek katiller bu silahları nereden buluyor, bu silahlara nasıl bu kadar kolay ulaşabiliyor, bu normal bir durum mudur, bu konuda bir çalışmanız var mıdır; bunu öğrenmek isteriz.

Özgecan cinayetinden bu yana, kadın örgütleri neredeyse her gün açıklama yapıyor "Yaptırımı artırın, indirimi kaldırın." diye. Siz ne yapıyorsunuz? Çocuğu tecavüzcüsüyle evlendirmeye yönelik değişiklikler yapıyor, kadını eve kapatmaya yönelik, çok masum ve insani görülen süt iznini artırıp doğurulan çocuk başına para veriyorsunuz. Yetmiyor, erken yaşta evliliğe, çocuk istismarını artırmaya ve çoklu evliliğin önünü açmaya yönelik müftüye nikâh yetkisini veriyorsunuz ama kadına, çocuğa yönelik şiddeti engelleme konusunda yaptığınız çok fazla bir şeyin olmadığını verilen istatistiklerle, ortaya çıkan tablolarla görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü 2016 yılı adli istatistiklerini yayımladı. 2006 yılından itibaren düzenli olarak yayımlanan istatistiklerin son on yıllık karşılaştırması yapıldığında, birçok alanda suça yönelimin arttığı görülüyor. Yayımlanan bilgilere göre, Türkiye'de işlenen suçların en önemli nedenini ekonomik sıkıntılar oluşturuyor. Özellikle çocukların suça yöneliminde ve cinsel taciz vakalarında da büyük artış yaşanmış, taciz vakalarında artış yaşanmasına rağmen mahkûmiyet kararlarında azalış olmuştur. Bu çok önemli bir şey arkadaşlar, bir kez daha altını çiziyorum: Özellikle çocukların suça yöneliminde ve cinsel taciz vakalarında da büyük artış yaşanmış, taciz vakalarında artış yaşanmasına rağmen mahkûmiyet kararlarında azalış olmuştur. Yargının ne hâle geldiğinin açık ve net bir göstergesi. Yayınlanan verilere göre çocuklara yönelik cinsel istismarlarda özelikle son dört yılda inanılmaz bir artış yaşanmıştır. 2006 yılında toplamda çocuklara yönelik cinsel istismar suçundan 3.778 karar verilmiş, 2016 yılında ise 21.189 karar verildi. Çocuklara yönelik cinsel istismarın en fazla mahkûmiyetle cezalandırıldığı yıl 2016 olurken, karar çıkan davalarda sanıkların yüzde 58,8'i mahkûm olmuş. Cinsel taciz suçlarını işleyenlere yönelik 2006 yılında toplamda 5.243 karar verilmiş. 2016'da bu rakam 13.347'e ulaşmış.

Özellikle son üç yıllık döneme bakıldığı zaman, cinsel taciz suçlarında verilen kararlar artış gösterirken, mahkûmiyet sayılarındaki düşüş ise dikkat çekici. 2007 yılında cinsel taciz davalarının yüzde 47,7 'sine mahkûmiyet kararı verilirken 2016'da ise bu rakam yüzde 36,5'e düşmüş arkadaşlar. Ciddi anlamda bir düşüş var. Çocuk suçlarında 2016 yılında on yıl öncesinden 2 kattan fazla dava dosyası görülmüş. 2006'da 62 bin dava bulunurken, 2016'da bu rakam 117.739'a kadar çıkmış. 2012 yılı öncesinde karara bağlanan dava sayısı 1.822 iken, bu rakam 2015 yılında 53.195'e, 2016'da ise 43.366'ya ulaşmış.

Çocukların en fazla işlediği suç türünü mal varlığına karşı işlenen suçlar oluşturdu. Yüzde 60,7'si hırsızlık, yüzde 27,5'i mala zarar verme, 9,2'si yağma ve 2,6'sı ise diğer suçlarda cezalandırılma. En fazla cezalandırılan 2'nci kanun ise vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar oldu. Vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar kapsamında çocuk suçluların yüzde 97,2'si kasten adam yaralamadan hüküm giymiştir.

Bu ülkede çocukların karşı karşıya bırakıldığı istismar ve şiddetin boyutunu çok iyi biliyoruz. İstismar karşısında Hükûmet yetkililerinin çocukları, bırakalım korumayı, koruma vaad etmekten bile uzak cümleleri hâlâ kulaklarımızda çınlıyor, tıpkı Ensar Vakfı örneğinde olduğu gibi. Bakanlığın en önemli görevlerinden biri bu istismarların, bu şiddetin durdurulması için önlemler almak. 2016 faaliyet raporunda Bakanlık, bir yıl için belirlediği hedeflerin ne kadarına ulaştığını, ulaşamadıklarının ise nedenlerini açıklıyor. Raporda çocuklarla ilgili en önemli, hatta nerdeyse tek hedef çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi eylem planının hayata geçirilmesi. Başarı oranı yüzde sıfır. Bir kısmı yapılmış ama hedef tam tutturulamamış. Rapor bize hiçbir şey yapılmadığını söylüyor. En az bir yıllık bir zamandan bahsediyoruz ki bu eylem planının çalışmalarının çok daha öncesinden başladığı biliniyor. Peki, Bakanlık bu "hiçbir şey yapmama"yı nasıl açıklıyor? "Eylem planı imza aşamasında. İmzalandıktan sonra Yüksek Planlama Kuruluna sunulacak." diyerek. En az bir yıldır imzalanamamış bir eylem planı ve her gün artan çocuk istismarları...

Türkiye Psikiyatri Derneğinin yaptığı araştırmaya göre, Türkiye'de istismara uğramış çocuk oranı yüzde 33, son on yılda sadece cinsel istismara uğrayan çocuk sayısı 250 bin civarındadır. Yine, bir araştırmaya göre, çocuk istismarında dünya 3'üncüsüyüz. Yani, Sayın Bakan yönetimindeki ülkemiz dünya utanç listesinin şampiyonlarından olmuş ve ne yazık ki bizler çok üzülüyoruz. Ve hiç sıkılmadan çocuk İstismarını çocuklara mahremiyet eğitimi vererek çözmeyi hedeflediğinizi, böylece çocukların kendilerini koruyabileceğini iddia ederek çocuklara yönelik cinsel suçları önleme konusunda Türkiye'deki yasaların yeterli olduğunu savunabildiniz. Çocukları istismardan korumak için istismara uğradıkları cemaat ve tarikat yurtlarını, evlerini kapatmak, tahrik indirimlerini kaldırıp cezaları arttırmak yerine "Bir kereden bir şey olmaz." diyerek cinsel istismarın sistematik yaşanmasını bekleyen Bakanlık, devletin temel bir sorumluluğu olan çocukları koruma sorumluluğunu ironik bir şekilde çocuklara yüklüyorsunuz. Gerçekten inanması güç bir durum.

Yine, kreş meselesi kadınların en büyük sorunlarından biri. Bakanlığın kreş hedeflerinden biri şu: Yıllardır reklamı yapılan ama sonuçları pek paylaşılmayan Annemin İşi Benim Geleceğim Projesi. Projede organize sanayi bölgesi yönetimleriyle iş birliği yapılarak buralarda çalışan kadınların çocukları için kreş açılması öngörülmüştü. 2016'da iki kreşin temelinin atılmasını hedeflemiş Bakanlık. Hedef kreşin tamamlanması da değil, temel atma ama temeli atılmış bir tek kreş yok piyasada. Gerekçe ise üzerine çokça söz söylemeyi gerektiriyor: Organize sanayi bölgeleri 2016'da bütçe kısıtları nedeniyle kreşleri hizmete açamamış. Bu kez Bakanlığın değil, OSB'nin bütçe sorunu karşımıza çıkıyor ama OSB'lerin bu gerekçesi kadınlar için sürpriz değil. Burada kendi sorumluluğunu bir yana bırakıp kadınların ve çocukların kreş ihtiyacını OSB'lerin bütçe ayırma lütfuna bağlayarak, üstelik parlak reklamlarla yıllarca kadınları oyalayan Bakanlık ve Hükûmet sorumludur.

Sosyal yardımlar konusu ve sosyal yardım alanların istihdama yönlendirilmeleri de çok önemlidir. Sosyal yardımların öncelikli amacı yoksulluğun azaltılmasıdır. Bu amacın yerine getirilmesiyle sosyal yardım istihdam bağlantısının kurulması hedeflenir. Ancak bu sayede sosyal yardımların tam anlamıyla amacına ulaşması söz konusu olabilir. Sosyal yardımların, sosyal korumanın esas unsuru değil, yalnızca sosyal güvenlik sistemine dâhil olamayacak durumdaki kişilerin güvence altına alınması için kullanılan bir mekanizmaya dönüştürülmesi gerekir.

Bu çerçevede rakamlara da bakarsak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (İzmir) -...Bakanlık verilerine göre, Türkiye'de 2016 yılında 3 milyon 154 bin 69 aile, 10 milyon 610 bin 928 kişiye sosyal yardım yapılmış. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı aracılığıyla yapılan sosyal yardımlar 22 milyar 499 milyon TL tutarında iken sosyal yardım veren diğer kurumların yardım miktarıyla birlikte toplam sosyal yardım tutarı 32 milyar 7 milyon 123 bin TL olarak gerçekleşmiş. Bu rakamlara göre, Türkiye'de her 8 kişiden 1'inin sosyal yardımlardan faydalandığını görüyoruz. Şimdi sormak gerekir: Bu yardımların az önce sözünü ettiğimiz çerçevede yapıldığına inanmak mümkün mü? Değil. AKP rejiminin bu yardımları, süregiden sadaka politikaları kapsamında, acımasız gerçekleri örtmeye ve kendi çıkarları için kullanmaya çalıştığını biliyoruz. Miting alanlarında ve reklamlarda pazarlanan şaşaalı refah sadece kendilerinden olanların nasiplendiği, geri kalan çoğunluğun ise açlık sınırında bir yaşam mücadelesiyle terbiye edildiği bir dönem yaşamaktayız. Rakamlarla sabit olan, Türkiye'de yaşayan vatandaşların giderek daha fazla yoksullaştıklarıdır ancak hükümet yetkililerinin açıklamasına bakılırsa refah artmakta, borçlar ödenmekte, zenginlik yaygınlaşmaktadır. "Zenginleştik." diyenlerin üzerini örttüğü yoksulluk ise artık saklanamayacak kadar yaygın ve alenidir. Binlerce aile çocuklarının en temel ihtiyaçlarını karşılayamamakta yani karnını doyuramadığı, üzerini giydiremediği, altını değiştiremediği için devletten çocuklarının koruma altına alınarak bakılmasını talep ettiği görülmektedir. Zenginleşen ailelerin çocukları han, hamam, gemicikler filoları sahibi olurken, yoksullaşan ailelerin çocukları ise çocuk yuvalarında, yetiştirme yurtlarında veya ailelerinin yanında bakılabilmek için korunma, yardım ve bakıma muhtaçlık için sıraya girdikleri görülmektedir. Acı gerçek, Hükûmetin halka pazarladığı refah değil, çocukları için koruma kurumlarına başvuru yapan annelerin gözyaşlarında gizlidir.

Sayın Bakan, 16 Nisan 2017'de 18 maddelik bir Anayasa değişikliği yaptık. Bu Anayasa değişikliği çerçevesinde, başta siz olmak üzere, Hükûmetinizin çeşitli bakanları Avrupa ülkelerine gurbetçi vatandaşlarımı gezerek burada nasıl oy kullanılacağını ve neden "Evet" denilmesiyle ilgili propagandalar yaptınız, çalışmalar yaptınız. Bunlardan bazı ülkeler -başta Almanya, Hollanda ve bazı ülkeler olmak üzere- özellikle bakanların bu ülkede, kendi ülkelerine gelirken son derece dikkatli ve titiz davranmaları gerektiğini söylediler. Siz de Almanya'dan kara yoluyla Hollanda'ya geçtiniz ve Rotterdam'a gittiniz. Televizyonlarda izledik. Hollanda'ya gitmediniz mi Sayın Bakan?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Ne var yani?

MUSA ÇAM (İzmir) - Efendim?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Siz devam edin.

MUSA ÇAM (İzmir) - Rotterdam'a gittiniz ve orada Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Hükûmetinin bir Bakanına müdahale edildi. Biz bundan üzüntü duyduk. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir Bakanına müdahale edilmesinden sıkıntı duyduk ve bunu kabul etmiyoruz ama biliyoruz ki Alman Hükûmeti... 11 Martta gittiniz, 15 Martta Hollanda'da seçimler var. Dışişleri Bakanlığı ve ilgili Hükûmet üyeleri uyarıldı: "Bizim 15 Martta seçimlerimiz var. 15 Marttan önce gelmeyin. 15 Martta seçimlerden sonra gelebilirsiniz." Ama siz 11 Martta kara yoluyla gittiniz ve böyle bir skandalla karşı karşıya kaldık. Bu, doğru değildir. Yani orada büyük, canhıraş bir mücadele sergilediniz.

Hemen ağustos ayında, 3 Ağustos 2017 tarihinde "Ben başını örten ama göstere göstere sigara içen bir bayan gördüğümde şöyle bir intibaya kapılıyorum, sanki farklı olanlara şunu diyorum.

Siz benim başımı örttüğüme bakmayın, benden ümidinizi kesmeyin, sizinle paylaşacağım daha çok şey var." Bunu yazan bir İslam hukuku profesörü gazeteci, iktidar partisinin fetvacısı olarak tanınıyor. Daha önce de "Yolsuzluk, hırsızlık değildir." demişti. Referandumdan sonra da hayırcılara da yaşam hakkı tanınacağını müjdelemişti, bizlere. Şimdi de sıra sigara içen kadınların ahlakını sorgulamaya gelmiş. Ben hayatım boyunca sigara içmedim ve sigara içenlere de "İçmeyin." diye de telkinde bulunan biriyim. "Sigara içmek bir kadının erkeklere vaatleri olduğunun işareti değildir." neden demediniz Sayın Bakan? Kısa etek giymenin bir vaat belirtisi olmadığını neden söylemediniz bu gazeteci, bu öğretim üyesine? Ya da dar pantolon, etek, dekolte elbise giymenin de bir vaat olmadığını bir kadın olarak, bir anne olarak ve bir kadın Bakan olarak neden söylemediniz. "Bunların hiçbiri kadınların erkeklere bir vaadin işareti değildir." neden demediniz? Bunlar sadece kadının irade sahibi özgür bir insan olduğunun işaretidir. Başı kapalı bir kadının içtiği sigaradan pornografik bir vaat okuyan zihinlerin ele geçirdiği iktidar saldırgan diliyle herkesi boşuna tehdit etmiyor. Kadının toplumdaki yeri aşama aşama yeniden belirleniyor Sayın Bakan. O yüzden onların kafasının dışını kapatmakla yetinmiyorlar. Şimdi o kafaların içini de oyup tamamen boşaltmak istiyorlar. Her hareketi erkeği kışkırtan bir vaat gibi algılanarak kısıtlanan kadını toplumsal hayatta işlevsizleştirmeye yelteniyorlar. Sizin bir kadın olarak, bir Bakan olarak ve bir anne olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak çıkıp bu fetvacıya ağzının payını vermeniz gerekirdi, bunu sizden beklerdik ama bugüne kadar bununla ilgili hiçbir şey sizden duymadık.

Bütün bunlara rağmen, 2018 yılı bütçesinin Bakanlığa, ilgili kurum ve kuruluşlara ve bundan faydalanan herkese başarı getirmesini ve hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.