Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı b) Avrupa Birliği Bakanlığı c) Türk Akreditasyon Kurumu ç) Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 13 .11.2017 |
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; öncelikle ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında Türkiye açısından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının olmuş olması çok önemli bir aşamayı ifade etmektedir. Her ne kadar isim aile de olsa bir kadın bakanlığı üzerinden değerlendirilmesi çok ileri bir aşamayı ifade etmektedir. Ben bunun hakkının teslim edilmesi gerektiğini öncelikle vurgulamak istiyorum. Diğer boyutta, kadın bakanlığı, Aile Bakanlığı sadece kadınlara özgü bir bakanlık olarak da değerlendirilmemesi gerekiyor. Tabii, gerekiyor diyorum ama bu bir zihniyet sorunu olarak da, en az beş bin yıllık ataerkil bir zihniyetin geçmişten günümüze kadar kadınlar üzerine gerçekleştirdiği çok ağır, devasa bir alan olarak da karşımızda durmaktadır.
Değerli arkadaşlar, kadın, en eski sömürge olarak bugün yaşamını sürdürmektedir. Niye en eski sömürgedir? İlk erkek egemenliğinin ve iktidarcı, devletçi hiyerarşik egemenliğin, çatışmanın üzerinde sürdürüldüğü bir cins olarak varolagelmiştir. Bu, hem tarihsel, toplumsal gerçeklik açısından böyle hem de sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik boyutlarıyla da böyle gerçekleştirilmiştir. Kadın üzerinde bütün sömürü sistemleri, bütün eşitsizlikler, bütün kavgalar hep geçmişten bugüne kadar gerçekleşmiş, günümüzde de artarak ve daha da sistematikleştirilerek devam etmektedir. Bu boyutuyla toplumda öncelikle...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Vekilim, arkadaşımız konuşuyor.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Tamam, ne oldu?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama siz konuşurken biz de yapmayalım öyle.
İBRAHİM AYHAN (Şanlıurfa) - Bu açıdan, tüm sorunların kaynağı kadın sorunudur diyebiliriz. Özellikle kadının sömürgeleştirilme tarihi ekonomik olarak, sosyal olarak, siyasal olarak ve zihinsel olarak hâlen geçerliliğini korumaktadır. Günümüzde de bu mantık ve işleyiş hepimizin üzerinde, hepimizin hem genel hem de özel yaşamında kendini göstermektedir. Bir erkek olarak ben bunu kendi şahsında, kendi bilincinde kendi zihniyetinde yaşamakla beraber yanımdaki arkadaşlarda da, ailede de bunu çok rahat bir şekilde yaşamak durumunda kalmaktayım. Dolayısıyla sizin Bakanlığınızın tüm bu gerçeklikleri gözeterek, tüm bu verili durumları göz önünde bulundurarak daha köklü, daha esaslı bir çalışmayı ve hedefi önüne koyması gerekmektedir. Onun için işiniz çok zor. Bir zihniyet değişimi ve dönüşümünü ve özellikle bu zihniyet değişimi ve dönüşümünün de çok köklü olduğunu bilerek hareket etmek durumundayız.
Bakın, Orta Çağ Avrupası'nda özellikle çok yaygın olarak kullanılan bir şey var, belki biliyorsunuz, 3 K kuralı var. İşte "kinder", "küche" ve "kirche" olarak formüle edilen 3 K kuralı var. Burada kadına dayatılan şey çocuk yap, mutfağa hapsol ve kiliseye git rolü olmuştur. Bu anlayış ve bakış açısı Nazi Almanyası'nda da çok sık bir şekilde gündeme getirilerek Orta Çağ Avrupası'ndan işte 20'nci yüzyılda yeniden güncelleştirilmeye çalışılmıştır. Bunu niçin söylüyorum? Bugün bile aynı zihniyetin kodlarını, aynı zihniyetin özelliklerini şu veya bu şekilde görmek mümkündür. Hele hele kapitalizmin bu kadar böyle vahşileştiği, acımasızlaştığı bir çağda bunu bütün boyutlarıyla görmek mümkündür. Avrupa'da bugün daha önceden 3 K formülüyle mahkûm edilmeye çalışılan; mutfağa, çocuğa, kiliseye hapsedilmeye çalışılan kadınlar her ne kadar buna karşı itirazlarını geliştirerek "Hayır, kabul etmiyorum, teşekkür ediyorum." şeklinde bir itiraz gerçekleştirip buna karşı bir kadın mücadelesini vermişlerse... Ama günümüzde de bu mücadelenin bittiğini söylemek de mümkün değildir. Bugün Avrupa'da, özellikle Avrupa uygarlığına baktığınız zaman kadının tamamen nesnelleştirildiği, bir reklam objesi hâline getirildiğini görmek mümkündür. Dolayısıyla orada reklam objesi hâline getirilen kadına birtakım haklarının, birtakım özgürlüklerinin verilmiş olması kadın sorununun, kadın bilincinin hâlen sorunlarla karşı karşıya olmadığı anlamına da gelmiyor. Onun için bu mücadele çok dinamik bir mücadele, çok canlı bir mücadele. Sadece Bakanlığı ilgilendiren, sadece kadınları ilgilendiren bir mücadele değildir. Bir bütün olarak, hele hele öncelikli olarak erkeklerin de bu noktada kendisini sorgulaması ve bu zihniyet değişimini, dönüşümünü kendisinde gerçekleştirmesi gerekmektedir. Dolayısıyla bütün bunlara karşı yapılması gereken şey, kadını esas kimliğiyle kabul etmek ve bu kabul kimliğiyle beraber ortak bir yaşamı kadınla toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden kurmaktır. Bunu gerçekleştirdiğimiz zaman, bunu esas aldığımız zaman hem ailenin demokratikleşmesi hem de toplumun demokratikleşmesini de beraber gerçekleştirebiliriz. Yani kadın üzerindeki sömürü, kadın üzerindeki eşitsizlik kaldırılmadığı sürece toplumun demokratikleştirilmesi mümkün görülmemektedir. Dolayısıyla bunu hep beraber, hep birlikte gerçekleştirmek durumundayız. Aksi takdirde bu sorunu çözmek de mümkün değildir. Bugün demokrasisizliğimizin, özgürsüzlüğümüzün nesnesi âdeta kadın olmuştur. En ufak bir olaya, olguya baktığınız zaman bunu çok rahat bir şekilde görmeniz mümkündür. Kadına karşı uygulanan şiddetten tutun da kadının ucuz iş gücü olarak kullanılması, kadının çocuk makinesi olarak görülmesi, kadının çocuk bakım makinesi olarak görülmesi ve sadece bu noktalarda değerlendirilmesi bile yeter de artar. Dolayısıyla hepimizin bu noktaları daha esaslı, daha özlü ve köklü bir şekilde ele alıp buradan doğru bir zihniyet değişimini önümüze bir görev olarak koymamız gerekiyor. Bu açıdan kadın Bakanlığınızın işi çok güç, çok zor. Bizler de bu Bakanlığın özellikle toplumsal gelişmeyi, toplumsal değişimi, dönüşümü gerçekleştirme noktasında önemli bir role sahip olduğunu kabul ediyoruz ve bununla beraber sizinle birlikte, sizinle beraber bu mücadeleyi yürütmek durumundayız.
Ben çok fazla uzatmak istemiyorum. Sadece, hani kadınının rolü, ailenin rolü, çocuğun kimliğiyle ilgili bir iki şey söyleyerek sözümü bitirmek istiyorum.
Özellikle bu çocuk istismarı, çocukların çok fazla istismara maruz bırakılması ve benzeri birtakım sorunlara karşı da Bakanlığınızın gerçekten çok daha duyarlı davranması gerekiyor. Yani bu alanda da özel bir çaba sergilemeniz gerekiyor. Herhangi bir politik saike, herhangi bir politik kaygıya kapılmadan, tamamen çocukların yaşamını güvenceye alan bir çalışma yapmanız gerekiyor. Diğer boyutuyla da, kadınlar konusunda da tamamen kadın merkezli, kadın esaslı bir çalışmayı gerçekleştirmek gerekiyor. Hatta tarihsel olarak da, dediğimiz gibi, kadının toprakla özdeşleştirilmesi, kadının doğa üzerinden tanınmaya tabi tutulması ne kadar doğru ve gerçekçi bir tanımlamaysa günümüzde de kadının bu yaşadığımız sorunların çözümünde de en önemli güç merkezi olduğunu, en önemli kimlik ve ruh sahibi olduğunu da belirtmek gerekiyor diyorum.
Tekrardan saygılar sunuyorum, sağ olun.