Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı b) Avrupa Birliği Bakanlığı c) Türk Akreditasyon Kurumu ç) Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 13 .11.2017 |
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Değerli Bakanım, şahsınızda bütün heyeti saygıyla selamlıyorum.
Başlarken ben de Irak'ta yaşanan deprem faciasından dolayı duyduğumuz üzüntüyü kayda geçiyorum, ölenlere rahmet diliyorum.
Altını çizerek, burada az önce, ismiyle müsemma olmasını istediğimiz ama tam aksi ifadelerde bulunan arkadaşımızın söylediklerini naksedecek bir kayıt düşmek istiyorum; Dirayet Hanım. Dirayet Hanım, isminiz hak kavramını çağrıştırır aslında ama ifadeleriniz bütünüyle hakikatle uzak yakın olmayan şekilde burada kuruldu. Birincisi şu: Sayın Cumhurbaşkanımız bütün insanlığı bir gören anlayışı ifade eden, medeniyetin temsilcisidir. Dolayısıyla hele ülkemizde tek millet kavramını her konuşmasında altını çizerek ortaya koyan bir lider Kürt-Türk gibi bir tefrik içerisine asla girmemiştir, girmez. Bu, sizin kafanızdaki ötekinin açığa vurulmasıdır; kınıyorum bunu. Ağrılısınız bakın, benim hemşehrimsiniz, Ağrı insanı hakşinastır, hakikati söyler, böyle ters yüz etmez. Nerede söylemiş Sayın Cumhurbaşkanımız böyle bir şeyi? "Kürt kadınları çok doğuruyor, Türkler doğursun." Böyle bir şey olabilir mi? Zinhar doğru değil, yalan söylüyorsunuz ve sizi kınıyorum burada.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Geri alın lütfen.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Yalan lafını geri almanızı ısrarla öneriyorum.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Israrla, altını çizerek söylüyorum Ertuğrul Bey, yalan söylüyor, onu belgeleyecek; yok böyle bir şey.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Belgeleyecek tabii.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bakın, Plan ve Bütçe Komisyonu çok nezih bir komisyon, buradaki bütün arkadaşlarımız eleştiri yaparken de bir özel üslup kullanıyorlar. Burada bir büyük lider, bizim liderimiz, Cumhurbaşkanımız bu ifadeyi asla kullanmamıştır: "Kürt kadını çok doğruyor, Türkler de..." Nereden çıktı bu? Kürt'ü Türk'ten ayrı gören namerttir, aynı şey aksi için de varittir, ayıptır. Bir kadın için özellikle bunların söylenmesi duyulabilecek utançların en büyüğüdür bence. Ayıptır, kınıyorum ben de.
Değerli arkadaşlarım, ben bunu özellikle çok canım sıkıldığı için...
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Ya bir tek siz bu üslupla konuşuyorsunuz.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Aslında benim üslubum değil ama yani bu ayıptır, böyle bir şey yapmamak lazımdır, bu bölücü anlayıştır. "Kürt kadını, Türk kadını" ne demek ya? Kadınlar bizim kadınlarımız, kaldı ki biz insanı eşrefimahlukat olarak görüyoruz. Bırakın Kürt'ü, Türk'ü, bu toplumun içinde yaşayanlara, bütün bir dünyada, kainattaki mahlukata bizim yaklaşımımız, Cenab-ı Hakk'ın yarattığı mahlukat diye yaklaşırız. "Hangi yana baksan benim veçhimi görürsün." buyuruyor Cenab-ı Hak. Bizim medeniyetimiz de böyle bakın dediği için bu şekilde bakıyoruz hadiseye, o yüzden canım sıkıldı. Kulak tırmalayan, hakikaten rahatsız eden bir ifade. Bu naksedecek kayda girsin diye bunları söylüyorum, ayıptır.
Değerli arkadaşlarım, kaldı ki bir şeyi daha söyleyeyim. Şimdi, az önce ben Irak'ta yaşananı söyledim. Dirayet Hanım başlarken ne söyledi? "Merkezî federe Kürdistan." Ya buna gerek yok kardeşim ya, Süleymaniye'deki insanlar bizim kardeşlerimiz...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Niye, Irak Anayasası söylüyor?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - ...orada yaşanan acı hepimizin acısı. Orada bile bir bölücü anlayış, gerek yok buna ya?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ne alakası var ya?
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Bizim ne konuşacağımıza siz karar vermiyorsunuz.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Buna gerek yok kardeşim ya? Orası Irak toprakları...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Irak Anayasası diyor. Yani Irak Anayasası bunu diyor ya.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Bırakın Irak'ı, onu da bırakın, yahu orada bir deprem yaşanmış... Yani başlarken de böyle başladığı için ben söylüyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Allah Allah! Bu bölgenin adı bu, Irak Anayasası diyor, size ne?
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Her neyse...
Değerli arkadaşlarım, bugün bütçesi üzerinde görüştüğümüz Bakanlığımızın bir teması var, aile.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Erkek konuşunca böyle konuşuyor.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bayanın da nasıl konuştuğunu...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Ve onun, ailenin bir çağrışımı var arkadaşlar...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Çok ayıp şey ya, hakaret...
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Ayrım yapıyorsun bak, hâlâ ayrım yapıyorsun.
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Ben size hakaret etmedim...
BAŞKAN - Lütfen, hatibi kesmeyelim.
Buyurun Sayın Aydemir...
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Dirayet Hanım, ben size hakaret etmedim ama siz Cumhurbaşkanımıza, bizim liderimize, bir zirve isme iftirayla yöneldiniz, böyle bir şey yok, yapamazsınız.
ERKAN KANDEMİR (İstanbul) - Neresinde hakaret var?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bunun neresinde hakaret var?
DİRAYET TAŞDEMİR (Ağrı) - Ben bir eleştiri yaptım.
BAŞKAN - Lütfen, karşılıklı konuşma formuna geçmeyelim.
Sayın Aydemir, lütfen devam edin.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Evet, değerli arkadaşlarım...
BAŞKAN - Verilen söz hakkı içinde herkes ifadelerini kullandı, konuştu...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sataşma var efendim.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Sataşma yok, söylediği şeyin...
BAŞKAN - Lütfen... Sonradan tekrar söz alabilirsiniz ama hatibi kesmeyelim. Lütfen, burada böyle bir usul yok.
Buyurun Sayın Aydemir...
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Cevap hakkı bakidir.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Arkadaşlar, arkadaşlar, bugün bütçesi üzerinde görüştüğümüz Bakanlığımızın...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sataşma var, tutanakları da alalım.
BAŞKAN - Daha sonra söz verelim ama lütfen kesmeden dinleyelim.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Evet, bütçesini görüştüğümüz Bakanlığımızın bir teması var. Değerli arkadaşlarım, bir tema, aile ve onun da çağrışımları var; bir olmak, iri olmak, diri olmak. Bunlar, ak anlayışın her zeminde dillendirdiği kavramlar mefhumlar, konseptler. Ölümüne kardeşlik, ölümüne beraberlik. Biz Anadolu, biz Trakya, biz Türkiye; tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet inancında birleşmiş tek bir aileyiz aslında ve hepimiz kardeşimiz. Bir kardeşimiz Urfalıdır, bir kardeşimiz Edirneli, bir kardeşimiz Trabzonlu. Biz Erzurumluların ifadesiyle gardaşız, bir ailenin parçalarıyız. Diyarbakırlıdır bir yanımız, Burdurludur öbür yanımız, Ardahanlıdır diğer yanımız. Sivas'ta "yiğido", Elâzığ'da "gakkoş", Erzurum'da "dadaş"ız, aynı canız, aynı vicdanız ve kardeşiz. Biz büyük bir millet ve büyük bir aileyiz. Bu özel hassasiyet ve dikkat gerektiren kavram etrafında şekillenmiş Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını o yüzden özel bir manayla karşılıyoruz. Millî şairimiz Mehmet Akif "Üç sınıf halka içim parçalanır, hem ne kadar! / İhtiyarlar, kadınlar, bir de küçükler; bunlar / Merhamet görmeli, yüz görmeli insanlardan / Yoksa, insanlığı bilmem nasıl anlar insan?" dizeleriyle tarif ediyor toplumsal hassasiyetimizi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığını bu hassasiyetin bir ifadesi olarak görüyor ve değerlendiriyoruz.
Aile ve toplum, çocuk, engelli ve yaşlı, kadın ve sosyal yardımlaşma ekseninde hizmet ve değer üreten Bakanlığımızın bir diğer manalı yaklaşımı şehit ve gazi ailelerine destektir. Bu babta en sonu 15 Temmuz ihaneti karşısında millî irade ruhuyla bayraklaşarak karşı duran ve Çanakkale duruşuyla yeni bir destan yazan şehitlerimizi, kadın şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
Tabii, burada Mustafa Kalaycı Bey'e bir cevap değil ama hem katkı sunmak hem de bir şeyi düzeltmek istiyorum. Bizim 15 Temmuz gazileri ve diğer gaziler gibi bir ayrım içerisinde olmamız kadar aymazlık ifade eden hâl üzere olmamızı düşünmeniz rahatsız etti beni. Asla ve zinhar böyle bir şey olabilir mi? Gazi bu vatandaş. Bu vatan için canını siper etmiş herkes gazidir, mesele odur ve gazilerimiz için bulunduğunuz taleplerin tamamının altına imza atıyorum. Ak kadro da böyle düşünüyor, onun için de çok teşekkür ediyorum Mustafa Bey'e.
Bakanlığımızın hizmet odağında aile var dedik. Merhum Akif "Hayatı aile" isminde bir maişet var / Saadet ancak odur... Dense hangimiz anlar? / Hayatı aile dünyada en safalı hayat / Fakat o âlemi bizler tanır mıyız? Heyhat!" kaydını düşüyor. Toplumsal yaşamımızın öncelikleri bunlar. Ak iktidarın özel dikkatleri, ak davanın aileye özel yaklaşımının umdeleri. Bu alan ak davanın en mükemmel, en seçkin hizmet verdiği bir alandır. Bakanlığın AK PARTİ'yle değişen hedef ve görev anlayışıyla aileye, kadına, yaşlıya, çocuğa özel bir saygı geliştirilmiş ve bu hürmet kurumsallaştırılmıştır. Zirve bir mütefekkirin, "Ne hisli validelerdir bizim kadınlarımız." diye tarif ettiği kadına önce saygı, sonra saygı ve hep saygı ekseninde hizmet politikaları üretilmiş, Sayın Cumhurbaşkanımızın, "Kadın demek, insanlığın yarısı demektir. Hatta kadın demek, insanın bizatihi kendisi demektir." kaydı noktasında bir düşünce sergilenmiştir. Çünkü kültürümüzde, irfanımızda ve vicdanımızda kadın aile demektir. Anadolu'da kadın kelimesi yerine ailem kavramı, ailem mefhumu kullanılır. Bu, bahsettiğim inceliğin dışa vurumudur. Her biri iffet, ismet ve izzet sahibi kadının hakkına sahip çıkmak aileye sahip çıkmaktır. Aileye sahip çıkmak millî iradeye sahip çıkmaktır bize göre. On altı yıllık süreçte de bu anlayış hâkim olmuş, bilge ahlakına dayanan bir yaklaşımla, kadın gerek ekonomi gerek sanat gerekse hayatın diğer alanlarında toplumumuzun ana önderi kılınmıştır. Kökü vatan ve iman topraklarında olan ak dava çerçevesinde, manevi gücümüz olan ailemize millî irade vicdanıyla yaklaşılmıştır. Bu mübarek coğrafyada kadın ve ailenin yeri mübarektir. İşte bizim, ak iktidarın bu Bakanlığımız odağında kaydettiği felsefe budur. Hazreti Peygamber'in "Cennet anaların ayakları altındadır." ifadesiyle övdüğü kadını, olması gereken yere çıkarmada başarılı bir sınav verilmiştir. Burada, Sayın Cumhurbaşkanımızın, "Bizim, kadınlarımızın haklarını, hukuklarını korumak için dışarıdan model almaya, tercüme yapmaya, kopya çekmeye ihtiyacımız yoktur. Medeniyetimizde ve kültürümüzde kadın haklarını istediğimiz istikamette geliştirmeye yönelik felsefi ve fiilî her türlü örnek mevcuttur." tespitini paylaşmak istiyorum. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığındaki başarımızın sırrı da bu tespitte yatıyor. Kadına şiddete hayır, kadının yaşlı ve kimsesizin ötekileştirilmesine hayır, engellilerimizin ötekileştirilmesine hayır dedik ve on altı yıl boyunca bu hakikati vurguladık. Kadına şiddet bir insanlık suçudur, yapan -amiyane ifadesiyle- beni bağışlayın, alçaktır. Bu alanda ak bir tarih yazdık. Kadına saygıyı kurumsal yatırımlarla esas kıldık, dezavantajlı kesimimize sahip çıktık, onları spordan ticarete her alanda destekleyerek toplumumuzun ayrılmaz parçaları olduklarını ortaya koyduk. Kimsesizlerin kimsesi olduk, yaşlılarımıza sağlıktan eğitime her alanda özel hizmetler üreterek onların engin tecrübelerinden yararlanmayı esas bildik. Çalışan kadınların anneliğini teşvik için tarihî düzenlemeler yaptık. Birlik, beraberlik ve kardeşliğimizi borçlu olduğumuz şehit ve gazilerimizin aileleri ve yakınları için özel birimler oluşturarak onlara olan minnet ve şükran hislerimizi kurumsallaştırdık. Bakanlığımızın tarifiyle, zamanın ruhunu kaydeden, millî vicdan ve haysiyetimizin gereği olan yatırım, yaptırımlarla ak bir dönem başlattık ve ak bir tarih yazdık. Sayın Cumhurbaşkanımız, Türkiye'nin, iki yüz yıldır "Devletin sahibi kimdir?" ve "Türkiye nasıl kurtulur?" sorularını soran, bu sorulara cevap arayan bir ülke olduğumuzu kaydederek "15 Temmuz'da bu soruya kati bir cevap bulduk: Devletin sahibi millettir, Türkiye'yi kurtaracak yegâne güç de milletin bizatihi kendisidir. FETÖ ihanet çetesi, millete ait olan devleti gasbederek millete karşı kullanmaya çalıştığı için başarısız olmuştur. Millete rağmen olmaz." diyor. Ve beliğ, somut, net, berrak bir vurgu: "Kalpleri bir, hedefleri bir, inançları, umut ve sevdaları bir olan toplulukların aşamayacağı engel yoktur." İşte, ak iktidarlar on altı yılda yaratılmışların en şereflisi olan insana böyle bakmış ve üstün hizmetler üretmiştir. Bizim meselemiz bir olmaktır, bütün olmaktır. 80 milyonu aşkın insanımızla aile olmaktır ve aile kalmaktır. Bu yolda ufuk açanlara minnettarız, medyunuşükranız.
Ve beklentiler, tespitler, teklifler ve teşhisler.
Değerli Bakanım, özellikle çocuklarımız odağında bir beklentimiz var, bir şikâyet ve bir talep tabii. Bakanımız dışarıda ama Bakan Yardımcımız...
BAŞKAN - Bakanımız gelmek üzere.
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Evet ama Müsteşarımız, Bakan Yardımcımız, bütün kadro burada.
Çok küçük yaşta, Anadolu tabiriyle kundak çocukları Değerli Bakanım, dizilerde, filmlerde rol alıyorlar şu günlerde -yani bu epeyce uzun bir vetireye dayanıyor, sürece dayanıyor- bu bir istismardır. Hele daha konuşmayı bilmeyen çocuklarımızın bu alanda istismarı bir cinnet hâlidir. Bakanlığımızın uhdesinde olmamasına rağmen, özellikle televizyon dizileri ve filmlerde çocukların rol almaları denetlenmeli, dahası engellenmelidir. Çocuk sanatçı olarak lanse edilen ama üzerinden para kazanılan masumların hakkını korumak bizim için birer vecibedir, boynumuzun borcudur Değerli Bakanım.
Yine televizyonlarda yayınlanan bazı dizilerde bizim temel değerimiz olan aile kurumuna rastgele bir yaklaşım sergilenmekte, ahlaki telakkiler yok sayılarak aile değerimiz istismara uğratılmaktadır. Bu konuda artık çok ciddi yaptırımların hayata geçirilmesi kaçınılmazdır.
Bir başka husus 14-17 yaşlarında olan çocuklarımızı İddaa bayilerinin önlerinde görüyoruz. Daha daha, yaş sınırı aşağıya da iniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Maalesef, alınan bütün tedbirlere ve yasaklara rağmen, çocuk yaşındaki evlatlarımız çalışmadan kazanmak gibi bir alana yöneliyor. Yasak olmasına rağmen çocuklarımız İddaa kuponları dolduruyorlar. Biz geleceğimiz olan çocuklarımızı zecrî tedbirlerle bu alandan koparmak ve bu alana yönelmemeleri için korumak durumundayız.
Bir başkası, ortaokul ve lise çağlarındaki çocuklarımız maalesef uyuşturucu ve zararlı maddeler alışkanlığı konusunda özel korumalara muhtaçtır. İsteyen her çocuğun sigara ve içki alabildiğine şahit oluyoruz. Okul önlerinde uyuşturucu satıldığına yönelik haberler okuyoruz. Bu noktada diyoruz ki Bakanlığımız uhdesinde yeni bir tedbir düzenlemesi yapılsın. Özellikle Millî Eğitim Bakanlığımızla iş birliğine gidilerek okul önlerinde özel bir koruma geliştirilsin. Bakanlığımızın hassasiyetiyle aile kurumunu rencide eden bazı programlardan kısmen de olsa kurtulduk ama yeni bir illet baş gösterdi -nevzuhur bir illet diyoruz biz buna- kayıp çocuklarımız ve aile meselelerimiz. Bazı televizyon kanallarında bu devletin polisi, Jandarması sanki yokmuş, sanki onlar kayıp çocukları aramada özel bir dikkat göstermiyormuş gibi bir anlayış sergileniyor. Bu durumun en vahim yanı insanımızın devlete olan güveninin kaybedilmesidir Sayın Bakanım. Bu konuda Bakanlığımızın gerekirse İçişleri Bakanlığıyla iş birliği hâlinde yeni bir politika geliştirmesini elzem görüyoruz.
Hakkı teslim ve şükran ifadesi de elbette var. Hak teslimi şu: Burada bulunanların kahir ekseriyeti kabul edeceklerdir ki ak iktidardan önce "Çocuk Esirgeme Kurumları" diye oluşturulmuş bir kurumsal yapı vardı. Ben Erzurum özelinde müşahedemi aktaracağım. Her dinî bayram öncesinde, özellikle bayram sabahı, arife günleri buraya gazeteciler yönelirlerdi, "Hangi iş adamı buraya yardım edecek, kurban bağışlayacak, çocuklara oyuncak gönderecek de biz de bunları haberleştireceğiz." gibi bir yığılma yaşanırdı. Geldiğimiz noktada, elhamdülillah, "Çocuk Esirgeme Kurumları" diye bir kavramdan kurtuluyoruz bütün bütün. Şimdi, sevgievleri var. Ben gidiyorum -kuvvetle muhtemel buradaki siyasi zevatın tamamı gidiyordur- ve bir gönül ferahlığı duyuyorum. Orada evlatlarımız anne şefkati içerisinde, bir aile ortamı içerisinde, huzuru içerisinde büyüyorlar. Bu hâli sağlayan başta Sayın Cumhurbaşkanımıza, Değerli Bakanımız ve Bakanlığımızın kadrolarına şükran hislerimi ifade ediyorum. Bu bir hak teslimidir. Allah'ın izniyle daha da iyisi olacaktır inşallah. Bunu yapmak lazım, tabii buradaki heyet sık yapıyor bunu, biz de onlardan öğrendiğimiz için aktarmış olalım.
Ve bir Kur'ani kavramın altını çizmek istiyorum müsaade ederseniz. "Allah'a borç verme" kavramı. Bazıları, ak anlayışın on altı yılda, kurulduktan hemen sonra iktidar bulmasının ve iktidardayken hep zirvelerde kalmasının, dünyada şapka çıkartacak icraatlara imza atmasının sırrı nedir diye ara ara tefekkür ediyorlar. Ben bu sırrı bu Bakanlığımız bağlamında görebiliyorum ve özellikle burada altını çizmek istiyorum. "Allah'a borç verme" kavramı Cenab-ı Hakk'ın yarattıklarına şefkatle yaklaşmayla ifade bulur. İşte biz bu Bakanlık kanalıyla sadece insana değil, bütün bir mahlukata yüreğimizi açarak yöneldiğimiz için Cenab-ı Hakk'ın da inayeti açığa çıkıyor, aşikâr oluyor ve bizimle beraber oluyor, elhamdülillah.
O yüzden, Değerli Bakanım, başında bulunduğunuz Bakanlık hakikaten bütün bakanlıklar içerisinde bana göre en değerlisidir, en zirvesidir. Gözümüz gibi bakacağız bu Bakanlığa, bütün milletimiz böyle bakıyor. Yer yer gittiğimde ben görüyorum, sahipsiz kadınlarımızı, evlatlarımızı görüyorum ve onlardan yönelen dualarla ayakta kaldığımızı biliyorum. Mesuliyetinizin yüksekliğini kayda geçmek için söylüyorum Değerli Bakanım.
Sözlerimi Sayın Cumhurbaşkanımızın "Tek millet olacaksak milletin nüvesi nedir? Ailedir. Güçlü aileler, güçlü milletleri doğurur. Her alanda kadınları çocuklarıyla birlikte kollayan, destekleyen yasal düzenlemeler gerçekleştirdik. Teknolojik imkânlar, kadınlarımızın pek çok işi evinden, çocuklarının yanından yürütebilmesine imkân veriyor. Bir devletin en önemli görevi nedir? Neslin güvenliğidir. Can ve mal güvenliği, bunlar var ama hemen ardından da neslin güvenliği var. Devlet bunu da yapmak zorunda. Ben, hayırlı evlatlar yetiştirilmesi konusunda kadınlarımıza güveniyorum." tespitiyle tamamlıyor, Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olduğunu biliyorum, mübarek olsun diyor, hepinize saygılar sunuyorum. Allah razı olsun.