| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Cumhurbaşkanlığı c) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ç) Sayıştay Başkanlığı d) Kamu Denetçiliği Kurumu e) Başbakanlık f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ğ) Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığı h) Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği ı) Diyanet İşleri Başkanlığı i) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı j) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 31 .10.2017 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, sabahki tartışmadan sonra acaba nasıl bir üslupla hangi konulara değinelim diye bir soru işaretini koruyorum.
Değerli arkadaşlarım, burada söyleyeceğim sözlerin hiçbiri hiçbir kişiyle ilgili değildir. Genel bir konuşma yapıyoruz, kurumlarla ilgili bir konuşma yapıyoruz, olup bitenlerle ilgili bir konuşma yapıyoruz. Dolayısıyla, kimse üzerine alınmasın kişisel olarak, siyasi olarak alabilir tabii.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin sürekli altını çizdiğim bir problemi var.
Değerli arkadaşlarım, sizin devlet, devletin işleyişini, demokratikleşme gibi baştan beri hiçbir derdiniz olmadı. Şöyle baktınız: Bir devlet var, her şey onun elinde, çok güçlü, kimin elindeyse o devlet o, her ne isterse onu yapabiliyor; o hâlde, bu devleti ele geçirmemiz gerekiyor. Tabii, demokrasilerde iktidar olma ile bu söylediklerimi ayırıyorum. Ama siz devleti ele geçirdiniz, iktidara geldiniz; bu yetmedi, demokrasi işin temelinde olmadığı için, seçimle iktidara gelinir ama sürekli iktidarda kalınması gerekiyor, Adalet ve Kalkınma Partisinin en temel problemlerinden biri de bu yani muhalefet aklınızın ucundan geçmiyor. Dolayısıyla, usulüne, oyunun kurallarına uyarak sürekli nasıl iktidarda kalabiliriz; bunun peşindesiniz.
Şimdi diyeceksiniz ki "Elbette, millet bizi seçiyor; dolayısıyla, elbette biz iktidarda olacağız." İşte, ikinci problem de burada başlıyor değerli arkadaşlarım. Biraz önce, müzakereler başlarken iktidar sıralarından bize el sallayan arkadaşın psikolojisi de buydu, sorunu da buydu. "Millet bizi seçiyor." Ne güzel, demokraside siyasi meşruiyetin, demokratik meşruiyetin temelinde milletin seçmesi var; doğrudur ama değerli arkadaşlarım, millet sadece sizi seçmiyor ki bizi de seçiyor yani çoğunlukta olmanız her şeyi yapabileceğiniz, hatta size hukukun, kanunların, Anayasa'nın vermiş olduğu imkânların ötesine de geçerek "Konuşturmam, yaptırmam, ettirmem." diye fiilî durum yaratabileceğiniz bir sistem değil demokrasiler değerli arkadaşlar. Millet sizi seçer ya da başkasını seçer, o seçilen hukuk içinde yönetir. Dolayısıyla, sabahki tartışmanın da çözümü, gideceği yer hukuktur. Birisi yanlış bir şey söylemişse hukuka gider, hukuk onu düzeltir. Düzeltmez mi değerli arkadaşlarım? Tarafsız, bağımsız bir yargının olduğunu söyleyip durmuyor musunuz? Bir şey olduğunda, bir eleştiri geldiğinde "Hukuk, yargıda, benim bu konuda siyaseten söyleyecek bir sözüm yoktur." demiyor musunuz? Diyorsunuz. O hâlde, hukuk bu işi çözecektir.
Değerli arkadaşlarım, bunlardan sonra ve o sert sözlerden sonra ben doğrusu korktum, o nedenle, Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili hiçbir şey söylemeyeceğim, ne olur ne olmaz.
BAŞKAN - Allah razı olsun.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sen korkmazsın.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Evet, korktum. Korktum arkadaşlar. Korkuyorum. Korkuyorum arkadaşlar. Devletin bütün araçlarını, aygıtlarını, mahkemesini, imkânlarını, her şeyi kullanıyorsunuz, en sert biçimde, en acımasız bir şekilde kullanıyorsunuz, korkuyorum.
BAŞKAN - İyi ki korkuyorsunuz.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Herkes sizden korkuyor değerli arkadaşlar, korkuyor sizden. Bunu bilin.
Şimdi, ben, Meclis Başkanıyla eski hukukuma dayanarak kendisinden korkmuyorum; dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesiyle ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçesini Sayın Başkan sundu, güzel şeyler de söyledi. Yani kendisi yönetiyor; dolayısıyla, eksikliklerini de satır arasındaki boşlukları da biz söyleyeceğiz, umuyoruz ki, bu söyleyeceklerimizin etkisi olacak ve önümüzdeki dönemde bu eksiklikler de giderilecek.
Bir defa, Sayın Başkan sunumunda yasama kalitesinden söz etti. İşte millî irade, milletvekillerinin öne çıkması, 16 Nisanda yapılan referandumdaki Anayasa değişikliklerine göndermeler yaptı.
Sayın Başkanım, oraya gitmeden önce iki tane önemli konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin kaliteli yasa yapmasını engelliyor. Bu konuyla ilgili herhangi bir endişe de görmüyorum iktidar kanadında. Bu torba yasa meselesi. Herkes konuştu, kitaplar yazıldı ve yeni bir torba yasa daha şu anda Genel Kurulun gündemine gelmiş, önümüzdeki hafta görüşülecek. Böyle yasa yapılmaz değerli arkadaşlar. Bürokrasinin, sadece bürokrasinin değil vatandaşın da böyle bir ezberi olmuş. Vatandaş, sokakta herhangi bir sıkıntısı olunca geliyor "Sayın milletvekilim, yakında bir torba yasa olacakmış, şu konuyu da o torba yasaya atın." Bürokrasi de öyle yapıyor. Nitekim, şu anda Genel Kurula iner torba yasanın görüşmelerinde burada gördük, her bakanlık, her kurum torbaya bir şeyler atmış, eksik atmış, yanlış atmış, burada bir kısmı düzeltildi, bir kısmı da olduğu gibi gitti. Böyle devam ettiği müddetçe kaliteli yasa yapmanız mümkün değil, bunun altını çizeyim.
Bir başka konu kesin hesaplarla ilgili. Arkadaşlarımız ifade ettiler, demokrasinin en temelinde bütçe hakkı vardır, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçe yapar, Hükûmete kimden ne kadar para toplayacağının, nasıl toplayacağının, bu paraları nasıl harcayacağının yetkisini verir ve kesin hesapla da bu yetkiye uygun davranıldı mı davranılmadı mı; bunun hesabını sorar, ibra eder. Sayıştay da Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olarak bu konularda yardımcı olur. Kesin hesap görüşmesi diye bir şey yapılmıyor bu Mecliste, dün de yapılmıyordu değerli arkadaşlar ama artık hiç yapılmıyor. Böyle olmaz. Milletin bize vermiş olduğu yetkileri kullanmıyoruz yani bütçe yapmak ve onu denetleme yetkisini kullanmıyoruz. Niyetleri bir tarafa bırakıyorum, bu yöntemle bu işi halletmeniz de mümkün değil, bu yöntemi değiştirmemiz gerekiyor. Ayrı bir komisyon kurulması gerekir, bir kesin hesap komisyonu. Belki de o kesin hesap komisyonunun başkanının da -yasayla hazırlanıp- muhalefetten olmasa gerekiyor ki tam bir denetim yapılsın. Bunlar yapılmadığı müddetçe gerçekten bir yola gidemeyiz.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 15 Temmuzdan Sayın Meclis Başkanımız da sunumunda uzun uzun söz etti, konuşan arkadaşlar da, herkes 15 Temmuza bir gönderme yaptı. Evet, 15 Temmuzda gerçekten Türkiye demokrasisi ciddi bir tehdit altında kaldı, canlar verildi, kayıplar oldu ve demokrasi bir şekilde kurtarıldı, halk kurtardı, tekrar siyasilerin eline verdi "Bakın, kurtardım, verdim, buna sahip çıkın." diye bize verdi.
Değerli arkadaşlarım, bu, çok alkışlanacak bir şeydir, bu milletin 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaptıkları gerçekten alkışlanacak bir şeydir ama bize tekrar vermiş olduğu demokrasiyle ilgili biz ne yaptık, Türkiye Büyük Millet Meclisi ne yaptı Sayın Başkan?
Bakın değerli arkadaşlarım, OHAL ilan edildi, bize denildi ki... Biz "OHAL ilan etmenize gerek yok, bütün siyasi partiler, bu darbeye sebep olanları ortaya çıkarmanız ve devleti bunlardan temizlemeniz için ne yapmanız gerekiyorsa yasa dâhil her şeyi yapmaya, katkı sağlamaya varız, hazırız." dememize rağmen, siz olağanüstü hâl ilan ettiniz ve "Birkaç ay, üç ay sürecek, bu gereklidir." dediniz, ilan ettiniz. Biz karşı çıktık, ilan ettiniz; ettiniz ama ondan sonra yaptıklarınıza bakıyorum. Ondan sonra yaptıklarınız, OHAL'le beraber yaptıklarınız bize 15 Temmuzda milletin, canıyla, 250 şehit, 3 bine yakın gaziyle kurtarıp, tekrar bize, siyasilere teslim ettiği demokrasiyi, bir şekilde -mecazi anlamda söylüyorum- katledecek çalışmalar yaptınız. Neyle? Olağanüstü hâl, kanun hükmünde kararnamelerle.
Bakın, elimdedir çıkarmış olduğunuz olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameler. Bu kararnamelerle ilgili Anayasa Mahkemesinin âdeta kendisini feshedecek şekilde vermiş olduğu karar da bir garabet olarak orada duruyor. "Ben, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerde kendimi görevli görmüyorum, bunları incelemem." diye bir karar verdi ve ondan sonra, Anayasa'nın açık hükmüne rağmen, kanun hükmünde kararnamelerle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, hani "Türkiye Büyük Millet Meclisini, milletvekillerini yasamada, denetimde öne çıkaracağız." filan diyorsunuz ama bu kanun hükmünde kararnamelerle Türkiye Büyük Millet Meclisi âdeta feshedildi değerli arkadaşlar. Her konuda kalıcı düzenlemeler yaptınız. Anayasa'nın öngördüğü OHAL'e sebep olan konu neyse o konuyla sınırlamış olduğu OHAL kanun hükmünde kararnamelerini alabildiğine kullandınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız, son cümlelerinizi alalım.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son cümle, birkaç dakika...
Türkiye Büyük Millet Meclisinin reddetmiş olduğu düzenlemeleri bile bir hafta, on gün sonra kanun hükmünde kararnameyle çıkardınız veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanı bu konuyla ilgili hiçbir şey söylemedi, "Demokratım, demokrasiyi savunacağım, millî iradeyi savunacağım." diyor.
Bakın, bir tanesini ben söyleyeyim: Kamu bankalarını zimmetle ilgili bir düzenleme, burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda, iktidar partisinin katılımıyla da reddedildi ama bir hafta sonra kanun hükmünde kararnameyle çıkarıldı. Hele hele bu yaz aylarında, Meclis tatile gönderildikten sonra çıkarılan bir kanun hükmünde kararname var -Sayın Başkanım, bunu incelediniz mi bilmiyorum- vahim bir durum. Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmak başka nasıl olur yani ille de silahlı mı kaldırılacak? Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldıracak girişimler oluyor bu kanun hükmünde kararnamelerle, siz hiçbir şey söylemiyorsunuz.
İç Tüzük değişiklikleriyle ilgili fazla bir şey söylemeyeceğim, Başkanım baskısı üzerimde, "Bir an evvel sus, süren bu kadar." diyor, "Ayarlasaydın." diyor, haklıdır ama bir konuyu paylaşıp sözlerimi bitireceğim.
Sayın Bakanım, Sayın Temizel değindi, Türkiye Büyük Millet Meclisi 15 Temmuzda...
BAŞKAN - Sayın Şenal Sarıhan'ın aşağıda konuşması var, o yüzden ben sizi böyle hızlandırıyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - ...bombalandı, yıkıldı, birçok hasar gördü ve ister istemez bu hasarları ortadan kaldırmak için birtakım çalışmalar yapıldı, yapılacaktı, bu kaçınılmaz bir şeydi ama bunu fırsat bilerek yaptığınız işler de çok içler acısı. Sanki eskide olan her şeyi... Sizin bir özelliğiniz de yıkmak, ne varsa bozmak ama yerine de hiçbir şey kurmuyorsunuz.
Şimdi, çok basit bir örnek vereceğim. Özal'ın yapmış olduğu halkla ilişkiler binasıyla -binaları bıraktım- ana bina arasındaki koridorla, sizin yapmış olduğunuz halkla ilişkiler binasıyla ana bina arasındaki koridoru bir karşılaştırın. Ya, nedir o arkadaşlar, Anadolu Medeniyetler Yolu? Ya, cezaevi duvarlarında acemi ressamlar bile bunu yapmıyor, Anadolu Medeniyetler Yolu... Ya, bu kadar estetikten, bu kadar incelikten yoksun bir zihniyet olabilir mi? Camiye geliyorum.
Değerli arkadaşlarım, Meclis Camisi, cumhuriyet tarihinde yapılan en özgün camilerden biri. Bunu ben söylemiyorum, bunu, bu konudan anlayan -ödüllü de bir cami- herkes söylüyor. Bu cami, gerçekten, Peygamber mescidinin topraktan ve yere yakın bir şekilde yapılmasından hareket eden birçok İslami konuları, değerleri sembolize eden, son derece sanat değeri olan özgün bir çalışma. Yok böyle bir şey değerli arkadaşlarım, cumhuriyet tarihinde böyle bir şey yok. Bunu yıkıyoruz. Niye yıkıyoruz? Çünkü büyük bir camiye ihtiyacımız var. Büyük, Sayın Başkanım, Sayın Kahraman, büyük... Büyükle bir şekilde kafayı bozmuşsunuz, büyük olsun. Bu cami Sayın Başkanın söylediği gibi de değil, Meclisin ihtiyaçlarını fazla fazla karşılayan bir camidir. Vakit namazlarına gidiyoruz, kaç kişi bulunuyor? Bir tek cuma namazı -teravih falan da kılınmıyor burada- cuma namazlarında da Türkiye'de hiçbir camide olmayan bir bahçesi var, o bahçenin yarısı bile dolmuyor. Dolayısıyla, Sayın Başkanın "Camiyi yıkacağız, büyük camiye ihtiyacımız var." sözü hakikaten doğru, gerçek bir söz değil.
Değerli arkadaşlarım, bu farklı bir mimari, müthiş özgün bir mimari var, manevi değerlerle ilgili de önemli bir şeyi var, bu camiyle ilgili yapılan, yazılan makaleler var. Siz, ikide bir, işte "Camileri ahır yaptılar, yıktılar." filan diyen bir heyetsiniz, cami yıkmazsınız. Niye yıkıyorsunuz? Ben söyleyeyim psikolojiyi, eskiler yaptı. Eski yaptı. Ya, ne yaptınız yeni? Ne yaptınız? "İstanbul'a ihanet ettik." Sayın Cumhurbaşkanı ifade etti. Hani yaptığınız camiler? Çamlıca vesaire hangisi özgün? Mimar Sinan yapmış beş yüz sene evvel, özgün şeyler yapmış. Aynı şeylerin 10'uncu derece taklidini konduracaksınız...
BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, teşekkür ediyorum.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Rica ediyorum, Meclis Camisi'ne dokunmayın, bu camiyi bir an evvel açın Sayın Başkan, bırakın bu psikolojiyi, bu takıntıyı bırakın lütfen.