| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Ekonomi Bakanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 09 .11.2017 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakan; Sayın Bakanım, dün burada Osman Aşkın Bak bereketi vardı, herkes konuştu, hiç konuşmayan Hikmet Ayar bile konuştu ama bugün, maalesef, İbrahim Aydemir bile konuşmuyor nedense.
BAŞKAN - Sırada efendim, sırada.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Konuyla ilgili bir şey mi...
BAŞKAN - Genel Merkezde toplantıdaydılar, geldiler efendim. İki dakika dinlenme odasında dinleniyorlar. Bir dakika sonra burada olacaklar.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sıfırdan başlıyorsunuz herhâlde benim...
BAŞKAN - Abi, artık sana süre şeyimiz yok, kaldırdık sende sınırı.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım; arkadaşlarımız Bakanlığınızla ilgili açıklamalarda bulundular, rakamları söylediler. Ben rakamları hem sevmiyorum hem de çok fazla anlamıyorum ama birkaç rakam ben de paylaşacağım. Sizin sunumunuzun 13'üncü sayfasında bu sektörel dış ticaretle ilgili veriler var. Demir-çelik 9,9 milyar dolarlık ihracata karşılık 13,8 milyar dolarlık ithalat, kimyasallarda 10 küsur ihracata karşılık 26 milyar dolarlık ithalat, makine, elektronikte 15,5 milyara karşılık 34 milyar ithalat, enerjide 3,3 milyar ihracata karşılık 26,57 milyarlık bir ithalat var. Sadece bu rakamlar bile yani Türkiye ekonomisinin nasıl bir ekonomi olduğunu az çok gösteriyor.
Tabii, açıklanan 2017'nin büyüme hedeflerinin gerçekleşeceğine dair söylenenler ortada, hatta aşacağına dair dünya kadar işaret var. Bu büyümenin nasıl bir büyüme olduğu, ne pahasına bir büyüme olduğuyla ilgili arkadaşlarımız çok önemli şeyler söyledi, herkes de söylüyor, yazıyor, çiziyor. Ama bu büyümeye rağmen bazı rakamlarda, mesela enflasyonda ciddi bir problemin olduğu, işsizlik, büyümeye rağmen buna paralel bir işsizlik oranı çıkmadığı, önemli bütçe açıklarının olduğu çifte açık, cari açık ve bütçe açığının bulunduğu, dövizle ilgili, kurlarla ilgili ciddi problemler ortada, sıcak para girişine dayalı bir büyümenin olduğuna dair dünya kadar veriler var; bütün bunlar, bu büyümenin belki kısa vadede vaziyeti kurtaracak ama orta vadede ciddi sıkıntılara gebe olduğuna dair şeyler söyleniyor. Ben bu konuya girmeyeceğim ama Türkiye'nin Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde nasıl bir büyüme yaptığı, bu büyümenin ne pahasına olduğu ve sonuçlarının ne olduğuyla ilgili birkaç veri üzerinden konuşmak istiyorum.
Türkiye'nin sizin döneminizde gelir ve yaşam koşullarıyla ilgili gelir dağılımı, servet dağılımıyla ilgili çok ciddi problemlerin olduğuna dair veriler var. Biliyorsunuz, Türkiye'de gelir dağılımıyla ilgili araştırmayı bir ara Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bile yaptı ama TÜİK'in verileriyle uyuşmayınca, herhâlde fırça mı yediler, bir sene yaptılar daha yapmadılar, yoksullukla ilgili bir araştırma yapmışlardı. Şimdi, TÜİK'in verileri var elimizde, ilk yüzde 20 ile, yani en zengin yüzde 20 ile en fakir, yoksul yüzde 20 arasında 7,7 katlık bir farkın bulunduğu. Bunun sizin döneminizde belli yıllarda bir düzelme gösterdiği -bu Gini katsayısıyla ilgili yapılan çalışmalar var 2002'den başlayarak 0,44'ten 0,40'a kadar indiğine dair veriler var- ama son senelerde, 2012 sizin ekonominiz için de, politikalarınız için de bir dönüm noktası, ondan sonra duruyor ve büyümeye başlıyor yani gelir dağılımı tekrar ciddi bir şekilde bozulmaya başlıyor.
Başka bir veri var -bu veri geçen sene de burada çok konuşuldu, tartışıldı, güvenilir kuruluş falan değil denildi- servet dağılımıyla ilgili bu Credit Suisse'in verisi. Ama bu verilere dayanarak dünya kadar yazı yazılıyor. Dolayısıyla Hükûmet önemsemiyor ama başkaları önemsiyor sanıyorum. Burada da çok enteresan bir şey çıkıyor, siz Hükûmete geldiğiniz zaman yüzde 39 küsur olan Türkiye'nin en zengin yüzde 1'inin servetinin yüzde 50'leri aştığı, 54'e çıktığına dair veriler mevcut, maalesef böyle bir veri var.
Başka bir şey: Türkiye'de bu milyonerler kulübüyle ilgili enteresan rakamlar var, Sayın Bakanım. 2017 Eylül ayı sonu itibarıyla 131.448'e ulaşmış milyonerlerimiz, maşallah, bankadaki toplam mevduatları da 862 milyar TL'yi bulmuş, kurun buna etkisi nedir, ne değildir, bu ayrı bir şey. Ama bütçeniz incelendiğinde de, daha evvelki performanslara baktığımız zaman, gerçekten, Türkiye'nin ekonomisi ya da sizin uygulamış olduğunuz ekonomi politikalarının, evet, büyüme belli dönemlerde yakalanmış, şimdi de büyümeye devam ediyor -altını çizdiniz- sinyal veriyor, SOS veriyor dediğimiz göstergelere rağmen büyümeye devam ediyor ama bu büyümenin adil bir büyüme olmadığı, ortaya çıkan büyüklüğün değişik toplum kesimleri arasında dengeli bir şekilde, adil bir şekilde dağıtılmadığını çok açık bir şekilde görüyoruz.
Sayın Bakanım, bugün, tabii, ekonomi, ekonomiden ibaret değil, elbette ekonominin yönetimi, verileri, sağlıklı kararlar alınması, sağlıklı politikalar olması son derece önemli ama ekonominin dışında da bir sürü değişkenler ekonomiyi etkiliyor bunu görüyoruz, Türkiye'nin yakın tarihinde bunlar var. İşte, tabii, temel nedenleri onlar değildi ama, siyasetteki sıkıntıların nasıl ekonomik krizleri tetiklediğine dair geçmişten tecrübelerimiz mevcut.
Şimdi, sürekli olarak hukuk güvencesi, siyasal güvence, ekonomide bunlardan söz ediliyor; demokrasi gelişmemişse, hukuk devleti yoksa, işte kuvvetler ayrımı yoksa kalıcı bir büyümenin olamayacağına dair dünya kadar yazı yazılıyor, çiziliyor. Gerçekten, Türkiye'de baktığımız zaman bir böyle bağımsız yargı, herkesin güvenebileceği, "Başıma bir iş geldiği zaman hakkım er geç bana teslim edilir." diyebileceğimiz bir ortam yok ve bu ortam giderek bozuluyor. İşte dünya kadar tutuklamalar... Tamam, 15 Temmuz var, hain darbe girişimi, onunla mücadele var; bu sebepten dolayı zorunlu olarak OHAL ilan edildi ama OHAL geniş bir şekilde kullanılıyor, bugün de bir insan hakları kuruluşunun başkanı gözaltına alındı. Hukukidir, değildir, bu tartışmalara girmiyorum ama bütün bu görüntüler gerçekten ekonomiyi ciddi bir şekilde rahatsız ediyor, etmesi de gerekiyor. Fakat şöyle bir şey söyleniyor: "Bütün bunlara rağmen, Türkiye'de hukuk devletiyle ilgili son zamanlarda Hükûmetin yönelimi bozuldu, OHAL gelişigüzel kullanılıyor, kimsenin hukuki güvencesi yok." denmesine rağmen -ve bunlar da ciddi verilere dayanıyor, kimse kafadan söylemiyor- Türkiye ekonomisinde önemli kırılmalar olmuyor. "OHAL'deyken olmayacak." diye bir şey söyleniyor ve Hükûmet tarafından da özellikle Cumhurbaşkanı danışmanlarının bu doğrultuda açıklamaları var yani "Siz onlara bakmayın, biz gereğini yapıyoruz." diye bir şey var.
Burada önemli bir şeye dikkat çekmek istiyorum: Normalde, normal demokratik ülkelerde hukuk güvencesi son derece önemlidir yani bir ülkede sağlıklı yatırım ortamının olabilmesi, istikrar olabilmesinin en temel şartlarından bir tanesi hukuk güvencesidir. Hukuk güvencesi olmamasına rağmen henüz ekonomide problemler olmuyor, hangi ülkeler bu ülkeler? Bu ülkeler de aslında demokrasiden giderek uzaklaşan ülkelerdir. Bazı ülkeler yani kapitalizm öyle demokrasi filan bakmıyor, öyle olsaydı zaten üç beş ülkede kapitalizm olurdu, diğer ülkelerde olmazdı; öyle şeylere bakmıyor. Demokrasinin gelişmediği, hak ve özgürlüklerle ilgili, hukuk devletiyle ilgili ciddi problemler bulunan ülkelerde ise siyasal güvencelere dayanıyor. Hükûmet ne olacak? İstikrar devam ediyor mu? Cumhurbaşkanı ne diyor? Hükûmet hangi güvenceleri veriyor? İki hükûmet arasında görüşmeler yapıldı mı?
Bakın, Almanya krizinde ne yaptınız? Gittiniz, Alman iş adamlarını çağırdınız, topladınız, onlarla konuştunuz; bütün bununla işi de çözdünüz. Dolayısıyla "Bütün bu şeyler, OHAL filan hiçbir şey ilgilendirmiyor." dediniz. İşte, hiç de öyle değil yani bu, Türkiye'nin demokrasisinin problemli olduğunu gösteriyor; güçlü olduğunu falan göstermiyor. Hukuk güvencesinden dolayı değil yani yatırımcı onun için gelmiyor, siyasal güvenceler verildiği için geliyor ve bu siyasal güvenceler de geçicidir, uzun vadede ciddi problemler oluşturabilir.
Sürem daralıyor.
Sayın Bakanım, ben şöyle bir izlenim ediniyorum, başka bu şekilde izlenim edinenler de var. Hükûmetiniz 2019'a kilitlenmiş durumda. 2019'a da bir zaman var. Ne olursa olsun 2019'u kurtarmak için, ne yapılıyorsa bunun için yapılıyor. İşte piyasalara acayip paralar verildi. Benim kanaatim... Ben ekonomiden falan anlamam yani ekonomiyi politika şeyiyle takip ederim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika lütfen.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu Kredi Garanti Fonu'nun tabii daha sonuçları çıkacak. Gerçi bir açıklama yapıldı: "Şu kadarı geri döndü, hiçbir problem yok, olmayacak..." Niye durup dururken o açıklama yapıldı onu da bilmiyorum ama bu Kredi Garanti Fonu, Varlık Fonu ve bu yap-işlet-devret, yap-kirala-devret ve garantiler, öyle görünüyor ki önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinin en önemli üç kara deliği olmaya aday. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: 2019'a kilitlenmişsiniz, ekonomiyle ilgili şimdiye kadar ihmal ettiğiniz, özellikle 2010-2011'den sonra ihmal ettiğiniz, herkesin "Kalıcı, yapıcı reformlar, yapısal reformlar." falan dediği reformlarla ilgili ciddi adımlar atmadan palyatif tedbirlerle, şuradan para, buradan para bularak, zorlayarak 2019'a çıkmaya çalışıyorsunuz. 2019'a çıkar Türkiye ama 2019'dan sonra biz hepimiz yine bu Türkiye'de bulunacağız ve neleri yaşayacağımızı kimse bilmiyor, siz de bilmiyorsunuz. Bununla ilgili söyleyeceğiniz çok fazla bir şey yok.
Bir son cümleyle kapatıyorum: Bu Varlık Fonu'yla ilgili -Bülent Bey gerçi değindi ama- ben burada bir soru soracağım. Gerçekten bir sene oldu, bu fonla ilgili bir denetleme filan yapıldı mı, böyle bir şey var mı? Nasıl denetim yapılıyor biliyoruz, denetimler bağımsız değil ama kurulan denetim mekanizması bir denetleme yaptı mı? Mesela, yıl sonunda gerçekten Plan ve Bütçeye ya da Meclise sunacağınız bir rakam var mı?
Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin bu politikaları, öyle anlaşılıyor ki ya da böyle bir tehlike var, Türkiye hızlı bir şekilde bir duvara doğru gidiyor. Hükûmetin, ekibin gözü kararmış, 2019'a bakıyor, onun dışında da gözü hiçbir şey görmüyor. Bu çok tehlikeli bir durum diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçeniz hayırlı olsun diyorum.