Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Ekonomi Bakanlığı |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 09 .11.2017 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, burada bulunan herkesi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz Ekonomi Bakanlığı. Hani her yere gittiğimizde de "Ekonomi Bakanlığı" deyince insanlar biraz yanlış anlıyorlar, sanki ekonomiden sorumlu bakanlık olarak algılıyorlar, Sayın Bakan da sanıyorum bununla karşılaşıyordur. Hâlbuki baktığımızda Bakanlığın misyonuna "dış ticaret bakanlığı" adı ama Sayın Bakanımız Ekonomi Koordinasyon Kurulu Üyesi tabii ki ve bazen bir ekonomiden sorumlu bakan gibi de yorumlar yapıyor ve bizim gördüğümüz, basından da izlediğimiz bakanlar arası bazı çelişkiler söz konusu olabiliyor. Oysa, bu anlamda, dış ticaret bakanlığıyla ilgili durumsa ilk etapta şunu söylemeliyiz, Sayın Bakan hiç bahsetmedi: Hükûmetin 2023 hedefleri vardı Sayın Bakan, hani "500 milyar dolar ihracat yapacağız." diyordunuz, ondan başlayayım. Şu anda ihracatımız 150 küsur milyar dolarda yani 500 milyar dolar hedefinin 2018'e girerken daha üçte 1'ine, yüzde 30'una ulaşamamış bir Türkiye'yle karşı karşıyayız. Bundan hiç bahsetmediniz Sayın Bakan. Bence daha çok bu hedeften bahsetmeliydiniz, bu hedefin arkasında mısınız, bundan bahsetmeliydiniz. Genelde şöyle yapıyorsunuz: "Ya, dünya büyüyecekti; dünya az büyüdü, ondan dolayı biz ulaşamadık." Ya iyi de madem dünyaya bağımlıydı niye bu hedefi koydunuz? Madem her şey dünyaya bağımlı Türkiye'de Hükûmet ne işe yarar? Başka ülkeler bu büyümeleri yaparken Türkiye yalnızca AB'nin büyümesine, Amerika'nın büyümesine bağlıysa bu hedefler niye konulur? Bakın bu yıl birazcık ihracatta kımıldama var, biraz büyüme var, sebebi ne? AB çünkü biraz büyüyor. AB'de biraz büyüme oynadı, Türkiye'de de ihracat arttı. Demek ki hiçbir şey bize bağımlı değil, demek ki Hükûmet hiçbir şey yapmıyor. Yani AB büyürse ihracatımız artıyor, AB biraz küçülürse ihracatımız düşüyor. 2023 hedefleri bir vizyon meselesidir, büyük hedeflerdir, ekonomide tamamen bir yapısal dönüşüm hedefleridir. Bununla ilgili hiçbir adım ülkemiz atamamış. Şimdi bunların sebeplerine gireceğim. Önce makroekonomiyle başlayayım tabii ki, her zaman yaptığım gibi, her Ekonomi Koordinasyon Kurulu üyesi bakanda yaptığımız gibi.
2017'ye girerken Sayın Bakan, ekonomimizde ciddi sıkıntılar vardı. Bununla ilgili önerimiz şuydu: "Yapısal reformlar yapın. Ülkeyi normalleştirin. Demokratik adımlar atın. Ekonomide yapısal tedbirler alın." Yok. Bunun yerine atılması belki gereken belli adımlar atıldı ama bununla beraber yürümesi gereken adımlar atılmadı. Yani hasta bir bünyeye, iyi hissetmeyen bir ekonomiye bir kortizon tedavisi uygulandı. Evet, vergiler ertelendi; evet, Kredi Garanti Fonu ortaya konuldu ve bünye kendini iyi hissetti ve ikinci, üçüncü çeyrekte büyümelerimiz oldu, olacak; yüzde 7 de belki çıkar üçüncü çeyrekte, 8 de çıkabilir, 9 da çıkabilir ancak Sayın Bakan, o kortizon etkisinin -artık kortizon da sürdürülemeyeceği için- sonuna geliyoruz. Hani vergi ertelemeleri bitti, Kredi Garanti Fonu artık pompalanamıyor ve sonuna geldik. Dördüncü çeyrekte bir bakıyoruz ki kortizon bittiği anda bünye yine kendini kötü hissetmeye başladı. O uyguladığınız kortizonun yan etkileri de vardı. Ne oldu? Bütçe açığı oldu. Ne oldu? Enflasyon yükseldi, inanılmaz rakamlara yükseldi; çift haneli ÜFE 18'lerde, TEFE 11 küsurlarda ve baktığımızda faizler 13,5'larda yani devletin verdiği faizden bahsediyorum, hani özel sektörün değil, Hazinenin verdiği faizden bahsediyorum. Ve bu kısır döngü içinde tekrar döviz kuru yükseldi, tekrar bir kısır döngü içine girmiş durumdayız yani bütçe açığı, enflasyon, faiz, döviz kısır döngüsüne girmiş durumdayız. Siz de tam bugünlerde diyorsunuz ki: "Ekonomi coşuyor." Ya dedim ya, ekonominin coşması kortizon etkisinden. E kortizon bitti, ekonomi gene büzülmeye başladı.
Sayın Bakan, bu dönemde yapmanız gereken, tam bu kortizonu vermişken yapısal reformları ortaya koymaktı. Bakın, AKP kuruluş iddiasını tamamen unutmuş durumda. Hani hedefi neydi? Tüm vesayet kurumlarını kaldıracağız, ülkeyi demokratikleştireceğiz. AB süreci, AB'yle tam üyelik hedefi, demokratik bir ülke heyecanı, bütün dünya bu heyecanı aldı, Müslüman çoğunluklu bir ülkenin demokratik bir ülke olma iddiasını gördü ve buna göre ülkeye ilgi arttı; yatırımlar geldi, yabancı sermaye geldi ama maalesef biz bir müflis tüccar gibi 400 küsur milyar dolar cari açık verdik on dört-on beş yılda, iktidarınızda. Bu paraları üretim ekonomisine değil, üreten Türkiye için değil, tüketim ekonomisine maalesef kanalize ettik ve baktığımızda 150 küsur milyar dolarda kalan bir ihracatımız var. Ve dünya ekonomi sıralamasında arkadaşlar, hep biz 17-18'inciydik, hep "Büyüdük, büyüdük." diyorsunuz ya. Ya, 17'nci, ya 18'inci, ya 19'uncu; şu anda da ya 17, ya 18, ya 19. TÜİK rakamlar açıkladı, 20'nciyken bir anda baktınız 17'nciliğe geldik; biliyorsunuz, revizyonlarla.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - 26'ncı sıralardaydık.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yok hayır ya, hep 17-20'nci arası. Bakın, 1960'lardan beri 17-20'nci arasındayız, hiç değişmemiş.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - 2001'de 26'ncıydık.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya o bir aylık bir sapmadır Sayın Vekilim, bir aylık bir sapma, 2001'e bakın. Bakın, yapmamız gereken reformlardı ancak bu reformlardan maalesef uzakta durduk.
Sayın Bakan, ekonomimiz coşuyor da coşan şey, bakın, enflasyon, faiz ve döviz ve bunlara karşı da baktığımızda, hani ihracatçı sektörlere baktığımızda, Almanya'da bir işçi... Bir vekilimiz anlatmıştı: "Ey Kılıçdaroğlu, Almanya'da 2 bin euro alıyor bir işçi." diyordu, sanki Kılıçdaroğlu iktidardaymış gibi.
Bizim bir işçimiz, Sayın Bakan, 300 euroya çalışıyor, 300 euro yani gelen kur artışlarıyla 300 euroya çalışıyor ihracatçı sektörlerde. Ya, bakın, ihracatçı sektörlerde çalışan milyonlarca işçimiz var, yan sanayiler olarak doğrudan ihracatçı sektörlerde. Ya, bu anlamda, katma değerli, işçimize katma değer yaratan, yaşanılabilir bir maaş vadetmeyen ihracatçı sektörlerimiz var. Hani, Almanya'da bir işçi -en kötüsü- 2 bin euro alırken bizim işçimiz 300 euroya çalışıyor Sayın Bakan. Hani, hep "Ekonomi coşuyor, coşuyor." diyorsunuz da bu ekonomi kime coşuyor? Küçük bir azınlığa coşuyor. Sizin iktidarınız başladığında servetin yüzde 38'i nüfusun yüzde 1'indeydi, şu anda nüfusun yüzde 1'i servetin yüzde 60'ına sahip. Geriye kalanlara ne düştü, yüzde 70, 80, 90'lık kesimlere? Borç düştü, borçlanma ekonomisi düştü. Siz diyorsunuz ki: "Devletin borçları azaldı." E, milletin çoğaldı, özel sektörün çoğaldı. Bütün bunlar yapısal anlamda bizim çözemediğimiz meseleler. Hep cari açığa muhtaç bir ekonomimiz var ama yolun sonundayız maalesef. Türkiye artık dışarıda eski imajında değil, ülkeye doğrudan sermaye yatırımları gelmiyor, yalnızca verdiğiniz ve vereceğiniz o obur sermaye, o sıcak değil, kaynar paraya vereceğiniz yüksek faize bakan bir para var ortada, onun dışında da bir yatırım yok son yıllarda. Neden peki, neden bu yatırımsızlık? Çünkü, Sayın Bakan, ülkenin imajı kötüye gidiyor.
Bakın, şurada bir kitapçık -bundan bahsetmediniz- getirmişsiniz "Turkey Discover the Potential" diye. Eminim milyonlarca, on milyonlarca dolar para harcamışsınızdır bu işlere, değil mi? Büyük paralar gidiyor, Amerika'da New York Times'a, şuna buna çarşaf çarşaf ilan vermek büyük paralar. Siz bu ilanları veriyorsunuz orada bütün dünya gazetelerine "Discover the Potential" diye ama bakın Sayın Bakan, siz ülkede -artık iletişim çağındayız- bir gazeteci tutukladığınızda bütün dünyada o birinci haber oluyor, New York Times'ında, Londra'da, Paris'te hep 1'inci sayfadan bu haberler geçiyor, bu makaleler geçiyor, siz akademisyenleri tutukladığınızda bu birinci haber oluyor. Siz mesela "Amnesty", Af Örgütünü tutukladığınızda, hak savunucularını tutukladığınızda, "Âlâyıvalayla bunlar darbe planlıyorlardı arkadaşlar Büyükada'da." dediğinizde birinci haber oluyor bütün dünyada ve ne oluyor? Ülkemiz rezil oluyor. Hani, o rezil gazeteler diyeceğim, bunlara "Darbe planları yapıyorlardı." diye manşetler attılar, dört ay sonra onlar, gelen baskılarla mı diyeyim, nasıl veya siz mi ikna oldunuz, hiçbir adli kontrol olmadan serbest bırakıldılar. Hemen ardından ne oldu? "Osman Kavala Büyükada'da darbe planlıyordu." diye tutuklandı.
Siz isterseniz her gün New York Times'a 10 sayfa ilan verin Sayın Bakan, bütün dünya gazetelerine 10 sayfa ilan verin "Discover the Potential" deyin, siz Osman Kavala'yı tutukladığınız sürece, gazetecileri, akademisyenleri tutukladığınız sürece Turkey, Türkiye'nin imajı yerlerde sürünür. Maalesef bunu sizin iktidarınız yaptı ve şunu da söyleyeyim: "Türkiye üzerinde oyunlar oynanıyor." Evet, oynanıyor çünkü hatalar yapıyorsunuz.
Bakın, darbeden bir ders çıkarmadınız ve darbeden bir ders çıkarmadığınız için, çözüm üretemediğiniz için yalnızca zulüm üretiyorsunuz ve yalnızca siz değil, sizin iktidarınızla başlamadı ki bu devletin zulmü, 90'ların paradigması, 80'lerin, 70'lerin, 60'ların paradigması hep böyleydi, hep sırasıyla belli toplumsal kesimler bu zulmün içinde yaşadılar. Siz de yaşadılar, sizin sosyolojiniz de yaşadı, çok çabuk unuttunuz ama. Bu zulme muhatap olan bir kesimken tekrar bu zulmü eline alan ve çözüm üretemeyen bir iktidar gibi yalnızca zulüm üretiyorsunuz.
Sayın Bakan, 15 Temmuz öncesi biz burada arkadaşlarımızı çok uyardık, defalarca "Darbe dinamiği devrededir." dedik, defalarca uyardık. Niye? Şunu çok iyi biliyoruz: Barış sürecini bozan çete, dinamik, buna uyanamadınız, yalnızca onu ezerim, bunu hapsederim, gazeteci hapsederim, bunu içeri atarım, bunu öldürürüm diye baktınız ve maalesef buna uyanamadık hep beraber ve darbeyi yaşadık ama 15 Temmuz sonrası bizim "Hadi gelin, demokratik siyasete dönelim." çağrılarımıza rağmen maalesef bir saray darbesiyle karşı karşıya kaldık ve saray darbesine paralel başka bir darbe dinamiği daha devam ediyor çünkü devletin derinlikleri çatışma isterler, insanlarımız birbirini öldürsün isterler ve bu girdabın içinde de güvenlikçi siyasete mahkûm olmamızı isterler ve bütün dünya da bunu izler. Türkiye, otoriterleşen, antidemokratik bir ülke imajıyla karşı karşıya kalır.
Sayın Bakan, 15 Temmuz sonrası, 4 Kasımda bir darbe daha yapıldı ülkede, Meclise karşı bir darbe yapıldı, 4 Kasımda milletvekillerimiz tutuklandı, bütün demokratik siyaset çağrılarımıza rağmen milletvekillerimiz tutuklandı. Siz 14 Temmuzda bir açıklama yaptınız "Lağım farelerini ensesinden tutup mahkemeye götürdük." dediniz. HDP'li teröristler söz konusu olunca Avrupa'nın da can havliyle Türkiye'ye saldırmaya başladığını söylediniz. "Bu ülkenin bağımsız mahkemeleri -altını çizerek söylüyorum, bağımsız mahkemeleri- hâkimleri gereğini yaptı." dediniz. Bağımsız mahkemeler, 10 ayrı şehirde 10 ayrı başsavcılık, eş zamanlı, gece birde aynı anda düğmeye basıyor. Başsavcılıklar bağımsızdır, başsavcılıklar ayrı ayrı hareket ederler ve başsavcılıkları tek başına koordine edecek Türkiye'de hiçbir makam yoktur, hiçbir makam ama 10 ayrı şehirde 10 ayrı başsavcılık aynı saniyede düğmeye basıyor ve siz bağımsız mahkemelerden bahsediyorsunuz. Talimatlanmış savcılar milletvekillerimizi aldılar, rehin aldılar ve siz bunun üzerine "Lağım farelerini ensesinden tutup mahkemeye götürdük." dediniz.
Bakın, ben bir milletvekiliyim, 100-150 bin oyla seçildim. 100-120 bin, bilmiyorum, hepimiz 80 binle, 120 bin, 130 bin oyla seçiliyoruz. Siz de bir milletvekilisiniz, siz de benim gibi 80 bin, 100 bin oyla seçildiniz, hepimiz öyleyiz, hiçbir farkımız yok. Biz 7 Haziranda yüzde 13 oy aldık, siz yüzde 40 oy aldınız; 6 milyon oy aldık, siz 18 milyon oy aldınız. Biz halkın yüzde 13 iradesini temsil ediyoruz, siz yüzde 40'ını, 45'ini, neyse, 1 Kasım oldu başka türlü. Hiçbir farkımız yok.
Sayın Bakan, siz eğer ki 6 milyon insanın iradesine bunu söyleyebilirseniz 40 milyonun iradesi de bu duruma düşürülür; bunu bilin, yüzde 40'ın da iradesi bu duruma düşürülür. Geçmişte bunu defalarca yaşadık. Birileri kendini hâkim zannetti, ben bu ülkeyi yönetiyorum zannetti ama bakıyoruz ki hiçbir zaman hiçbir siyasetçi bu devlete hâkim olamadı, bu devletin siyasetine yol veremedi çünkü demokratik siyaset bu ülkeye hâkim hiçbir zaman olamadı, her zaman güvenlikçi siyaset demokratik siyaseti manipüle etti, aramıza oyunlar soktu ve barış sürecini de bozan dinamik darbeyi yaptı ama siz bundan HDP'li milletvekillerini, yalnızca "demokratik siyaset" iddiasını ortaya koyan HDP'li siyasetçileri bu şekilde yaftalamayı uygun gördünüz.
Sayın Bakan, aynen iade ediyorum, aynen iade ediyorum. Çünkü demokratik siyaset konusunda adım atamazsak ve siyasetçiler birbirlerini böyle yaftaladıkça, emin olun arkadaşlar, bakın, buna emin olun, üç vakte kadar bu devletin içindeki pek çok kötü çıyan -bu bataklıklar çıyan üretir çünkü- size de aynı darbeyi yapacaklar, hepimize aynı darbeyi yapacaklar ve altımızı oyuyorlar; buna emin olun. Güvenlikçi siyasete hapis olduğumuz sürece, demokratik siyaset iddiasını kaybettiğimiz sürece, sorunlarımızı beraberce konuşarak demokratik siyasetle çözebiliriz iddiasını kaybettiğimiz sürece, emin olun, üç vakte kadar diyorum, bu oyunlar oynanacak. Bu oyunlar da iki türlü oynanacak Sayın Bakan, iki büyük riskimiz var; onu söyleyeyim. Birinci riskimiz ekonomide Sayın Bakan. Bakın, Zarrab davası yuvarlanarak üzerimize geliyor. Eski Ekonomi Bakanı, müstafi Bakanınız Zafer Çağlayan ve diğer üç Bakan bir hülleyle İran'a olan ambargoyu deldiler ve bu İran'a olan ambargoyu işte başka ülkeler üzerinden parayı buraya transfer edip burada altına çevirip İran'a transfer eden bir sistem kurdular ama şu anda Zarrab Amerika'da, bence kaçtı buradan ve konuşuyor. Biliyorsunuz ki İran'a ambargoyu delen Avrupa'daki birkaç banka ceza aldı ve bu cezaları ödemek zorunda kaldılar. Ülkemizle ilgili de, bu anlamda, bunun kokuları gelmeye başladı ve dillendirilmeye başlandı. Gelecek yılla ilgili en büyük riskimizi size söyleyeyim, maalesef bununla karşı karşıya kalabiliriz: Bankalarımıza gelebilecek bir ceza ve bununla ilgili Bakanlığınız kurumsal olarak sorumludur. Sayın Bakan, bununla ilgili Bakanlığınızda bir soruşturma açtınız mı? Sayın Bakan ve onun bürokrasisi olarak soruyorum. Bununla ilgili yapılan hatalarla ilgili bir öz eleştiriyi Bakanlığınız yapacak mı? Çünkü ülkemize gelebilecek bu milyarlarca dolarlık ceza bir depremdeki fayın çatlaması gibi etki yapabilir, büyük bir riskle karşı karşıya kalabiliriz, ekonomimiz bir kriz yaşayabilir ve milyonlarca insanımız işsiz kalabilir. Çünkü siz hep "dış mihraklar, oyun moyun" dersiniz ama Venezüella da böyle diyor, Venezüella Başkanı da böyle diyor; bakın, şu anda moratoryumla karşı karşıya. Kuzey Kore de diyor ki: "Bütün dünya benimle oyun oynuyor." Ama işe yaramıyor. Önemli olan, bu tip meseleleri bütün dünyayla diplomatik ilişki kurarak çözebilmektir ve bu meselelerde orada olan pis kokuların, hani o Zarrab'ın kurduğu o çarkın, siyasetle kurduğu çarkın, bankalarla kurduğu çarkın ne olduğu çok yakında faş olabilir ve bu, ekonomimizi de ciddi bir riskle, kriz riskiyle karşı karşıya bırakabilir.
İkinci risk de, Sayın Bakan, demokratik adımların atılamaması, yani bu kortizon tedavisi sırasında demokratik adımların atılamaması ve güvenlikçi siyasete saplanmamız, dediğim gibi, 15 Temmuzdan ders çıkarmamamız ve yalnızca güvenlikçi bakışa hapsolmamız. Çözüm, demokratik siyasette, buna emin olun. Buna dönersek, bakın, bugünlerde dolar kuru 3,90'larda; faizimiz 13,60'larda ve yükseliyor; enflasyonumuz yükseliyor. Bütün bu değerlerin iyileşmesi için iki konuda, öncelikle tabii ki siyasette OHAL'in kaldırılması ve bize karşı, hepimize, demokratik siyasete karşı yapılan operasyonlara Hükûmet olarak, iktidar olarak, muhalefet olarak "Dur!" diyebilmemizdir hep beraber. Birbirimizi ötekileştirdiğimiz sürece, emin olun, üzerimizde senaryo yazanlar bizi kutuplaştırıp, kamplaştırıp, çatıştırıp yeni darbe planları planlayacaklar ve ne ekonomimiz bu şartlarda işler ne dış siyaset.
Sayın Bakan, bakın, ihracatçılar şunu söylüyorlar...
BAŞKAN - Son bir dakikanız, lütfen toparlayın.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam.
İhracatçılar "Müşterilerimiz ülkeye gelmek istemiyorlar." diyorlar, biliyor musunuz? "Türkiye'ye gelmek istemiyorlar. Bakıyorsunuz, eskiden daha çok insan fuarlara, ülkemize geliyordu çünkü OHAL'i olan bir ülkeye, OHAL'le yönetilen bir ülkeye gelmek istemiyorlar. Türkiye algısı yüzünden, alternatif ülkeler varsa başka ülkelere yöneliyorlar." diyorlar ihracatçılar Sayın Bakan. Bu anlamda, yüzü dışa dönük bir Bakanlık olarak, ülkemizin hem içeride hem dışarıda algısı anlamında hep beraber bu girdaptan çıkmak için çalışmalar yapmamız gerektiğini düşünüyorum ve sizi bu anlamda öz eleştirel bir konuşmaya ve cevaplara davet ediyorum.
Teşekkür ederim.