| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı b) Rekabet Kurumu c) Gençlik ve Spor Bakanlığı ç) Spor Genel Müdürlüğü d) Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu e) Spor Toto Teşkilat Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 08 .11.2017 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının saygıdeğer çalışanları, görevlileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, altı yıldır birlikteyiz, zaman zaman Genel Kurulda karşı karşıya geldik, çok zorlu mücadelelerde olduk, görevinizde başarılar dilerim.
Şimdi söyleyeceklerim sizin bu kısa dönemdeki Bakanlığınızda ilgili değil, sizin karnenizi önümüzdeki yıl kasım ayında inşallah görüşeceğiz, genel olarak spor, yurtlar meselesi ve diğer genel konulara değineceğiz.
Hepimiz biliyoruz ki "spor" denince esas olan futboldur, hiç tartışmaya bile gerek yok. İstanbul nasıl ülkenin tek ekonomi merkeziyse futbol da memleketin tek sporudur, diğer sporların yanına yaklaşma imkânı bile yok. Diğer alanlarda kendimizi hep kıyasladığımız ülkeler göz önüne alınırsa sadece bizim ülkede tekel bu kadar kuvvetli. Tek adam, tek il, tek spor, tek başarı. Bu topraklarda bir başarının gerçekten bir başarı olarak addedilmesi için tek bir kriterin futbol olmaması gerekir. Yoksa Londra Atletizm Şampiyonası'nda 200 metrede altın madalya kazanan Ramil Guliyev'in, Güney Afrika'da düzenlenen Tekerlekli Sandalye Tenis Turnuvası'nda altın madalya kazanan Büşra Fatma Ün'ün, Avrupa Şampiyonu olan Vakıfbank Kadın Voleybol Takımı'nın, Fenerbahçe Basketbol Takımı'nın ve hatta futbolda olmasına karşın Ampute Milli Takımı'mızın başarılarının suni bir geçerliliği olur. Unutmadan bu vesileyle başarılarından dolayı bu sporcu kardeşlerimizi ve takımları da kutlama isterim.
Sporun futbol, yıldızların futbolcu, başarıların sadece yeşil sahada olduğuna inanan Türkiye'nin olimpiyat tarihine bakıldığında, ülkemiz ilk defa 1908 yılında Londra'da katılmış, ondan sonra katıldığı olimpiyatlarda 1936 yılına kadar hiçbir madalya alamamıştır. Türkiye ilk defa 1936 Berlin Olimpiyatlarında 1 altın, 1 bronz madalyayı güreş alanında almıştır. Ondan sonraki yıllarda, 1980 Moskova Olimpiyatları hariç, hepsine katılmış ve 2016 Rio Olimpiyatları dâhil toplam 39 altın, 27 gümüş ve 28 bronz olmak üzere toplam 94 madalya kazanmıştır. 39 altın madalyanın 29'u, 27 gümüş madalyanın 18'i, 28 bronz madalyanın 16'sı güreş alanında alınmıştır. Diğer bir ifadeyle Türkiye'nin yüz yılı aşkın süredir katıldığı olimpiyatlarda toplam 94 madalyanın 63'ü yani üçte 2'si güreşe aittir. Güreşi, 11 madalyayla halter, 7 madalyayla tekvando takip etmektedir, diğerleri ise judo ve bokstur. Bu başarılar elbette çok önemlidir ve değerlidir ama ülkemiz açısından yeterli değildir. Bu spor dallarının dışında da gençlerin yönlendirilmesi, örneğin atletizmde, yüzmede, jimnastikte, teniste başarılı olmaları mutlaka sağlanmalıdır ve özellikle sizin bu spor dallarına daha fazla önem vermenizi talep ediyoruz ve istiyoruz.
Bu doğrultuda kısaca rakamlara bakarsak, ülkemizde lisanslı olarak spor yapanların sayısı sadece 6 milyon 900 bin. Bu rakam 2002'de 278 bin idi, 2011'de 2 milyona ulaştı, şimdi 7 milyona yakın ama bu artış da yeterli değil. Ayrıca, nüfusu yaklaşık 80 milyona ulaşan ülkemizde sadece yüzde 10,08'lik bölüm düzenli olarak spor yapıyor. Bu rakam dünya nüfuslarına bakıldığında çok ama çok geride. Verilere göre Türkiye'nin yaş ortalaması 29,6, bu oran erkeklerde 29,2; kadınlarda ise 30 olarak görülüyor. Türkiye'de bu verilere göre nüfusun çoğunluğu 25-54 yaş arasında sıralanıyor, 65 yaş üstü ise nüfusun sadece 6,7'si.
Tüm bu rakamlar ışığında, ülkemizde spor yapanların sayısı diğer ülkelerle karşılaştırıldığında en alt sıralarda yer almaktadır. Türkiye, spor yapanlar rakamında dünyanın en yaşlı nüfusuna sahip Almanya -46,1- İtalya -44,5- ve Avusturya'nın -44,3- bile çok gerisinde. 82 milyon nüfusa sahip olan Almanya'da 27 milyonun üzerinde insan spor yapıyor, bu rakam nüfusun yüzde 33,57'lik bölümünü kapsamaktadır.
Altyapı çalışmaları sadece kentlere değil ilçe ve köylere, hatta mahallelere kadar götürülmeli, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi sporculuk bir meslek olarak tanınmalı ve başarılı sporcular devlet tarafından ekonomik kazanımlar elde edebilmeli, şirketler, kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere tüm ülkede de spor teşvik edilmeli, spor alanları yirmi dört saat çalışır hale getirilmeli, üç tarafı denizlerle kaplı ülkemizde deniz sporlarıyla ilgili önemli adımlar atılmalıdır.
Daha ayrıntılı bakıldığında, Türkiye'de 10 çocuktan 2'si düzenli spor yaparken metropollere gittikçe bu oran düşüyor. Erkek çocukların en çok yaptığı sporların başında futbol, basketbol ve atletizm yer alıyor. Kız çocukları ise en çok yüzme, bisiklet ve voleybol ile ilgileniyor. 100 aileden sadece 1'i çocuğunu spora yönlendiriyor. Çocuklar spor yapmak yerine büyük oranda bilgisayar başında vakit geçirmektedirler.
Çocukların fiziksel ve sosyolojik gelişiminin en önemli yolu beden eğitimi dersleridir. Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde çocuklar 4 yaşında beden eğitimi öğretmenleri eşliğinde spor yapıyor ve dünyanın birçok ülkesinde çocuklar günde en az bir saat beden eğitimi dersi yapıyor. Ya bizde? Beden eğitimi dersleri ilkokul müfredatlarında olmasına rağmen gerçekte olmayan derstir. Sınıf öğretmenleri -beden eğitimi öğretmeni değil- o gün matematik dersi yapmak istemezse ve oldu ya o gün dışarıda hava güzelse "Hadi çocuklar çıkın dışarı, gürültü yapmadan koşun bakalım" demektedir.
Çocuk ancak 12 yaşından sonra beden eğitiminin bir ders olduğunu fark ediyor. Ortaokullarda ve liselerde haftada sadece ikişer saat beden eğitimi dersi var. Okulların büyük bölümünde spor salonları, spor malzemeleri yok. Eğer çocuğunuz özel okulda ise şanslısınız çünkü orada durum farklı, en azından beden eğitimi öğretmeni eşliğinde çocuğunuz ders alabilir, okul takımında oynayabilir.
Biraz daha büyüdüklerinde çocukları başka sorunlar, başka engeller bekliyor. Yeterli altyapının olmadığı, hiçbir şekilde desteklenmedikleri için gelecek kaygıları artıyor ve belki de çok büyük başarılar kazanacakları spor alanlarını terk edip başka alanlara yöneliyorlar.
Eğitim sisteminin ne kadar kötü, dünyaya, teknolojiye kapalı olduğunu geçtiğimiz gün tartıştık. Burada, bu bütünün bir başka parçasını daha konuşuyoruz, o da yurt ve barınma koşulları. Yurtların ne kadar yetersiz ve koşullarının ne kadar kötü olduğunu her yıl burada dile getiriyoruz. Bakıldığında Gençlik ve Spor Bakanlığı Kredi ve Yurtlar Kurumu bünyesine bağlı yurtların sayısı her yıl Türkiye genelinde artsa da öğrenci sayısıyla kıyaslayınca büyük bir yetersizlik göze çarpıyor. 2017 Nisan ayı rakamları son demin sizin okuduğunuz rakamlar göre yurt sayısının 757'e, yatak kapasitesinin 623.568 yükseldiğini göstermektedir ama hâlâ daha bugün yeteri kadar yurtların olmadığını söylemek istiyorum, yurtlarda sorunlar ve problemler devam ediyor. Bugün bütçeyi görüşeceğimizi anlamışlar, birçok öğrenci telefon ediyor. Örneğin, bir kız öğrenci Balıkesir Savaştepe'deki yurtta kaloriferlerin yanmadığını ve bundan dolayı büyük bir hastalık geçirdiklerini dile getiriyorlar. Bunu da Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğüne burada söylemek isterim.
Üniversite öğrencileri açısından eğitim maliyetinin artması sonucu yaratmasının dışında, ülke açısından yarattığı siyasal sonuçlar bakımından da tartışılmalıdır. Yıllarca artan üniversite ve üniversite öğrencisi oranına göre çok yavaş artan yurt kapasiteleri, Gülen cemaatine ait ev ve yurtların öğrenciler tarafından mecburi adres olarak ortaya çıkması sonucunu da doğurmuştur. Devletin yapmadığı yurtlar nedeniyle açıkta kalan üniversiteliler, cemaat ev ve yurtlarına mecbur bırakılmıştır. Bugün herkesin düşman olarak nitelendirdiği cemaat, yıllarca devletin bıraktığı boşluğu doldurarak kendisine örgütlenme zemini yaratmıştır. Gelinen noktada cemaatle hesaplaşma adına atılan adımlar, OHAL kararnameleriyle yürümektedir. Kapatılan vakıf üniversiteleri, özel yurtlar, görevden alınan üniversite personeli gibi adımlar bu kapsamda cemaatle hesaplaşma adına atılmaktadır. Ancak açıkça belirtmek gerekir ki bu durumla gerçek bir hesaplaşma yapabilmek için cemaate ait üniversiteleri kapatmak veya yurtlarına el koymak yeterli değil. Bu sorunun çözümü üniversite öğrencilerini cemaate mecbur bırakan yurt yetersizliği sorununun çözümüdür. Gülen cemaati yerine başka bir cemaatin, tarikatın ya da vakfın alternatif olarak sunulması kabul edilemez.
Bunun yanı sıra, AKP iktidarının gençliğe yönelik dindarlaştırma projesi kapsamında Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlarda da büyük bir seferberlik uygulandığını görüyoruz. Bakanlığınızın himayesinde Kredi ve Yurtlar ve Kurumunun organizatörlüğünde düzenlenen etkinlikler, söyleşiler, geziler, AKP iktidarının hayalindeki gençliği yaratma çabası olarak organize edilmektedir ve bunlara katılmayarak, kendi kültür, sanat, bilim organizasyonlarını düzenlemek isteyen öğrencilerin engellendiği belirtilmektedir. Öte yandan, karma yurtların kaldırılması da bu çabayı destekler niteliktedir ve bu durumun kabul edilmesi mümkün değildir.
Çok değerli arkadaşım, Erzurum Milletvekili, dostluğundan büyük bir kıvanç duyduğum İbrahim arkadaşım nasıl bir gençlik istediğini tarif etmişti. İbrahim kardeşimizin tarif ettiği gençliği aynen kabul ediyorum ama Genel Başkanınız Recep Tayyip Erdoğan sizin tarif ettiğiniz gençliği değil, dindar ve kindar bir nesil yaratacağını söylüyor. Dolayısıyla sizin gençlik isteğiniz, talebinizden...
BAŞKAN - Sayın Çam, dindar ve kindar diye bir şey...
EBUBEKİR GİZLİGİDER (Nevşehir) - Yanlış anlamışsın, bir daha oku.
MUSA ÇAM (İzmir) - Recep Tayyip Erdoğan'ın, İbrahim'i söylemiyorum, İbrahim'in tarif ettiği gençliği aynen destekliyorum ve katılıyorum ama İbrahim Bey'in söylediği, tarif ettiği gençlik ile Genel Başkanın tarif ettiği gençlik farklı. "Dindar ve kindar bir nesil yaratacağız." diyor Recep Tayyip Erdoğan. Dolayısıyla İbrahim arkadaşımızın söylediklerine katılıyorum.
Sayın Bakan, İzcilik Federasyonunu kapattınız mı?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - İzcilik Federasyonu Başkanı Hasan Subaşı.
MUSA ÇAM (İzmir) - Devam ediyor değil mi?
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Devam ediyor, tabii.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, normal süreniz bitti.
Sözlerinizi tamamlamanız için süre veriyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bununla ilgili konuşmanızda bir tek cümle etmediniz, İzcilik Federasyonuyla ilgili. İzcilikle ilgili söylemek isterim, izcilik dünyada, ırk, dil, din, cinsiyet ve benzeri hiçbir ayrım gözetmeyen, politik olmayan, gönüllülük ilkesini kabul eden herkese açık, özel giysi ve donanımlarla yapılan uluslararası eğitimsel bir gençlik hareketi olarak kabul edilir. Dünyanın 170'ten fazla ülkesinde, her yaştan ve aşamadan milyonlarca izci var ama özellikle ülkemizde bu federasyonun bir başka amaç ve bir başka gaye nedeniyle kullanıldığını biliyoruz. Bu nedenle, özellikle İzcilik Federasyonunun çok dikkatli bir şekilde izlenmesi ve İzcilik Federasyonunda laik, demokratik, cumhuriyete aykırı birtakım cemaatlerin örgütlenmesine asla izin verilmemesi gerektiğini söylüyorum.
Bütçenizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, tekrar başarılar diliyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çam.