| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Gümrük ve Ticaret Bakanlığı b) Rekabet Kurumu c) Gençlik ve Spor Bakanlığı ç) Spor Genel Müdürlüğü d) Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu e) Spor Toto Teşkilat Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 08 .11.2017 |
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın Başkan, çok Saygıdeğer Spor Bakanımız, Yardımcısı, milletvekillerimiz, değerli bürokratlarımız, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçemizin de hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Şimdi, tabii, dinliyorum bu konuşmaların hepsini, işin tesis tarafı, bürokrasi tarafı, para tarafı, hep bu anlatılıyor, ben eski bir millî sporcu olarak biraz başka tarafını anlatacağım.
Bugün, Adalet ve Kalkınma Partisi on beş yıldır tek başına iktidar olduğu dönemde, tesisleşme noktasında, stadyumlar, kapalı spor salonları konularında gerçekten başarılı oldu. Sayın Bakan biraz önce açıklıyor "Şu şu organizasyonlara talip olduk." diyor, şu anda da gerçekten de talip olacak duruma geldik biz. Türkiye şu anda Avrupa'da veya dünyada tesisleşmede iyi bir noktada. Tabii, biz bunları yapabilecek güce geldik ancak sporcu yetiştirmede, Türk halkının spor yapma noktasında, spor kültürü noktasında, uluslararası başarı noktasında yere gömülmüş vaziyetteyiz. Benim bugünkü yapacağım konuşmada bazı eleştirilerim olacak, bunların hiçbir tanesi Sayın Bakanımıza değil çünkü kendisi yeni geldi göreve ama kendisini de takip edeceğiz. Bizim eskiden tanıştığımız arkadaşımız, bizden de yardım isterse buradayız, eksiklerini söyleyeceğiz, çözüm önerileri konusunda da bildiklerimizi anlatacağız.
Spor öyle bir şeydir ki partiler üstü bir olaydır. Bugün, geçmişte nasıl daha başka hükûmetler vardı, şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi var, yarın başkaları olacak, öbür gün başkaları olacak ama bu toplum, Türk toplumu, Türk gençliği bizim. O yüzden, bu konuları konuşurken siyasi rantları veya siyasi söylemleri bir kenara bırakıp Türk gençliği hakkında, Türk sporu hakkında neler yapabiliriz, bunu konuşmamız lazım.
Sayın Bakanın konuşmalarının büyük bir bölümünü dinledim. Eğer buraya tarafsız bir adam getirseniz, hangi bütçe konuşuluyor, hangi bakanlık konuşuluyor, inanın "Spor Bakanlığı" demezdi bilmese çünkü büyük bir bölümünde tesisleri konuştuk, dağıttığımız paraları konuştuk. Peki, ben de o zaman bir soru sorayım. Olimpiyatlar dört senede bir yapılır ve bütün branşlarda olimpiyatlara katılır ülkeler. O zaman, olimpiyatın sonunda aldığın derecelere göre de ülkenin sportif başarısı ortaya çıkar. Üç olimpiyattır başarı olarak Türkiye tarihinin en kötü olimpiyatlarını geçiriyoruz biz. Branşların büyük bölümünde de katılıyoruz, çok kısıtlı madalyalar alıyoruz, aldığımız bu madalyaların ciddi bir kısmını da devşirdiğimiz yabancı sporcularla beraber alıyoruz. Peki, biz millîliği konuşurken, milliyetçiliği konuşurken, 80 milyonluk bir ülkede eğer bu kadar az madalya alıyorsak ve bunların ciddi bir bölümünü de dışarıdan devşirdiğimiz sporcularla alıyorsak o zaman biraz kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Türk toplumu spor kültürü olmayan... Az gelişmiş bir spor kültürüne sahip. Sayın Bakanın ve ekibinin ilk önce bu konuyu gündeme getirmesi lazım. Bu da uzun vadeli bir programla olur. Spor kültürünü nasıl aşılayacağız biz? Bugün bütçeler konuşuluyor, gördüğüm kadarıyla Sağlık Bakanlığının bütçesi Türkiye'nin en önemli bütçelerinden bir tanesi, en çok para harcanan bütçelerinden bir tanesi. Yüzlerce, binlerce hastanemiz var, sağlık kuruluşumuz var ama her gittiğiniz yerde de kuyruk var. Ne kuyruğu? Hasta kuyruğu var. Bizim Türk toplumumuz ciddi manada spor kültürü olmadığı için hastalanıyor ve devamlı tedavi oluyor. İlaçların her sene yıllık artışlarına baktığımızda devamlı artıyor, devamlı artıyor. Biz gittikçe hasta bir topluma doğru gidiyoruz, zaten hastayız sağlık olarak, vücut olarak, bu gittikçe artıyor.
Bizim yapmamız gereken, ilk önce spor kültürünü toplumumuza aşılamak, bunun için gerekli çalışmaları yapmak. Spor yapan toplumun daha az hasta olduğunu hepimiz biliyoruz ve bu hastanelere de Sağlık Bakanlığına da o kadar bütçeye gerek kalmayacak. Oradan artan paraları tekrardan spora ve millî eğitime harcarsak sağlıklı bir toplum yetiştirebiliriz.
Bir ülke düşünün, söylediğim gibi, spor kültürü yok, okullarda beden eğitimi dersi var. Haftada bir saat arkadaşlar, çoğu da seçmeli. Biz de okullarda okuduk, beden eğitimi dersi kırk beş dakika, çıkın okulun bahçesine veya varsa salonuna. Hoca da beden eğitimi hocaları da bazı yerlerde yok. Biraz sonra o konuyu da konuşacağım, o BESYO mezunlarını. Hoca kenarda duruyor, çocuklarda orada 2 tane top var, oynuyorlar. Peki, ilköğretimde beden eğitiminin bir saat olmasıyla, seçmeli ders olmasıyla nasıl sağlıklı gençlik yetiştireceğiz biz, nasıl bir toplum yetiştirebiliriz ki biz? Bizim bu millî sporcularımız, milletvekillerimiz, bakanlarımız, biz hep aynı toplumdan geliyoruz. Hepimiz bu okullarda okuyoruz, burada eğitim alıyoruz. Daha sonra da herkes bir branş seçiyor veyahut da kısmeti neyse oraya doğru yürüyor. Özellikle ilköğretimde, tabii Millî Eğitim Bakanımızla konuşup, beden eğitimi derslerini artırması ve o beden eğitimi derslerinde bu BESYO'dan mezun olan hocalarımızın mutlaka orada eğitim vererek bu çocukları yetiştirmesi gerekiyor.
Şimdi, tabii, Türk toplumu, Türkiye Cumhuriyeti, şu anda hepimizin bildiği gibi büyük sıkıntılar, büyük badireler atlatıyor. En son bu 15 Temmuzdan sonra da özellikle dışarıdan büyük baskı var. Suriye'de savaşıyoruz, ülke içinde birçok terör örgütü var, başka problemler de var. Etrafınızda gülen insan görebiliyor musunuz çok fazla? Rakamlar açıklandı, ekonomide de sıkıntı var. O zaman bizim bu Türk toplumunu bir şeyle güldürmemiz lazım, sevindirmemiz lazım. Bunu da yapabileceğimiz yegâne şey spordur. Bizim Spor Bakanlığı bakanlıkların içerisinde veya dışarıda "spor, spor" deniyor ama öyle değil. Bugün iktidar partisi 20 milyonun üstünde oyla tek başına iktidar oluyor. Bugün bir Fenerbahçe'nin, bir Galatasaray'ın, bir Beşiktaş'ın yirmişer milyon taraftarı var. Türkiye'de futbolla ilgilenen 80 milyonun en az 60 milyonu var sporla ilgilenen. Öyleyse demek ki biz çok geniş bir kitleye hitap ediyoruz. Daha geçen ay Ampute Millî Takımı, aslanlar Avrupa Şampiyonu oldu, Türkiye ayağa kalktı değil mi? Daha önce Ampute'nin ne olduğunu kaç kişi biliyordu? Niye biliyor musunuz? Aynı anda A Millî Takımı'mız çok kötü sonuçlar aldı, Avrupa Şampiyonası'na katılamadı, Dünya Kupası'na gidemedi. Onu bile unutmuşuz, Ampute Millî Takımı'na o kadar sahip çıktık ki, o kadar sevindik ki. Demek ki bir sporla Türk toplumunu, bu insanları güldürebiliriz, sevindirebiliriz.
Tabii, futbol biraz popüler diye biraz futboldan bahsedeyim ben. Şu anda büyük ihtimalle çoğumuz futbolla ilgileniyoruz. Maç olduğu zaman eski zevkle seyredebiliyor muyuz veya hadi gidelim şu maçı seyredelim diyor muyuz? Ben eski millî futbolcu olarak demiyorum, büyük bölümünüz de demiyorsunuz. Çünkü neden? Keyfimizi kaçırdılar bizim. Peki, kim kaçırdı bizim keyfimizi? Geçen sene olimpiyatlar biter bitmez federasyon seçimleri yapıldı. Ben de daha önceki Spor Bakanımıza da söyledim, konuşma da yaptım. Dedim ki: Gelin şu federasyonları kurarken işi ehline verelim. Doğaldır ki iktidar olan partinin peşinden giden, onu kovalayan, yardım eden insanların daha iyi yerlerde bulunması, daha ön planda olması; bu doğaldır, bunu kabul ettik. E, peki, ben size sorayım o zaman, 20 milyonun üstünde oy alan bir partide ehil insanları mı bulamadınız da bu federasyon seçimlerinde, özellikle bu popüler branşlarda bazı atamalarla işi bilmeyen, bu işin ehli olmayan insanları atadınız? Bunlardan bir tanesi de futbol. Siz böyle bir federasyon başkanı duydunuz mu, hiçbir stada gidemiyor, hiçbir futbol maçına gidemiyor Futbol Federasyonu Başkanı. Niye biliyor musunuz? Her gittiği statta hakarete uğruyor, tepkiyle karşılaşıyor. Geçen sene Beşiktaş'ın kupa törenine ben de gitmiştim, Şampiyonluk Kupası verilecek, Futbol Federasyonu Başkanı kupa vermeye gelemiyor. Geçen gün Sayın Bakanımız da oradaydı, Cumhurbaşkanımızı da gördüm maçta. Kendisini göremedim, bilmiyorum eğer arkalardaysa.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Babası hastaydı.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sancaklı.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Ben ayda yılda bir konuşuyorum, biraz konuşacağım.
BAŞKAN - Konuşmanızda bir sorun yok.
Bu sistem on dakikaya ayarlı olduğu için otomatik kapanıyor.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Yok, yok, onu demedim, bu gece beni dinleyeceksiniz.
BAŞKAN - İstediğiniz kadar konuşabilirsiniz.
Buyurun.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Osman Bey kırk dakika konuştu, ben de bir yirmi konuşayım.
BAŞKAN - Sayın Bakanın sunumu ayrı tabii, grup temsilcilerimizin en fazla yirmi dakika ama size tolerans göstereceğiz.
Buyurun.
GENÇLİK VE SPOR BAKANI OSMAN AŞKIN BAK (Rize) - Kaptanı dinleriz.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Şimdi, biraz futbolu anlatayım size. Şu anda kulüpleri yöneten insanlar, diyelim ki Süper Lig'de 18 takım var, yirmişer yönetici ortalama desek, 18,360. Bir o kadar da PTT Ligi'nde var, etti 720. İkinci Lig, federasyon yöneticileri, şu, bu, saydığımız zaman Türk futbolunu bin kişi yönetiyor. Bu 80 milyonluk ülkede futbolu yöneten en üst düzeyde yönetici bazında bin kişi var. Peki, bu bin kişinin içinde hiçbir millî futbolcu olmaz mı? İnşaatçı var, mobilyacı var, turizmci var, bürokrat var, belediye başkanı şu anda yok herhâlde de belediyede çalışanlar var, fen işleri müdürü var. Bin kişinin içinde bir millî futbolcu olmaz mı arkadaşlar? Sayın Bakanım, bu sisteme müdahale edeceksiniz. Eğer etmezseniz sizin Bakanlığınız da gelir geçer, diğerlerinin gelip geçtiği gibi, hiçbir şey olmaz. Bu federasyon seçimlerinde mutlaka ve mutlaka müdahale edin ama neye müdahale edin biliyor musunuz? Futbol yorumculuğu yapan bir kardeşimiz var televizyonda, abisi milletvekili, geçen gün dinliyorum yorumlarını, o kadar değerli yorumlar yapıyor ki bayağı öğreniyorum ondan bir şeyler. Hayatında da büyük ihtimalle futbol maçı seyretmedi daha önce. Geçen gün bir federasyon şeyinde bir baktım, onun adına o konuşuyor, o federasyonda da yönetim kurulu üyesi. Bilmem nerede de bilmem ne. Eğer bu federasyonları böyle dizayn ederseniz, onun yeğeni, bunun amcası, o bize yakın, bu bize bilmem ne, işte Türk sporunun hâli olimpiyatlardan sonra bu hâle gelir? Futbolu eğer futbolun dışından bin kişi yönetiyorsa, içinde bir millî futbolcu yoksa futbolun hâli de bu olur. 4 tane büyük kulübün borcu -Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzon- 7 katrilyon lira eski parayla, şimdiki parayla 7 milyar oluyor galiba. Peki, ben size bir soru sorayım, hiç bankacı veya finansçı olmamıza gerek yok, 7 katrilyonun yıllık faizi yüzde 10'dan olsa 700 milyon lira. 4'e bölsen, 160-170 milyon lira kulüp başı sadece yıllık faiz ödeyecek bu kulüpler. Bunu ödeyebilirler mi? Mümkün değil ödeyemezler. Onun için, uçurumdan çoktan uçtular. Peki, bu adamlar, bu yönetenler holding patronu değil mi? Bir holdinglerine baksanıza siz onların, maşallah almış başını gidiyor, Allah daha fazla versin. Bu adamlar para yönetmeyi mi bilmiyorlar? Para yönetmeyi bilmeseler holding patronu olamazlar, şirket sahibi olamazlar. Peki, holdingler yukarıya doğru giderken futbol kulüpleri nasıl aşağıya gidiyor? Niye biliyor musunuz arkadaşlar? Birçok nedeni var da en önemli nedenini söyleyeyim, denetleme diye bir şey yok, sorumluluk yok. Şöyle söyleyeyim size: Ben geldim bir kulübe başkan oldum, kulübün 10 milyon lira borcu var, beş sene yönettim, giderken 100 milyon lira borcu var. Ben diyorum ki: Ben artık bırakıyorum, gidiyorum. Hiçbir kanuni yaptırımı yok, hiçbir şey yapamıyorsunuz. Kulüpler birliği yasası beş yıldır bekliyor, iki yıldır ben bu konuşmalarda, Spor Bakanlığı bütçelerinde Sayın Bakana diyorum ki: Hadi çıkarın kulüpler birliği yasasını, çıkaramıyorlar. Niye biliyor musunuz? "Kulüpler tepki gösterecek, o zaman da işte ortalık karışacak, belki siyasi bir sıkıntı olacak." Olmaz, hiç merak etmeyin, hiç merak etmeyin, olmaz. O kulüpler birliği yasasında sadece bir tane madde söyleyeceğim, ne kadar önemli olduğunu anlayın. Madde şöyle diyor: "Kulüp başkanları ve kulüp yöneticileri bulunduğu dönemdeki borçtan kişisel olarak sorumludur." Yani ceplerinden ödeyecekler o aradaki farkı. Peki, böyle yönetirler mi şimdi, kabadayılık yaparlar mı başkalarının paralarıyla? Bir oyuncu var, 1 milyon euro etmiyor, o diyor ki: "Ben 3 verdim." o diyor "Ben 4 verdim." öbürü diyor "Ben 5 verdim" 6, 7... 10 milyona alınıyor oyuncu. Ondan sonra çıkıyorlar, diyorlar ki: "Bak, ben büyük başkanım, ben aldım." Kimin parasıyla aldın? Bu kulüpleri kim getirdi bu hâle? Onun için, kulüpler birliği yasası çok acil şekilde çıkmalı, eğer çıkarmazsanız, bak ben size söylüyorum, şu anda Türkiye futbolu şöyle bir durumda: Avrupa'da 6'ncı lig yani finans olarak, para olarak, organizasyon olarak 6'ncı. Bu ayki UEFA'nın açıkladığı sıralamada 33'üncü sıradayız biz, o da Hırvatistan maçını kazandık diye 33, büyük ihtimalle daha aşağıdaydık. Bu ülke 2002'de dünya 3'üncüsü oldu. Burada herhangi bir siyasi şeyle ilgili bir şey söylemiyorum ben ama Sayın Bakanım, yeni geldiniz, inşallah çok başarılı olacaksınız, bazı şeylere müdahale etmek zorundasınız; etmezseniz, iki elim iki yakanızda olacak yani. Bu federasyon seçiminde delegeleri, kulüpler yasası...
Şimdi, tutturdular, diyorlar ki... Mesela, Millî Takım'a "Lucescu" diye bir adamı getirdiler. Daha önceki o rezil olayları biliyorsunuz hepiniz, Millî Takım'da yaşanan. Hiç böyle bir şey olur mu ya? Millî Takım'da iki oyuncu birbirine silah çekiyor, birbirinin ağzına silah sokuyor Millî Takım kampında, sonra bir tanesi çağrılıyor, öbürü çağrılmıyor. Haklı, haksız hiç fark etmez yani Millî Takım kampında silah çekebilir mi kimse kimseye ya? Sonra ne oluyor? Daha önce konuştuk, Arda, Millî Takım uçağında olay çıkarıyor, ertesi gün basın toplantısı düzenliyor "Ben, Millî Takım'ı bıraktım." diyor. Ben de kızdım biraz kendisine, aslında onu kurtarmak için yaptım "Çabuk özür dile. Millî Takım'ı kimse bırakamaz. Bütün bu yaptıkların boşa gider, Türk toplumu seni siler." dedim, nitekim de bir ay sonra tekrar Millî Takım'da oynadığı maçtan sonra yuhalandı. Yazık değil mi bu çocuklara da? Bu da Barcelona'da oynuyor, Arda bu. Barcelona maçını çıplak gözle seyreden var mı burada? Ben oynadığım için seyrettim, iki kere oynadım, daha sonra bir daha hiç seyretmedim. Sayın Bakan seyretmiş, işte 100 kişide 1 kişi. Bu çocuk oynuyor orada ama sistem öyle bir kilitlenmiş, öyle bir çürümüş ki bunları biz teker teker kaybetmeye başlıyoruz. Sonra ne oldu? Arda millî maçta oyundan çıkarken Millî Takım kaptanı yuhalanıyor. "3 maçlığına gelen Lucescu bak yanlış kadro yaptı, bunun yüzünden oldu, onun için gidemedik biz, bu gruptan çıkamadık." "Hakem, bak, bize penaltımızı vermedi." falan. Hep mazeret, hep mazeret, hep mazeret. Ne bunlar, biliyor musunuz? Balık baştan kokmuş, yönetemiyorsunuz.
Şimdi, bana diyorlar ki: "Sen, Yıldırım Demirören'e niye 'Git.' diyorsun?" Hayatımda toplasan 5 kere görmedim ben Yıldırım Demirören'i. Ben, Yıldırım Demirören tarzında bu sistemi kuramayan, kurmayan, bu işleri bilmeyen insanların gitmesi gerektiğini anlatıyorum. Benim, Futbol Federasyonu Başkanı şu olsun, bu olsun veya yönetimine bu girsin, umurumda değil. Demek istediğim şu: Sistem kurulsun. Hangi sistem? Uçağa biniyorsunuz, iki saat sonra Fransa, İtalya, İspanya, futbolu gelişmiş ülkeler orada duruyor. FIFA, UEFA kuralları var. Bunları Türkiye'ye getireceksiniz... Türkiye de değişik bir ülke, yüzde 10, yüzde 20 bir ufak uyarlamayla kırmızı kaplı kitabı yazacaksınız. Orada yazacak, yönetici olarak kişinin hangi özellikleri olması lazım, hoca olacak kişinin hangi özellikleri olması lazım, orada yönetimde olacak kişilerin hangi özellikte olması lazım. Yarın öbür gün maçlarda bir şey olduğu zaman aynı cezayı aynı hareketten birine 1 maç, birine 6 maç ceza veremeyecek kimse çünkü açacak, "Hangi sayfa?" "63'üncü sayfa." Kitap burada yazacak, herkese de adaletli davranılacak, kulüpler birliği yasası gelecek. İlk başta o kulüp başkanları biraz konuşur, bağırır çağırır falan "Ya, nasıl olur? Yönetici bulamazsınız." falan. Hiç merak etmeyin, 80 milyonluk ülkede yönetici de bulunur, bu adamlar da elenir buradan.
BAŞKAN - Sayın Sancaklı, on dokuzuncu dakika, bir dakikanız var normal sürenin bitmesine; normal değil yani grubunuzun süresinin bitmesine. Uyarı yaptım.
Buyurun.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın Cumhurbaşkanını da doğru yönlendirmiyorlar. Toplanıyor bu kulüp başkanları "Anlatın." Diyorlar ki: "Batıyoruz." "Niye batıyorsunuz?" "Yüzde 15 vergi var, çok borcumuz var, silin borcumuzu." Her birkaç senede bir bu kulüplerin borcu silinir. "O yüzde 15 vergiyi hadi düşürelim." falan. Peki, Almanya'da yüzde 56, Avrupa ülkelerinin yüzde 100'ünde neredeyse 50 civarında en kötü, yüzde 50 vergi veriyorlar kulüpler. Hiç batan kulüp duydunuz Avrupa'da? Batması mümkün değil çünkü sistem oturmuş orada. Bu kadar adama soruyorum: Dünyanın en gelişmiş kulüpleri Barcelona, Real Madrid, Manchester United, bir tanesinin kulüp başkanını bilen var mı aranızda? Ben de bilmiyorum. Veya bu federasyon başkanlarının, bu ülkelerin bir tane federasyon başkanının ismini kim biliyor burada? Neden? Sistem oturmuş çünkü sistem işliyor, o gelsin, bu gitsin hiç fark etmez.
Sayın Bakanım, bu sistemi bizim kurmamız lazım hem futbolda hem diğer federasyonlarda. İnsanlar gelsin gitsin, hükûmetler gelsin gitsin, hiç fark etmez, neticede bu toplum bizim. Eğer biz bu topluma, bu gençlere spor yaptırmazsak, bu topluma spor kültürünü aşılamazsak yarın öbür gün daha kötü sonuçlar olacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Son, bitiriyorum, Başkanım.
Ben Gazi Mahallesi'nin kenarında büyüdüm, meşhur Gazi Mahallesi var ya, bu olayların olduğu. İnanın, 10 tane arkadaşımın 7-8 tanesi gayrimeşruya bulaştı, kötü alışkanlıklara bulaştı. Biz, oradan kurtulanlar spor yapanlar. Ya spor yaptıracağız bu gençlere ya da kötü alışkanlıklara gönderip bol bol hastaneler, bol bol sağlık kuruluşları, bunları tedavi için uğrayacağız.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Bir teşekkür edeyim, kapatayım.
Ben, bana bu kadar zaman verdiğiniz için de teşekkür ediyorum.
İnşallah, hayırlı uğurlu olur.
Sayın Bakanımıza da başarılar diliyorum. Milliyetçi Hareket partisi olarak da, ben de eski bir millî sporcu olarak, partinin de spor politikalarını yürüten birisi olarak yanındayız, ne lazımsa buradayız her zaman, yirmi dört saat.
Teşekkür ederim beni dinlediğiniz için, sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Sancaklı.