KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞE ACAR BAŞARAN (Batman) - Teşekkür ederim.

Uzun süreden sonra görüşmek de bence mutluluk verici olması gerekiyor hepimiz açısından ve burada bir eleştiri olarak bence kabul edilmesi gerekiyor.

Ben de tamamen arkadaşa katılıyorum. Yani daha birkaç ay öncesine kadar aslında bu Komisyonunun 2 milletvekili üyesi tutukluydu. Farkındaysanız tutuklulardan biri serbest kaldı ama buraya gelip insanların yüzüne bakma şeyini kendinde bulamıyor. Orada olduğu süreç içerisinde Komisyonun bu kadar duyarsız kalması, buradaki arkadaşların hiçbir şey yokmuş gibi davranması gerçekten arkadaşlarımızda büyük bir başka kırgınlık da yaratıyor çünkü bu Komisyonun üyeleri. Aslında, cezaevlerindeki sorunları tespit etmeye çalışan, insan hakları konusundaki ihlalleri tespit etmek isteyen arkadaşlarımız cezaevine girdi ama bugüne kadar bu Komisyondan gitmekle ilgili ufacık bir adım bile atılmadı. Ben de en azından... Bu Komisyonun üyesi olan Burcu Çelik çok yakında yani Sincan Cezaevinde, en kısa zamanda gidip görüşülmesi ve oradaki koşulların incelenmesi gerektiğine inanıyorum ki diğer tutuklu milletvekilleri açısından da böyle bakın.

Birkaç gün önce basına düşen bir haber vardı, Sayın Ferhat Encu'nun kelepçe dayatması nedeniyle hastane gitmediği şeklinde. Bu haberin çıkmış olması bile bence bu Komisyon açısından bir utanç, hatta Meclis açısından bir utanç ve gidip bizim orada incelemememiz de yine bence bizim açımızdan bir utanç. Yani gidip orada bunu konuşup aslında çözülebilecek bir mevzuyken yani Türkiye kamuoyunu meşgul eden, hatta dünya kamuoyuna yansıyan, Türkiye'nin itibarını bence dünya kamuoyunda yerle bir eden bu uygulamaları bir şekilde tespit edip önüne geçmemiz gerekiyor. O açıdan, en azından eğer diğer kısım çok zor da geliyorsa Sincan Cezaevine gidip, bence bir görüş yapıp incelemede bulunabilir bizim Cezaevi Alt Komisyonumuz, hatta bence bütün Komisyonun beraber gitmesi daha da uygun olur.

Yine bunun yanında, Cezaevi Alt Komisyonuna benim de aynı şekilde eleştirim var. Basına çok fazla yansıyan sıkıntılı cezaevleri var, Tarsus Cezaevi, Elâzığ T Tipi, Silivri dedikleri gibi, hatta bir dönem Şakran çok fazla. Cezaevlerindeki sorunun basına, kamuoyuna bu kadar yansımasına rağmen... Yani biz Muğla Cezaevine gittik, herhâlde Türkiye'deki en az sıkıntılı cezaevlerinden biriydi ve bize de zaten, hatta kamuoyuna da çok fazla sıkıntının yansımadığı bir cezaeviydi. Kayseri Cezaevi de biraz o minvalde bir cezaevi. Eğer bizim gerçekten derdimiz üzüm yemekse bence asıl sıkıntılı cezaevlerine gidelim ve o cezaevlerine de suç ayrımı yapmadan gidelim.

Yani Sayın Metiner'in birtakım hassasiyetleri var özellikle FETÖ'cülerle ilgili, o koğuşları ziyaret etmemekle ilgili. Geçen gidişimizde de oldu, çok ben orada tartışmak istemedim açıkçası ama bence bunu da atlatmak ve bunu da aşmak gerekiyor. Suçu ne olursa olsun oradaki insanların eğer bir iddiaları varsa, eğer biz bunun olmadığını, bu iddiayı çürütmek istiyorsak gidip orada incelememiz gerekiyor. Eğer bunun toplumu, bir şekilde aslında Türkiye'nin aleyhine birtakım sonuçlar çıkartılması amacıyla söylendiği, işte toplumda kafa karışıklığı yaratmak için, işte karalamak için söylendiği iddia ediliyorsa bile bence gidip incelememiz gerekiyor. Mademki karalama bunlar, bu iddialar gerçek dışı, işte FETÖ'cüler bir şekilde hâlâ algı operasyonları yapıyor, bence gidip inceleyelim, bu algı operasyonlarını boşa çıkartalım. Bunun en yapılması gereken ve en uygun yol ve yöntemi de budur. O açıdan, bence Cezaevi Alt Komisyonumuzun en azından cezaevlerini incelerken hiçbir suç ayrımı yapmadan, tamamen kendini bunların dışında tutarak oradakilerin şu anda mevcut durumda tutuklu olduğu, hatta bir çoğunun hükümlü bile olmadığı, üç gün sonra aklanabilecekleri de, aklanmasalar bile bizim oradaki insanların kötü muamele görmesinin önünde engel olma gibi bir sorumluluğumuzun olduğunu bilmemiz gerekiyor ve ona göre bence davranmak gerekiyor ve önümüzdeki süreçte hem İnsan Hakları Komisyonu olarak hem bence bir bütün olarak, alt komisyonlarla beraber daha sistematik bir çalışmaya ihtiyaç var çünkü gerçekten 15 Temmuzdan bugüne artan hak ihlalleri var, hak ihlallerinin arttığına dair kamuoyuna yansıyan birtakım haberler ve beyanlar var. O açıdan, dediğim gibi, bunların çözüm merkezlerinden biri de biziz ve insanlar çok fazla başvuru yapıyor gördüğümüz üzere, az önce siz de tek tek saydınız. Bu Komisyon daha aktif ve daha işlerli olması gerekiyor ama tabii, bunu yaparken...

Bir de ben alt komisyonumuza da eleştiri yapmıştım, en son yine aynı şey oldu Sayın Metiner. Bir gün öncesinden lütfen komisyon toplantılarının bilgisini almayalım çünkü bizim de kendimizi planlamamız çok zor. Hele şu anda 9 milletvekili arkadaşımız tutuklu, birtakım arkadaşlarımızın da vekilliği düştü, bizim açımızdan daha da zor. O açıdan, en azından toplantıları belirlerken bizim de hassasiyetimizi ya da bizim de planlama durumumuzu göz önünde bulundurursanız ayrıca seviniriz.

Bir eleştirim de Başkana. Geçen günlerde Barış Anneleri, İnsan Hakları Komisyonumuzun Başkanıyla görüşmek istediler. Konuyu da söyleyeyim Başkan: Sayın Öcalan üzerinde yürütülen tecritle ilgili görüşmek istediler. Bunun bilgi notunu ben kendim sekretaryam üzerinden Sayın Başkana ilettim bir üç gün öncesinde. Üç gün boyunca hiçbir şekilde aksi bir geri dönüş, olumsuz bir geri dönüş olmadı ama anneler buraya geldi, Meclis binasının içerisine girdi, Komisyon Başkanımız görüşemeyeceğini, konunun kendisini ilgilendirmediğini söyledi, arkadaşlarımız da görüşmüşler kendileriyle. Eğer bu ülkede bir cezaevi varsa ve o cezaevine yıllardır aile görüşü, yıllardır avukat görüşü, yıllardır herhangi bir görüş yapılamıyorsa, bu konuyla ilgili toplumda bir kaygı varsa bence bu mesele bu Komisyonun meselesidir ve hepimizi ilgilendiren bir meseledir. Eğer o cezaevindeki insan bu toplumda çözümün bir dönem başaktörü olarak kabul edildiyse ve önümüzdeki süreçte de öyle kabul edilebilecekse bence daha da hassas davranmak gerekiyor. Sade bir hükümlü olarak bile baksak yıllardır avukat görüşünün yapılamaması kabul edilemezdir. Tecrit sadece Türkiye'de değil, dünyada da suç kabul edilir. Şu anda uygulanan bir tecrit sistemidir, insan hakları ihlalidir ve bu Komisyonun da temel sorumluluklarından biridir bu konuyla ilgili. En azından şunu da söyleyebilirdi bence nezaketen de, gelebilirdi anneler. "Bu beni aşan bir durum, bu benim çözemeyeceğim bir durum. Buraya kadar geldiniz ama ben size bir çözüm bulamayacağım." deyip bir nezaket örneği de gösterebilirdiniz Sayın Başkan. Ben çok kamuoyu üzerinden bu konuyla ilgili açıklama yapmak istemedim ama bugün toplantıda olduğumuz için en azından sizin yüzünüze karşı bunu da söylemek istedim.

Dediğim gibi, tecrit meselesi hepimizin meselesi, nasıl çözüm açısından hepimizin meselesiyse yaratacağı sonuçlar açısından da Türkiye'nin ve hepimizin meselesi olduğunu bilmemiz gerekiyor.

Teşekkür ederim.