| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 30 .10.2017 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçemiz tekrar vatana, millete hayırlı uğurlu olur inşallah.
Değerli arkadaşlarım, bu saate kadar arkadaşlarımız farklı yönleriyle bütçeyi değerlendirdiler, ben de bir yönüyle ele almaya çalışacağım.
Önce şunu ifade edeyim: Kullanacağımız terimler, kavramlar, tanımlamalar hiçbir şekilde kişilerle ilgili değildir, onun altını çizeyim. Dolayısıyla kişisel tepkiler verilmesi de anlamsız olur diye düşünüyorum.
Bütçe, tabii...
BAŞKAN - Konuşmanız kişisel ama tabii.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Hayır efendim, grup adına yapıyorum.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bekaroğlu'nu tahrik etmeyin.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tahrik etme, evet. İki dakika vereceksin Başkanım.
Bütçeler birçok şeyi gösterir yani sadece ülkenin ekonomisini, ekonomik gidişini filan göstermez. Zaten ekonomi de hiçbir zaman o birçok şey dediğimiz şeyden bağımsız işleyen bir süreç değildir ekonomik süreçler, birçok şeyi gösterir. Adaleti de gösterir yani hukuk devleti var mı yok mu onu gösterir, demokrasinin gelmiş olduğu yeri gösterir, vicdanı da gösterir, her şeyi gösterir bütçeler. Dolayısıyla tanımlama yaparken biz bütçeyi tanımlıyoruz, hiçbir şekilde kişileri tanımlamıyoruz, bunun altını çizeyim.
Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisini anlamaya çalışan bir insanım. Kurulurken başladım bu gayretlerime, kurulduktan sonra, yıllar içinde ve şimdi de hâlâ anlamaya çalışıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi nasıl bir partidir? Nedir, en temel özelliği nedir? İthamlarda "İslamcıdır, şöyledir." bir sürü şey filan söylenir, onların hepsi boş benim kanaatim. Daha emin değilim nasıl bir parti olduğundan ama en temel şeyi pragmatist bir partidir, iktidara endekslemiştir, iktidarda kalacaktır yani iktidar istiyor, bu iktidar böyle sadece ülkeyi yönetmekle ilgili bir şey değildir. İçinde psikososyal birtakım şeyler de var yani iktidar olma güdüsünü de tatmin etmeye çalışan, iktidarda kalmaya çalışan bir partidir, temel özelliği budur. Bunun için her ne gerekiyorsa onu yapan, hangi renge girmek gerekiyorsa o renge giren bir siyasi partidir. Kuruluşundan beri çok yalpalanmalar yapmış, çok savrulmalar olmuş, değişik anlamda sosyal, siyasal, ekonomik anlamda uğramadık durak bırakmamış böyle bir siyasi partidir. Ama bir konuda çok fazla zikzak çizmemiştir, o da 2001 krizi sonrasında -herkes eleştirir, değişik yorumlar yapar- Türkiye'ye gelen ya da bazılarınca gönderilen, davet edilen Kemal Derviş'in yapmış olduğu programın dışına kolay kolay çıkmamıştır. Niye böyle olmuştur diye ben çok düşünürüm, böyle midir Adalet ve Kalkınma Partisi, insanları tanıdığım için de düşünürüm. Hayır, şununla örtüştüğü, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olma, iktidara taşıdığı kesimlerin amaçlarına ulaşmayla neoliberal politikalar çok örtüştüğü için hiç bundan kolay kolay vazgeçmedi. Tabii, iktidarda kalma uğruna bundan da vazgeçebilir, hiç şeyi olmasın..
Şimdi, Kemal Derviş'in 2001'de Türkiye'de yürürlüğe koyduğu ekonomik istikrar programı neyse, adı ne olursa olsun, o programın birçok özelliği var, iyi özellikleri var, sorunlu özellikleri var. Ama en temel özelliklerinden bir tanesi Sayın Zekeriya Temizel'in, Sayın Bakanımın, ilk konuşma yapan Sayın Bakanımızın ilk söylediği cümlelerde var. Pancar yok edildi ama pancar sadece pancardan ibaret değildi, pancar aynı zamanda yemdi, hayvancılık yok oldu filan. Şimdi geliyoruz enflasyona dayandı işleri. Gıdada artışları nasıl durdurabiliriz? Tarım Bakanı, et fiyatlarını nasıl düşürebiliriz? Şimdi açıkladılar, Sayın Bakanım, iki ayda peynirin şeyi yüzde 33 artmış. Yani bitmiyor yani sadece ekonomiden ibaret değildir o program. O programdan kolay kolay vazgeçmediniz.
Değerli arkadaşlarım, şimdi sizin bütçenizin genel şeylerine bakıyorum, gelirlerine, giderlerine, rakamlara. Kabaca herkes ifade etti. Bu rakamlardan çıkarabileceğimiz birçok sonuç var. Bu sonuçların en temeli gelirlerde özellikle, işte ne kadar gelir ne kadar gider, faiz ne kadar ödeyecek, bütün bu rakamlar her yerde yazılı onları vermiyorum. En temel özelliği vergi gelirleriyle ilgili. Arkadaşlarımız da ifade ettiler. Bunun üzerinde çok durmak istiyorum çünkü adalet, vicdan filan dediğimiz şey burada yatıyor. Yani siz nasıl bir siyasi partisiniz, nasıl bir 2018 programı yapıyorsunuz, nasıl bir ekonomi var kafanızda? On beş sene iktidar yaptınız, on beş sene sonra Türkiye'nin ekonomisi, sosyal yapısı nerelere evrildi hepsi bu bütçe rakamlarında gizli.
İşte bütçe açıkları burada çok önemli bir şey. Borçlanma olacağı çok açık ifade edildi. Bu rakamla 2017'de olduğu gibi sözünü etmiş olduğunuz yani bütçede yazdığınız borçlanma rakamlarının katlanarak artacağı zaten diğer bütün kalemlerde çok açık bir şekilde ortada görünüyor. Gelir vergisi yani sizin vergi toplama biçiminizle ilgili... Ha, yani bu sadece sizin vergi toplama biçiminiz filan değil, buradan Kemal Derviş'ten bir şey yaparak... Yani dünyada da giderek buraya doğru bir yönelme var. Yani kolay vergi toplamak, çok vergi toplamak, işte vergi toplarken adalet, gelir dağımı, servet dağılımı, yoksulluk, zayıf toplum kesimleri filan bütün bunları devre dışı bırakıp daha çok vergi toplamak, daha kolay vergi toplamaya endeksli. Adaletsizlik de burada yatıyor, "vicdan" filan deyince tepki gösterdi Sayın Bakanımız, burada yatıyor. Gerçekten vicdansız yani adaletsiz bir şey var burada yani siz dolaylı vergiler topluyorsunuz, dolaylı vergilerle bütün giderleri bu şekilde... Tabii vergiyi nerelere harcadığınız da nasıl bir ekonomi ve nasıl bir toplum tasarladığınızla ilgili de ipuçları veriyor ama esasen sizin topladığınız vergiler bu şeyi veriyor, sizi açık ediyor. Gelir vergisi tahsilatı ile dolaylı vergiler, kurumlar vergisi tahsilatı arasındaki rakamlar gerçekten ürkütücü. Siz hâlâ vergileri işte ÖTV ve KDV'yle topluyorsunuz. 2018 için planlanan ÖTV geliri yüzde 8,4 artıyor 147,5 milyar TL'yi buluyor, vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 22'sini ÖTV'yle toplayacaksınız. ÖTV'nin içinde de, çok kolay bir şekilde alıyorsunuz tabii, petrol ve doğal gaz ürünleri, tütün mamullerinden alıyorsunuz; motorlu taşıtlar vergisi var, hemen onların arkasından geliyor. KDV'yle ilgili de aynı şeyler var. 2018 için tahsili öngörülen ÖTV ve KDV toplamı 322 milyar TL. Yani siz toplayacağınız vergilerin yüzde 57'sini bu dolaylı vergilerle alıyorsunuz. Bu şu demek? Doğan çocuktan, ölene, mezara girene kadar, herhangi bir gelir, servet, işte problemli olmak, özürlü olmak, şöyle olmak, hiçbir şeyi ayırmadan, hiçbir insani, sosyal değeri dikkate almadan, yakaladım ve yoluyorum tarzında vergi... Bu kavramları kişilerle ilgili, Sayın Bakanla ilgili, Hükûmetin bakanlarıyla ilgili, Başbakan, Cumhurbaşkanıyla ilgili söylemiyorum; anlayış olarak bunu şey yapıyorsunuz. En işte, adaletsizlik dediğimiz şey budur, adaletsizliği kurum hâline getiren şey budur yani adalet dediğimiz zaman işte mahkemelerde adaletli kararlar verilmiyor, savunma tam yapılmıyor, hukuka uyulmuyor ve bütün bunların hepsi var zaten. Ekonominin yaşamış olduğu sıkıntılarda da bunların etkisi büyük ama esas adaletsizlik dediniz şey bu. Hiç yargının önüne filan da çıkarmıyorsunuz, göstermelik olarak da çıkarmıyorsunuz. Geçecek oradan başka çaresi yok, nefes alıp verecekse oradan geçecek. Doğacak, ölecek, hastalanacak, köprüden geçecek, su içecek, yemek yiyecek, et alacak, peynir... Alacak yani başka çaresi yok. Öyle mi? Öyle. O zaman elime geçirdim, kimdir buna bakmadan bundan tahsilat yapıyorsunuz ve onu da nasıl harcıyorsunuz ayrı bir şekilde konuşacağız.
Siz aslında, işte motorlu taşıtlar vergisinde biraz servet filan gündeme geldi ama esasen servetten filan, zenginden vergi alan bir siyasi ekip değilsiniz ya da yeteri kadar vergi alan bir siyasi ekip değilsiniz. Enteresan şeyler var, para cezalarıyla ilgili 2018'de 12 milyar TL para cezası sağlanacağı anlaşılıyor. Para cezası... Bunu da gelirler cetveline yazıyorsunuz. Tahminî tabii. Başka ne yazalım? Genel, diğer filan diye de yazılabilirdi. Biz böyle yazıyoruz, direkt yazıyoruz diyebilirsiniz.
Peki, bütçe giderleriyle ilgili her zaman olduğu gibi aslan payını tabii ister istemez personel giderleri filan alıyor yani bu kaçınılmaz şekilde bunlar var ama 2018'de bu konuda memur ya da personel alımıyla ilgili de ciddi bir kısıtlamaya giriyorsunuz ama araç gereç alımı, itibarda tasarruf olmaz filan, buralarda herhangi bir şey yok, oralarda tasarruf olmaz ama memur alımı konusunda gerçekten bir kısıtlamaya giriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bütçenin gider kalemlerine baktığınız zaman ister istemez dünya konjonktürü falan ama burada da sizin yanlışlarınızın altını çizmemiz gerekiyor. Büyük bir oranı, güvenlik bütçesine ayırıyorsunuz, yüzde 30'un üzerinde güvenlik bütçesinde bir artış var. Riskler var; doğru, bölgemizde dünya kadar olaylar oluyor. Zaten mecburuz çünkü Sayın Cumhurbaşkanımız her gece ansızın bir yere gidiyor, gidebiliyor. Dışişleri Bakanlığının ya da diğer bütçeler gelince bunları konuşacağız. Türkiye'nin uluslararası yönelimi, dış politikası nasıl bunları etkiledi, ne oldu filan, elbette bunları konuşacağız.
Çok tartışılan bir konu, işte SGK, "Kara delik mi?" filan dediğiniz, bu konuyla ilgili de bütün laflara rağmen hâlâ tarih öncesinde kalan rakamları olaylara sürekli gönderme yaparak siyaseti kuruyor olmasına rağmen Sayın Cumhurbaşkanı ve ekibinizin, yani SGK'yla ilgili de çok ciddi yapısal bir şey yapmadığınız ve dolayısıyla bütçeden büyükçe kaynaklar buraya ayırmak durumunda kaldığınız ortada rakamlarda. Yeri geldiğinde, bütçeler geldiğinde bunları ayrıca konuşacağız, tartışacağız.
Tarımla ilgili çok şey var, Tarım Bakanlığı bütçesi gelince bunları konuşacağız. Enflasyon konusunda sürekli şekilde gıda enflasyonu filan şey yapılıyor ama bu konuyla ilgili bütçenizde temel kanununda öngörmüş olduğu tarımı destekleme rakamlarına yanaşamıyorsunuz bile. Burada da çok ciddi açıklar, problemler ortada, görülüyor.
Emekliye tabii mecburen ayırıyorsunuz, ayırmak durumundasınız ama en büyük giderler sizin yatırım... Bir an evvel vatandaş istiyor; tamam, vatandaş istiyor, dünyada hangi güzellikler varsa, refahın nesi varsa bizim insanımızın da hakkıdır, bu haklardan faydalanması gerekiyor. Dolayısıyla "Bir an evvel yapıp bu güzelliklerden insanlarımızı istifa ettiriyoruz." dediğiniz yöntem, bu yap-işlet-devret, yap-kirala-devret olayı da bütçeyi yutacak ve o gelir dağılımını, dengeyi, adaleti yerle bir edecek noktaya doğru gidiyor, üstesinden gelinemeyecek bir noktaya kadar gidiyor. Her ne kadar konuyla ilgili konuşan sayın yetkililer, sayın bakanlarımız işte "İnsanlar alışacak, daha fazla Avrasya'dan geçecek, daha fazla üçüncüden geçecek, diğer köprülerden geçecek ve bu zararlar ortadan kalkacak." dese bile, geçsen de geçmesen de bu Deli Dumrul şeyi ayrı bir yük, ayrı bir gelir dağılımını bozacak, adaleti yerle bir edecek ayrı bir kalem olarak sizin son yıllarınızda gelmiş, bütçeye ve her yere yerleşmiş durumdadır. Öyle anlaşılıyor, öyle görünüyor ki diğer şehir hastaneleri, diğer bu yöntemle yapılan yatırımlar bitip devreye girdiğinde bu konuyla ilgili bütçeye koyacağınız rakamlar da giderek artacak gibi görünüyor.
Değerli arkadaşlarım, sosyal güvenlikle ilgili, sosyal yardımlarla ilgili de birkaç cümle söylemek istiyorum: Sosyal yardımlara ayırdığımız kısımda artma yok ama azalma da yok, sosyal yardımlara devam ediyorsunuz. Buradan hareketle Türkiye'deki yıllar içinde gelir dağılımıyla ilgili, sizin yapmış olduğunuz bütçelerin sebep olduğu gelir dağılımıyla ilgili de birkaç cümle ifade etmek istiyorum:
Değerli arkadaşlarım, bundan sanıyorum altı, yedi sene evvel, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bir araştırma yapmıştı 2011'de sanıyorum, orada sorduğu sorulardan bir tanesi de geliri ölçüyordu. Oradan bakarak öyle rakamlar ortaya çıktı ki, Türkiye nüfusunun yüzde 40'larını aşan kesiminin yoksul olduğu ortaya çıktı. Rakamlar var, burada ama sizi rakamlara boğmak istemiyorum. Çok yazıldı, tartışıldı o dönemde ve derhâl Bakanlık açıklama yaptı "Bizim yaptığımız bu ölçüm, değerlendirme direkt geliri ölçen bir kriter değil. Böyle uzman bir kuruluş değiliz; dolayısıyla buna bakmayın, siz TÜİK'in rakamlarına bakın." dedi. TÜİK'e bakıyoruz o günden bugüne, TÜİK rakamları bizim sokakta gördüğümüz, sizin sosyal yardımlara ayırmış olduğunuz bütçelerle karşılaştırdığımız zaman TÜİK'in yapmış olduğu çalışmalar, vermiş olduğu rakamlar çok da inandırıcı olmuyor. Ama enteresan bir şey gördüm değerli arkadaşlarım, geçen sene yani 2016 yılında, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tekrar, aynen aile yapısı araştırması yaptı ve bu soruyu sormadı Sayın Bakanlık. Benim ilgi alanıma girmiyor, kafamı koparırlar filan diye yoksullukla ilgili bir şey sormadı.
Değerli arkadaşlarım, başınızı kuma sokarak gerçekleri örtemezsiniz, kapatamazsınız, rakamlar ortada. Bakın, yıllara göre... Servet dağılımıyla ilgili çok ciddi çalışmalar yapılmıyor. Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) yaptığı çalışmalar var, yüzde 20'lik dilimlerle yaptığı çalışmalar var ama başka dünyada bu işi yapan kuruluşlar var ve o kuruluşların yaptığı çalışmalara göre sizin on beş senelik iktidarınız döneminde yüzde 1'lik en zengin, en yukarıda bulunan kesimin... Buna Sayın Bakanım ve diğer arkadaşlar karşı çıkacaklar, geçen sene de bu konuda çok ciddi "Nereden çıkarıyorsunuz? Kimdir bu kuruluşlar? Bunlar uydurma kuruluşlardır..." Ama baktım uydurma kuruluşlar değil, bütün dünyada bu konuyla ilgili, servet dağılımıyla ilgili yazan çizenler bu kuruluşların verilerine gönderme yapıyor. Bu verilere göre Türkiye'de en zengin olan yüzde 1'lik kesimin serveti sizin iktidarınız döneminde giderek büyümüş, yüzde 37'lerden 54'lere çıkmış 2014 rakamlarıyla. 2015-2016'daki rakamlar tam açıklanmadı ya da ben ulaşamadım.
Yani uygulamış olduğunuz bu vergilendirme ve bütçeden değişik toplum kesimlerine ayırdığınız pay sonrasında ortaya çıkan tablo böyle bir tablo oluyor. Siz ne yaparsanız yapın netice itibarıyla o uygulamış olduğunuz bütçelerle Türkiye'deki hem gelir dağılımı, servet dağılımı açısından -ki servet dağılımıyla ilgili veriler çok daha anlamlıdır burada- hiç de adaleti ayağa kaldıran rakamlar, veriler değil değerli arkadaşlarım.
Birçok rakam konuşabilirsiniz. Zaten yine arkadaşlarımız ifade etti, sanıyorum Sayın Bakanımız, Sayın Temizel ifade etti, siz bu rakamları konuşurken sürekli olarak işinize geldiği yerden yani ışığın altında konuşmak istiyorsunuz ama sokak filan böyle değil. Geçmişte de bunu yaptılar değerli arkadaşlarım, sadece siz yapmıyorsunuz, geçmişteki hükûmetler de gerçekleri ortaya... Sadece ortaya koymak değil, sadece muhalefetten ve vatandaştan saklamak değil, bu psikolojik bir olay arkadaşlar, bir süre sonra kendileri de bunlara inanmaya başladılar ve ondan sonra duvara çarptılar. Tabii "hükûmetlerin duvara çarpması" demek ülkenin duvara çarpması demektir. Ülke olarak, millet olarak duvara çarptık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Bekaroğlu.
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Şimdi, Sayın Bakanımın sunuşuna, diğer dağıtmış olduklarına, 2018 yılı bütçesiyle dağıtmış oldukları bütün tablolara baktım. Yani sanki Türkiye'de dün de bugün de her şey çok... Her şeyi elektrik lambasının altında yani görmek istediği yerden anlatmış. Hâlbuki öyle değil. Siz geçen seneden başlayarak... Panik bir defa, 1 Kasım seçimlerinden başlayarak 2015'ten başlayarak ama 2017'nin başından itibaren Türkiye'deki sıkıntıların bir kısmını gördünüz. Mesela büyümenin bütünüyle inşaata, inşaat sektörüne, o sektör üzerinde oluşturulan kredilere, mali, finansal hareketlere yüklendiğini, bunların giderek sıkıntı oluşturmaya başladığını... Nasıl Amerika'daki kriz buradan patlamışsa Türkiye'de de patlayabilir diye birtakım tedbirler aldınız. Onun yerine üretimi teşvik edecek, bazı yatırımları teşvik edecek Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş tedbirler de aldınız. Bunlar ne anlama geldi bu 2018 bütçesinde bunlar görünmüyor. "Ek 1 milyon istihdam oluşturduk." deniliyor sadece. Onları da göreceğiz, oluşturduk da niye rakamlara yansımadı? "İş talep edenlerin sayısı arttı." diye ifade ediyorsunuz. Onları da ayrı bir şekilde göreceğiz ama bir şeyi siz gördünüz yani bu inşaat üzerinden gerçek anlamda üretmeyen, adaletli bir şekilde vergi toplamayan, bunları adaletli bir şekilde dağıtmayan bir ekonominin uzun sürede devam edemeyeceğinin, bir yerde denizin biteceğinin farkındasınız. Ve bu bütçe de geçmişte -bu on beşinci bütçe mi, on altıncı bütçe mi Sayın Bakan- hazırlamış olduğunuz bütçelerden çok çok farklı bir bütçe değil. Yine böyle sistematik bir değişiklik yapmıyorsunuz. Yapısal mapısal filan denilip duruluyor, böyle bir şey yapacağınıza dair bir işaret yok. Yine en kolay şekilde vergileri toplayacaksınız, yine bu vergiler -o on beş senelik grafik- zengini daha zengin yapar, garibanı daha gariban yapar.
Bitiriyorum Sayın Başkanım, biliyorum vaktiniz sınırlı.
Bir de mesela geçen sene bir dönem sıfır iş kazası filan diye -yani istihdamı artırıyoruz filan- çıkıldı, iş kazası katlandı. Bu konularla ilgili, iş güvenliğiyle ilgili yani insanla ilgili bir şey yapacağınıza dair bu bütçede bir rakam, bir işaret, satır aralarında, tabloların aralarında bir şey görünmüyor. Üzülerek ifade ediyorum arkadaşlar yani siz giderek mekanikleşen, giderek insani olanı, değerleri, adaleti, hakikaten vicdanı, acımayı filan, bunları giderek bırakan bir ekibe doğru dönüşüyorsunuz. "İktidarda kalalım, her şekilde, ne olursa olsun iktidarda kalalım." diyorsunuz ve böyle yaptığınızda buna inanmak için de gerçekleri görmüyorsunuz ve hep beraber sanki duvara çarpacağız gibi gidiyor. "Bu bütçeniz bunu gösteriyor." diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.