KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan...

BAŞKAN - Konuşmaktan da yorulmuyorsunuz maşallah!

GARO PAYLAN (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, gerçekten, hepimizin yani iktidar partisinin de muhalefet partilerinin de görevi yürütmeyi denetlemek ve dengelemek arkadaşlar. Bakın, hepiniz çeşitli illerden geliyorsunuz, illerinizin talepleri var, öyle değil mi? İnanın, Batılı başkentlerdeki bütçe görüşmelerine bakın iktidar partisi milletvekilleri çıkıp eleştiriyorlar ve talepte bulunuyorlar. "Benim yerelimin bu sorunu var, bununla ilgili bunu yapmak zorundasın. Yoksa senin bütçeni geçirmem." diyor, açıkça söyleyeyim. Böyle bir pazarlık hakkı var milletvekillerinin, gücü var. Niye bu gücümüzü göstermiyoruz? Biz geçiriyoruz bu bütçeyi sonuç olarak arkadaşlar. Hepimizin yerelde sorunları var, ülkenin sorunları var. Bu anlamda, hepimiz söyleyip yürütmeyi zorlayalım, hem yerelin taleplerini hem merkezin taleplerini devreye sokalım.

Peki, ben konuşmama geçeyim nihayet.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bir ülkenin bütçesi o ülkenin vicdanıdır. Eğer ki adaletli bir ülkeyse o ülkede bütçe hem gelir kalemleriyle ilgili hem de harcama kalemleriyle ilgili adaletli davranır ve meclisler de hem gelir kalemlerinin hem de gider kalemlerinin vicdanlı ve adaletli olması için var arkadaşlar. Bakın, bazı yürütmeler vicdansız davranabilirler, adaletsiz davranabilirler, yanlış politikalar güdebilirler ama o ülkenin etkin bir parlamentosu varsa o vicdansız yürütmeyi dengeler ve denetler, daha vicdanlı, daha adaletli davranması için baskı kurar. Bence, bizim yapmamız gereken budur arkadaşlar ve bu bütçe, emin olun, vicdansız ve adaletsiz bir bütçedir, bir kez daha.

O anlamda, ben size az sonra kalemlerin nasıl vicdansız olduğunu ve nasıl adaletsiz olduğunu sunmaya çalışacağım.

Bakın, Sayın Bakan geldi buraya, bütçe sunum kitapçığını okudu bize. Okudu bir saat boyunca...

BAŞKAN - Sunumunu yaptı arkadaşlar. Sunum yaptılar.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam, sunumunu yaptı, peki. Yani sundu bize.

BAŞKAN - Yani, konuşurken lütfen hakarete girmeyelim.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hakaret değil efendim, okudu. Okumak hakaret midir?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Okumak erdemdir.

BAŞKAN - Kişiselleştiriyorsunuz.

Buyurun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim, niye müdahale ediyorsunuz? Okumak hakaret mi?

BAŞKAN - Ben müdahale etmek durumundayım.

Siz buyurun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Hangi kelimem hakaret?

BAŞKAN - Hepsi, içerik olarak da.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Okumak...

BAŞKAN - Evet.

Buyurun.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Böyle bir şey var mı ya!

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başkanım, yapmayın ya!

GARO PAYLAN (İstanbul) - Yok efendim böyle bir şey. Müdahale etmeyin lütfen.

Şimdi, Sayın Bakan sundu bütçesini. Bakın, ben dikkatle dinledim, bir kez daha taradım, bir sürü şey söyledi. Genelde, hep "Yatırımlar şöyle. Şöyle büyüyoruz. Dünya şöyle. Sermayeye böyle destek verdik. Yatırımcıya böyle destek verdik..."

BAŞKAN - Pardon, çok özür dilerim, söz almak isteyen milletvekillerimizin hepsi sisteme girebilirlerse ben de buradan sıralamayı belirleyebileyim bu arada.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben süremi dolduruyorum sizin müdahalelerinizle Sayın Başkanım, hakem gibi, onu söyleyeyim yani.

Bakın, pek çok şey söyledi ama söylemediği şeyler vardı. Mesela, bence en önemlisi, bu ülkenin gayrisafi yurt içi hasılasını sağlayan ve gerçekten, neredeyse bir kölelik düzenine varan şartlarda çalışan geniş kesimler, milyonlar. Mesela, "işçi" demedi bir kez bile, tek bir kez bile. Bakın, bu kitapçığı açın bakın, içinde tek bir "işçi" kelimesi geçmiyor. Bakın, işçi, işçi ya, emekçi. "Emek" kelimesi geçmiyor, "işçi" kelimesi geçmiyor. Hep "işveren, yatırımlar, sermaye, bankalar, şu, bu" tek bir "işçi" geçmiyor bakın. Bu ülkede kaç yatırımcı var?

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Yatırımcı olmazsa işçi olur mu?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Tabii ki önemli, yatırımcı elbette olacak. Deyin ki kaç yatırımcı var? 1 milyon. Ama arkadaşlar, bu ülkede, sonuç olarak, kayıtlı olarak 30 milyon emekçi var, kayıtsız olarak 40 milyon emekçi var.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Orada "2008'den bu yana 7 milyon istihdam yarattık." diye bir ifade var.

GARO PAYLAN (İstanbul) - "İstihdam" diyor efendim. İşçi hakları... Bakın, istihdam yaratmak başka bir şey.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - İşçinin adı istihdam mı?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok, yok... Aynı cümleyi kuruyor.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Evet ama bakın, üç yıldır ben diyorum ki Sayın Bakana, işçilerin haklarını, iş güvenliğini... (Gürültüler)

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, tam tutanak var, arkadaşlar takip edemiyor. Lütfen...

GARO PAYLAN (İstanbul) - ...gelin, bu bütçeye koyalım ya, bunun ruhunu buraya yansıtalım, emekçilerin. Ama bakın, kitap kaç sayfa sonuç olarak? 110 sayfa. Kitabın bir yerinde "emekli" geçiyor, yalnızca bir paragrafında "çiftçi" geçiyor, geri kalan hep "Yatırım, işveren" ve başka bir şey yok, yok bu kitapta. Veya olmayan başka ne var? Mesela çevre yok, doğa, ekoloji, doğanın hakları yok. Varsa yoksa madenciler, dalacak ormanlara, doğamızı berhava edecek. "Üçüncü köprü yaptık, İstanbul ormanlarını berhava ettik." Ama doğanın haklarının korunması yok arkadaşlar. Ben, o açıdan vicdansız bir bütçe diyorum, vicdansız ve adaletsiz bir bütçe diyorum.

Bakın, şimdi, gelir kalemlerine bakalım, nasıl bir vicdansızlık var: Normalde, demokratik ülkelerde, adaletli ve vicdanlı ülkelerde, gelir kalemlerinde önce doğrudan vergiler konuşulur arkadaşlar. Doğrudan vergiler yani gelire göre alınan vergiler önde konuşulur. Önce kurumlar vergisi, ardından kademeli olarak artan oranlı yani zenginden daha fazla, çok daha fazla, yoksuldan çok daha az veya hiç vergiyle alınan gelir ve kurumlar vergisi kalemleri konuşulur. Oysa yıllardır, arkadaşlar, bizim bütçemizin çok büyük bir bölümü, gelir kalemlerinin çok büyük bir bölümü dolaylı vergilerden oluşuyor. Peki, bu dolaylı vergileri nasıl topluyoruz arkadaşlar?

Şimdi, Allah'ınızı severseniz, bir benzin istasyonunun önüne gidelim. Şimdi, yıllardır kullandığı diyelim ki 5 bin liralık bir araba var, 30 yaşında. Bir gariban gidiyor benzin istasyonuna, "Doldur depoyu." diyor. 200 lira depo, "Buyur." diyor. Bunun 150 lirası vergi. Gidiyor Maliye Bakanı, hop 150 lira vergiyi o garibandan alıyor. Bekleyin o benzin istasyonunda, 3 milyon liralık bir araba geliyor. Diyelim ki ünlü bir ailenin arabası. "Doldur depoyu." diyor. Kaç para? 200 lira. Ondan kaç para alıyor Maliye Bakanı? Yine 150 lira. O arkadaşın gelirinin belki yüzde 10'u o zenginin, o milyarlarca doları olan zenginin devede tüyü. Bir deveden bir tüy koparıyor Maliye Bakanı, diğerinin kolunu kesiyor. İşte, vicdansızlık burada bir yerde arkadaşlar. Bir paket sigara alıyorsunuz. Maliye Bakanı diyor ki "Yüzde 82'si vergi." Bir gariban bir paket sigara alıyor, 10 liranın 8 lirasını vergiye alıyor, onun bir aylık gelirinin yüzde 20'sine tekabül ediyor, belki 30'una tekabül ediyor; bir zengin, diyelim ki ünlü bir aile gidiyor, bir paket sigara alıyor, onun için devede tüy.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Nasıl ayrım yapacağız orada?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, bir buzdolabı alıyor mesela bir gariban. Onun gelirinin yüzde 30'u, yüzde 40'ı ÖTV, KDV oluyor. Bir zengin de buzdolabı alıyor, aynı vergiyi alıyor Sayın Bakan ve övünüyor, "Ben bu kadar vergi topluyorum." diyor. Ne oluyor sonucu arkadaşlar? Bakın, AKP dönemlerinde, bu uygulamalar sonucunda, yalnızca servetin yüzde 58'i nüfusun yüzde 1'ine geçti. Bu, 2002 diyor ya Sayın Bakan hep, "2002 şöyleydi..." O yıl yüzde 38'di. Bakın, yüzde 1, servetin yüzde 38'ine sahipti 2002'de, bugün yüzde 58'ine sahip ve artıyor, her yıl 1 puan, 2 puan artıyor. Misketler bir elde toplanıyor. Yoksula düşen ne? Yetmiyor tabii ki bu kadar vergi sırtına bindiği için, borçlanmak. Yoksul borçlanıyor ve bir kısır döngüye giriyor, faiz kısır döngüsüne giriyor. Faiz borçlandıkça daha çok borçlanıyor. Daha çok borçlanma kredi kartı ve diğer borç... Çünkü borçlanma pompalanıyor garibana. Zengin rantla zenginleştiriliyor, garibana borç pompalanıyor.

Değerli arkadaşlar, bu açıdan vicdansız gelir kalemlerine sahip bir vergileme sisteminiz var; ÖTV ve KDV ana kalemlerini oluşturuyor. Üçüncü kalemimiz gelir vergisinin yüzde 80'ine yakınını yine işçi ödüyor ve geri kalan yalnızca yüzde 20'sini belli bir oranda işveren ödüyor arkadaşlar ve yalnızca yüzde 35'le sınırlı. Yani bakın, dünyada pek çok zengin "Artık benden vergi alın." diyor. Amerika'da zenginler bile demeye başladı. "Arkadaş, benden vergi alın. Bu adaletsizlik, bütün servetin bir yerde toplanması." diyor. Ama Sayın Maliye Bakanı maalesef oralı değil.

Değerli arkadaşlar, peki, parayı toplarken böyle vicdansız ve adaletsiz Bakan, vergi, bütçe kalemlerini harcarken nasıl harcıyor?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - "Vicdansız ve adaletsiz Bakan..."

BAŞKAN - Sayın Bakanım, söylesin, siz de "Vicdansız değilim." dersiniz, olur biter. Ne yapayayım yani?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Evet efendim, ben vicdansız olduğunu söyleyeceğim, siz de "vicdansız değilim..."

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Olmayan bir şeyi varmış gibi söyleyen bir kişiye...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Peki, vicdanlı mı topluyorsunuz? Yalan mı söylüyorum efendim? Bir tanesine deyin ki yanlış. Sigaradan aynı parayı topluyorsun, buzdolabından aynı parayı topluyorsun, benzinden aynı parayı topluyorsun.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Paylan, bu konudaki yaklaşımınızı daha düzgün ve daha bu mekâna ve bu zemine uygun cümlelerle ifade edebilirsiniz. Şimdi, vicdan tartışması açarsanız başka vicdan meselelerini ben de ortaya koyarım.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Koyun efendim.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yanlış olur. Yani şunu diyebilirsiniz: "Ya, dolaylı vergiler yüksek. Vergi dağılımında adalet..." Tamam bunlar ama "Maliye Bakanı vicdan", "Maliye Bakanı adalet" kelimeleri ne demek?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben Hükûmete konuşuyorum efendim, siz şahsınıza alınmayın, Hükûmetinize konuşuyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Sizin gündelik hayatta çok vicdanlı bir insan olduğunuzu biliyoruz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sayın Bekaroğlu, siz niye karışıyorsunuz Allah'ınızı severseniz? Bir defa da bir dur Allah'ını seversen. Ne zaman Sayın Paylan'la konuşsam arkadan, arka savunma oyuncusu gibi direkt sahipleniyorsun yani hangi partidensin bir karar ver yani.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Size "Gündelik hayatta vicdanlı bir insan olduğunuzu biliyoruz." dedik, niye rahatsız oldunuz?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ama olmaz ya, olmaz ya! Ya, Sayın Paylan'la ben konuşuyorum. Siz niye kendinizi... Savunma oyuncusu musunuz?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Niye rahatsız mı oldun bundan? Ne ilgisi var?

BAŞKAN - Sayın Bakan, arkadaşlar... Beni müdahale etmek zorunda bırakmayın.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Günlük hayatta vicdanlı bir insansın. Değil misin?

BAŞKAN - Sayın Paylan...

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, süremi lütfen... Sataşmaları şey yapmayacak mısınız?

BAŞKAN - Sayın Paylan, bakın, vicdansız olan benim süre konusunda. Onun için siz devam edin lütfen.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan teşekkür ederim.

Ya, Sayın Bakan, sakın şahsınıza alınmayın, ben Hükûmetinizi eleştiriyorum sonuçta, getirdiğiniz bütçeyi eleştiriyorum.

Peki, harcarken nasıl harcıyor Hükûmetiniz? Arkadaşlar, biz iki yıldır diyoruz ki... Bakın, 2015 bütçe konuşmama baktım, o günlerde daha yeni barış süreci manipüle edilmişti ve bugün görüyoruz ki darbe dinamiğini hazırlamak isteyen alçaklar diyeceğim, barış sürecini dinamitlediler ve Hükûmet buna uyanamadı.

BAŞKAN - Hendek siyasetini başlattılar diyorsunuz.

GARO PAYLAN (İstanbul) - O bütçe konuşmamda bir darbe dinamiğinin devrede olduğunu söyledim, buradaki pek çok arkadaş da biliyor. Defalarca "Darbe geliyor arkadaşlar çünkü Türkiye siyasi tarihini bilen Türkiye topluluğunu birbirine düşürür ve belli hazır kıtalar bundan nemalanırlar." dedim arkadaşlar ve nihayet, maalesef diyorum... Keşke haklı çıkmasaydım, haklı çıktım. Allah'tan başarısız oldular. Ama sorun şu ki darbeden ders çıkarılmadı. Darbeden ders çıkarılmış olsa yalnızca güvenlikçi politikalara hapsolunmazdı. Yani toplumsal meselelerin yalnızca güvenlikçi politikalarla çözülemeyeceğini dünyada onlarca örnek gösterir ama Hükûmetimiz ısrarla, bir darbe yediğimiz hâlde, onların hataları yüzünden bir darbe girişimi yediğimiz hâlde aynı politikalarında ısrar ediyorlar. O gün birlikte yürüdükleri Fetullahçı yapılanmayı bırakıp başka devlet içi, kadim, o derin yapılarla iş birliği yapıyorlar. Yani yalnızca güvenlikçi bakan, "Ben asarım, keserim, hapsederim." diyen dinamiklerle iş birliği yapıyorlar ve maalesef, demokratik siyaset alanını berhava ediyorlar. Mesela partimize yönelik olan operasyonlar.

Yani arkadaşlar, düşünebiliyor musunuz, 6 milyon insanın iradesiyiz burada, 6 milyon insan. Siz de 20 küsur milyon insanın iradesisiniz, Cumhuriyet Halk Partisi öyle, Milliyetçi Hareket Partisi öyle. Partimize dönük, eline çekici almış Hükûmet, her gelenin başına vuracağım diye bakıyor. Biz sonuç olarak, biliyorsunuz, sivil insanlarız, herhangi bir savunma şeyimiz yok, sokaklarda yürüyoruz. Bize karşı tabii ki bu politikaları güdebiliyor. 6 bin siyasetçimizi tutuklayabildi, eş genel başkanımızı, milletvekillerimizi tutuklayabildi; hepiniz sessiz kaldınız. Herkes dokunulmazlıklar kaldırılırken el kaldırdı. Dedik ki: "Bakın, bugün bize, yarın size." Ne oldu? Nihayetinde vardığımız, darbe dinamiği devam ediyor. Ya, bugün, Allah'ınızı severseniz, beni Melih Gökçek'i savunmak durumunda bıraktınız. Hayatta en çok, sonuç olarak, mücadele ettiğimiz zihniyeti savunmak zorunda bıraktınız bizi Sayın Bakan.

BAŞKAN - Melih Bey'in savunmaya ihtiyacı yok ki. Siz bunu nereden çıkarıyorsunuz?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Niye? Çünkü sonuç olarak öyle ya da böyle, seçilmiş bir kişilik.

BAŞKAN - Siz önce kendinizi savunun.

Buyurun.

FARUK ÇATUROĞLU (Zonguldak) - Maliye politikalarıyla ne ilişkisi var?

BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edelim lütfen.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Çok ilişkisi var efendim, darbe dinamiğiyle çok ilişkisi var.

Yani mesele şu: Ülkenin içine düştüğü noktada yalnızca güvenlikçi politikalara hapsolmak neyi getirdi? Harcama politikasında, Sayın Bakan, yalnızca...

KASIM BOSTAN (Balıkesir) - Açmazsanız çukurları savunmaya para gitmez.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, Jandarma Komutanlığının ve İçişleri Bakanlığının ve silah sanayisinin, Sivil Savunma Fonu'nun harcamalarını inanılmaz oranlarda artırdı arkadaşlar. Yani bir süre önce gelen vergi artışlarının neredeyse tamamı hatta daha fazlası savunma politikalarına, güvenlikçi politikalara, savaş politikalarına gidiyor. Yani 80 milyondan topladığınız bütün vergiyi, ciddi bir rakamını bunlara harcıyorsunuz.

Oysa bakın, barışın bir maliyeti yok, barışta herkes kazanır. Ama savaşın maliyetini özellikle yoksullar çekerler ve bu anlamda, bu adaletsiz bütçede, bu yoksullardan topladığı vergiyi, dolaylı vergiyi gidip güvenlikçi politikalara harcıyor. Başka neye harcıyor? Tabii ki insanları tutuklayınca ne lazım? Hapishane lazım. İnanılmaz bir şekilde, bakın kalemlere, hapishane yatırımlarının rakamı 2'ye katlanmış durumda. "Daha fazla hapishane yapacağım." diyor okul yapacağına. Başka neye harcıyor? Güven kaybolunca arkadaşlar, ülkenin risk primi artar. Bu olunca ne olur? Borç verenler daha yüksek maliyetlerle borç vermeye başlarlar, faizler yükselir. Faizler yükseldikçe hazinenin borç ihtiyacı artar ve borçlanmak için daha fazla bu anlamda yüksek faizlere razı olur. Bu arada, güven kaybolunca iktidar ne yaptı? Muslukları açtı. Yıllardır tek övündüğü şeydi bütçe disiplini. Bütçe disiplininin bozdu. Bütçe disiplinini bozunca ne olur? Yine faizler yükselir. Faizler yükseldi. Enflasyon yükselir. Döviz kuru yükselir ve bir kısır döngüdür arkadaşlar bu. Enflasyon, faiz, döviz kuru; bu bir kısır döngüdür. Şu anda ülke bu kısır döngüye girmek üzere. Yılın başında belli tedbirler alındı, sisteme bir kortizon verildi. Evet, ciddi anlamda bir kriz riskiyle karşı karşıyaydık. Bunun karşısında Ekonomik Koordinasyon Kurulu karar aldı. Ne yapacağız? Bütçe dengesini gevşeteceğiz, harcamaları artıracağız. Ve bunun sonuçları var tabii ki arkadaşlar. Eğer ki siz adaletli harcamalar yönünde yürümezseniz, yapısal reformları yapmazsanız, ülkenin risk primini düşürmezseniz faiz lobisi devreye girer. Hani hep "faiz lobisi, faiz lobisi" diyorsunuz ya, en büyük faiz lobisi bu bütçede arkadaşlar. Çünkü niye? On yıllık faizler yüzde 13'e geldi. Bu yılki faiz rakamı bütçede çok daha yüksek rakamlara tekabül etti ve artarak gidecek.

Diğer bir kalem hazine garantileri. Bakın, biz dedik ki bu şehir hastaneleri, bu köprüler; yapması güzel. Ya, bedavaya kim iş yapmaz? Hükûmet dedi ki: "Gel yap." Ne yapacağım? "Yirmi yıl sana kira garantisi." Hangi rakamdan? "Yaptığın yatırımın 5 misli, 10 misli sana kira garantisi." dedi. Bunu kim yapmaz ya, hangi sermaye yapmaz? Bir de hazine garantisi var üstüne. Bakın, bu yılki kalemlerde 6,2 milyar TL hazine garantisi ödenecek ve her yıl artacak bu rakam, her yıl bu rakam artacak. Çok ciddi bir bütçe kalemi hâline gelmiş durumda ve artarak gidecek.

Sayın Bakan, bu konuyu eğer ki planlamazsanız bu kriz üretir, bunu bilin.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Söylediğine inanıyor musun?

BAŞKAN - Bu 5-10 katı... Maşallah.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bu kriz üretim efendim.

Sayın Bakan, Allah'ınızı severseniz, 10 milyon lira için ne kadar çabaladığınızı ben çok iyi biliyorum. 6,2 milyar TL'den bahsediyoruz ya. Sizin Maliye Bakanı olarak 10 milyon lira için ne çabalar gösterdiğinizi ben çok iyi biliyorum. Takdir de ediyorum o anlamda ama 6,2 milyar ve artarak gidecek.

BAŞKAN - Sadece satır arası: Bu, 5-10 katları nereden buldunuz? Ben de hakikaten bu hesabı merak ettim.

Buyurun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, ben süremi göremiyorum yalnız.

BAŞKAN - Şöyle: Sistemde bozukluk var, ben buradan görüyorum.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Kaç dakikam var efendim? Ona göre ayarlayayım.

BAŞKAN - Şu an itibarıyla iki dakika on yedi saniyeniz var.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama müdahaleler var efendim, onları dikkate alacaksınız herhâlde.

BAŞKAN - Buyurun.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, diğer bir konu: Yine, merkeziyetçi bir bütçe yani merkeziyetçi ve merkezden ferman salan bir bütçe. Geçen hafta torbada gördük, Zonguldak'ın kaderiyle ilgili ferman yazan bir Plan ve Bütçe Komisyonu var. Buradan da yine merkeziyetçi bir bütçe ve yerelin taleplerini yok sayan bir bütçeyle karşı karşıyayız.

Diğer bir konu: Tekçi bir bütçe arkadaşlar. Tek kimlik, tek inanç, tek mezhep bütçesi bir kez daha karşımızda. Buna iki örnek veririm. Çok örnek verebilirim de sürem yeterli değil. Mesela Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesine baktığımızda, tek inanç, tek mezhep hatta tek mezhep üzerine hizmet sunan bir devlet kurumumuz var. Oysa az da olsak... Gerçi pek çok başka mezheplerde daha çok olan, bizden çok daha fazla olan inançlar var. Tek bir inanca hizmet sunan adaletsiz bir Diyanet İşleri Başkanlığımız var.

Diğer bir konu: Mesela Millî Eğitim Bakanlığının bütçesine baktığımızda tek dile dönük bir bütçe var. Oysa biliyoruz artık, dünya bu konuda on yıllar önce değişti, çok dilli olmanın bir tehlike değil, bir zenginlik olduğu paradigmasında dönen bir dünya varken Türkiye hâlâ tek dilde ısrar ediyor. Ana dili temelli çok dilli eğitim konusunda herhangi bir yatırım yapmıyor ve çocukları büyük travmalarla baş başa bırakmaya devam ediyor. Bu anlamda en büyük vicdansızlık burada belki de. Ana dili temelli çok dilli eğitimi yapmayan, bunda ısrar eden bir bütçemiz var hâlâ Sayın Bakan.

Diğer bir konu: Erkek bir bütçemiz var. Sayın Bakan, sizi üç yıldır uyarıyorum, Allah'ınızı severseniz... Ya, dedim ki... Bakın, ne güzel, sunarken ön sırada bir kadın arkadaşımızı görmüştük. Şimdi gene o bir arka sırada olmuş. Yine bürokratlarınızın yüzde 90'ı erkek.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Niye ayrımcı bakıyorsun?

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bürokratlarınızın gene yüzde 90'ı erkek Sayın Bakanım. Bu yanlış. Bakanlar Kurulunda zaten 2 kadın bakan arkadaşımız var. Bu anlamda erkekler tabii ki erkek bütçe yapacaklar, kadını yok sayacaklar. Bu anlamda, kadın politikalarına bütçe ayırmayan, bu bakışı yok sayan, kadınların taleplerini yok sayan bir bütçeyle karşı karşıyayız. Görüntüde de belli zaten Sayın Bakan.

BAŞKAN - Ek süre veriyorum Sayın Paylan, lütfen toparlayın.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, tarım destekleri konusu: Tarım dediniz ancak orada, biliyorsunuz, yasal olarak bile gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1'i olarak ayırmanız gerekiyor, bu yasal zorunluluk, burada eksiksiniz. Yani binde 5'i, binde 6'sı düzeyinde durmuş durumdasınız. Bunu yaptığınız sürece, emin olun, kır boşalır... Kır boşalmaya devam ediyor. Kırda yalnızca emekliler, yaşlılar var maalesef. Nereye gitsek kırda gençleri göremiyoruz çünkü tarımdan geleceğini bulamayacağını düşünüyor ve şehir politikaları pompalanıyor. Ne oluyor? İstanbul 17 milyona, 20 milyona doğru gidiyor çünkü "İstanbul'da rant var." deniyor, çünkü İstanbul'da siz "Rant vergisi getireceğiz." dediniz ama... Üç yıl önce Mehmet Şimşek dedi, ondan sonra Sayın Tayyip Erdoğan maalesef bunu durdurdu ve rant politikaları yüzünden "Tarlanı sat, gel İstanbul'da bir arazi al, bir yılda ikiye katlıyor." efsaneleri sürdüğü sürece ve tarımda insanlar geleceğini bulamayacağını düşündüğü sürece, "Kaliteli okullar -tırnak içinde söylüyorum- büyükşehirlerde arkadaş, git çocuğunun istikbalini orada bul." dediği sürece kır boşalmaya devam eder ve siz Sırbistan'dan et almaya, Bulgaristan'dan saman almaya maalesef devam edersiniz. Bu rant ekonomisine ne zaman dur diyeceğiz Sayın Bakan? Ve rantı vergilendirmek yönünde henüz hiçbir adım atmadınız. Rant öyle şişti ki 1 trilyon dolara yakın rant yarattınız iktidarınız döneminde ve bunu 1 lira dahi vergilendirmediniz Sayın Bakan.

Son olarak makro politikalarla ilgili bir şeyler söyleyip bitireyim. Sayın Bakan, ciddi kaygılarım var. Bu yıl ekonomiye kortizonu verdiniz, hormonu bastınız. Hormonu tarlaya verseniz kıraçta bile belli bir ürün alırsınız ama hormon veya kortizon, biliyorsunuz, sürekli verilemez. Sürekli verirseniz kanser yapar, bünyeyi bozar. Kısa vadede kendinizi iyi hissedersiniz. Ekonomide kısa vadede kendini iyi hissetmek de işte, yüzde 5 büyüdük, bu çeyrekte yüzde 9 -9 küsur veya 10 olabilir baz etkisinden dolayı- büyüyeceğiz, son çeyrekte de yüzde 2-3 gibi büyüyeceğiz, yılı da yüzde 5 küsurla tamamlayacağız, böyle gözüküyor. Ama bunu nasıl yaptınız, ne pahasına yaptınız? Kortizonu bastınız bünyeye. Ne oldu? Faizi yükselttiniz. Ne oldu? Yabancı sermaye geldi, sıcak para ama hiç yatırım yok. Bakın, doğrudan yatırımlar önceden planlanmış yatırımlar; yeni açıklanan yatırım neredeyse hiç yok bu yıl. Önceki yıllarda yapılan yatırımlar açıklanıyor ama yeni açıklanan doğrudan yatırım neredeyse sıfıra yakın ve o anlamda bu kortizon tedavisi, Sayın Bakan, ilelebet sürdürülemez. Eğer ki bu yıl bu kortizon tedavisi sırasında yapısal reformlar yapılabilseydi, iş barışımızı sağlayabilseydik, ülke algısını, Türkiye algısını olumluya çevirebilseydik o zaman -sıcak para geçici olarak gelir tabii ki, bünyeyi de iyi eder ama- sıcak paranın yerini doğrudan yatırımlar almaya başlardı, hem içerideki insanlar güvenerek yatırımlarını artırırdı hem de dış yatırımlar gelirdi. Ama bütün bunların olmadığını görüyoruz ve gelecek yılla ilgili, Sayın Bakan, çok ciddi kaygılarım var. Çünkü Kredi Garanti Fonu'nu şişirdiniz, bankalara garanti bir para sundunuz ama bu daha fazla artırılamayacak durumda. Yan etkileri var tabii ki Kredi Garanti Fonu'nun da, mevduat faizlerini yüzde 15'e çıkardı. Bir kez daha pompalamaya kalksanız mevduat faizleri 20'ye doğru yükselir. Bu, enflasyonu tetikler; bu, maalesef, açıklarımızı tetikler, faiz ödeneklerini tetikler.

Bu anlamda, Sayın Bakan, sürdürülemez bir durumdayız. Bu anlamda, ivedi olarak sizin talep etmeniz gereken şeyleri söylüyorum: Bakın, daha fazla vergi almanız için, bütçe dengelerini sağlamanız için, ivedi olarak Türkiye'yi güvenli, güvenilir, demokratik bir ülke algısına çevirmemiz lazım. Bunun dışındaki her senaryo emin olun kriz üretir ve o kriz de zaten sizi götürür ama ülkeyi de götürür. Yalnızca sizi götürse derdim olmayacak ama milyonlarca insanı işsiz, ekmeksiz bırakır. O anlamda, yalnızca sıcak parayla yürünemeyeceğini biliyorsunuz. Yapmanız gereken demokrasi talep etmek, barış talep etmek, gazetecilerin özgürlüğünü talep etmek, tutuklanan akademisyenlerin özgürlüğünü talep etmek. Sivil toplum örgütleri temsilcileri tutuklanıyor Sayın Bakan. Bakın, dört ay önce efsaneler yarattınız, "Büyükada'da darbe planlanıyor." diye manşetler atıldı. Ya, geçen hafta arkadaşlarımız adli kontrol şartsız bırakıldı pespaye bir iddianameyle ve dört aydır ülkemiz sivil toplum temsilcilerini tutuklayan bir ülke algısıyla karşı karşıya. Siz 10 milyonlarca dolar harcıyorsunuz Batı'da Türkiye algısını düzeltelim diye. İnanın, 10 milyar dolar harcasanız, Sayın Bakan, Türkiye algısını sivil toplum örgütleri temsilcilerini tutuklayarak, Amnesty'nin, Af Örgütünün temsilcilerini tutuklayarak düzeltemezsiniz. Onu bıraktınız, aynı gün Osman Kavala'yı tutukladınız. Osman Kavala, hayatı boyunca bu ülke daha güzel, daha yaşanılır bir ülke olsun diye uğraşan bir arkadaşımız. Bakın, görürsünüz, onu yarın tutuklamaya kalkın, o da iki üç ay sonra serbest kalacak ama üç ay daha bu ülke Kuzey Kore standartlarında değerlendirilecek. Öncelikle Türkiye algısını el birliğiyle düzeltmemiz gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen toparlar mısınız.

GARO PAYLAN (İstanbul) - Bitiriyorum efendim.

Sayın Bakan, orta vadeli program hedeflerini ilk geldiğimde açıklamıştınız 2015 bütçesini açıklarken. O zaman, işte, diyordunuz ki: "Dolar kuru 2015'te 2,50; 2016'da 2,70; 2017'de 2,80..." Sayın Bakan bu orta vadeli program hedefleri üç ayda çöker dedim, vallahi üç gün dayanmadı. O bütçeyi konuştuğumuzdan hemen sonra dolar 3,5-4'lere doğru yükseldi. Sayın Bakan, bakın, şimdi de 2017 hedefi 3,58; 2018 hedefi 3,73 -şu anda 3,78-3,80 falan- 2019 hedefi 3,92. Enflasyon hedeflerine bakıyoruz, gelecek yıl yüzde 8. Sayın Bakan, eğer ki bu döngüyü kıramazsak... Yani şu anda bahsettiğim bütçe açığı, enflasyon, faiz, döviz kuru döngüsünü kırmamızın tek yolu demokrasiye dönmemiz. Bunun dışında her senaryoda, emin olun, üç vakte kadar bu orta vadeli program çöker, üç gün veya üç ay içinde bu orta vadeli program çöker. O açıdan size, Hükûmetinize naçizane tavsiyem: İvedilikle demokratik bir programa dönün. Siz daha adil bir şekilde gelirleri elde edersiniz ve daha vicdanlı bir şekilde harcarsınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.