| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı(1/884) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 20 .10.2017 |
MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi gelen değişiklik önergesiyle Maden Kanunu'nun 7'nci maddesinin on birinci fıkrasına birinci cümleden sonra bir cümle daha ekleniyor. Nedir bu? "Çevresel etki değerlendirmesi işlemleri Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, diğer izinlere ilişkin işlemler de ilgili bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca çevresel etki değerlendirmesi sürecinde en geç üç ay içinde bitirilir." Şimdi, buna ek bir cümle getiriyoruz: "Ancak ilgili bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca üç ay içinde sonuçlandırılmayan diğer izin başvuruları ile ilgili olumlu karar verilmiş sayılır."
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanımız "Bu, ÇED'le ilgili değildir, ilgili kuruluşların yazacakları yazıyla ilgilidir." dedi ama ilgili kuruluşlar niye yazı yazıyorlar? Neticede ÇED'le ilgili yazı yazıyorlar ve zaten gelen tasarıdaki cümle açıkça ÇED yani: "Aksi takdirde, çevresel etki değerlendirilmesi ve diğer izin başvuruları olumlu kabul edilir.", çok açık, net yani niyeti bilemeyiz, "ahlaklı", "ahlak" gibi kelimeler kullanmak istemiyorum yani ne amaçla geldi bir tarafa ama ne demek bu? Bu çok açık, net. ÇED'le ilgili tartışmalar bugün bu Komisyonda başlamış değil ki yıllardan beri devam ediyor ve sadece Türkiye'ye özgü bir konu değil. Türkiye'de 1983'te Çevre Kanunu çıkarıldı. Amaç ne? Bütün canlıların ortak varlığı olarak kabul edilen çevrenin sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasının sağlanması. Bu amaçla, nerede bu şey? Önleyici... Ne demek yani önleyici? ÇED alınırken bir proje, bir yatırım, işte maden ya da başka bir şey, bunun çevreye vereceği zararlar, insan sağlığına, doğaya verebileceği zararlar söz konusu ve önleyici... Çünkü, zarar verdikten sonra bazen o zararlar öyle zararlar olabiliyor ki telafi edilmesi mümkün değil, geri dönmesi mümkün değil. Mümkün olsa bile büyük bedeller ödendikten sonra ve çok büyük maliyetlerle ancak geri dönebiliyor. O nedenle yasa koyucu bu endişelerle, böyle bir hareketle bunu getirmiş önümüze koymuş.
Şimdi, burada ihtiyaçlara göre değişiklikler yapılmış, yönetmelikler çıkmış ama uygulama diye bir şey var. Değerli arkadaşlarım, hiç siz ÇED'le ilgili devam eden süreçlere şahit oldunuz mu, dâhil oldunuz mu? Yani öyle şeylerle karşı karşıya kalıyor ki insanlar, sağ olsunlar yani gerçekten insanlar... Mesela ben Doğu Karadeniz, Rizeliyim, bölge insanının bu konuda ciddi bir şekilde duyarlılıkları var. Şimdi, ÇED'le ilgili, halkı bilgilendirme toplantısı oluyor -bunlar oluyor arkadaşlar, yaşanıyor- salona girmeye çalışıyoruz, salon dolmuş. Kim bu insanlar? Hiçbirini tanımıyoruz. Firma, gitmiş -devletle beraber geliyor oraya, jandarmayla beraber geliyor- çalışanlar ya da başka yerden insanlar getirmiş koymuş oraya. Biz raporlarla tutturduk, bunlar emniyette, jandarmada falan mevcut. Bir güvenlik şirketiyle anlaşarak sivil giydirilmiş özel güvenlik görevlileriyle salonun işgal edildiği zamanları gördük. Bu iş öyle basit bir şey değil. Bir madenci yatırım yapacak, geciktiriliyor; kim geciktiriyor? Devlet. Devlet kurumları istenen belgeleri vermiyor, geciktiriliyor; o zaman biz üç ay geçmiş, belgeler gelmiş kabul edilecek. "Ama bu ÇED değildir." diyor Sayın Bakan. Peki sizin ÇED raporu neye dayanacak? Bu belgelere dayanacak. Bu belgeler dediğiniz belgeler sıradan belgeler değil ki arkadaşlar. Yıllar geçtikçe o bölgeye, yer altı sularına, çevreye, havaya, toprağa nasıl bir zarar vereceğini, bunu bir oradaki memur... Üç ay içinde diyoruz, esasen bu üç aylık sürenin, sınırlamanın ortadan kalkması lazım. Ciddi bir araştırmayla bilirkişi oluşturuyor, ekip oluşturuyor, uzmanlar oluşturuyor, literatür taraması yapıyor, ciddi bir çalışma yapıyor, ondan sonra o belgeyi gönderiyor. Bu sıradan bir iş değil ki değerli arkadaşlarım.
Dolayısıyla, bu getirilen şey yani gerçekten insafsızlık. Yani kabul, ülkenin gelişmeye ihtiyacı var... Bir de bir şey söyleyeyim yani bu maden filan diye sarıldığımız, işte çevreyi mevreyi yok saydığımız durum nedir, madenciliğin ülkeye katkısı ne biliyor musunuz arkadaşlar? Madenciliğin gayri safi yurt içi hasıla içindeki payı 2003'te yüzde 1'miş, bu pay bugün 1,3'e çıkmış. Yani o kadar büyük bir pay da değil, bu kadar verdiklerimizle yani fayda maliyet filan baktığımız zaman verdiklerimiz ile aldıklarımız arasında da çok ciddi bir şey var.
Bakın, önce zihniyeti değiştirmemiz gerekiyor. Bu neoliberal sistem filan diyoruz, kızıyor arkadaşlar "Ne demek?" filan diye üzerlerine alınmıyorlar. Neoliberal sistem -ders vermek için filan söylemiyorum, konu anlaşılsın diye- bu kapitalizm zaman zaman tıkanıyor, yeni alanlar filan arıyor; bu neoliberal dönemde de hem sosyal devleti ortadan kaldırıyor, çevreyi ortadan kaldırıyor, insanı ortadan kaldırıyor. Yani geçmiş dönemde sosyal devlet kurulurken insan adına, zayıf olan kesimler, geniş halk kesimleri adına ortaya çıkan bütün kazanımları geri istiyor. O nedenle, önünde engel tanımıyor, "ÇED med, rapor, süre falan istemiyorum." diyor. Ha bizdekiler de alaturka şeyler çıkıyor, "Biz milletin anasını belleriz." falan diyor, o da ayrı bir şey. Ama neoliberal şey bu, gelecek kuşaklarmış, bugün çevreymiş, sağlığı etkilermiş; bütün bunları istemiyor.
Devlet niye var değerli arkadaşlarım, sevgili arkadaşlarım, devlet niye kuruluyor, niye var yani? Birçok şey için var ama en önemli olan da adaleti tesis etmek için var. Adalet dediğimiz şey de en çok zayıf olan kesimlerde... Şimdi, işte milyarlarca liralık cirosu olan büyük firmalar lobi imkânı olan firmalardan çok, zayıf olan kesimleri yani Doğu Karadeniz'de, Fındıklı'da, Pishala Deresi'nde yaşayan, hayvancılıkla geçinen, küçük çapta fındık üreten adamın oradaki yaşam alanını korumak için devlet vardır. Ama bugüne kadar gelen, yapılan çalışmalarda devlet, sizin döneminizde, özellikle son zamanlarda bunu ortadan kaldırdık, yok. Para geliyor mu? Tamam. Öbürü de "Para geliyor mu? Tamam." diyor ve bütün bu düzenlemeleri -vergilerle ilgili de söyledim- zayıf olan toplum kesimlerinin, geniş kitlelerin aleyhine, güçlü olanların lehine çıkarıyorsunuz. Şu yaptığınız düzenleme de güçlü olanların lehinedir.
O ormanları talan etmek isteyenlerin -bundan sonraki gelen maddelerde daha tehlikeli şeyler var- lehine kanun çıkarıyorsunuz. Yaptığınız şey budur değerli arkadaşlarım ama yanlış yapıyorsunuz, bu sizi de ilgilendirir, gelecek kuşakları ilgilendirir, çocuklarınızı ilgilendiriyor, torunlarınızı ilgilendiriyor. Burada yapacağınız değişiklik bu Madencilik Kanunu'nun 7'nci maddesindeki on birinci fıkradaki "üç ay" süresini kaldırmaktır. "Üç ayda yapmak zorundadır." ibaresini kaldırmanız gerekiyor. Yoksa üç ay yapılmadıktan sonra, gelecek olan üç ayda gelmemişse olumlu kabul edilir. Böyle bir şey olur mu arkadaşlar ya? Sizin bir görevliniz, devletin görevlisi görevini yapmamış, oradaki, diyelim ki yatırım sonucunda, yer altı suları nasıl etkilenecek? Bunun kararını almamış, orada diyelim ki siyanürle altın üretilecek, yer altı sularına karışacak, aşağıda da sizin villanız var, benim villam var, neyse, çocuğum zehirlenecek, ölecek. Bunu yapmamış, ondan sonra diyeceğiz ki "Olumlu kabul edilir." Ya, akıl, mantık, vicdan değerli arkadaşlarım, böyle bir şey var mı?
Teşekkür ederim.