| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .10.2017 |
HÜDA KAYA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Başkan.
Bütün Komisyonu saygıyla selamlıyorum.
Nüfus değişiklikleri üzerinde toplanmamızın, alınacak kararların hayırlara vesile olmasını diliyorum Sayın Bakan, Sayın Başkan.
Fakat bunu yaparken iradeyi, insanı insan yapan iradeyi gözden kaçırmamamız gerekiyor. Bizler irademizi ne kadar hayırda kullanırsak sonuç ve Yaradan'ın takdiri de hayır olacaktır. Yeter ki insan hayırda pratiğini geliştirsin.
Öncelikle kısaca "Eyüp Sultan" isminin verilmesiyle ilgili hemen birkaç cümle ifade etmek istiyorum. Biliyorsunuz ben de Eyüplüyüm. Sayın Bakan da geçenlerde, önceki gün "Ben de Eyüplüyüm." demişti. Ben de Eyüplü bir insanım. Yıllardır Eyüp'teyiz. Ramazan ayına kadar hâlâ orada oturuyorduk, şimdi yakın mesafedeyim. Bir de yıllardır gelen -oradaki o inanç turizminin- insanlardaki algıyı biz de içeriden biliyoruz. İnsanlar Eyüp Sultan Camisi'ne gelirlerken "Eyüp Sultan'a gidiyoruz." derler ama semte gelirlerken "Eyüp'e gidiyoruz." derler. Semt ifadesi kullanılırken hiç kimsenin "Eyüp Sultan" diye öyle uzun uzadıya bunu ifade ettiğini biz bilmiyoruz. Mesela yıllardır bildiğimiz, tarihsel anlamıyla da bir ironisi, bir algısı olan Pierre Loti Tepesi vardır orada ve uluslararası, ciddi anlamda turizm potansiyeline sahiptir. Fakat Pierre Loti'nin adı dahi "Eyüp Sultan Tepesi"ne çevrilmiştir. Hâlbuki caminin bulunduğu özne, mekân, evet, Ebu Eyyub El Ensari'yle anlamlandırılmıştır, adlandırılmıştır, bir manası, bir karşılığı vardır fakat Pierre Loti'nin adı yüzyıl kadar öncesinde, orada yaşayan bir şairin, Pierre Loti'nin, uluslararası turizmin cazibe merkezi olmasına sebep onun adıdır. Fakat bırakın camiyi -cami aşağıda, tepe üstte- tepenin adı bile "Pierre Loti"den "Eyüp Sultan Tepesi"ne çevrilmiştir. Ne alakası vardır?
BAŞKAN - Var mı böyle bir şey?
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Öyle bir husus yok.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Tabelalarda öyle Başkanım, hâlâ şu anda "Eyüp Sultan Tepesi" diye geçiyor.
Şimdi, ülkemize, toplumumuza bakıyoruz. Biraz önce sayın vekilimiz şehitlerden bahsetti. Her gün, katledilen kadınlar, çocuklara yapılan tecavüzler, öldürülen insanlar, mağdur edilenler, işlerinden atılanlar, hapisler, feryat figan; ülkemizin geldiği ekonomik, siyasal, sosyal her türlü uçurumun dibinde olduğumuz gerçeklikler göz ardı ediliyor ve bunlar perdelenircesine "Eyüp Sultan" gibi isimlerle biz insanlarımıza şov yapıyoruz burada. Bir tiyatro oynanıyor burada. Barışı gerçekleştirmek bizim asıl hedefimiz olması gerekirken dinî soslarla, dinî kılıflarla, dinî vurgularla güya ama sahte, yapay vurgularla, sanal vurgularla insanlar manevi yönden doyuma ulaştırılarak insanların gerçekleri görmeleri perdeleniyor.
Evet, gelelim bu Komisyonun diğer, geneli üzerindeki maddelerle ilgili konularına. Dün alt komisyonda da ifade etmiştim Sayın Bakan, maalesef ülkemizde erkek egemen, erkekçi... Bakın, altını çiziyorum; "mezhepli olmak" başka "mezhepçi" olmak başka biliyorsunuz, "dinci olmak" başka "dindar" olmak başkadır, "erkek olmak" başkadır "erkekçi olmak" başkadır. Erkekçi bir zihniyetle erkeklerin gözünden, pozitif erkekçilik yapılarak bütün politikalar bu şekilde geliştiriliyor ve toplum bu zihniyetle dizayn edilmeye çalışılıyor, kadınların yaşamı bu şekilde dizayn edilmeye çalışılıyor. Şu Komisyonda dahi üye olan tek kadın benim, tamamı erkek ve bütün erkekler, ben evlenmişim, boşanmışım bir kadın olarak, yok soyadımı alayım mı almayayım mı, hangi erkeğin soyadını alayım, bunda özgür müyüm değil miyim, benim hakkımda karar veriyorsunuz, kadınlar hakkında karar veriyorsunuz. Burada hiçbir kadın kurumuna, kadın örgütlerine, kadın temsilcilere başvurmadan "Siz bunun hakkında ne düşünüyorsunuz? Bununla ilgili bir düşünceniz var mı, talebiniz var mı? Sizin lehinize mi, aleyhinize mi? Sizin de fikriniz nedir?" diye sorulmadan... Bırakın sormayı, kaç gündür, dün de bugün de Meclise seslerini duyurmak, itirazlarını yapmak için Meclisin kapısına gelen kadınlarımız şu anda Meclisin caddesine bile alınmıyorlar güvenlik güçleri tarafından.
Yine kadınlar hakkında bu erkekçi zihniyet karar vermeye devam ediyor. Neler? Hangisini sayalım? Yüzlerce örnekten, dramdan, trajediden hangisini sayalım? Daha önceki gün Ayşe Öğretmen en mahzun sesiyle, en mazbut, korkarak, kısık kısık sesiyle "Çocuklar ölmesin. Burada çocuklar ölüyor, duymuyor musunuz?" dediği için bir yıl üç ay ceza aldı. Hamile ve cezaevinde doğum yapması olası.
Yine bu erkekçi zihniyet halkın iradelerine ipotek koymaya devam ediyor. En büyük darbeciliği, en büyük iradeye darbeyi yaşıyoruz biz. Türkiye politik tarihi böyle bir iradeye, halkın iradesine müdahale ve darbeciliği yaşamadı. Eş başkanlarımız, vekillerimiz, özellikle de kadın vekillerimiz zindandalar, özellikle de kadın vekillerimizin vekillikleri düşürülmeye devam ediyor. En son, önceki gün biz burada Komisyon çalışması yaparken Sayın Vekilimiz Besime Konca'nın da bir kadın olarak, halkın iradesiyle bu çatıya, bu Parlamentoya gelmiş bir kadın vekil olarak vekilliği, çoğunluğu erkekçi zihniyetler tarafından ilga edildi, yok edildi, kaldırıldı.
"Savaşlar dursun, barış içinde yaşayalım." diyenler, özgürce ve ortak vatanda... Ortak vatanda... Altını çiziyorum, bizim seçimlerdeki sloganımızdı bu. Meydanlarda bu sloganlarla halkımız bizi karşılıyordu. "Ortak vatanda barış içinde, özgürce yaşayalım." diyenler bugün zindandalar veya vekillikleri ellerinden alınıyor ama "Kan banyosu yaptıracağız." diyenler "Asalım, keselim, vuralım, kıralım." diyenler "Bölünmesin ülkemiz." derken en büyük bölücülüğü bu vatana yapanlar terfi ettiriliyorlar, yollar onlara açılıyor. Bir taraftan siz "ortak vatan" diyenlere "Barış içinde yaşayalım." diyenlere "Özgür ve eşit yaşayalım." diyenlere terörist diyeceksiniz, bunu derken tabii ki biliyoruz, vicdanlarınızı rahatlatmak ve gerçekleri örtmek için terörizm ithamında bulunacaksınız ama şunu unutmayalım değerli arkadaşlar: Güneş en gerçek hakikattir, büyük bir gerçekliktir ve hakikatler aslı perdelenemeyecek ve güneş gibi doğacak.
Ben size bir örnek vermek istiyorum. Bakın, burada nelerle, hangi maddelerle uğraşıyoruz, size ülkenin genelinden bir çerçeve göstermeye çalışıyorum. Siz, falanca hapsedilen arkadaşımız için, filanca vekilliği düşürülen arkadaşlarımız için "Onlar teröristler." diye itham edebilirsiniz vicdanlarınızı rahatlamak için. Ama bir örnek vereceğim sevgili arkadaşlar: Beni dünden de bilen bilir, bugün de bilen bilir. Sur'da çatışmalar yaşanırken Kürtlerin "..." dedikleri -bilirsiniz, Kürt olan arkadaşlar bilirler, biz hoca, molla deriz- "..." din âlimleriyle, işte Müslüman kadın ve gençlerle Diyarbakır'da bir açıklama yaptık değerli arkadaşlar ve ben orada konuşma yaptım. Yaptığım konuşma ne, biliyor musunuz arkadaşlar? Kur'an'da barışı anlattım, ayetlerle Kur'an'da barışı anlattım. Esmayıhüsna'dan biri olan Es-Selam İslam, selam, selamet, esenlik, Müslüman ne demek, Kur'an'da barışı anlattım arkadaşlar. "Müslüman olmak demek, barışın yoldaşı olmaktır." diye bitirdim. Bizim barış için saf tutmamız gerektiğini, barışın sesini yükseltmemiz gerektiğini, savaşlara, ölümlere karşı olmamız gerektiğini belirterek taraflara "Kan dursun, savaş bitsin, barış olsun, insanca yaşayalım, bu ülke hepimizin." dedim. Bana gelen fezlekelerden bir tanesi bu konuşmamdan dolayı, Kur'an'da barışı anlattığım için. Altında ne diyor, bütün konuşmam yazıyor fezlekede: "Terör örgütü propagandası yapmak." Kur'an'da barışı anlatmak terör suçu. 28 Şubatlarda eğer bu olmuş olsaydı, başımıza gelseydi biz Müslümanlar olarak ülkeyi ayağa kaldırırdık. Kur'an'da barışı anlattığım için terör örgütü propagandası yapmakla itham edildim ve dokunulmazlığım kaldırıldı. Bu, nasıl bir süreçtir? Biz 28 Şubatlarda, o dönem gibi bir dönemde bunlar yaşansaydı "dinsiz" devlet diye topa tutardık herkesi. Biz maalesef "muhafazakâr, dindar, demokrat" diye kendini tanımlayan bir iktidar döneminde Kur'an'da barışı anlatmam... Ha camide anlatmışsınız ha mescitte ha meydanda anlatmışsınız, aynen öyle bir konuşmaydı ama terörle itham ediliyorum.
Sevgili arkadaşlar, böyle bir ülkede biliyorsunuz insanlar işlerini geri istediler diye, insanlar işlerine iade olmalarını istediler diye -haksızca mesleklerinden atılmışlar- iadelerini istedikleri için insanlar hapislerdeler, yargılanıyorlar.
Maddenin gerekçesinde, vatandaşlarımızın evlenme işlemlerini kolaylaştırmak... Müftülükle ilgili olan maddeye geldiğimizde, müftülere nikâh yetkisi verilmesiyle ilgili gerekçede "Vatandaşlarımızın evlenme işlemlerini kolaylaştırmak ve daha kolay ve seri bir şekilde hizmet almalarını sağlamak amacıyla il ve ilçe müftülüklerine de evlendirme memurluğu yetkisi verilmektedir." şeklinde açıklama var. Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, Sayın Başkan ve bütün değerli vekillerimiz; peki, Allah aşkına, bu ihtiyaç nereden kaynaklanıyor? Bizim bilmediğimiz bir gerçeklik mi var? Biz toplumun içinde yaşamıyor muyuz? Biz evlendirme dairelerine gitmiyor muyuz? Nikâh törenlerine gitmiyor muyuz? Tapu dairelerine, vergi dairelerine gitmiyor muyuz? Hangi devlet dairelerinde kuyruklar var, bunları çok iyi biliyoruz, hastanelerin hâli ortada ama evlilik dairelerindeki manzaraları da biliyoruz. Türkiye'nin neresinde evlilik dairelerinin kapısında kuyruklar oluştu? Evlilik memurları bu işin içinden çıkamadılar, çaresiz kaldılar da devlet memuru olarak il ve ilçe müftülüklerine de destek, yardım, takviye olarak düşünüldü? Tabii, biliyoruz ki amaç bu değil.
Nikâhla ilgili kararlara toplumumuzun kadın kurumlarının genelde itirazı aylardır devam ediyor ve bugün de şu anda da Meclisin içinde ve dışında bu eleştiriler ifade edilmeye devam ediyor.
Tasarının tabii ki sadece sorunlu, problemli maddesi bu değil, pek çok madde var. Kadınların aleyhine eşitliği bozan, tek taraflı erkek pozitifçiliği geliştiren ve gelenekçi ve muhafazakâr diyorum, bakın. Muhafazakâr asla dindarlık demek değildir arkadaşlar. Ben sadece Kur'an'ı referans alan, dün de yıllar öncesinde de bugün de Kur'an'ı referans alan, "Sadece tek referansım Kur'an'dır." diyen bir insanım. Peygamberden yıllar sonrasında falancalar yazmışlar, kaynaklar oluşturmuşlar, sözler söylemişler, rivayetler yapmışlar. Ben Hazreti Muhammed'i elçi olarak seçen yaratıcının bize gönderdiği kitapta anlattığı peygamber profiline inanıyorum, onun mesajına inanıyorum. Ondan sonra yüzyıllarca bize çarpıtılarak, saptırılarak, tahrif edilen Emevici, erkekçi, saltanatçı, faşist, Arap ulusalcı ve diğer ırklarda da ulusalcılığı ve faşizmi geliştiren bir dinci kaynağa, referansa inanmıyorum. Fakat, işte muhafazakârlık tam da bu gelenekçiliktir. Kur'an Müslümanlığı muhafazakârlığı reddeder çünkü Kur'an Müslümanlığı muhafaza etmeyi değil, yanlışı devirmeyi bize hedef olarak gösterir, devrimci bir dil kullanır burada.
Evet, yine bu düzenleme de çocuğun babasının soyadını almasını, anne ibaresini kaldırmayı düzenliyor vesaire. Soyadıyla ilgili gene geleceğim.
Sevgili arkadaşlar, değerli Komisyon; bakın sadece 2017 yılının ilk yedi ayında 170 kadın ve kız çocuğu öldürüldü bu ülkede. Savaş mı var? Kadın ve erkek savaşı mı var? Hayır. Ama bir şekilde erkek yakınları tarafından katledilen 170 kadın var ilk yedi ayda. 50 kadına tecavüz ediliyor, 126 kadın taciz ediliyor, 255 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunuyor, 237 kadına şiddet uygulanıyor. Bunlar resmî sayıya yansıyanlar. Resmî olmayanları düşünürsek bu resmî rakamlar buz dağının görünen bir ucudur sadece. Bunu toplum içinde yaşayan hepimiz çok iyi biliyoruz. Sadece temmuz ayında 20 kadın öldürüldü arkadaşlar.
Bizim kadınlar daha onurlu, daha şerefli, daha özgür nasıl yaşayabilirler, nasıl kendi ayakları üzerinde özgürce durabilirler diye yasalar geliştirmemiz gerekirken Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gece gündüz bunun üzerinde çalıştaylar yapması gerekirken maalesef, 2016 Bakanlık faaliyetinde en iftihar edilen faaliyet 81 ilde mevlit düzenleme olarak resmî açıklamada yer aldı. Bu, ülkemiz adına utanç vericidir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görevi 81 şehirde mevlit vermek demek değildir. Aileyi güçlendireceksen çocukları tecavüzden kurtaracaksınız kardeşim. Çocuklarımızın tecavüze giden yolları açan bütün yolları kapatacaksınız. Çocukların geleceğini barış ve istikrar içinde garantiye alacaksınız. Kadınların yaşamını garantiye alacaksınız. Ama bunlar yok, bunlar söz konusu değil. Neymiş efendim? Bakanlığımızın medarıiftiharı, 81 ilde mevlit verilmiş. Nikâh müftülere veriliyor, mevlit Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına veriliyor; bir yetki karmaşası, bir kaos, ülkemizin manzarası bu maalesef.
Evet, geçen gün Sayın Bakan sözüne başlarken, ülkemizin bir cazibe merkezi hâline geldiğini ifade etmişti, ben de buraya not almıştım. Çok çarpıcı. Yani ne desek boş. Biraz önce saydığım rakamları mı anlatayım, sayamadıklarımı mı söyleyeyim? Burada ne vakit yeter, ne gün yeter. Ülkemizin ekonomik, siyasi, ahlaki ve inanç yozlaşması diplere vurmuş, bataklığın dibinde bir ülke manzarası, bir toplum, bir ahlak görünümümüz var, felaket bir uçurumun dibindeyiz. Anne baba çocuğuna, çocuk annesine babasına güvenemez hâle gelmiş. Dindar aileler çocuklarına Kur'an kurslarına göndermeye çekiniyorlar artık. Muhafazakâr bir iktidar döneminde biz bunları yaşıyoruz ama ülkemizin cazibe merkezi hâline geldiğini ifade edebiliyoruz.
Bu müftülüklere nikâh yetkisi verilmesi meselesinin, tabii çok farklı boyutları var. Yani gerçekten burada saatler yetmez ama bir de şu var değerli arkadaşlar, bu ülkede 80 milyon insanız biz, bu ülkenin vatandaşıyız ama bu ülkede Sünni olmayanlar var, Müslüman olmayanlar var. Biz, Sünni, erkekçi egemen bir bakış açısıyla bu düzenlemeleri, bu politikaları düşünüyoruz ve gerçekleştirmek için adım atıyoruz.
Allah aşkına, demokratik, özgür, eşit bir ülke için, Peygamber'imin dediği gibi, kendim için istediğim bir şeyi diğerleri için de istemedikçe hakkıyla iman etmiş olamayacağımı bilen bir Müslüman olarak ben, Müslüman olmayanların da güvenliğini, özgürlüğünü, onların eşitliğini, adaletini düşünmek zorundayım. Kadınların da erkeklerden aşağı kalmadan daha ileri, pozitif bir uygulamayla, özgür, eşit, güvenli ve barış içinde yaşamasını düşünmek ve pratik geliştirmek zorundayım. Hepimizin bunu yapması gerekiyor. Bizim sadece Sünnici ve erkekçi bir bakış açısıyla politikalar geliştirmeye hakkımız yok, hem insan olarak hakkımız yok hem de Müslüman olarak hakkımız yok arkadaşlar.
Yıllardır dinî nikâhlar yapılıyor. Biliyorsunuz, aileler belediyeye gidiyorlar, resmî nikâh merasimlerini yapıyorlar, işte, gelenekselleşmiş -bunun altını çizerek söylüyorum- bir resmî nikâh yapıyorlar, bir de "dinî nikâh" diye ifade edilen, imam çağırıyorlar, bir duayla bir nikâh yapıyorlar.
Şimdi, derinlemesine "Aslında nikâh nedir?"e girmeyeceğim ama az çok, burada Sayın Başkanımız var, Belediye Başkanımız. Sizi de eş başkan ediyordum neredeyse.
HÜSEYİN BÜRGE (İstanbul) - Ben eş başkan değilim. Allah muhafaza etsin.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Yine eski Sayın Belediye Başkanımız var. Yani nikâh nedir? Bunu az çok araştıranlar bilirler arkadaşlar, nikâh nedir?
Nikâh, en amiyane tabirle, bir şirket ortaklığı gibi, iki insanın bir araya gelerek hayatlarını ortaklaştırmaya karar vermesidir. Hayatlarının ortaklaşmasının ilanıdır. Hayatlarını birleştirmesinin, bundan sonra ortak bir yaşam gerçekleştireceklerinin ilanıdır nikâh. Bunu hangi inançtan, mezhepten olursanız olun, kendi dualarınızla duanızı edersiniz, iyilik temennilerinde bulunursunuz, bunun adı "dinî nikâh"tır. Ama kilisede yap ama camide yap ama evinde yap ama mağarada yap, ister dua yap ister yapma ama 2 kişinin hayatını ortaklaştırmasının ilanıdır nikâh. Dindar olanlar da herhangi bir inanca tabi olanlar da bunu, kendi dillerinde, kendi inançlarına göre, iyilik temennileriyle ifade edebilirler. Bunun için öyle törene, merasime de gerek yoktur. İllaki bir hocaya, bir müftüye, bir imama da gerek yoktur. Buradan herhangi bir insan, 2 kişinin evliliğinin şahitliğini yapar ve ilan ederler topluma ve o insanlar evlidirler. İşin aslı budur. Bunu böyle prosedürlere boğmak, müftüleri devreye sokmak, nikâhı sanki Allah'ın özellikle namaz gibi emrettiği bir ibadet tarzına dönüştürmektir bu ama yapay, sanal bir göstergedir, şekilci bir göstergedir.
Biraz önce söylediğim gibi, kendilerini muhafazakâr addeden halkımıza bir göz boyamadır, nikâhın aslı 2 insanın yaşamının ilanı ise, duasını da ister yapar ister yapmaz, insanlar, toplum buna şahit olur.
Resmî nikâh, medeni nikâh ise kadının evlilik yaşamındaki haklarını garantiye alma açısından son derece önemlidir. Resmî nikâhın önemi bundan kaynaklanmaktadır.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Yanlış söyledi, düzeltsin, bunu bir erkek söylese...
HÜDA KAYA (İstanbul) - Efendim, Bakanım...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Şirketi de evliliğe benzetti.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Resmî nikahın manası budur. Kadının yaşamını...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben sizin için söylüyorum, bana göre düzeltmeli, benim şahsi kanaatim.
SİBEL YİĞİTALP (Diyarbakır) - Sonra tamamlayacak belki. Ticari anlamda demiyor...
HÜDA KAYA (İstanbul) - Bir örnek verdim. Arkasını çok iyi tefsir ettim Sayın Bakan, çok iyi tefsir ettim, hiç öyle cımbızla çekmeyin, gayet iyi tefsirini yaptım.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Burada bizi erkekçilikle suçluyor ya...
HÜDA KAYA (İstanbul) - Yo, yo, 2 kişinin yaşamını...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Çok yanlış bir adım attı yani.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Bakın, yine yanlış değil çünkü neden?
Arkadaşlar, nasıl ki şirket ortaklığını feshetme hakkına sahiplerse o 2 kişi, gün gelir yaşamlarını, ortaklıklarını, birlikteliklerini feshetme, boşanma hakkına da sahiptirler. Bu konuda bu kıyas yanlış değildir ama biz, gelenekçi, muhafazakâr anlayışa göre düşünüyorsak, evlenen kadın, aynen bir zamanlar çocuğun okula verilirken söylendiği gibi, "Eti senin, kemiği benim." gibi, kadın evlenirken ömür boyu o evliliğe mahkûmmuş gibi düşünülüyorsa yanlış düşünülebilir ama olay böyle değildir. Evlenmeye özgür iradesiyle karar veren taraflar, gün gelir, eğer birbirlerine cehennem oldularsa, zulüm oldularsa, ayrılmaya da ortaklıklarını feshetmeye de hakları vardır.
Burada bir örnek vereceğim, belki Sayın Bakan şimdi buna da başka bir şey söyleyecek.
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben söylemedim.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Bakın, Sayın Bakan...
İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Ben sadece size bir yoldan dönme imkânı sağladım.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Hayır, ben sosyal olarak anlatıyorum bunu, ona ticari bir örnek verdim ama olayın dinî ve sosyal boyutunu da yeterince izah ettiğimi düşünüyorum.
Gelelim bir örnek... Bakın, çok tesadüfi olan bir şey. İçişleri Komisyonunun toplanma çağrısı bana geldiğinde, ben İzmir'de Meryem Ana'daydım arkadaşlar. Yirmi dört saat öncesinden çağrı geldi, öyle kırk sekiz saat öncesinden falan toplantı çağrısı gelmedi. Bu usulsüzlüklere hiç girmedim bile zaten. Ben Meryem Ana'daydım. Hem Meryem Ana'yı ziyaret ettim hem de Müslüman 2 çiftimizin nikâhını orada ben kıydım arkadaşlar. Bu bir tesadüftü. Nikâhlarını orada ben kıydım, kendi dilimizde dualarımızı yaptık ve resmî nikâhını da yaptılar, hepsi bu kadar. Öyle arzuladık, öyle yaptık. Yani dinî nikâh için... Resmî nikâhlarını yaptılar bir gece önce, o törene de katıldık. Bunun için ne allameicihan olmaya gerek var, ne erkek olmaya gerek var, ne müftü olmaya gerek var arkadaşlar. Bu, sadece yapay, sanal bir seremonidir ve toplumumuza karşı, muhafazakâr, gelenekçi, erkekçi bir aldatmacadır arkadaşlar.
Evet, bir de müftülere bu yetkilerin verilmesindeki çekincelerden birkaç tanesine değineceğim değerli arkadaşlar.
Şimdi, biliyorsunuz, muhafazakâr ve gelenekçi çevrelerde kadınların küçük yaşlarda evlendirilmeleri, hem evlendirilmeleri hem de ensestin veya tecavüz olaylarının kapalı toplumlarda ne kadar derinlere nüfuz ettiğini ve bunun topluma yansımadığını, Türkiye'yi idare etme konumunda olan sizler de zannediyorum gerçeğin hangi derecelerde olduğunu az çok biliyorsunuzdur.
Bu müftülere, ilçelere daha doğrusu, hem il hem ilçelerde müftülüklere bu nikâh yetkilerinin verilmesiyle, bu küçük yerellerde, küçük toplumlarda, bölgelerde kendi içlerinde yapılan taciz, tecavüz ve gayrimeşru doğumların, hamileliklerin hem Soyadı Kanunu'yla, maddesiyle ilgili o konuda hem de müftülüklere nikâh yetkisi verilmesi meselesinde çok ciddi açmazlara, yanlışlara yol açılacaktır. Bu çok ciddi bir endişeyi düşündürmektedir. Bu bir gerçektir.
Şunu ifade ederim: Geçenlerde, biliyorsunuz, kadınların güçlü tepkisiyle geri çekilmez zorunda kalınan tecavüzcüsüyle evlendirilme yasası vardı. İşte bu il ve ilçe müftülüklerine nikâh yetkisi, aynı zamanda örtülü bir şekilde, bu tecavüzcüleriyle evlendirmeyi geri getirmenin yolunu açacaktır arkadaşlar. Çünkü küçük yaşta evlenme de bir risk olduğu için bu toplumlarda, bu küçük bölgelerde, maalesef, toplumda sizler de biliyorsunuz ki bazı cemaat ileri gelenleri, dinî kimliğe sahip, âlim kimliğine sahip maalesef, nice bazı şahsiyetler evlilik yaşının kız çocukları için "6 yaş mı, değil mi?" diye bunu dinci referanslara, Peygamber'den sonra uydurulan sahte, erkekçi, saltanatçı, Emevici referanslara dayandırarak, 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilip evlendirilmeyeceğini 21'inci asırda hâlâ utanmadan tartışıyorlar. Bunların tartışılabildiği bir toplumda geleneksel olarak, maalesef, çocuk evlilikleri hâlâ önü alınamayan en büyük trajedidir. Hâlbuki, evlilikle ilgili ayetleri az çok okuyanlar şunu çok iyi bilirler ki orada rüşt olmaktan bahsedilir, reşit olmaktan bahsedilir. Bu ne demektir? Yetim ise anne babasından kendisine kalan malını, kendisini idare edebilme ehliyetine sahip olmak demektir, kendisini idare edebilme ehliyetine sahip olmak demektir. Allah'tan korksun o şarlatanlar, 6 yaşındaki çocuk kendisini nasıl idare edebilecek? Bir malı, bir yönetimi nasıl gerçekleştirebilecek? Kendilerinin 6 yaşındaki çocuklarını evlendirebiliyorlar mı? Vicdanları buna el verebiliyor mu? Bunu, din adına kalkıyorlar hâlâ bugün konferanslarda konuşuyorlar. İşte il ve ilçelere bu yetkinin verilmesi bu gibi zihniyetlerin elini güçlendirecektir arkadaşlar. Bu sahtekâr şarlatanların, dinci geçinenlerin elini güçlendirecektir. Bunu sizler de çok iyi biliyorsunuz.
Yine bu madde içerisinde "genel ahlak" tanımı var. Dün alt komisyonda da bununla ilgili düşüncelerimi ifade etmiştim. Genel ahlak tanımı yapılırken dahi, uzman müdürümüz bunu bize açıklarken, izah ederken, somut bir şekilde örneklendirirken Doğu ülkelerinden gelen, fuhuş yapan kadınlar üzerinden örnek verdi. Yani çok affedersiniz, bu benim kullandığım bir ifade değil ama insanın "yuh" diyesi geliyor arkadaşlar ya. Bu nasıl bir tanım? Bu kanun tasarısı değişikliklerinin içine bir genel ahlak tanımı, evlilik, vatandaşlıkla ilgili genel ahlak tanımı ilave ediliyor ve bu izah edilirken fuhuş yapan kadınlar örnek olarak bize veriliyor.
Allah aşkına, ey çoğunluğu erkek olan sevgili Komisyon üyeleri, ahlak meselesi konuşulduğu zaman niye önce kadın akla geliyor? Ahlaksızlık ifadesi, örnekliği gösterilirken, olumsuz bir örnek gösterileceği zaman neden kadınlar üzerinden örnek verilebiliyor. Bu ülke bugün ahlaki, dinî, sosyal, ekonomik, siyasi bataklığın içine girdiyse erkek egemenci zihniyetin, iktidarın yalanları sebebiyle girmedi mi, yolsuzlukları sebebiyle girmedi mi, rüşvetleri sebebiyle girmedi mi, hakikatleri, gerçekleri çarpıtmaları sebebiyle girmedi mi? Vicdanı, barışı, güzelliği, sevgiyi, adaleti düşmanlaştırarak, hedefleştirerek, ölümü kutsayan bir politika üreterek girmedi mi? Bu ahlaksızlığın gerçek sebebi bu değil mi arkadaşlar? Erkek egemenci bir ahlak zafiyeti yaşayan ülkemizde kalkıp genel ahlak tanımını kadınlar üzerinden yapabiliyor erkeklerimiz. Bunu ben bir kadın olarak ve bir Müslüman kadın olarak şiddetle reddediyorum arkadaşlar. Ne kadar olumsuz ahlaki zafiyetler varsa bunun yüzbinlerce erkek örnekliği ülkemizde mevcuttur, lütfen olumsuzlukları kadınlarla eşleştirmeyelim. Kadınlar katledilirken, kadınlar cinayetler kurban edilirken, kadınlar şiddete, tecavüze uğrarken bunları yapan kim? Erkekler. Buna rağmen kalkıyorlar genel ahlak tanımını olumsuz kadın üzerinden veriyorlar. Bugün dindar aileler çocuklarını kurslara gönderemiyor diyoruz. Sadece kız çocuklarını değil, erkek çocuklarını da kurslara gönderemiyorlar arkadaşlar. Erkek çocuklarını bile dindar aileler bugün evlerinin önüne, sokağa oynamaya bırakamıyorlar. Bu sapık erkekçi zihniyet yüzünden. Hangi örnekliklerle siz kadınları hedef hâline getiriyorsunuz? Yeri geliyor gelenekçi muhafazakâr politikalar yaparken LGBTİ'leri insan yerine saymıyorsunuz. Bugün Kur'an kursuna erkek çocuklarını gönderemeyen dindar ailelerin olduğu toplumda hiç kimsenin bir başkasını hedef hâline getirmeye, itham etmeye, insan saymamaya hakkı yoktur. Aynayı önümüze alalım, önce bir kendimize bakalım.
Maalesef, toplumumuz yüzyıllardır olduğu gibi bugün de sahte dinî şekilciliklerle aldatılmaya devam edilmektedir arkadaşlar.
Konum daha çok uzun, çok kısaltıyorum, toparlıyorum artık.
HDP'li kadınlar olarak, Müslüman kadınlar olarak, feminist kadınlar olarak, kendilerini bu tanımların dışında sayan bütün kadınlar olarak bu böyle gitmez diyeceğiz ve biz buna engel olacağız arkadaşlar. Kadınların dayanışmasıyla, bu erkekçi zihniyetin kadınların hayatına, yaşamına, kendi kafalarına göre ayar vermeye çalıştıkları politikaları er geç engelleyeceğiz ve başaracağız.
Teşekkür ediyorum.