| Komisyon Adı | : | İÇİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/868) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .10.2017 |
MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakan, İçişleri Bakanlığının değerli bürokratları; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Dün yine acı bir haber aldık, 4 şehidimiz var, yüreğimiz yanıyor. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz, Türk milletinin, başta ailesi olmak üzere, başı sağ olsun değerli arkadaşlar, Allah bir daha böyle acıları göstermesin.
Bakanlar Kurulunca 25/7/2017 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan ve Başkanlıkça 27/7/2017 tarihinde esas komisyon olarak Komisyonumuza, tali komisyon olarak Adalet Komisyonuna havale edilen Nüfus Hizmetleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Komisyonumuzun toplanmasına saatler kala AKP milletvekillerinin imzasını taşıyan ve İstanbul'un Eyüp ilçesinin isminin Eyüpsultan olarak değiştirilmesine yönelik kanun teklifiyle birleştirilerek Komisyonumuzun 3/10/2017 tarihli toplantısında İçişleri Bakanı ve yetkililerinin de katılımlarıyla görüşülmüş, tasarının tümü ve tartışmalı maddelerinin yeniden değerIendirilmesi için alt komisyon kurulmasına karar verilmiştir. Alt komisyon 4/10/2017 tarihinde çalışmasını gerçekleştirmiştir.
Gerek komisyon çalışmaları gerekse alt komisyon çalışmaları sırasında düzenlemenin Anayasa'ya aykırılığını mükerrer defalar belirtmemize rağmen, İç Tüzük gereğince öncelikle ele alınması gereken Anayasa'ya aykırılık iddiamız görüşülmemiştir.
Yine tekrar etmek isteriz ki tasarının üst komisyonda görüşülmesine ilişkin usul hatası yapılmıştır. Zira tasarının milletvekillerinin çalışma odalarına dağıtımı 2/10/2017 tarihinde gerçekleşmiştir. İç Tüzük'ün 36'ncı maddesinde "Komisyonlarda bekleme süresi" başlığıyla şu hüküm yer almaktadır: 'Komisyonlara havale edilen işlerin görüşülmesine havale tarihinden itibaren kırk sekiz saat sonra başlanabilir. Komisyona havale edilen evrak, komisyon başkanınca resen veya komisyon üyelerinden beşi tarafından istenirse, bastırılarak komisyon üyelerine dağıtılır. Bu takdirde, söz konusu süre, dağıtım tarihinden itibaren başlar." Bu hükme göre dağıtımının üzerinden kırk sekiz saat geçmeden tasarının görüşülmesine Komisyonumuzda usulsüz olarak başlanmıştır. Komisyon Başkanı AKP Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Celalettin Güvenç, tasarının duyurusunu İç Tüzük'e göre yaptığını ve tartışılacak bir durum olmadığını ileri sürerek konuyu geçiştirmiştir.
Alt komisyon çalışmaları sırasında ise bu Komisyonun kurulduğu tarihten itibaren ülkenin sorunlarının iktidar ve muhalefetiyle karşılıklı uzlaşı ve tam bir mutabakatla gerçekleşmesi yolunda gayretimiz muhalefet milletvekilleri olarak Komisyon çalışmalarına yansıtılmış, vatandaşın daha iyi ve etkin hizmet alacağını düşündüğümüz konular karşılıklı mutabakatla geçirilmiş, bazı maddelerde Komisyon üyelerinin tam bir mutabakatıyla değişiklikler gerçekleşmiştir. Ancak tasarının getirdiği yeni düzenlemelerle birlikte 6'ncı maddesiyle Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 22'nci maddesindeki evlendirme yetkisi bulunan görevliler arasına il ve ilçe müftülükleri de eklenerek il ve ilçe müftülüklerine nikâh kıyma yetkisi verilmesi amaçlanmıştır. Söz konusu düzenleme, tasarının Meclise sevk edilmesinden itibaren toplumun değişik ve geniş kesimlerinde tepkilere neden olmuştur.
Belirtmek gerekir ki ülkemizde toplumsal ve sosyal sorunlar giderek derinleşmektedir. Ülkemizde vatandaşın banka borcu on dört yılda 63 kat artmış, her 4 gençten 1'i işsiz, çiftçi toprağını terk etmekte, işlediğimiz tarımsal alan miktarı 4,5 milyon hektar azalmıştır. Sürekli değişen yapboz tahtasına dönen eğitim sistemi tüm öğrencileri ve ailelerini perişan etmiştir. UNICEF'e göre Türkiye, eğitim kalitesinde 41 ülke arasında yapılan değerlendirmede 41'inci sıradadır. 2015-2016 eğitim yılında okula devam etmeyen 143 bin kız çocuğumuz vardır ve son on beş yılda ülkemizde boşanmalar yüzde 38, fuhuş yüzde 790, çocukların cinsel istismarı yüzde 434, cinsel taciz yüzde 449, uyuşturucu bağımlılığı ise yüzde 678 oranında artmıştır. Ülkemizde çocuk hükümlü sayısı beş yılda 5 kat artmış, 2002-2016 yılları arasında 5.734 kadın cinayeti gerçekleşmiştir. Son on yılda 482 bin kız çocuğu ülkemizde zorla evlendirilmiştir.
Artık bir yaraya dönüşen bu sosyal sorunların dışında ülkemiz FETÖ, PKK, IŞİD gibi terör örgütlerinin hain eylemlerini gerçekleştirdiği, sivil vatandaşlarımızı ve güvenlik güçlerimizi şehit verdiğimiz, diğer taraftan da yabancı istihbarat örgütlerinin -devletlerinin- Suriye ve Irak'ta devam eden iç savaş üzerinden ülkemizin geleceğini tehdit eden adımlar attığı bilinen bir gerçektir. İktidarın dış politikaya ilişkin karar ve tasarrufları bölgemizde ülkemizi ciddi riskler ile karşı karşıya bırakmıştır. Tüm bu ahval ve şerait içinde ülkenin bu kadar yakıcı sorununu bırakarak Parlamentonun il ve ilçe müftülüklerine nikâh yetkisi vermeyi tartışması, şehitlerimize ve onların aziz hatırasına saygısızlık, milletin sorunlarına da sırtının dönülmesi anlamına gelmektir.
Belirtmek gerekir ki il ve ilçe müftülüklerine nikâh kıydırma yetkisi verilmesi, Anayasa'ya ve Anayasa'mızın ruhuna da açıkça aykırıdır ve Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laik niteliğini koruma amacını güden devrim kanunlarını zaafa uğratma dolayısıyla Anayasa'yı delme çabasından başka bir şey değildir. Ayrıca, 1926 yılında uygulanmaya başlanan ve Türk kadınının toplum yaşantısında erkeklerle eşit birey olmasının yolunu açmış olan Medeni Kanun'a da aykırı bir düzenlemedir. Medeni Kanun'umuz, cumhuriyet dönemimizin en önemli kazanımlarından birisidir ve hukuk devleti olmanın önemli adımlarından birini oluşturmaktadır. Kadın-erkek demeden tüm yurttaşlara hak ve özgürlükleri tanıyan ve bunun kullanılmasını hukukla güvence altına alan anlayışa geçişte çok önemli bir adımın yok sayılması asla kabul edilemez çünkü resmi nikâh, Anayasa'mızın 174-4'üncü maddesiyle koruma altına alınmış olan inkılap kanunları arasında sayılmaktadır. Aynı maddede resmi nikâhı kimin kıyabileceği açık ve net bir şekilde yazılmıştır, Medeni Kanun'daki gibi evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağı belirtilmektedir. Söz konusu düzenlemeyle evlenme memuru olarak kılınacak müftülüklerin görev alanı ise dinî alanla sınırlıdır. 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 8'inci maddesine göre müftülükler Diyanet İşleri Başkanlığının taşra teşkilatıdır ve il müftüleri Diyanet İşleri Başkanlığına, ilçe müftüleri ise il müftülüklerine bağlıdır. Anayasa'ya göre il ve ilçe müftüleri, bölgelerinde Diyanet İşleri Başkanlığını temsil eder, din hizmetlerini, dini müesseseleri yönetir ve din görevlilerinin hizmetlerini düzenleyip denetler.
Kanundan da açıkça görüldüğü üzere il müftüleri, illerde Diyanet İşleri Başkanlığını temsil etmektedir, dinî müesseseleri yönetmekle ve din görevlilerinin hizmetlerini düzenlemekle görevlidir. Diyanet İşleri Başkanlığının yasasındaki görev tanımı ise İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir. Evlendirme memuru ise ilgili yönetmeliğe göre belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır. Bakanlık, il nüfus ve vatandaşlık müdürlüklerine, nüfus müdürlüklerine ve ilgili dış temsilciliklere evlendirme memurluğu görev ve yetkisi verebilmektedir. Dolayısıyla evlendirme memurlarının görev tanımları ile müftülerin görev tanımları birbirinden tamamen farklıdır ve müftülerin evlendirme memurlarının arasına alınması dayanaksız ve temelsizdir.
Tasarıda maddenin gerekçesi olarak "Vatandaşlarımızın evlenme işlemlerini kolaylaştırmak, daha kolay ve seri bir şekilde hizmet almalarını sağlamak amacıyla il ve ilçe müftülüklerine de evlendirme memurluğu yetkisi verilmektedir." ifadeleri yer almaktadır. Öyle ise bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulmuştur? Yetki verilen kurumların hangi aşamada yetersizliği söz konusu olmuştur da böyle bir adım atılmıştır? Kanun gerekçesinde belirtildiği üzere evlenme işlemleri aksamakta ya da evlendirme memuru sayısında sıkıntı mı yaşanmaktadır? Böyle bir ihtiyaç olsa dahi, evlendirme memuru görevlendirme konusunda çok sayıda idari personel tercih edilebilecekken neden müftülükler gündeme getirilmiştir? Böyle bir ihtiyaç hasıl ise belediyelere neden evlendirme memuru kadrosu ihdasına yönelik bir düzenleme yapılmamaktadır? Bu ve benzeri sorular yanıtlanmadan tasarıdaki madde ve gerekçe gerçeklikten uzak kalacaktır.
Söz konusu düzenlemenin toplumsal sorunları, toplumda ayrışma yaratacağı ve toplumsal barışı bozacağı da açıktır. Maddenin bu şekliyle kabulü hâlinde vatandaşlar "dinî nikâh töreniyle evlenenler" ve "resmî nikâh töreniyle evlenenler" olarak ayrışacaktır. Toplum "müftüye nikâh kıydıranlar" ve "belediyeye nikâh kıydıranlar" diye bölünecektir. Müftülere nikâh kıydıranların ne kadar dindar, belediyelere nikâh kıydıranların ise dinsiz olduğu teması işlenecektir. Farklı din ve mezheplere inanan vatandaşlarımız ve aileleri arasına daha nikâh kıyılmadan nikâhı kimin kıyacağına dair ikilik girecektir. Dinî nikâh töreniyle gerçekleştirilen evlilikler toplu hâlde gerçekleştirilecek ve bu, toplumsal bir ritüel hâline gelecektir. Oysa Anayasa'mıza göre herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Dolayısıyla Hristiyan, Yahudi vatandaşlarımız ya da toplumuzun önemli bir bölümünü oluşturan Alevi vatandaşlarımız ya da Hanefilik dışında diğer mezheplere aidiyet duyan vatandaşlarımız belirtilen eşitlik ilkesi uyarınca bir başka din adamının önünde bu hakkını kullanmak isterse nasıl bir uygulama olacaktır? Bu sorunun cevabı hâlen meçhuldür.
Yukarıda da belirtildiği üzere itirazımız, kesinlikle müftülerin görevleri arasında da bulunan ve resmî nikâhın ardından gerçekleştirdikleri ve Medeni Kanun'umuza göre akdedilen nikâhtan sonra olmak üzere, isteyenlere evlenmenin dinî merasimini icra ettikleri işleme, diğer bir deyişle dinî nikâha değildir. Zira İslam inancına sahip olan vatandaşlarımız, resmî nikâhlarının ardından ruhani ve vicdani dünyasını kapsayan bu işlemi yıllardır gerçekleştirmektedir ve bu konuya asla bir itirazımız söz konusu değildir.
"Avrupa'da papazlar kilisede kıyıyor, bizde müftüler kıyınca mı sorun oluyor?" yaklaşımı da doğru değildir. Zira "kilise" kavramı Hristiyanlıkta yalnız ibadethaneyi değil, kurumsal olan Hıristiyan dinini ve kimliğini de kapsamaktadır. Bir nevi devlet gibi kurumlaşmıştır ve doğumdan itibaren her şeyin kaydı tutulmaktadır. Oysa ülkemizde bu anlamda buna tam karşılık gelen bir kurum yoktur. Bu yüzden de karşılaştırmak sağlıklı sonuç vermeyecektir. Avrupa'da laik bir devlet olan Fransa'nın din adamları nikâh kıymamaktadır. Almanya'da Katolik kiliselerinde nikâh kıyılmakta fakat resmî nikâh olarak kabul edilmemektedir. Protestan kilisesi ve Evanjelistler ise kendisine tanınan olanağı kullanmamayı tercih etmiştir. Dinî nikâhı resmî olarak tanıyan İngiltere ise tüm inanç gruplarına bu hakkı tanıyarak vatandaşları arasında ayırım yapmamıştır ancak tüm bu mukayeseler ülkelerin tarihinden bağımsız değildir. Türkiye Cumhuriyeti devrimlerinin bir parçası olan Medeni Yasa'yla seçme ve seçilme hakkı ve medeni nikâh hakkı Avrupa'da birçok ülkeden önce ülkemizde kabul edilmiştir. Resmî nikâh yurttaşlarımızın kendi inanç ve ritüellerine uygun olarak evliliklerinin kutsanması için dinî nikâh yapmalarına engel olmamaktadır. TÜİK istatistiklerine göre ülkemizde yaşayan yurttaşlarımızın yüzde 85,9'u resmî nikâhtan sonra dinî nikâh da kıydırmaktadır, bu bakımdan ülkemizde bir sorun, engel de yoktur.
Alt komisyonda da ifade ettiğim üzere, her gün şehit haberlerini aldığımız, bir emirle korkusuzca ölüme giden, bir üniformaları da kefenleri olan, yalçın dağlarda, azgın denizlerde görev yapan polisimizin, Jandarmamızın, Sahil Güvenlik personelimizin özlük haklarıyla ilgili verdiğimiz onlarca kanun teklifi bu Komisyonda beklerken, ülkemiz cumhuriyet tarihinin iç ve dış güvenlik bakımından en zor dönemlerinden birinden geçerken biz ne yapıyoruz değerli arkadaşlar? Ülkenin içinde bulunduğu tüm bu yakıcı sorunları bir yana bırakıp müftülere nikâh yetkisini tartışıyoruz. Müftülüklerin nikâh işlemlerini yapması, basit anlatımıyla halk dilinde bilinen imam nikâhının resmîleştirilmesi anlamına gelmekte, toplum tarafından böyle anlaşılmaktadır. Bu yetkinin müftülüklere verilmesi birçok Müslüman din adamının da yeterli gördüğü resmî nikâha bir kutsiyet kazandırılması maksadını taşımaktadır.
Değerli arkadaşlar halk arasındaki deyimle imam nikâhı, kilise nikâhı veya başka bir inancın nikâhı, dinsel usullere göre, dinsel ritüele göre evlilik anlamı taşımaktadır ve bir din adamının huzurunda olur. Başka bir deyimle evlenecek kişilerin bir din adamının önünde uzlaşmayı dile getirmesi ve karşılıklı söz vermeleri demektir, insanın ruhani ve vicdani dünyasını kapsar. Dinsel nikâh tanrının selametini ve yardımını dilemek için yapılır. Oysa evlilik dünyevi bir olgudur ve bir haktır, bireyin dininden, dilinden, ırkından bağımsız insan hakkıdır. Resmî evlilik, bir hukuk devletinde bireyin ve bizim gibi toplumlarda bilhassa kadının evlilik hakkının sağlanması ve güvenceye alınması demektir. Kişilerin sadece birbirleriyle uzlaşmalarını, birbirlerine güven duymalarını ve bağlılıklarını değil, birbirlerine karşı haklarının ve sorumluluklarının da devlet güvencesine almaktadır. Bu yüzden de bir devlet akdidir. Sadece evliliğin değil, ailenin de devlet güvencesine alınması demektir. Çocukları, yaşlılığı, boşanmayı, varlık ve mirası da güvenceye alır, ayrıca ilişkide zayıf olanın korunması da demektir. Bizim gibi toplumlarda bu, doğrudan kadının korunması anlamına gelmektedir.
Kısacası, imam nikâhı ile resmî nikâh tamamen birbirlerinden farklı şeylerdir. Resmî nikâh kapsam itibarıyla imam nikâhını çok çok aşan bir durumdur. Sadece nikâhı kıyacak kişilerin değişmesi ve belediye yerine müftülüğün gelmesi demek değildir. Batı'da iki bin yıldır kurumlaşmış kiliseler dahi bu yükün altından kalkamamaktadırlar ve her gün yeni sorunlarla karşılaşılmaktadır. Bu yüzden Protestanlar kendiliklerinden bu hakkı devlete bırakmışlardır.
Peki, bu kanun yasalaştığında, bu ülkede yaşayan başka inançlara bağlı milyonlarca yurttaşımızın durumu ne olacak? Örneğin, Alevilerde dedeler nikâh kıyabilecek mi? Kıyabileceklerse onların resmî makamı neresi olacak? Ezidi'nin, Ermeni'nin, Yahudi'nin durumu ne olacak? Bir din adamı olan bizim de başımızın tacı olan müftülerimize böyle ağır bir sorumluluk vermek onlara da haksızlık değil mi? Toplum bir müddet sonra müftü de nikâh kıyan ve kıymayan olarak ayrışmayacak mı? Yurttaşlarımızın, çoğunluk bile olsalar, bir kısmı için geçerli olan bir kural, diğerlerinin görmezlikten gelinmesi ve haklarının gasbı anlamı taşımıyor mu? Bu hak verildiğinde toplumun giderek dinselleşmesine neden olmayacak mı? Herkesi kuralda birleştirmiş ve bunu çok uzun yıllar önce yapmışken ülkenin gündeminde olmayan bir konuyu gündeme taşıyarak toplumu ayrıştırmanın, kamplaştırmanın, bölmenin ne anlamı var?
Daha iki gün önce Sayın Cumhurbaşkanı Hünkâr Hacı Bektaş Veli'nin sözleri ile "Ayrışmamamız lazım bir olmalıyız, iri olmalıyız, diri olmalıyız." demedi mi? Peki, bu kanun teklifi yukarıda arz ettiğim gerekçelerle toplumda ayrışmayı yaratmayacak mı?
Değerli arkadaşlar, bu kanun geçtiğinde, şimdi düşünmek istemediğimiz veya düşünemeyeceğimiz onlarca problemi de beraberinde getirecektir. Oysa resmî nikâh kıyıldıktan sonra herkes kendi inancı gereği istediği ibadethanede, istediği din adamıyla dinsel nikâhını da yapabilir. Bunu ister tevazu içinde mütevazı bir şekilde isterse en görkemli şekilde yapabilir, buna bir engel yoktur. Gelin, bu hükmü hep beraber yasadan çıkaralım, yarın oluşabilecek sorunları kaynağında ortadan yok edelim diyorum.
Bu okuduğum metin, alt komisyonda birlikte çalıştığım değerli büyüğüm Rıza Yalçınkaya'nın ve benim düşüncelerimden oluşan bir metin.
Şerhimizi tabii, çok hızlı bir çalışma temposunda olduğumuzdan yetiştiremedik. Yani dün yedide bitti, bugün sabah toplanıyoruz dolayısıyla çok az vaktimiz oldu. Büyük ölçüde bitirdik, onu da, umarım alt komisyonla ilgili şerhimizi de bir saat içinde Komisyona teslim edeceğiz.
Değerli arkadaşlar, hepinize saygılar sunuyorum tekrar.