| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .10.2017 |
SELİN SAYEK BÖKE (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri; doğrusu yani neresinden tutup konuşulabilir olduğunu anlayamadığımız bir kez daha bir torba yasayla karşı karşıyayız. Öyle bir şey ki hakikaten "Ülkeyi çökertmek için makroekonomik bir ölüm fermanı yazın." deseniz iktisat bilenler tam da böyle bir şey yazarlardı. Bugün tartışıyor olduğumuz bu torba yasa tek kelimeyle şöyle özetlenebilir: Bu Türkiye'nin makroekonomik ölüm fermanıdır. Bu ölüm fermanın içerisinde sınıfsal bir tercih yapıldığı açıktır. Bu sınıfsal tercihe dair tartışmanın da detaylı yapılması gerektiği aşikârdır. Burada ortaya çıkan vergiler, ortaya çıkan ekonomik yük tamamen orta sınıfın üzerine yüklenmektedir. Ama ben bugün orta sınıfın üzerine yüklenen vergiyi küçümsediğim için değil, ona daha sonra maddelerde detaylı gireceğim için bir kenara bırakıyorum ama makroekonomik çerçevede ortaya konan yıkımın Türkiye'ye ne getireceğini tartışmak için daha genelden bir tartışmayı daha değerli buluyorum.
Bugün Türkiye'de hukuk bırakmadınız. Yani sokaktan size oy veren seçmeni de çevirseniz, muhalefete oy veren seçmeni de çevirseniz ve "Bir haksızlık olduğu takdirde seni koruyacak bir düzen var mı?" diye sorsanız yanıtın "hayır" olacağını siz de bizim kadar iyi biliyorsunuz. Adalet duygusunun olmadığı yerde kurallı işleyen bir ekonomik düzenin olması mümkün değil. Dolayısıyla, bugünkü torba yasadan çok önce zaten siz bu ölüm fermanını yazmaya başlamıştınız hukuku ortadan kaldırarak. Ama üstüne bir şey daha yapıyorsunuz bugün: Hukukla beraber demokrasiyi de yok ettiniz. Yani bunca tartışılması gereken meseleyi bir tane iyinin yanında yüz tane kötüyü koyarak o iyi üzerinden insanları ikna edip torba yasalarla köşeye sıkıştırarak iş yapmak demokraside olmayacak şeydir. Demokraside bireyi dâhil eden, ortak aklı üretmek için birlikte düşünen, kimi zaman birbirine itiraz eden ama sonunda da ortak bir hedef için ortak iş yapan bir kültür vardır. Demokrasiyi de yok ettiniz. Bu da ölüm fermanının ekonomik olarak zaten bir parçasıydı. Bununla birlikte umudu yok ettiniz. Bu ülkenin ekonomiden anlayan insanlarının tutarlı bir dizi varsayıma dayanan, tutarlı hedefleri kendisine amaç edinen, dolayısıyla kendisine yön çizmek için bakacağı bir orta vadeli program yok artık. Zaten hedefler hiçbir zaman tutmuyordu ama hiç olmazsa bir hikâye çıkartılabiliyordu içinden. Bugün böyle bir tutarlı program ve bir çıpa da yok ortada, bu ölüm fermanının bir parçası. E, bu da yetmedi, artık makroekonomik veriye bakıp "Ya buradan biz bir şey anlayabiliyoruz, hakikaten ne ölçtüğünü görüyoruz, bu ölçülen üzerinden Türkiye'deki sorunları birlikte tespit edebiliyoruz, bu tespit ettiğimiz sorunlara da farklı da olsa çare üretebilecek bir ortak zemin yakalayabiliyoruz." diyeceğimiz bir ölçüm de kalmadı artık. Millî gelir serisine bakıyoruz, bir eskisinden, bir yenisinden bahsediyoruz ama hangisinin gerçekten bu ülkeye dair bir ölçüm yaptığını ne biz biliyoruz ve korkarım ki siz de bilmiyorsunuz.
Şimdi, durum böyleyken bütün bu tablonun üzerine bugün tartışmaya başladığımız bu torba yasayla makroekonomik çerçeveyi de çöpe atıyorsunuz. Bu makroekonomik çerçeve siz iktidara gelmeden önce koalisyon hükûmetinin size teslim ettiği ve bu sayede ekonomide başarı yakalanmış olan temel unsurları barındırıyor. Çöpe attığınız tam da o.
Şimdi, izin verirseniz bunu 4'e ayırarak anlatacağım. Sayın Bakan, yaptığınız sunumda, ilk slaytta siz 9 ayrı sınıflama yapmıştınız, ben aynı tartışmayı 4 sınıflamayla yapmayı tercih edeceğim. Zira, o, ana, genel anlayışı da ortaya koyuyor diye düşünüyorum. Mali disiplin tamamen yok ediliyor. Bağımsız Merkez Bankası zaten yoktu, artık denetim de ortadan kalkıyor. Üretenden geliri kadar vergi alan, hakkaniyetli bir ekonomik düzen tamamen ortadan kalkıyor. Kurallı işleyen bir ekonomi yani keyfiyete dayanmayan, ne için neyin yapıldığı belli olan, partizanca değil bilim temelli ekonomi politikası üretilen bir çerçeve de tamamen çöpe atılıyor. Doğrusu, bu 4 temel unsurda eğer biz anlaşamazsak bundan sonra Türkiye'ye ne bir ortak yön vermek mümkün olur ne de Türkiye ekonomisinin başını kaldırması mümkün olur. Yani bilimden gittikçe uzaklaşan bu yaklaşım hakikaten beni çok endişelendiriyor. Bizlerin daha 1'inci sınıfta iktisat öğrencisiyken öğrendiğimiz en temel bilgiler siyaset tarafından sorgulanıyor. Enflasyon ile faizin ilişkisi siyasetin tartışmasına açık konular değildir nasıl ki verginin düzeyini makul diye tarif etmek iktisat değilse. Verginin rakamsal bir düzeyi olur. Bu rakamı ortaya çıkaran bilimsel etki analizleri olur. "Yüzde 40'tan vazgeçtim, şimdi yüzde 20 yapacağım." deyip siyaset yapmak Türkiye'ye fayda sağlamaz. Eğer ihtiyaç duyulan vergi yüzde 40'sa bunu etki analiziyle ortaya koyar, bilimsel akıl üzerinden bir tartışma zemini yaratır, ondan sonra tartışmaya devam ettirirsiniz. "Şimdi makule çekeceğiz." diyen popülist yaklaşım bugün makroekonomik çerçeveyi çöpe atan en temel siyasi yaklaşımdır ve bu siyaset düzelmezse en iyi palyatif çözümü de ortaya koysanız Türkiye ekonomisini kendi ellerinizle ölüme itiyorsunuz. Sizden bu ülkenin, bu ülkeye sevdası olan vatandaşları adına lütfen yeniden bilime dönmenizi, yeniden bu ülkede bilim konuşan insanlara kulak vermenizi bekliyoruz. Ben, doğrusu, yeniden üniversiteye dönecek olursam birinci hafta şunu söylemeyi düşünüyorum: Makulü bulun ve gelin. Makul nedir? Makul diye bir kavram yok iktisatta. Dolayısıyla, bugün ortadan kalkmış olan en temel şeyin bilimsel yaklaşım olduğunu da bir kez daha görüyoruz. Ya, etki analizini, hani, ben geldiğimden günden beri görmedim Mecliste, görmek istiyoruz. "İletişim vergilerinde tekleştirici bir uygulama." diyorsunuz, yüzde 7,5'a çekiyorsunuz, neden yüzde 5'e değil. Neden en düşük oranda birleştirmiyoruz bu oranları? Yüzde 7,5 ile yüzde 5 arasındaki etki farkını ben bilmek istiyorum bir iktisatçı olarak. Yani bütün bunlar esasında yasal düzeni yok saymaktan, Meclisi yok saymaktan, esasında vatandaşı yok saymaktan gelen bir siyaset anlayışından ortaya çıkıyor bence.
Şimdi, o 4 ana ayaktaki temel unsurları da hızlıca paylaşmak istiyorum. Mali disiplin... Ya, bu ülkeye güven sağlamış olan en temel unsurlardan biriydi, siz de en az bizim kadar değerini biliyorsunuz fakat mali disiplini ortadan kaldıran çok somut şeyler var bu torba yasanın içinde. Değerli arkadaşlarım zaten söylediler ama tekrar etmeyi önemli buluyorum: Birincisi, ya, yasal olmayan bir biçimde ek borçlanma yetkisi alıyorsunuz. Ya, yasaya da uymuyoruz artık. Şimdi, bununla beraber bir ek bütçe kanunu da görmüyoruz. Bu 37 milyar nereye harcanacak, hangi derdimize deva olacak? İnsanların sıkıntısı var. Biz bütçe hakkında ödediğimiz vergiden bu verginin borçlanma da üzerine geldiğinde nereye harcanacağını bilme hakkına sahibiz. Dolayısıyla, bununla da zaten demokrasiyi öldürüyorsunuz.
İkincisi, bütün itirazlarımıza rağmen paralel bir hazine kurdunuz. O zaman söylemiştik hazineye paralel bir hazine kurduğunuzu. Adına "Varlık Fonu" dediniz ama bir ipotek fonuydu. Nitekim "Borçlanamıyoruz, kaynak yaratmak istedik, istediğimiz kadar yaratamıyoruz." diye itiraflar da geliyor en üst düzeyden. Şimdi, açıkça o paralel hazineye hazinenin kendisinden kaynak aktarmak üzere Bakanlar Kuruluna yetki veriyorsunuz. Yani diyorsunuz ki: "Biz var olan bütün kurumları kapatıyoruz, bundan sonra kurduğumuz paralel evrende kendi kendimize çalıp oynayacağız." Kendi kendinize çalıp oynadığınız takdirde Türkiye ekonomisi ölecek, bunu söylemek bizim yükümlülüğümüz. Şimdi, bununla beraber, savunmada ihtiyaç var, o ihtiyacın neden doğduğunu siyaseten tartışmak gerek ama vakit yok, onu başka zaman yaparız ama diyorsunuz ki: "Savunma Sanayii Destekleme Fonu'na para aktaracağız." Ya, en son bu Savunma Sanayii Destekleme Fonu'nu savunma sanayisini desteklemek yerine Varlık Fonu'na 3 milyar lira aktarmak için kullanmıştınız. Şimdi, ben soruyorum: Bugün aktaracağınız bu paranın doğrudan Varlık Fonu'na gitmeyeceğinin garantisini verebiliyor musunuz? Vermeniz mümkün değil. Mali disiplini aldınız ve çöpe attınız. Mali disiplini olmayan yerde bu kadar çok dış sermayeye bağımlı bir ekonominin yürümesi mümkün olmaz. Kendi ölüm fermanınızı da yazıyorsunuz ama sizinki bizim için önemli olmayabilir, ben Türkiye için yazdığınız ölüm fermanından büyük endişe duyuyorum.
Şimdi, ikinci ayağı, Merkez Bankası bağımsızlığı. Yine, 2000'lerin başında devraldığınız programda çok önemli unsurlardan biriydi, onu zaten hiç ettiniz. Şimdi, bugün diyorsunuz ki: "Bir veri toplanması gerekiyor." Çok doğru, Türkiye'de reel sektörün dış borcuna dair sağlıklı bir verinin elimizde olması gerektiği aşikâr. Fakat bağımsızlığı hiç kalmamış bir kurumda bu veri toplandığında nasıl bir politika üretimi için kullanılacağına dair bir güvence görmüyoruz bu torba yasada. O yetmiyormuşuz gibi, zaten denetleme kurumunu da kaldırıyorsunuz, kendi denetim kurulunu. Türk Ticaret Kanunu'na uyumda Merkez Bankasına, bu ülkenin para basan kurumuna herhangi bir anonim şirket muamelesi çekilemez. Her birimizin cebinde gururla taşıdığı parayı basıyor olan merciden bahsediyoruz. Şimdi, siz bu merciye herhangi bir şirket gibi davranarak esasında kamuya nasıl yaklaştığınızı bir kez daha ortaya koyuyorsunuz.
Üçüncü ayak, hakkaniyetli bir ekonomik düzen. Ya, böyle bir düzen olsaydı eğer gelire göre vergi olurdu, o zaman sadece orta sınıfın vergisini artıran bir yaklaşım ortaya konmazdı. Bunu neredeyse her maddede görüyoruz. Mesela iletişim vergisinde yurt dışında kullanılan "roaming" bedelinde muaf tutulacak ama yurt içinde kullanımlarda "Kusura bakmayın, Türkiye'de kullandınız." diyeceğiz. Gelir vergisinde tarifeyi üçüncü dilim için artıracağız ama en üst dilimlere asla dokunmayacağız. Veyahut da taşeron işçi için ücretten bahsederken "tavan" diyeceğiz ama taban asla konuşmayacağız. "Bankalara vergiyi artıracağız." diyeceğiz ama bileceğiz ki esasında bankalar o vergiyi borç batağında olduğu için bankaya muhtaç olan tüketiciye o tekel gücüyle zaten yansıtacak. Yani buradaki vergi bütününün bir orta sınıf vergisi olduğu neredeyse her maddeyle çok somut ortaya konuyor. Açık bir siyasi tercih var burada. O zaman, bu siyasi tercihi de bence bu açıklıkla tartışmak gerek.
Dördüncü unsur, en az bunlar kadar önemli, kurallı işleyen ekonomiyi hukuku yok ederek, demokrasiyi yok ederek, siyasi anlayışınızla, burada sanki sizden başka hiç kimse yokmuş gibi iş yaparak zaten yok etmiştiniz. Ama keyfiyete dayalı düzen bu torba yasadaki kadar kendini net ortaya koymamıştı. Kişisel veriyi alacaksınız, istediğiniz gibi kullanacaksınız.
Bir gecede TEOG kaldırılıyor ülkede. Ben bunu bir TEOG annesi olarak söylüyorum. Bir gece çocuklar yattılar, sınav tarihi gelmişti onlar yatağa girmeden önce, onlar uyandıklarında artık sınavın olmayacağı iki dudak arasından deklare edilmişti. Yine aynı iki dudak arası yaklaşımı, aynı keyfiyeti bu torba yasada görüyoruz. Makul düzey vergi... Hepimizin kişisel tarihi olan Saraçoğlu Mahallesi, benim annemin büyüdüğü mahalle. O tarihin korunmaması bu ülkenin tarihinin yok edilmesi anlamına geliyor. Ama "Keyfiyet bu değil mi, yok edeceğiz kardeşim, istediğimizi kurarız, bugün bir hikâye anlatırız, yarın başka bir şey." diyorsunuz fakat bunun ortaya çıkarttığı çöküşün zaten maliyetini bugün yaşıyoruz. Onun için kaynağa ihtiyacınız var. Demokrasiyi yok ettiğiniz için, hukuku ortadan kaldırdığınız için, kimseyi dinlemeden "kamu-özel iş birliği" adı altında müthiş bir borç yükü yarattığınız için bugün yeniden kaynak arayışına girmek zorunda kaldınız. Ve bu torba yasayla o kısır döngüyü besleyen yeni bir adım daha atıyorsunuz, bari bu sefer yanlıştan dönün, her seferinde uyardık, yine uyarmaya devam edeceğiz, Türkiye bunu hak etmiyor, müthiş bir potansiyeli var, kurallı işleyen bir ekonomiyle, kurallı işleyen bir kurumsal yapıyla gerçekten çok iyi işler yapabilir bu ülke ama bu siyasi anlayış maalesef bunun önünde engel oluşturuyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.