Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 05 .10.2017 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan; öncelikle tekrar bir konuya dikkatinizi çekeceğim, iki yıl önce de çekmiştim. Bakın, arkanıza tekrar bir bakın ilk 2 sıraya, yalnızca erkek bürokratları yanınıza almışsınız. Ayşe Hanım'ı genelde öne alıyordunuz bu eleştirilerimiz sonrasında ve 3 kadın bürokratınız var. Bu konuda...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Sizin yanınızda 1 tane bile yok.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Evet ama diğerini hapsettiğiniz için o şu anda hapiste efendim.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Başka hiç bayan yok mu?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hapiste efendim şu anda.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Başka hiç bayan yok mu?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hapiste efendim. Siz hapsetmeseniz burada olacaktı.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Başka bayan yok mu diye soruyor ya.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, o anlamda, Sayın Bakan, bu konuda da hem bürokraside kadın eşitliği anlamında hem de görüntü anlamında tekrar dikkatinizi çekiyorum, önce öyle başlamak istedim.
Değerli arkadaşlar, ben bu torba geri çekilsin dedim. Sebebi şu: Bakın, bu kadar kalınlıkta bir torba elimize geldi ve yeni geldi, çalışamadık. İnceledim, 130 maddelik torbanın yaklaşık 65'i falan teknik maddeler ve ilgili bakanlar Sayın Bakanımıza iletmişler "Aman bunu da torbaya sok, aman bunu da torbaya sok." diye 16 ayrı bakanlığı ilgilendiren madde var torbada, 58 ayrı yasayı ilgilendiren madde var torbada ve şu da var: Hükûmetin birkaç yıldır hani demokrasi yolundan, özgürlükler yolundan, özgürlükçü bakıştan sapması sonucu olan birkaç yıldır aslında bir kaos yaşıyor Hükûmet de ve refleks yasalar önümüze getiriyor yani siyasi hatalarının sonuçlarını içeren yasalar burada var ve biz iki yıldır arkadaşlar, Plan ve Bütçe Komisyonunda hep refleks yasalar görüyoruz yani o güne göre "Aman da şöyle bir sıkıntı var, hemen şöyle bir torba getirelim, böyle bir yasa getirelim." diye yalap şalap gelmiş yasalarla karşılaşıyoruz. Burada da büyük oranda yaptığımız siyasi hataların sonuçları var ve siyasi hataların sonuçlarını ekonomik tedbirlerle gidermeye çalışıyoruz ve onu da yaparken hatalar yapıyoruz. Yani siyasi hataların bedelini siyasetçiler öderler arkadaşlar, demokrasilerde bu böyledir. Bir siyasetçi hata yapıyorsa özür diler, istifa eder ve gidip topluma hesap verir ve yapabilen gelip tekrar o siyaseti yürütür. Ama bizde özür dilemek de yok "Yanlış yaptım." demek de yok. Varsa yoksa "Metal yorgunluğu, metal yorgunluğu, metal yorgunluğu." Ve metal yorgunluğu olanlar varsa arkadaşlar, bu metal yorgunluğu artık giderilemiyor böyle, "Onu attım, bunu aldım, onu oraya kayyum atadım." diye giderilemiyor. Bence Hükûmet toptan bir metal yorgunluğuna girmiş durumda, siyasi hataları bir girdap yaratıyor, güvenlikçi bakışlarla bir girdap yaratıyor, ekonomik tedbirler de dikiş tutmuyor.
Özellikle son üç yıldır yaptığımız bütün orta vadeli programlarda arkadaşlar, hemen iki ay içinde orta vadeli programlar çöktü bakın, dikkat edin yani ben son on yılın orta vadeli programlarına baktım, 2015 öncesi orta vadeli programlar öyle böyle yani tamam hatalar var ama, eleştirilerimiz var ama bakın, inceleyin tutuyor yani yaklaşıyor, yakınsıyor yani. 2015 ve sonrası orta vadeli programların hepsi, açıklandıktan, bazısı mürekkebi kurumadan çöküyor, bazısı üç ay içinde çöküyor ve hemen orta vadeli programla ilgili revizyon geliyor. Üç yıldır yaptığımız bütün bütçeler arkadaşlar, bakın, istisnasız hepsinin daha yılın yarısı gelmeden bütün dengeleri şaşıyor ve denge tutturulamıyor. Enflasyon hedefleri, son yıllarda zaten hiç tutmuyordu, hep 5-5-5 diyoruz, hep 10-10-10 çıkıyor. İşsizlik hedefleri, 7-8, 7-8 diyoruz, 11-11 gidiyor. Faiz hedefleri, 8-9 diyoruz, 15-15-17'lerdeyiz, hiçbir dikiş tutmuyor. E ne yapacağız? Refleks yasa getireceğiz. Bütün siyasi hatalarınızın bedelleri var yani siyasi hatalar derken tabii ki güvenlikçi bakış ve elinde bir çekiç olan biliyorsunuz her şeyi çivi olarak görüyor arkadaşlar, yani kendine aykırı gördüğü her şeyi çivi olarak görüyor ve çekiçle dolaşıp bütün çivi gördüklerinin kafasına vurarak ülkeyi yöneteceğini sanan bir siyasi anlayış var. Yalnızca içeride olsa iyi, dış politikada da aynı. Dış politikada herhangi bir vizyonumuz yok, her şeye güvenlikçi bakışla, savaş politikalarıyla bakarak ülkenin bekasını koruyacağını düşünen bir siyasi anlayış var ortada. Oysa diplomasi diye bir şey var, ülkenin çıkarları yalnızca savaş politikalarında değil ki, diplomasi diye bir şey var. Bütün dış politikalarımıza özellikle komşularımızla ilgili politikalarımıza baktığımızda dış politikada güvenlikçi bakış, savaş politikaları ve sonucu ne arkadaşlar? "E bize silah lazım?" Ne lazım? "S-400 lazım." Ne lazım? "Tank lazım, top lazım, uçak lazım, SİHA lazım, o lazım, bu lazım ve ilgili şirketlere peşkeş çekilecek paralar lazım. Maliyeti arkadaşlar, sizin yanlış politikanızın maliyeti 10 milyarlarca lira TL. Yarattığınız kaos iklimi... İçeride barışın olmamasının sonucu da şu arkadaşlar: Biliyorsunuz, AKP'nin ilk döneminde Avrupa Birliği yaklaşımı, demokrasi adımları; ilk dört, beş, altı yılınıza bakın, 80-90 milyar dolar doğrudan yatırım gelmiş, doğrudan. Niye? Demokrasi vizyonunuz vardı, Türkiye'nin geleceğinin demokrasi olacağına inanan yatırımcılar vardı ve gelip doğrudan yatırım yapıyorlardı. Fabrika alalım, bankalara yatırım yapalım, finans sektörüne, üretim sektörüne doğrudan yatırımları vardı. Son birkaç yıldır arkadaşlar, tek bir tane, hani kalemi ciddi olan doğrudan yatırım var mı? Yok. Ama, çekilen çok ciddi bir yatırımcı kitlesi var, gidiyorlar hem iç yatırımcılar hem dış yatırımcılar. Bakın, kapasite kullanım oranları bu hormonlu büyümeyle büyüdüğü hâlde hiçbir grup, sermaye grubu yeni yatırım açıklamıyor. Niye? Çünkü geleceğe güvenmiyor, yarın ne olacağını bilmiyor, savaş mı çıkacak, ülke mi karışacak, iç savaş mı çıkacak, darbe mi olacak diye geleceğe güvenmiyor. Ne oluyor? Yabancı yatırımcı kaçıyor, yerli yatırımcı dışarıda yatırım yapmaya bakıyor, içerideki pek çok vatandaş "Aman dışarıda üç beş kuruşum olsun." diye paralarını kaçırmaya çalışıyor. Ne oldu? Finansman açığı. Peki, finansman açığı, bütçe açığına karşı derman ne? Geçen yıl, iki yıldır faizi baskıladık baskıladık, o da hataydı, çünkü çekirdek enflasyon yüksek, Sayın Cumhurbaşkanı bastırdı: "Faiz nedendir, enflasyon sonuçtur." Vazgeçeceğini sanıyordum, geçen gün gene aynı şeyi söyledi: "Faiz neden, enflasyon sonuç." dedi. İktisatçılar, herhâlde iktisat birinci sınıf öğrencileri gülüyor biliyorsunuz bu açıklamalara. Sonuç olarak, vardığımız yer arkadaşlar, bu kadar büyük bir açık, maliyet ve biz bu maliyeti 80 milyona ödetmeye kalkıyoruz. Siyasetçilerin hiçbir tanesi "Ya benim bir sorumluluğum var bunda arkadaş." demiyor, "Ben bunu 80 milyona ödetirim." diyor.
Şimdi arkadaşlar, buradan çıkışla ilgili bir vizyonumuz var mı? Hani siyasi anlamda yok çünkü savaş politikalarına, güvenlikçi politikalara hapsolmuş durumdayız. İktidar partisi, Milliyetçi Hareket Partisine bence siyasi anlamda yedeklenmiş durumda; Milliyetçi Hareket Partisinin programı neyse aynen onu uyguluyor, güvenlikçi bakışı, onun dışında bir şey yok, bir vizyon yok.
Ekonomi politikasına bakalım, yalnızca dediğim gibi refleks yasalarla yönetilmeye çalışılıyoruz ve orta vadeli herhangi bir vizyonumuz, buradan çıkışla ilgili bir vizyonumuz yok. Ve yalnızca tek yaptığımız faizleri yükselttik, Merkez Bankasına yol verdik, sıcak para 15 milyar dolar geldi, doların ateşini söndürdü. Ondan sonra, genişlemeci politikalara döndünüz, genişlemeci politikalarda da KGF'yi ortaya koydunuz, bankalara 200 milyar TL'lik şu anda kullandırdığı bir kredi var. Bakın, yalnızca bunda, 200 milyar TL'de yüzde 4 marj olsa faiz marjı, bankacı arkadaşlarımız bilir, 3 veya 4; 8 milyar TL garanti para kazandılar, yılık. Yani 200 milyar TL'nin faiz marjı yüzde 4 olsa, 8 milyar TL... Risksiz ha, çünkü garanti ya, garanti var, 8 milyar TL garanti para kazandırdınız sermayeye, bankalara arkadaşlar. Üretim sektöründen finans sektörüne aktarılan bir finansman. Ve diyorsunuz ki "Ben bankalara yüzde 2 daha vergi koydum." Ne oluyor yüzde 2'de arkadaşlar? 40 milyar TL de kâr olacak herhâlde bu sene. 800 milyon TL alacaksınız. Yani 8 milyar TL bankalara aktardınız, yüzde 10'unu, 800 milyon TL'sini vergiyle alacağım diyorsunuz. O vergiyi de hiç merak etmeyim, bankalar vatandaştan alır. Hani siz yüzde 2 artırdınız ya, bakın görün hesap işletim ücretlerini, EFT ücretlerini hemen 5 lirayı 10 lira yaparlar, o yüzde 2'yi haydi haydi çıkarırlar. Ama, sorumlu olan bankalar değil, siz bankalara bağırmakla bir şey elde edemezsiniz, sorumlu olan siyaset, yaratılan iklim; çekirdek enflasyonu buraya getirenler, enflasyon oranını, ülke risk primini buraya getirenler, finansman açığını buraya getirenler. 100 liralık mevduat var, 140 TL'lik kredi verdiriyorsunuz bankalara, hormonlu büyüme diyorum ya, bu da, e bütün bunlar ne yapıyor, KGF'ler, şunlar, bunlar açık yaratıyor. Çünkü kamu finansmanını gevşettiniz, bütçe açığını gevşettiniz, ortada bir fatura var. 40 milyar TL, artı, 50 milyar TL, neyse, bir fatura var. Ne yapacağız peki şimdi? Nasıl finanse edeceğiz bunu? İki şey var, ya vergi alacaksınız, ya borç alacaksınız. Bu torbada ikisi birden var. "Vergi alacağım." diyorsunuz ve "Borç alacağım." diyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, öncelikle borç bölümüne bakın. Bakın, 2002 yılında, 28 Mart 2002'de dönemin iktidarı bir kanun çıkardı. Neyden sonra çıkardı? 2001 finansal krizinden hemen sonra çıkardı. Derviş geldi, dedi ki: "Hatalar yapmışsınız, bu finansmanla ilgili yani ülkenin iktidarı inanılmaz bir kamu bütçesi anlamında açıklar veriyor, bu da kriz üretti. Bir yasa çıkaralım ki iktidarların bir kriteri olsun, bir kıstası olsun borçlanmayla ilgili." Ne dedi? Mecliste çıkan bütçede "Gelir kalemiyle gider kalemi farkı yani açığı kadar borçlanabilir." diye bir kıstas var ve aynen şöyle söylüyor Kamu Finansmanı ve Borç Yönetimi Yasası: "Bütçe kanununda belirtilen başlangıç ödenekleri toplamı ile gelirler arası fark miktarı kadar net borç kullanımı yapılabilir." diyor. Ve bir şey daha emrediyor ilgili yasa. Bakın, yasa yürürlükte: "Borçlanma limiti değiştirilemez." "Değiştirilemez." diyor, aynen böyle, bu kanun da yürürlükte. "Borçlanma limitini değiştiremezsiniz." diyor.
Bu madde burada dururken arkadaşlar, Değerli Başkan, değerli arkadaşlar; Hükûmet, iktidar -ben o yüzden geri çekin diyorum- ya torba yasa ile geliyor, "Ben diyor limiti 37 milyar TL artırdım." diyor. Torba yasaya koyuyor ya. Bu yasa burada duruyor, niye konduğu da belli, 2001 krizi var ortada. Ülke bir şey yaşamış, hani yaşadıklarınızdan bir ders çıkarma diye bir şey vardır siyasette, bu yüzden bu yasa çıkarılmış. "Ben torba yasayla getirdim arkadaş, 37 milyar artırıyorum." diyor.
Bakın, velev ki getiriyor, yani getiriyor mecburiyet bu durumda, sonuç olarak şu anda mecbur, harcamış zaten parayı, belli, Zekeriya Bey açıkladı. Ne yapmamız lazım? "Bu parayı nereye harcadın arkadaş? Neye harcadın? Hangi kalemlere harcadın veya harcayacaksın?" dememiz lazım bizim Meclis olarak, hani Meclis olarak daha itibarlı olacağız ya yeni dönemde, sormamız lazım. Bunu neyle sorabiliriz arkadaşlar? Böyle tek kalemde soramayız biliyorsunuz. Ek bütçe getirecek arkadaşlar iktidar, ek bütçe getirmek zorunda. Bizim en temel hakkımız bütçe hakkı arkadaşlar. Unutmayın, bakın, en temel hakkımız. Biz geçen yıl aralık ayında iktidara dedik ki: "Sen 634 milyar harcayabilirsin, 586 milyar da gelir toplayacağım dedin, 47 milyar da açığın olabilir dedik, bu kadar yetki verdik. Buna da 47 milyara yüzde 5 Maliye Bakanının yetkisinde, yüzde 5'te Hükûmet yetkisinde, en fazla 52 milyar lira borçlanabilir yani açığı bundan daha fazla artıramaz. Bunun üstüne çıkmaya kalkarsa mutlaka kanuna göre ek bütçe getirmesi lazım. Niye? Çünkü politikaları bize anlattı, dedi ki: "Ben eğitime bu kadar harcayacağım, sağlığa bu kadar harcayacağım, savaşa bu kadar harcayacağım." dedi. Şimdi, diyor ki: "Ben savaşa daha fazla harcayacağım." Biz de demeliyiz ki bir ek bütçe getirirse. "Arkadaş, sen bu kalemleri getirmişsin ama herkes kendi zaviyesinden tabii ki... Ya, bu 34 milyarlık veya 50 milyarlık ek bütçe mi getirdin; bunun 5'ini, 10'unu, tamam, silah sanayisine ihtiyaç varsa bunu azalt, azaltmaya çalış; demokrasimiz için, eğitim için, sağlık için, sosyal politikalar için harca." deme şansını dahi iktidar hiçbirinize vermiyor arkadaşlar, iktidar partisi dâhil olarak, hiçbirimize vermiyor. Ve bu torba yasaya koyma haddini kendinde bulabiliyor. Yani yeni dönemle ilgili eğer ki bu yasaya burada yol verirsek arkadaşlar, hiç unutmayın, burası Putin'in Dumasına döner. Putin'in Duması noter hükmündedir ya, zaten oraya doğru yol alıyoruz maalesef. Dumanın hiçbir Parlamento üyesinin ismini bilmezsiniz. Ama biz şimdi dur dersek buna, iktidara: "Böyle yapamazsın arkadaş, yasa var, kanun var ve benim bütçe hakkım var." dersek, o zaman Meclis bir itibar kazanır arkadaşlar, öbür türlü iktidar keyfiyetle... Bakın, bunu geçirin, seneye bir daha, diyelim ki 600 milyar bütçe oldu, yıl içinde bir anda gelecek "150 milyar daha harcıyorum." "Nereye harcayacağım?" "Sana ne!" diyecek arkadaş. "Sen geçen sene geçirdin bu 37 milyarı." diyecek.
Buna yol vermeyelim arkadaşlar. Bütçe hakkımızı savunalım, iktidarı politikalarında eleştirme ve etkileme hakkımızı koruyalım. Hatta bu hak bizimdir, eleştirme de değil. "Patron biziz, biz size izin verdiğimiz kadar harcayabilirsiniz ve izin verdiğimiz şekilde harcayabilirsiniz." diyebilelim.
Değerli arkadaşlar, maddelerle ilgili de birkaç konuya değineyim. Şimdi, borçlanma ayağı böyle, 37 milyar ek borçlanma istiyor, bir de "28 milyar lira da vergi gelirleri elde edeceğim." diyor. Gerçi maddelerle ilgili bilmiyoruz, değişecek galiba bazı maddeler. Bu 28 milyar lirayla ilgili de...
Şimdi, vergi de toplanabilir tabii ki. Bizim savunduğumuz bir şey "Vergi gelirleri oluşmalı ama vergi adaleti çerçevesinde oluşmalı." diyoruz, her zaman söylediğimiz şey. Ama torbada vergi maddelerine baktığımızda, hani bütün bu politikalarla ilgili faturayı 80 milyona ödetiyor arkadaşlar ama nasıl ödetiyor? Eşit ödetiyor. Yani insan gariban mıdır, orta hâlli midir, milyar dolarlık insan mıdır; hiç fark etmez. Ne yapıyor? "Motorlu taşıtlar vergisine yüzde 40 vergi saldım." diyor artı. Diyor ki "Ha, ben bir değişiklik yaptım, servet vergisine sokuyorum; artı yüzde 10 da fark getireceğim zengine." Ya, Allah'ınızı severseniz, bir gariban için bakın bin liradan 1.400 liraya çıkması büyük paradır. 400 lira bir ailenin, gariban bir ailenin çocuğunun okul masrafıdır, okul kıyafetidir. Ayakkabı alıp alamama olasılığıdır 400 lira bakın, bir gariban aile için. Çocuğuna, 2-3 çocuğuna o yıl ayakkabı alıp alamama meselesidir 400 lira ama 1 milyar TL'si olan için 400 lira yerine 500 lira artırmanız devede tüydür. Hiçbir kıymeti yoktur 100 lira daha fazla vergi almanızın ve Sayın Bakan bunu bir servet vergisi açıklamasıyla yapıyor. "Ben servet vergisi alıyorum, artı 100 lira alacağım." diyor. Dalga geçer gibi bir durum var arkadaşlar. O açıdan, bir bedel ödenecekse bu bedel dar gelirliden değil üst gelirliden olmalı yani serveti sizin iktidarınız döneminde yüzde 39'dan yüzde 55'e çıktı yüzde 1'in serveti arkadaşlar. O açıdan vergilendirmeyi de bu adalet çerçevesinde yapmamız lazım.
Diğer bir madde gelir vergisiyle ilgili. Sayın Bakan gitti bu arada Sayın Başkanım, nasıl eleştirilerimizi sunalım?
BAŞKAN - Siz devam edin, herhâlde özel bir durum var. Bir bakalım ama isterseniz ara vereyim ama temsilcileri burada.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Yemek saati geliyor Başkanım, ara verelim.
BAŞKAN - Sayın Paylan bitirdikten sonra yemek arası vereceğim.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Meclis açılıyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakanımız hemen gelecekse...
BAŞKAN - Evet. Bizim bir bilgimiz yok.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Ara verin, daha iyi olur.
BAŞKAN - Gelecek ama siz nasıl arzu ederseniz, ara verebilirim, devam edebilirsiniz çünkü temsilcileri burada.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yemek arası mı vereceksiniz?
BAŞKAN - Hayır, sizin konuşmanıza bir ara verebilirim.
Sizin konuşmanızdan sonra yemek arası vermeyi planlıyoruz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakanımız hemen gelecekse sorun yok, konuşayım.
BAŞKAN - Evet, gelecek olduğunu ifade ediyorlar.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Diğer bir eleştirimiz; tabii ki gelir vergisinde de artış elbette yapılabilir. Gelir vergisinin belli basamaklarını düşük buluyoruz arkadaşlar Halkların Demokratik Partisi olarak. En üst basamağın yüzde 35 olması çok düşüktür. Daha yükselmeli yani yeni bir basamak yaratılmalı ya da üst gelir kesimleri için yüzde 40 veya 45 olarak yeni bir basamak yaratılmalı. Ama siz ne yapıyorsunuz? Aylığı tam 3.200 ile 5 bin lira arasında olan, hani orta gelir kesimi dediğimiz ki ya kalifiye işçilerdir bunlar biliyorsunuz, sendikalı işçiler, kalifiye işçilerdir bu aralıkta olanlar 3 bin ila 5 bin lira arasında olanlar ya da beyaz yakalılardır. Burada tam rakamını bilmiyorum ama herhâlde yaklaşık 5 milyon kişi -rakam verebilirsiniz- buradan etkilenecek arkadaşlar; yüzde 27'yi 30'a çıkaracaksınız ve aylığından yaklaşık 200 TL düşüreceksiniz bu insanların.
Bakın arkadaşlar, orta gelir kesimi için bu rakamlar çok önemli rakamlardır. Yani 4 bin lira maaşı olan bir insandan 200 lira kestiğiniz anda ciddi bir hasar yaratmış olursunuz. Yani gelirini yüzde 5 gibi azaltmış olursunuz. Bu anlamda bir yola girilmemesi gerekir. Bu yükü eğer illa yükleyecekse Hükûmet, yeni bir basamak yaratarak, 35 yerinde kalabilir ya da yükseltilebilir ya da 40 gibi, 45 gibi yeni bir basamak yaratarak üst gelir kesimlerinden alması gerekir arkadaşlar.
Sigara konusunun da sosyal boyutu çok önemli. Bu konuyu arkadaşlar, özellikle çalışmamız lazım. Bu tasarıdan çıkarıp mutlaka bir kot yasa olarak gelinmesi lazım ve ilgili ihtisas komisyonunda tartışalım derim arkadaşlar.
Kurumlar vergisinde dediğim gibi, 20'nin 22'ye çıkarılması hiçbir şey değil. Onu zaten 80 milyondan bankalar, hiç merak etmeyin fitil fitil burnundan getirerek alır. O açıdan biz bankaların... Yani nasıl ki iklimi değiştiremediğimiz sürece bu kâr ortamı değişmez arkadaşlar. Sosyal iklimi, siyasal iklimi değiştiremediğimiz sürece sıcak para ülkeye gelir, bankalar bu finansmanı kullanırlar, daha sonra halkımızın iliğini sömürürler ve milyarlarca doları yurt dışına transfer ederler. Bu sarmalı kırmanın yolu bir ekonomi vizyonundan geçer.
Değerli arkadaşlar, Mehmet Şimşek dedi ki bugün, bir açıklama yapmış "Biz silahları borçla değil vergiyle almak istiyoruz." demiş. "17-18 milyar lira da harcama yapacağız." demiş silahlar için, artı; Sayın Mehmet Şimşek söylemiş.
Değerli arkadaşlar, silah almak şart mı? Değil biliyorsunuz. Elbette ülke savunması için silah alınması gerekir ama savunma için. Hani biz savunma amaçlı bakıyoruz ya her şeye. Ama bugün ordumuz, Suriye sınırında, Irak sınırında taarruza hazır vaziyette emir bekliyor. Her an bir manipülasyonla ordu taarruza geçebilir, ülke sınırlarının dışına çıkabilir ve bu anlamda da büyük bir risk bizi bekliyor arkadaşlar ve bütün milliyetçilik hatlarında, fay hatlarında büyük enerjiler birikmiş durumda. Herkese, çünkü her yere bağırıyoruz. Suriye politikamız çöktü, oraya gönderdiğimiz örtülü ödenekten milyarlarca dolarlar Suriye'deki yangına benzin dökmekten başka bir işe yaramadı. Bugün Irak Kürdistan'ında olan politikalarımızla ilgili de savaş politikaları dışında "Oraya gelirim, bir gece ansızın gelirim." dışında herhangi bir vizyonumuz yok ve silahlara yatırım yapmayı öneriyoruz. On milyonlarca vatandaşımızdan toplayacağımız milyarlarca liralık vergiyle Rus'un S-400'üne, Almanın bilmem ne tankına, onun bilmem ne füzesine paralar yatırmayı planlıyoruz.
Arkadaşlar, savaşın maliyeti çok yüksektir; en baş maliyeti insandır. İnsanlarımızı kaybediyoruz, sonra sosyal adaletimizi kaybediyoruz, huzurumuzu kaybediyoruz, ekonomimizi kaybediyoruz ama barışın maliyeti yoktur. Barış politikalarının 1 liralık maliyeti yoktur ama hepimizin kazanacağı bir geleceği vaat eder barış politikaları. Savaş politikalarına devam ettiğimiz sürece iflah olmayız arkadaşlar; hep beraber, hep beraber bu gemiyi batırırız.
O açıdan, ivedilikle, bu kaynakları gariban, yoksul vatandaşlarımızdan toplayıp savaş politikalarına aktarmayı reddedelim arkadaşlar. Gelin, Meclis olarak, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak bu konuda bir irade koyalım.
Diğer bir konu; değerli arkadaşlar, bu emlak vergisiyle ilgili özellikle yüzde 50 bir artışı öngörüyor Sayın Bakan.
Sayın Bakanım, bakın, en son 2013'te biliyorsunuz yeniden değerlemeler yapıldı ve o günden bugüne ki ben İstanbul'u karış karış geziyorum yüzde bin yüzde 2 bin rant kazanan yerler oldu. İstanbul'da imara bir yerleri açıyorsunuz, orası ciddi rant yiyor. Yani bir arsanın değeri 1 milyon liraysa dört yılda 20 milyon liraya, 30 milyon liraya çıkan yerler oldu.
Şimdi, belediyeler de rayiç bedelleri belirlediler; tamam mı. Ee "Orada yüzde bin artış var." diyor mesela "2 bin artış var." diyor ama siz diyorsunuz ki bu yasayla "Yüzde 50 artıştan fazla yapamazsın." Oh, gel keyfim gel! Rantiyeci bayram ediyor şu anda Sayın Bakan.
Bakın, elbette ki bir evi olan, diyelim ki Beşiktaş'ta bir evi olan bir emekli var ve evinin değeri 100 bin liradan 500 bin liraya çıkmış. O onun günahı değil, elbette tek evi olana yüzde 50 gibi bir sınırlama koymak tek evi olana bir güvencedir. O ödeyemez çünkü emeklidir ama rantiyeciyi burada muhteşem bir şekilde koruyorsunuz Sayın Bakanım, vergi vermemesi için, servet vergisini vermemesi için ve emlak vergisi sistemimizde artan oranlı bir bakış olmadığı için, rantiyeyi vergileme üzerine bir bakış olmadığı için şu anda rantçılar bayram ediyorlar. Çok ciddi bir kara para dönüyor Sayın Bakanım, oraya doğru bir para akıyor bir sefer ve gerçek bedeller oluşmadığı için siz o rantı da vergilendiremiyorsunuz.
Bakın, alım satımlarda 10 milyon liralık yerler 1 milyon liraya işlem görüyor Sayın Bakanım, arsalar. Evler, 1 milyonluk evler 200 bin liraya işlem görüyor. Siz de alım satım vergisi alacağım diye uğraşıyorsunuz; işte, farkını, zammını alamıyorsunuz. Ya, emlak sitelerini açın Allah'ınızı severseniz, rayiç bedellere bakın, 100 bin lira olan yer emlak sitesinde 1 milyon lira gözüküyor. Sen diyorsun ki "100 bini 150 bin yapabilirsin." Ee, 150 bin gösterecek satışta, alım satım vergisini düşük alacaksın, gayrimenkul kazanç vergisini...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen tamamlar mısınız.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, hiç farklı olarak söylemeyeceğim ama Zekeriya Bey iyi ki çok bilgilenerek elli beş dakika konuştu, benim daha yirmi ikinci dakikam.
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Süre mi tuttunuz?
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, hayır, tutmadım.
BAŞKAN - Otomatik olarak kapandı ve açtım.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yalnızca böyle bir şey yapacağınızı bildiğim için...
BAŞKAN - Tamamlamanızı isterim.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, böyle bir şey yapacağınızı bildiğim için o anlamda tutuyorum. HDP'ye karşı olan tavırları bildiğim için o anlamda...
BAŞKAN - Biliyorum ki bir saat hiç sesimi çıkartmasam siz "Konuşma süremi tamamladım." demeyeceksiniz. Sayın Temizel kendisi onu zaten ayarlıyor.
Siz de buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam, ben de ayarlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bu anlamda bu maddeye çalışalım derim Sayın Bakan.
Bakın, emlak vergisi çok önemli. Hani, servet vergisi bakışı altında bakmamız gerekiyor diyoruz ya, o yüzde 1 yüzde servetin 55'ine sahip diyorum ya arkadaşlar, bu döngüyü terse çeviremezsek -şu anda 56, 57, 58'e doğru çıkıyor- büyük kesimlerin yani yüzde 99'un, yüzde 95'in elinde bu gidişle servetin yüzde 20'si, yüzde 25'i kalacak, bütün misketler tek bir elde toplanacak ve bu oyun da bitecek arkadaşlar. Borç sarmalında batmış on milyonlar, bütün servetin bir elde toplandığı yüzde 1. Bu sarmaları kıracak şey, rant politikalarına karşı vergi politikası geliştirmemizdir Sayın Bakan. Bu çalışmayı bir kez daha yapalım derim, bu anlamda artan oranlı bir rantı vergilendirme açısından düzenlemeler yapalım derim.
Sayın Bakan, burada TELEKOM'la ilgili ciddi düzenlemeler var. Sayın Bakan dinlemiyor gerçi ama...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Estağfurullah.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam.
TELEKOM'la ilgili ciddi düzenlemeler var. Turkcell, Vodafone ve TELEKOM. Şimdi, burada af içeren bir madde var çok kritik.
Sayın Bakan, bakın, siz diyorsunuz ki: "Ya, ben, on milyonlarca vatandaşa af getirdim. Ne yaptım? Cezalarını affettim, işte ÜFE uyguladım ve onları tahsis ettim, aynı şeyi bunlara da uygulayayım." diye bir madde getirmişsiniz. Çok ciddi bir sakınca var.
Sayın Bakan, üç tane şirket çatır çatır da para kazanıyorlar, inanılmaz kârlar ediyorlar. Bunlarla gariban vatandaşı bir tutmak büyük bir hata olur. Bunu yapmayacağınızı ümit ediyorum, bu maddeyi geri çekmemiz lazım veya bir daha çalışmamız lazım. Yani 10 liralık cezaya 30 lira ceza uygulanıyor biliyorsunuz, buradaki bulunan matraha, bunu sıfırlıyorsunuz. Bu, kabul edilemez. Çok ciddi rakamlar var tahmin ediyoruz. Bu üç şirkete özel yasa çıkıyor zaten. Bu anlamda bu cezayı sıfırlamanızı katiyen doğru bulmuyorum.
Sayın Bakan, özel iletişim vergisini yüzde 7,5'a sabitliyoruz biliyorsunuz. Bakın, vergi adaleti açısından yine dar gelirli-zengin ayrımı yapmıyorsunuz. Şimdi, bugün, atıyorum, Türkiye'nin en zengini Koç ailesinden bir kişi telefon kullanıyor, 200 lira faturası geliyor, 7,5 vergi, 15 lira ödüyor. Koç'un serveti ne? 10 milyar dolar. 15 lira onun için devede tüy. Ama 1.300-1.400 lira maaş alan bir kişi için 15 lira büyük para. Bu çerçevede artan oranlı bir tarifeye mutlaka ihtiyaç var. Zenginine göre olmaz, biliyorum ama en azından kullanım açısından bir tarife belirlememiz lazım. Yani benzin alırken de ÖTV harcarken de buzdolabı alırken de özel iletişim vergisi öderken de zengin-fakir ayrımı yapmadığınız için bu açık açılıyor, açılmaya devam edecek arkadaşlar. Her kalemde bu gözle bakmamız gerekir bu tip vergilerde.
Kamu lojmanlarının ekonomiye kazandırılması konusunda ciddi olarak düşünmemiz lazım arkadaşlar. Ranta açılma yasası olarak görüyorum çünkü bugüne kadar şehir merkezlerinde, özellikle İstanbul'da büyük bir talan var arkadaşlar ve İstanbul'da geride kalan yeşil alanlara bakın, tamamı neredeyse ya askerî arazilerdir ya lojmanlardır. Havadan bakalım, uçakla hepimiz uçuyoruz, geliyoruz, geride kalan merkezdeki şehir arazileri ya lojmandır ya askerî arazidir. Askerî arazileri şu anda açmaya başladınız, bununla ilgili planlar var. İstanbul zaten 15 milyon, 20'ye doğru gidiyor. Eğer lojmanları da açarsanız arkadaşlar, İstanbul havadan tamamen beton görüntüsünde olacak. Bununla ilgili kamu yararı gözeten düzenleme yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Turizm Yasası'yla da aynı şekilde... Turizm arazileri satılmamalı arkadaşlar, tahsis edilmeli ama satılmamalı. Yani kırk dokuz yıl uzatılabilir, belli şartlarla uzatılabilir turizm amaçlı ama sattığınız anda oralar ranta açılır arkadaşlar, villalar yapılır ve ranta açılır.
Kitle fonlamasıyla ilgili de ciddi bir uyarı yapacağım Sayın Bakan.
Sayın Bakan, buna bir kulak verirseniz... Bakın, kitle fonlamasında ülkemiz Kombassan, Yimpaş gibi hatalar yaptı geçmişte ve bazı cemaatlerin bu tip kitle fonlama araçları oluştu biliyorsunuz ve özellikle de hani bizim sosyolojimizden değil -onu söyleyeyim- muhalefetin sosyolojisinden değil, iktidarın sosyolojisini bu anlamda kazıkladı o kitle fonlamaları ve yine eğer ki bir regülasyon etkili bir şekilde uygulanmazsa, kamu otoritesinin denetimi ve... Yalnızca aslında, bizim önerimiz, kamu otoritesi uhdesinde olması lazım kitle fonlaması kurumlarının yani özele devredilmemesi gerekir, devrettiğiniz anda emin olun... Şu anda bu kitle fonlaması, işte melek yatırımcı meselesine bütün dünyada bir trend var ama 2001 yılında Amerika dot com krizini yaşadı ve kitle fonlamasında milyonlarca insan paralarını batırdılar. Bizim de geçmiş tecrübelerimiz var. Bu kitle fonlaması yasasını mutlaka beraberce çalışalım arkadaşlar, üzerinde etkin bir şekilde. Karşı değilim ilkesel olarak, partimiz karşı değil ama kamu regülasyonunda ve otoritesi denetiminde veya tamamen kamu yönetiminde bu iş olmalı diye düşünüyorum.
Ben, bu anlamda bütün bu torbanın tekrar çekilmesiyle ilgili önerimi tekrarlıyorum. Etkin bir şekilde çalışmamız gerektiğini düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.