Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/754) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 17 .08.2016 |
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Tamam, şöyle yapalım: Şimdi, ben öncelikle net olarak bir şey anlamak istiyorum. Bu mevcut otuz iki tane dava var ve evet, hani, bu davalar ortadan kalkmayacak ama davalar tazminatla sonuçlanırsa bunu Türkiye Cumhuriyeti devleti ödeyecek, değil mi? Yanlış mı anlamışım?
BAŞKAN - Tamam, soruyu bu şekilde sordunuz.
Onu bir not edin lütfen.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Yani şu anlama mı geliyor; benim verdiğim vergiyle bu Mavi Marmara'da şehit edilen insanlara, ailelerine tazminat verilecek? Absürt, tam bir skandal, eğer olursa böyle bir şey. Veyahut da... Ee, artık, kusura bakmayın, kimse bağımsız bir yargıya filan inanmıyor. Bu anlaşmadan sonra artık hangi savcılar, hâkimler oturacaklar da bu dava süreçlerini sonuçlandıracaklar, onu da bilmiyoruz. İşin doğrusu, İsrail'i mahkûm edecek insanların ben paralelci olarak bile yapılabileceklerini düşünüyorum yani. Kolay bir şey değil. Siz kocaman bir anlaşma yapacaksınız, işgüzar 3-5 tane hâkim, savcı çıkacak, orada İsrail'i mahkûm edecek, falan filan. Onu geçiyorum.
Şimdi, buz dağının ucu diyorlar değil mi, şu bizim gördüğümüz o arkadaşlar. İsrail ve Türkiye arasında kocaman anlaşmalar yapılmış, bu, sadece, işte Dışişleri Komisyonunda üzerinde biraz konuşmamız için bize verilen bir şey. Türkiye ve İsrail arasında yapılan istihbarat anlaşmaları ne, askerî anlaşmalar ne, ticaret anlaşmaları, doğal gaz ne, Hamas üzerine yapılan pazarlıklar ne? Ne, ne, ne... Bir sürü soru var. Biz bunların hiçbirini bilmiyoruz. Bizim elimizde sadece tazminat olduğu söylenen bir belge var, bunun düzenlenmesi var.
Cidden, arkadaşlar değindi, başka anlaşmalar var mı, kaç tane, onu bilmiyorum ama bu tartışmayı biraz şeyden çıkarmak istiyorum aslında: "Siz öyle yaptınız, böyle yaptınız, CHP onu yaptı, bunu yaptı..."
Yalnız, Talip Bey, size bir şey söyleyeyim mi? Yani öyle bir ithamınız oldu, siyaset malzemesi olarak... Bu konuya hiç girmeyelim, bu konuya hiç girmeyelim. Altı yıl Mavi Marmara duyduk. Bu arada sadece İslamcıların yaptığı bir şey değil, dünya kadar solcu molcu falan hepsi o gemilerin içerisindeydi. İçinde olduğumuz handikap biraz şu: Bakın, ben burada AK PARTİ vekillerinin -öyle, hissiyatım bu, bilmiyorum, konuşmadım ama- büyük bir çoğunluğunun şuradaki anlaşmayı içine sindirmediğini düşünüyorum.
Enstrümantal mantığın ötesine geçersek, etik olarak, ben eminim, birçok arkadaşı zorluyordur yani çünkü sıkıntılı bir anlaşma, hepimiz görüyoruz.
HASAN BASRİ KURT (Samsun) - Yo, öyle bir şey yok.
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Hissiyatımı sadece söylüyorum, bir şey bildiğimden değil.
Ortada şöyle bir sıkıntı var: Filistin hepimiz için son derece etik bir sorun aynı zamanda. Filistin'den ne çıkarımız olacak ki? Materyal bir çıkarımız mı var? Orta Doğu'da kanayan bir yara ve Orta Doğu'da solcusundan sağcısına kadar herkes için etik bir problemdir ama o etik problemle reel politiğin enstrümantalitesi yani o araçsal mantığı karşı karşıya geldiği zaman yol bulmaya çalışıyoruz ve çok fazla çıkamıyoruz. O açıdan düşününce... Siz dediniz ki: "Çok fazla içeriğine, şuraya buraya takılmayalım." Şimdi, o "küçük detay" dediğimiz şeyler, zaten, ben öyle iddia ediyorum, işin daha çok etik boyutu, insanlar oraya bakıyorlar. İllaki AKP'ye vuralım, AK PARTİ'ye vuralım gibi bir derdimiz filan yok. Hatalı bir dış politika izlendi. Şu an normalleşme sağlanıyor.
Bu arada, bu "normalleşme" kelimesini herkes çok sevdi. O kadar anormal durumlardan geçiyoruz ki. Arkadaşlar, bu kelimelerin albenisine çok fazla takılmayın. Bu normalleşme, işgalin normalleşmesi mi mesela, ambargonun normalleşmesi anlamına geliyor mu? Değil mi yani? Bu normalleşme neyi kapatıyor? Bunları da bir iyice bir düşünmemiz lazım.
O açıdan, Oğuz Vekilimiz söyledi, "Ekmeleddin Bey'in görüşlerine katılıyor." dedi. Hayır, ben onun metnin İngilizcesi üzerine yaptığı eleştirilere katılmıştım ama Türkiye'yle İsrail arasındaki normalleşme pratik anlamda ne getirecek, ben buna bakarım. Yani öyle peşinat, illaki normalleşelim diye bir şey olmaz. "Detaylara bakmayalım, çok önemli değil, bunlar teferruat, İsrail'le normalleşelim de..." İsrail'in Filistin'e yaptığı neleri biz normalleştireceğiz, çok önemli bir soru.
Bunu şunun için söylüyorum arkadaşlar: Sadece İsrail değil, bir "bundle" olarak geliyor bize, böyle bir küme. "İsrail'le normalleşelim, Rusya'yla normalleşelim..." Esad'a dair de yakında güzel haberler alacağımızı müjdeledi Başbakanımız, biliyorsunuz. Valla yarın "kardeşim Esad" olursa ben şaşırmam. Niye? Ee, o da bir zorunluluk görünüyor. Ee, Mısır'a -nisan ayıydı sanırım- teşekkür ettik biz, Sayın Cumhurbaşkanı, değil mi, nisan ayında?
Nereye gidiyoruz arkadaşlar, ne yapıyoruz? Tamam, Türkiye'nin izolasyonunu biz kırmaya çalışalım, amenna, bu konuda bir sıkıntı yok. Yapılan bu pazarlıkların karşısında ne yapıyoruz? Biz bu pazarlıklarla ne elde etmeye çalışıyoruz? Bizim düşüncemiz HDP olarak şudur: Orta Doğu'da özellikle Suriye'deki o kritik durumu aşmak için -elimizde bir sürü başka tartışma da var, sadece burası değil, yani Türkiye'de yapılan tartışmalar değil, Orta Doğu basını, uluslararası basın- İsrail'le, Rusya'yla ve belki ileride Mısır'la ve özellikle Esad'la yapılan bu görüşmeler, bu yakınlaşmaların çok temelinde Suriye politikası var ve orada anti Kürt bir ittifak kuruluyor, bölgesel, küresel anlamda.
Bunu şunun için söylüyoruz: Eğer bu tür ilişkilerle İsrail'in de şeyini alıp, Rusya'nınkini alıp -bakın, hepsi iç içe zaten, paralel giden süreçler- Esad da kısmen ikna edilip Suriye'de Rojova dediğimiz bölgedeki Kürtlerin canına okumak gibi bir niyet varsa çok, çok büyük bir hatadır. Türkiye Orta Doğu'daki dış politikasını değiştirmek zorunda, eski politikasını yeni ittifaklarla devam ettirmek değil. Ortada stratejik bir hata olduğunu düşünüyoruz biz.
Dolayısıyla, başka anlaşmalar yapılmış arkadaşlar. Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret hacmine bakın, 2009-2015 arası azalmamış, artmış. Hükûmete yakın firmalar dünya kadar iş yapmışlar orada, biz biliyoruz, değil mi vekilim? Ortada şeyler var. İlişkiler zaten gitmiş, gelmiş. Dolayısıyla şunu rica ediyoruz: Burada oturup böyle ahlaki bir -ne derler ona- "moral high ground"dan, öyle bir yerden konuşmayın lütfen yani "İşin ahlaki şeyini de ben tutacağım elimde." Nedir işte? "Yardım yapıyoruz Filistin'e." Hayır arkadaşlar, zorlandık, sıkıştık, değiştirmeye çalışıyoruz. Bir noktaya kadar anlaşılır bir durum ama işin etik boyutları da var, hepsinin vebali var, bunu daha önce konuştuk.
Dolayısıyla, bu enstrümantal akla bir noktaya kadar evet ama bir noktada bizim bütün etik duruşumuzu sorgulatacak hâle gelirse ciddi sıkıntı, o dengeyi iyi tutmak lazım. Normalleşmeya evet ama neyin karşılığında, bunun bedeli ne olacak, Türkiye'ye bedeli ne olacak?
Bir de, ben son olarak şunu sormak istiyorum: Mesela, MİT-MOSSAD ilişkileri, mesela İsrail askeri ile Türk askeri arasındaki ilişkiler öyle görünüyor ki -yani bizim görebildiğimiz- asıl anlaşmalar orada yapılmış, tamam mı? Dolayısıyla bizim onlara erişmek gibi bir şansımız var mı, yoksa bunlar, ne bileyim, devletin menfaatleri için sürekli saklı mı tutulacak olan şeyler?
Ben üç saat kadar böyle bir belge üzerine konuşmaktan gerçekten büyük sıkıntı duyuyorum. Bu Meclise, Dışişleri Komisyonuna ben bunu bir saygısızlık olarak görüyorum. Bu tartışmaların hiç birisinin dibini, şurasını, burasını görmeden en fazla yapacağımız bir muhalefet şerhidir, onu oraya koyacağız. Ancak, gerçekten de öyledir, Türkiye'nin teslimiyet belgesidir, bunu böyle görüyoruz. Tabii, karşılığında ne almış? Somut olarak bilsek belki içimiz rahatlayacak, diyeceğiz "Karşılığında da bunu almış." mesela. Bunu da çok fazla bilmiyoruz. Burada 20 milyon dolar veriyorum, her şeyin üstünü kapatıyorum, mevzu bitmiştir, ne yasal ne siyasi hiçbir anlamda bir sorumluluk tanımıyorumun belgesidir. Ben eminim başka şeyler var ama biz bilmiyoruz, metinle sınırlı olduğumuz için, çok fazla, doğrusu, buna da hak veremiyoruz. Eğer varsa, başka bilgiler varsa biz onları gerçekten dinlemekten büyük bir memnuniyet duyarız. O zaman belki deriz ki: "Kısmen, evet, bir sürü haksızlık, hukuksuzluk var bu metin içerisinde, içimize çok fazla sinmiyor bu metin ama en azından şunlar, şunlar somut olarak bizim elimizde var." O konuda, varsa, lütfen, Dışişleri Bakanlığından gelen arkadaşlar bizi o konuda aydınlatsınlar.
Teşekkür ederim.