| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/754) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 17 .08.2016 |
HİŞYAR ÖZSOY (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu metnin İngilizcesine dair Ekmeleddin Bey'in söylediği bütün her şeye harfiyle katılıyorum. Burada bir tazminat durumu söz konusu değildir, burada bir lütuf söz konusudur, "in recognition of loss" yani "Evet, siz bir hata yaptınız, biz sizi öldürdük ama işte öldürdük, o kayıpları biz tanıyoruz ve bunun için de bir para veriyoruz, hadi gelin biz bu meselenin üzerini kapatalım." Yani en kaba tabiriyle söylüyorum bunu. Ortada bir yanıltma var. O metnin başına, yasanın başına "tazminat" kelimesi koyarak olmuyor. Niye olmuyor? Çünkü metnin sonunda aynen şöyle diyor: Bu metin... İngilizcesini söylüyorum, Türkçesini geçin, Türkçesinin hiçbir kıymetiharbiyesi yok burada biliyorsunuz. Çünkü metnin sonunda diyor ki: "Yorum farkında -In case of divergence of interpretation the Enlish text will prevail- İngilizcesi esastır." Türkçesinin hiçbir anlamı yok. Türkçesinde tazminat mazminat koymuşuz da bu meselenin tazminatla bir alakası yok.
Mavi Marmara olayı ve mağdurları -çok kaba bir tabirle söylüyorum yine- kullanıldılar, kullanıldılar, şu an çaput gibi atılıyorlar ve üstü kapatılmak isteniyor arkadaşlar. Dolayısıyla işin siyasi boyutu vardır. Çok düz koyalım, kimse de yok burada.
Şimdi, birincisi, bu çevirinin bu şekilde yapılmasıyla kamuoyu yanıltılıyor, ortada tazminat yok, altını çizelim. İkincisi: İsrail devleti ve bu Mavi Marmara saldırısında sorumluluğu bulunan herkes hukuken bir defa bağışlanıyor, bütün hukuki yollar kapatılıyor. Burada çok ilginç bir durum -ben şeye girmek istemiyorum- yani bu insanların hukuki anlamda önleri kapatıldı ama Allah aşkına "kul hakkı" dediğimiz bir şey var ya. Bu kul hakkını devlet ne adına, kimin adına bu şekilde gasbediyor? Yani burada yakınları ölen insanlar, ölenlerin kendileri zaten gitti, onların yakınları, en azından kul hakkı üzerinden bir düşünülür. Allah'ın bile karışmadığı bir şeye Hükûmet nasıl karışır, devlet nasıl karışır? Ben, gerçekten, büyük bir şaşkınlık içerisindeyim.
Üçüncüsü: Burada biz bir tartışma yürütmüştük, hatırlayın, Sayın Dışişleri Bakanımız da buradaydı. Sayın Dışişleri Bakanı bütün Komisyonun huzurunda, hatta beni de tersleyerek "Yazılı özür var." demişti, burada söylemişti. Ben hâlâ o yazılı özrü bekliyorum. Biz görmedik ama burada gerekçede sadece şifahen, sözlü olarak o dönem Sayın Başbakana yapılmış olan, içeriğini bilmediğimiz, bize bir şekilde anlatılan bir özür olduğunu düşünüyoruz. Özür yerine gelmemiştir. Yazılı olmalı, kamuoyuna açık olmalı, kamuoyu bunu bilmeli. Sayın Cumhurbaşkanı değil, en başta mağdur olanların ailelerinin bunu bilmesi lazım çünkü içlerinin rahat olması lazım.
Ben az önce yukarıda bir girdim, yakınları ne demiş, ne dememişler? Gerçekten, her konuşan patlıyor yani. "Bizim haberimiz olmadan, bize danışılmadan, bizimle konuşulmadan nasıl böyle bir şey yaptı?" Öztürk Bey'in söylediği. Bu anlaşma yapılırken bu ailelere anlatılabilir, gerekçeleri anlatılabilir, Türkiye'nin küresel ve bölgesel anlamda izole olduğu, politik anlamda bu ilişkilerin kurulması gerektiği, belki fedakârlık, feragat etmeleri gerektiği kendilerine anlatılabilir. Bir sürü yolu, yöntemi var bunun. Ama gerçekten, basına yansıdığı kadarıyla, benim gördüğüm kadarıyla, bu insanlar çok ciddi bir sıkıntı içerisinde. O kadar büyük bir mesele, o kadar büyük bir olay karşılığında "Al 20 milyon doları, üzerini kapatalım." Vallahi, bu devletin de verecek 20 milyon doları var bu insanlara yani yok mu, bizim vergilerimiz yok mu? O açıdan da tam bir sorun yumağı.
Son olarak, yine bu Gazze ablukası üzerinden... Arkadaşlar, sadece Gazze ablukası böyle hafifletildi falan diyoruz. Türkiye, resmî olarak bu belgeyle bunu tanıyor. Aslında, Türkiye'nin tanıdığı, Mavi Marmara olayından önce zaten prosedür neyse Türkiye onu tanıyor. Yani madem böyleydi, o zaman onca kavgayı biz niye bu kadar yaptık, niye birbirimizi bu kadar götürdük?
Dolayısıyla bütün altı yıllık sürecin sonunda, evet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Hükûmeti bir karar almış, İsrail'le bizim ilişkilerimizi normalleştirmemiz gerekiyor ulusal çıkarlarımız gereği, bölgesel çıkarlarımız, pozisyonumuz gereği. Fakat bunu yaparken bile topluma belli bir aleniyet içerisinde, açık, şeffaf bir şekilde bu kaygıları paylaşmak, insanları ikna etmek, böyle bir süreç yürütmek gerekiyor. Bütün bunların hiçbirisi yapılmamış. Şu an sadece Mavi Marmara'yı maalesef Hükûmet bir kambur olarak görüyor, sadece kamburdan sıyrılmaya, kurtulmaya çalışıyor. Durum bundan ibarettir. Biz de bir muhalefet şerhi yazıp bu düşüncelerimizi ekleyeceğiz.
Son olarak da, Sayın Başkan, sanırım 5'e kadar muhalefet şerhiydi...