| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi(2/1783) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .07.2017 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonun saygıdeğer üyeleri, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi selamlıyorum.
18 maddelik İç Tüzük değişikliğinin 15'nci maddesini görüşüyoruz. Birazdan 16... Aslında bu 14 ve 15, 16; hepsi birbiriyle son derece yakından ilişkili ve ilintili. Bu maddede de İç Tüzük 161'de, buradaki düzenlemede görüşmeler sırasında Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanına Başkanlık görevinin yerindeyken Başkan Vekiline ve burada milletvekiline -Sayın Tanal'ın söylediği gibi- yine, burada bir ayrıcalık getiriyor. Yani seçenler seçilenler karşısında yine güçsüz ve dayanaksız bırakılmaktadır.
Seçilenlere özel bir ayrıcalık getirilmektedir. Aslında, bu tabii ki işte uzun yıllardır uygulanan bir İç Tüzük. Yine, üniter devlet anlayışıyla ilgili, idari yapıyla ilgili bir düzenleme getiriyor. Bu yasal düzenlemelerle, idari yapılarla ne kadar tedbir, önlem alınırsa alınsın, yazılırsa yazılsın, ülkede barışı, kardeşliği, dostluğu, sevgiyi pekiştirmediğimiz sürece yazılı çerçeveler içerisinde ülkede birliği, beraberliği, üniter devlet anlayışını korumak ve kollamak mümkün değildir.
Şimdi, bu düzenlemeyle birlikte tabii ki Sayın AKP Genel Başkanı ve Grup Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a akıl almaz ayrıcalıklar zaten vardı, daha da bununla beraber, milletvekillerinin Mecliste kürsüde konuşma haklarının engellenmesiyle ayrıca bir ayrıcalık tanınıyor.
Şimdi, baktım ben. Özellikle Cumhurbaşkanlığı döneminde açılan davalarla ilgili. Mesela Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin son bir buçuk yılında 26 kişiye hakaret davası açılmış, Abdullah Gül'ün görev süresinin son bir buçuk yılında aynı nedenle açılan dava sayısı 139 olmuş. Şimdi, gelelim bugünkü Cumhurbaşkanının durumuna, bakalım. Yani Adalet Bakanlığının son yayımladığı verilere göre Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğu günden 2016 yılının sonuna kadar Cumhurbaşkanına hakaret suçundan dolayı yani TCK 299'dan toplam 6.272 dava açılmış arkadaşlar, 6.272 dava açılmış. Sadece 2016 yılı için bu sayı 4.187, 2017 yılı ve Başbakanlık dönemini eklersek toplamda 10.000'i aşkın ceza davası açılması anlamına gelmektedir bu. Sayısını bilmemekle birlikte buna tahminen binlerle ifade edilen hukuk davasını da ekleyebilirsiniz.
Şüphesiz, açılan her dava mahkumiyetle sonuçlanmıyor, 689 davada beraat kararı verilmiş ama mahkumiyet oranları yüksek. Dahası TCK 299'dan ceza davası açılabilmesi için sadece savcının kanaat getirmesi yetmiyor, Adalet Bakanlığının da ikna olup izin vermesi gerekiyor. Bu davaların açılması çeşitli yollarla oluyor. Bir çoğunda Cumhurbaşkanının avukatı şikâyette bulunuyor. Yani kabaca, Cumhurbaşkanına hakaret edildiği konusunda savcılık makamının bugüne kadar on bin kez ikna olduğunu, bu trendle yüz bin kez de ikna olma ihtimali olduğunu öngörebiliriz. Yani bir bakıma aynı kişi, kendisine haksızlık yapıldığını bugüne kadar on bin, bundan sonra da muhtemelen yüz binlerce kez göstermiş olacak.
Peki, karşılığında durum ne? Cumhurbaşkanını dava eden az sayıda vatandaşın durumu nedir diye baktığımızda da zaten Cumhurbaşkanı ceza davalarında sanık olamıyor, hukuk davalarında ise davalı olabiliyor. Benim doğrudan bildiğim bir iki örnekte -en bilineni de Baskın Oran davasıdır- dava davalının ifade özgürlüğü bulunduğu gerekçesiyle reddedildi. Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra aksi örnek var mı, onu da bilmiyorum ama muhtemelen hiç kimse Cumhurbaşkanına karşı hukuk davasını kazanabilmiş değil bugüne kadar.
Burada ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Bir kişi yüz bin kez haklı çıkıyor ama bir kez bile haksız çıkmıyor arkadaşlar. Bunun eşi benzeri dünya tarihinde var mıdır bilmiyorum ama daha önce ifade ettiğimiz üzere AİHM'in "Cumhurbaşkanına hakaret suçları AİHS'e aykırıdır." derken saptadığı tam da buydu. Cumhurbaşkanı da nihayetinde bir insandır. Bazen haklı, bazen de haksızdır ama en önemlisi diğer insanlarla eşittir. O yüz bin kere haklı, bir kere bile haksız olamaz. Böyle bir denklem akla, mantığa ve tabii ki adalete de aykırıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2014 yılıydı tahmin ediyorum, Recep Tayyip Erdoğan bir muhalefet partisi liderini zürriyetsizlikle suçladı, bir Cumhurbaşkanı bir muhalefet partisi liderini zürriyetsizlikle suçladı fakat hakkında hiçbir işlem yapılmıyor. Her gün televizyonlara çıkıyor, parti liderine, milletvekiline, vatandaşa ağza alınmayacak her türlü galiz sözleri söylüyor ama demin söylediğim gibi yüz bin kez haklı çıkıyor, bir kez bile haksız çıkmıyor arkadaşlar. Yine, Recep Tayyip Erdoğan muhalefet liderlerine "Sen zerdüştsün, ben Sünni'yim. Sen Dersimlisin, Kürt'sün, Alevi'sin." diye, çıkıyor meydanlarda, binlerce insanın olduğu yerde hakaret ediyor ve bu ülkenin savcısı, yargıcı, hiç kimse kalkıp da "Ya, sen Cumhurbaşkanısın, sen parti Genel Başkanısın. Nasıl kalkıp böyle bir şey söyleyebilirsin?" diye hakkında hiçbir işlem yapmıyor, yapamıyor.
Şimdi, böyle bir dönemde, siz İç Tüzük değişiklikleriyle birlikte milletvekillerinin yasama görevlerini iyice kısıtlayıp, âdeta ağzına bant yapıştırıp hiç konuşmaması için birtakım önlemler ve tedbirler alıyorsunuz. Altı yedi gündür burada yapılan konuşmalarda gerek iktidar partisi gerekse müttefik parti bu değişimin 16 Nisan referandumunun bir sonucu olarak bir zaruretten kaynaklandığını ve bu nedenle bir İç Tüzük değişikliği yapıldığını dile getiriyorlar oysa hiç de böyle olmadığını hepimiz açık ve net bir şekilde biliyoruz.
Hâlen yürürlükte bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü Cumhuriyet Senatosunun da bulunduğu çift Meclisli dönemde 5 Mart 1973 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş, 1 Eylül 1973 tarihinde yürürlüğe girmiş. Aradan geçen kırk dört yılı aşkın süre içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nde çeşitli maddelerden 155 değişiklik yapılmıştır. Şimdi, evet, bizler de muhalefet partisi milletvekilleri olarak söylüyoruz, diyoruz ki: Evet, İç Tüzük'ün değişmesi gerekiyor, doğru ama bu şekliyle değil, bir yamalı bohça yaparak bunu düzeltemeyiz. Bizim oturup iktidarıyla muhalefetiyle, bütün partileriyle, yetmez, sivil toplum örgütleriyle, meslek örgütleriyle, uluslararası alanda bu konuda akademik kariyer yapmış, bu konuda sözü olan herkesin bir araya gelip genel anlamda bir İç Tüzük değişikliğini yapmamız gerekir. Buna hayır demiyoruz, bununla ilgili daha önceden de yapılmış çalışmalar var ama şimdi, sadece 16 Nisan referandumunu bahane ederek muhalefet partisi milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığını, kürsüde söz söyleme özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü bu düzenlemelerle, para cezalarıyla veyahut da sürelerin kısıtlanması veyahut da sürelerin ortadan kaldırılmasıyla önlem almayı demokrasilerde asla başvurulması mümkün olmayan tutum ve davranışlar olarak görüyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bir İç Tüzük değişikliğine ihtiyacımız var ama daha demokratik, daha özgür, daha barışçı ve herkesi kucaklayan bir İç Tüzük'e ihtiyacımız var. Bu İç Tüzük'ün düzenlemeleriyle Parlamentoda barışı, kardeşliği, özgürlüğü, demokrasiyi, insan haklarını değil, daha fazla ambargoyu, daha fazla ifade özgürlüğünü engelleyen, kesen bir durumla karşı karşıyayız. O nedenle, sizden bu düzenlemelerin bir kez daha düşünülmesini... Daha önümüzde zaman var, 16'ncı madde var, 17 var, 18'inci maddeler var, bunların bir kez daha düşünülerek... Biz dün akşamki konuşmalardan sonra biraz umutlandık, ya, bu düzenlemelerde yarın belki bir düzeltme yapılacak, belki bunların birkaç tanesine yeni baştan bir redaksiyon yapılarak bize yakışan bir İç Tüzük gelir dedik ama büyük bir hayal kırıklığı yaşadığımızı da söylememiz gerekiyor. Bu hayal kırıklığı tabii ki ilk kez değil, bugüne kadar -Parlamentoda yaklaşık altı yıldır böyle- her geçen gün Parlamentoda milletvekillerinin söz haklarının, ifade özgürlüğünün kısıtlandığını ve söz söyleme özgürlüğünün ellerinden alındığını burada görüyoruz ve şahit oluyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söylenecek bütün sözler söylendi. 16'ncı madde para cezasını da beraberinde getiren... Ben 16'ncı maddede burada olmayacağım, 21.30 uçağıyla İzmir'e gideceğim. Sayın Başkan, biraz önce Almanya'dan, İngiltere'den çeşitli örnekler verdi yani Almanya'daki, İngiltere'deki demokrasi, parlamento özgürlüğüyle eğer bizdeki aynı ise söyleyecek bir sözümüz yok ama oralardaki parlamento işleyişinin, parlamenter sistemin ne kadar demokratik, ne kadar açık ve net bir şekilde olduğunu, biz de ise milletvekillerinin ne kadar sıkıntılı bir yasama görevi yaptığını, muhalefet partisi milletvekillerinin âdeta tecrit edildiğini burada bizler yaşıyoruz.
Dolayısıyla, bu düzenlemelerin demokratik ve çağdaş bir ülkede asla kabul edilebilir düzenlemeler olmadığının altını çiziyorum ve bir kez daha ama bir kez daha yeni baştan, sıfırdan bir İç Tüzük hazırlanmasıyla ilgili, iktidar ve muhalefet partisi milletvekillerinin, gruplarının ve diğer meslek örgütleri ve sivil toplum örgütlerinin, baroların, hepsinin katılabileceği sivil, demokratik bir İç Tüzük hazırlanmasını söylüyor, hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım.