Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) (Alt komisyon metni) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 18 .07.2017 |
EROL DORA (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu üzerinde değişiklik yapılmak istenen madde usul hakkında konuşma yani İç Tüzük'ümüzün 63'üncü maddesi üzerinde bir değişiklik teklifi var. Bunu biraz değerlendirmek istiyorum kısaca.
Anayasa'nın 95'inci maddesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını kendi yaptığı İç Tüzük hükümlerince yürüteceği düzenlenmiştir. Fakat mevcut İç Tüzük'te ve Meclis çalışmalarına ilişkin bazı konularda hiç hüküm bulunmadığı, bazı maddelerinin ise yeterince açık olmadığı görülmektedir. Bu gibi durumlarda Genel Kurulda izlenecek yolun belirlenmesindeki en önemli araç usul hakkında yapılan görüşmeler sonrasında oluşan Parlamento teamülleridir. Şimdi 63'üncü maddeye baktığımızda görüşmeye yer olup olmaması başkanı gündeme veya Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma usullerine uymaya davet, bir konuyu öne alma veya geriye bırakma gibi usule dair konular diğer işlerden önce konuşulur. Bu yolda bir istemde bulunulursa 10'ar dakikadan fazla sürmemek şartıyla lehte ve aleyhte en çok 2'şer kişiye söz verilir. Şimdi mevcut madde bu şekildedir yani burada getirilmek istenen değişiklik 10'ar dakikadan fazla sürmemek süresine ilişkin olarak 3'er dakikadan fazla sürmemek süresi getirilmiş bulunmaktadır. Tabii şimdi usul tartışmaları açılabilmesi için de bazı şartların olması gerekir. Örneğin İç Tüzük'ün açık bir hükmünün ihlal edilmesi. İç Tüzük'te açık bir hüküm bulunmadığı hâllerde Başkanın tereddüt edip Genel Kurulun görüşünü almak istemesi, konunun ilk defa gündeme gelmesi ve ilk defa uygulama yapılacak olması nedeniyle usul belirlenmesi, İç Tüzük'te açık hüküm bulunmaması veya o konuya ilişkin farklı uygulamaların varlığı, İç Tüzük'te hüküm bulunmamasına rağmen teamül hâline gelmiş bir uygulamanın Başkan tarafından dikkate alınmaması gibi nedenlerden ötürü biliyorsunuz Mecliste usul tartışmaları açılmaktadır. Şimdi buradaki tabii biliyorsunuz bizim her zaman şikâyet ettiğimiz özellikle doktrinde ve Sayın İyimaya tarafından da hazırlanmış olan raporlarda da ve daha önce de Anayasa Mahkemesinde sunmuş oldukları dilekçelerde de hep Parlamentonun kendi hukukunun oluşturamaması gibi sitemler, ifadeler kullanılmaktadır. Şimdi buraya baktığımızda yeni neyi görüyoruz? Biraz önceki maddede de yine bir süre kısıtlaması vardı, aynı şekilde burada da yine 10 dakikalık süre en çok 3'er dakikaya indirilmek istenmektedir. Şimdi burada biz her zaman vurguluyoruz "millî irade" diyoruz. Özellikle seçilmiş olan milletvekilleri halkın iradesini temsil ediyorlar ve dolayısıyla bu iradenin de özgürce bir şekilde Mecliste tecelli etmesi açısından da milletvekillerinin ifade özgürlüğünün çok önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Ama burada yine hep milletvekillerinin söz hakkına ilişkin olarak getirilmiş olan özgürlükler, sürelerde dikkat ederseniz hep kısıtlanmaya gidilmektedir. Bu da aslında biraz milletvekilinin saygınlığına ve itibarına da gölge düşürmektedir. Maalesef bu da bizim şansımıza tekabül eden bir durumdur. Aslında hem milletvekilinin özgüven içerisinde, özgürce kendi görevini, kendi seçmenlerine ve ülkenin sorunlarına ilişkin olarak görevlerini yerine getirmesi için Mecliste kullanabileceği sürenin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Fakat getirilmiş olan bu Tüzük değişikliğinde, bu teklifte genellikle süreler kısıtlanmaktadır, ifade özgürlüğü kısıtlanmaktadır. Bu şekliyle giderken özellikle Türkiye'nin şu anda Avrupa Birliğiyle tam üyelik sürecini devam ettirdiği bir süreçte başta Kopenhag Kriterleri olmak üzere 21'inci Yüzyılda... Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi ilk dönemde iktidara geldiğinde birçok pozitif değişiklik yaptı ve Avrupa Birliği sürecini başlattı, müzakereleri başlattı ve en önemlisi de mesela azınlık vakıflarında çok önemli değişiklikler yaptı. Bu konuda yeni yönetmelikler çıkardı. Ellerinden alınmış olan mülkiyetlerinin geri verilmesi noktasında hem yönetmelikler çıkardı hem de 2008'de bir Vakıflar Yasası çıkardı. Tabii birçok eksiği olmasına rağmen cumhuriyet tarihini değerlendirdiğimizde özellikle cemaat vakıflarına ilişkin olarak ve onlara uygulanan politikaları değerlendirdiğimizde bunları önemli reformlar, pozitif gelişmeler olarak değerlendirebiliriz.
Şimdi Mecliste bu şekilde milletvekillerine İç Tüzük'te tanınmış olan bu hakların, ifade özgürlüğünün bu şekilde kısıtlanması ülkemize hiçbir şey kazandırmayacaktır. Hani hep diyoruz ya biz "parlamento hukukumuzu henüz oluşturamadık." Şimdi hep biz Avrupa'dan mı yeni yasaları, sözleşmeleri alacağız? Neden ülkemizde de biz hukuk üretemiyoruz gerçek anlamda? Evrensel hukuk temelinde, evrensel düşünce özgürlüğü temelinde neden biz hukukumuzu geliştiremiyoruz?
Şimdi şu anda var olan tüzükte de tabii birçok değiştirilmesi gereken madde olmasına rağmen ve bu konuda da daha önceki özellikle 23'üncü ve 24'üncü dönemlerde birçok Anayasa uzlaşma, İç Tüzük'le ilgili uzlaşma komisyonları oluşturulmuş olmasına rağmen orada çok detaylı bir şekilde tartışmalar yapılmış. Bu iki üç gündür bütün bunlar tartışılmaktadır. Fakat yaklaşık seksen madde üzerinde de bir konsensüs sağlanmıştı. Şimdi bunlar üzerinden devam edilmesi gerekirken bu şekilde başta yürürlük maddeleri olmak üzere on sekiz maddelik böyle bir değişikliğin yapılması Parlamentomuza, ifade özgürlüğüne ve milletvekillerinin millî iradeyi temsil etme özgürlüklerine büyük kısıtlamalar getirdiğini görebiliyoruz.
Bir ara da tabii özellikle çok tartışıldı. Neden bir parlamento akademisi kurmuyoruz? Bunu bir kez daha buradan Anayasa Komisyonunda ben dile getirmek istiyorum. Şimdi aslında bu tür tartışmaların yapılması iç tüzüklerin hazırlanması noktasında özellikle bu akademi parlamentolarının çok önemli olduğuna inanıyorum. Bu konuda uzman profesörlerin, Anayasa uzmanlarının bu tür akademilerde görev alması neticesinde bu tür tüzüklerin hazırlanmasında onların raporlarından, görüşlerinden yararlanabileceğimizi düşünüyoruz. Bunları tartışmamız gerekirken bu tür kısıtlamalara gitmek ülkemize, demokrasimize, insan haklarına, özellikle milletvekillerinin özgürce görevlerini yapma misyonuna büyük kısıtlamalar getirdiğini düşünüyorum. Bu açıdan İç Tüzük'te şu anda var olan o biliyorsunuz zaten uygulamada da, Meclis teamüllerinde de hep gördüğümüz gibi yaklaşık bu tür usul tartışmalarında genellikle 3 dakikalık bir süre verilmektedir. Bu da zaten Meclisi yöneten Başkanın veya Başkan Vekilinin inisiyatifine bırakılmış olan da bir durumdur. Dolayısıyla 10 dakikalık böyle bir süreyi 3'er dakikayı aşmamak üzere şeklinde böyle bir kısıtlamaya gitmek Parlamentomuza, Meclisimize, demokrasimize, özgürlüklerimize herhangi bir kazanım sağlayamayacaktır. Bu açıdan da şu andaki maddenin olduğu gibi korunması şeklinde görüşümüzü ifade ediyor, tekrar Komisyonu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.