| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 18 .07.2017 |
MURAT BAKAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; gecenin bu saatinde hepinizi saygıyla selamlıyorum çünkü bu saatte çalışmak gerçekten saygı duyulacak bir şey.
Arkadaşlar, bugün burada biz İç Tüzük'ü görüşürken bir yandan da Mecliste 490 sıra sayılı Kanun Tasarısı görüşülüyor. Tabii, hem buradayız hem orada. Az önce orada konuşma yaptım, o konuşma bitti, geldim buraya, buradaki çalışmalara katılayım diye. Orada bir şey dikkatimi çekti, kanunun genel gerekçesinde, diyor ki: "İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda yapılan düzenlemelerle istinaf kanun yolu kabul edilmiş ve bölge idare mahkemeleri de bölge adliye mahkemeleriyle birlikte aynı tarihte faaliyete geçmiştir. Belirtilen -dikkatinizi çekerim- hukuk reformuyla hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının temini bakımından hızlı ve etkili bir yargılamanın gerçekleşmesi için çok önemli bir adım atılmıştır." Şu an görüşülen kanunun genel gerekçesi Mecliste.
Şimdi, burada İç Tüzük'le ilgili, genel olarak "adalet" kavramıyla ilgili, hakla ilgili, hukukla ilgili, adil yargılanmayla ilgili tek tek milletvekillerine sorsak; Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili arkadaşlarıma sorsak, Milliyetçi Hareket Partisi, bizler, HDP milletvekili arkadaşlarım, herkes ortak bir kanaat sergileyecektir. Ama zaman zaman bunu ifade etmek, bunu söylemek yetiyor mu? Yetmiyor. Eyleminizle de buna uygun davranmanız gerekir.
Şimdi, bakıyoruz Türkiye'deki konjonktüre. Birkaç gün önce 69 yaşındaki ülkemizin ana muhalefet partisinin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu yirmi beş gün 450 kilometre "hak, hukuk, adalet" diyerek yürümüş, bu yürüyüşü tamamlamış. Bir yandan Nuriye ve Semih diye henüz hakkında bir yargı kararı olmayan, kesinleşmemiş, kendi hakkını, hukukunu aramak için barışçıl bir eylem yapan ve açlık grevinde kritik aşamadayken tutuklanmış iki mağdur var; diğer taraftan, daha dün hak savunucusu, insan hakları savunucusu 6 kişi tutuklanmış. Türkiye Gazeteciler Sendikasının verilerine göre 157 gazeteci sadece gazetecilik yaptığı için hapse girmiş, 2016 yılında Küresel Çapta Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 113 ülke arasında ülkemiz 99'uncu sıraya gelmiş. "Millet iradesi" diyor Adalet ve Kalkınma Partisi, bunun üzerine bir siyaset inşa ediyor. Milletin iradesiyle seçilmiş milletvekilleri tutuklanmış, tutuklu yargılanıyorlar, Parlamentoda milletin iradesini temsil edemiyorlar. E, şimdi, hak, hukuk, adalet kavramında buradaki herkesin birleştiğini söyleyebilir miyiz değerli arkadaşlar? Değil. Eylemli olarak bunu yapmıyorsunuz. İç Tüzük'teki pozisyonunuz da aynı şekilde. İç Tüzük'le ilgili konuşsak herkes Meclisin iyi çalışması, kaliteli yasama faaliyeti yapılması noktasında hemfikir ama icraata geldiğinizde on dakikalık süreyi üç dakikaya indirerek bir kaliteli yasama faaliyetinin önüne geçiyorsunuz.
Şimdi, tüm bu olan bitenler bir şeyi ifade ediyor. Diyor ki Hazreti Ömer: "İnandığınız gibi yaşayamıyorsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız." Tam da sizin durumunuz bunu yansıtıyor arkadaşlar. Söylemler ile eylemler arasında ciddi bir farklılık var.
Şimdi, dün paradigma değişikliğinden bahsettim Milliyetçi Hareket Partisinin durumuyla ilgili ama Sayın Başkan uyarınca "Söz süreniz bitti." diye, sözümü tamamlayamadım. Bugün onu tamamlamak istiyorum.
Paradigma değişikliğiyle ilgili anlatılan bir anekdot vardır, özellikle üniversitelerde anlatılan bir hikâye vardır. Hikâye ne derece doğru bilmiyorum ama içeriği beni çok etkiler. Onu sizinle paylaşmak istiyorum, bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu İç Tüzük'le ilgili tutumumuzla ilgili. Falkland Savaşı, biliyorsunuz, dünyanın bir ucunda -İngiliz emperyalizminin- Arjantin yakınında sahip olduğu adalarla ilgili. Falkland'ı Arjantin işgal eder, İngiliz donanması yola çıkar. Yüzlerce parça, dünyanın en güçlü donanmalarından biri. Donanma yoldayken karşıdan bir ışık görür, öndeki muhrip mi artık, destroyer mi arkada amiral gemisine der ki: "Önde bir ışık var, yolumuzdan çekilmiyor." "Uyarı yapın." der, uyarı yaparlar, "Derhâl çekilin yoldan, Britanya donanması geliyor." Karşıdaki ışıktan, telsizden ses gelir, "Çekilemeyiz." Bu sefer bir üst komutana söylerler, derler ki: "Önümüzden çekilmiyor, donanma hızla ilerliyor." "Bir daha uyarı yapın." Bir daha uyarırlar. Yine der ki karşıdaki "Biz çekilemeyiz." En son, donanma komutanı amirale ulaşır, amiral alır eline mikrofonu, der ki: "Britanya donanması tüm topları, tüfekleri, füzeleriyle üzerinize geliyor, derhâl çekilin." Karşıdaki der ki: "Çekilemeyiz kardeşim, biz deniz feneriyiz." Bizim İç Tüzük'teki pozisyonumuz deniz feneri arkadaşlar. Biz Parlamentonun hakkını, hukukunu savunmaya devam edeceğiz, Parlamentoda muhalefetin sesinin susturulmasını engelleyeceğiz ve bununla ilgili de hiç geri adım atmayacağız. Bizim mücadelemiz bunun mücadelesidir. Tüm arkadaşlarımız da bu mücadeleyi ısrarla, defaatle, tekrar tekrar söyleyerek yapmaya çalışıyor, yapıyor.
Şimdi, biz bunu yapıyoruz, sonuç adil bir sonuç mu? Değil. Onunla ilgili de üç bin sene önce Mısır'da Amenemope'nin söylediği bir söz var, onu sizinle paylaşarak sözlerimi sonlandırmak istiyorum. Diyor ki Amenemope: "Tanrı adaleti onu sevene verir." Arkadaşlar, lütfen adil olun. Parlamento çalışmaları adilce, muhalefetiyle iktidarıyla ortak bir akıl çerçevesinde konuşarak, anlaşarak, eleştirileri dinleyerek, süreleri kısaltarak değil, uzlaşarak gerçekleşsin.
Hepinize teşekkür ediyorum.