Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) (Alt komisyon metni) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 18 .07.2017 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
8'inci maddede de aslında yine aynı arka plana dayalı, aynı aklın ürünü bir maddeyle düzenlenmiş İç Tüzük değişikliği yapılmış. Yine söz hakları konusunda sınırlandırma var ve işaretle oylamaya ilişkin düzenleme var. Ben bunun yerine şu üç kavramı tartışmak istiyorum toparlamak açısından, bu maddeye ilişkin zaten alt komisyonda da görüşlerimiz vardı, diğer arkadaşlarım da açıklayacaktır: Tahkir ve tezyifi biraz tartışmamız lazım. Tahkir ve tezyif ne demek gerçekten? 15'inci maddeyle ne getirilmek isteniyor? Bunun Türkçe karşılığı nedir ve demin milletvekili arkadaşımızın da ifade ettiği gibi, söylediğimiz hangi sözler tahkir tezyif kabul edilebilir? Ortak değerleri biraz tartışmıştık bir de bu biraz daha sakıncalı bir konu.
Tezyif -yani sözlük anlamıyla farklı yorumlanabilir ama- bir şeyi değersiz, adi, bayağı, aşağılık göstermeye çalışma, küçültmek isteme, alay etme, eylenme olarak bilinir. Bu maddeyi yani tahkir ve tezyif kavramını en çok 301'inci maddede tartıştık, Türk Ceza Kanunu'nun 301'inci maddesinde çünkü bu konuda çok vahim kararlar verildi ve bu konuda Hrant Dink'i anmadan da geçmek mümkün değil çünkü kendisinin hayatına mal oldu. Rahmetle, sevgiyle, özlemle de kendisini anmak istiyorum.
Şimdi, eski Türk Ceza Kanunu'nda, İtalyan Ceza Kanunu'nun 290'ıncı maddedeki söz aslında tahkir ve tezyif olarak çevrilmişti ve bu terimler yeni kanun yürürlüğe girene kadar da korundu aslında. Burada, İtalyancada şöyle çevriliyor: Değeri düşük, kıymet ve değer anlamına geliyor fakat hukuki anlamı şöyle kabul edilir: "Kurumların politik, sosyal, etik her türlü değerlerini azaltma çabası." olarak. Tahkir ise hakaret etme, hor görme, ehemmiyet vermeme gibi. Şimdi, 301'inci maddede tahkir ve tezyif yerine aşağılama kavramı kullanılmış bu kavramın sakıncalarını ortadan kaldırmak için. Şimdi, Yargıtayın bu konuda bazı kararları var, burada tahkir ve tezyifi Yargıtay ayrı ayrı ele alıyor ve suçun oluşumu için ikisinin birlikte gerçekleşmesini öngörmüyor, ayrı ayrı da değerlendirebiliyor ve Yargıtay birçok kararında, olumsuz kararında hor görme, ehemmiyet vermeme meselesini de basit tahriki dahi suç olarak kabul etmiş. Tabii, bunları niye anlattığımı izah etmedim ama hepimiz biliyoruz, bir haftadır tartışıyoruz İç Tüzük'ü; İç Tüzük'e tahkir ve tezyif kavramı girmesi teklifi var, bunun sakıncalarını hep birlikte tartışalım diye bunları anlatıyorum.
Şimdi, aşağılama kavramı 301'de var. Aslında aşağılama her türlü tavırla ve -yargı kararlarına göre söylüyorum- yazı, işaret, karikatür, tutum, sözle olabilir. Yani, bunda aleniyet şartı var tabii ki. Şimdi, bunda suçun manevi unsuru kasıt. Bu, yargı meselesi için önemli fakat Mecliste nasıl kullanılır onu da ileride tartışacağız.
Şimdi, 301'inci madde 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 159 maddesinin muadiliydi, o şeklide düzenlenmişti. Peki, bu, uygulamada nasıldı ve Avrupa Birliği ilerleme raporlarında bu kavram nasıl tartışılmıştı ona da değinmek istiyorum. 2006 yılındaki rapor çevirisinden şöyle bir kısa bölüm okuyacağım. "Ele alınması gereken birkaç husus mevcuttur. Türk Ceza Kanunu'nun bazı hükümleri, özellikle 301'inci madde şiddet içermeyen düşüncelerin ifade edilmesini kısıtlamak için kullanılmıştır. Yeni Türk Ceza Kanunu'nun bazı hükümlerinde şiddet içermeyen düşüncelerin ifade edilmesinin kovuşturulması ve mahkumiyetle sonuçlandırılması ciddi endişe uyandırmaktadır. Bu durum ülkede otosansür ortamı doğmasına katkıda bulunabilecektir. Özellikle, devletin organ ve kurumlarının yanı sıra Türklüğü ve cumhuriyete hakareti cezalandıran 301'inci madde bakımından bu eleştiri geçerlidir. Bu madde, eleştiri amacı taşıyan düşüncelerin ifadesinin suç teşkil etmemesi gerektiğini belirten bir hüküm taşımasına rağmen şiddet içermeyen düşüncelerin ifadesi sebebiyle birçok defa gazeteci, yazar, yayıncı, akademisyen ve insan hakları savunucuları aleyhine dava açılmasında kullanılmasıdır. Bu nedenle Avrupa Birliği standartlarıyla uygun hâle getirilmesi gerekiyor."
Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ifade özgürlüğü aleyhine yani Türkiye aleyhine yapılmış olan başvurularda çok sayıda karar var düşünce ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği noktasında ve mahkeme ifade özgürlüğünü en çok önemsenen özgürlükler olarak görür ve demokratik toplumun kurucu ana unsurlarından birisi olarak değerlendirir ve demokrasinin gelişmesinin önünde bir ön koşul olarak kabul eder. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi özellikle siyasi nitelikteki ifadeler bakımından dar bir sınırlama alanı bulunduğunu, bu sınırlama alanının Hükûmete yönelik ifadeler bakımından kişiler ve politikacılara göre çok daha dar olması gerektiğini birçok kararında tekrarlamıştır. AİHM, ifadelerin ancak halkı şiddete ve kışkırtma boyutuna ulaştığı takdirde taraf devletlerin müdahalesini haklı bulan bir tutum içerisindedir. Burada önemli olan şiddete açık ve yakın tehlike oluşturacak şekilde çağrıda bulunmaktadır. Kamu yararını ilgilendiren meselelerde, vermiş olduğu Thorgierson kararında bilgi ve fikirlerin açıklanmasını basının görevi olarak görür ve kamuyu ilgilendiren konularda açık tartışmayı engelleyici nitelikte bulmuştur. Buna devam edeceğim maddelerde.
Şimdi, bizim önümüzdeki teklifte 15'inci maddenin son hâlinde şöyle bir şey var: "Türk milletinin tarihine ve ortak geçmişine yönelik hakaret ve ithamda bulunmak, Anayasa'nın ilk 4 maddesinde çerçevesi çizilen anayasal düzeni tahkir ve tezyif etmek." Bunun için açıkladım.
Şimdi, ilk 4 maddenin değiştirilmesini tartışabileceğiz. Anayasa kurucu Meclisi olarak yani sonuçta parlamenterler olarak bunu tartışabileceğiz ama eleştiremeyeceğiz çünkü tahkir ve tezyifi aslında her ne kadar aşağılamak gibi çevirsek de burada her cümle onun aleyhine değerlendirilebilir. Şimdi, bunun kabul edilebilir, izah edilebilir hiçbir yanı yoktur.
Diğer beyanlarımı tekrar etmemek açısından yeni veriler paylaşıyorum. Ben birçok bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Keşke Sayın Şentop da burada olsaydı çünkü Anayasa Uzlaşma Komisyonunda ilk 4 maddeye ilişkin çok güçlü tartışmalar yapıldı 2011 yılında ve o zaman iktidar partisi de 4'üncü maddenin, "Değiştirilemez." şeklindeki hükmün kaldırılması gerektiği yönünde aslında olması gereken bir tutum içindeydi. Ben de o Komisyonda görev yaptığım için ona dair bir paragraf okuyup sözlerimi bitireceğim, sonraki maddelerde tekrar bu Uzlaşma Komisyonundaki tutanaklara geleceğim.
Şimdi, Sayın Şentop diyor ki... Ben demiyorum ama altına imza atıyorum şu anda. Aslında işin hikâyesi de şu: "Türkiye devleti bir cumhuriyettir." aslında değişmez maddeydi, sonra bu 1982 Anayasası'nda 3'e çıktı. Yani bu pek bilinen bir şey değildir. Ona da atıfta bulunayım: 1924 Anayasası'nda, saltanat kalktıktan sonra cumhuriyetle ilgili bir tehlike söz konusu değil, "Türkiye devleti bir cumhuriyettir." şeklinde bir kayıt var. Sonra Millî Güvenlik Konseyinde bu 3 maddeye çıkmış ve 4'üncü maddeyi de generaller getirmiş. Bu da tarihî arka plan bilgisi. İleriki bölümlerde açıklayacağım.
"Peki, nasıl 3 maddeye çıkmış?" diye sorar Sayın Şentop, kendi açıklaması: "Bu Millî Güvenlik Konseyinde 5 generalin Anayasa'ya son şeklini verirken yaptıkları toplantılarda bu bir maddeyle yetinilmemiş, 2'nci ve 3'üncü madde de buna dâhil edilmiş. Böylece ilk 3 madde değiştirilmez, değiştirilmesi teklif edilemez maddeye dönüştürülmüş. Şimdi bunun hukuki bir değeri var mıdır? Hukuki bir değeri varsa hukuken... Tabii ki hukuk kurallarını diğerlerinden ayıran en temel şey, bir müeyyide ve zorlayıcı müeyyidenin olmasıdır. Böyle bir müeyyide var mı? Bir faraziye, bir örnek üzerinden söylemek istiyorum. Diyelim ki 2'nci maddeyi veya 3'üncü maddeyi, Mecliste bir çoğunluk oluştu ve değiştirdi. 550 milletvekili var şu anda. 500 milletvekilinin verdiği oyla değişti. Geriye 50 milletvekili kalıyor, bunlar da itiraz edenler. Şimdi, bu değişiklik geçerli midir, değil midir hukuken? Geçerlidir. Ne olabilir burada bunu geçersiz hâle getirebilmek yani 4'üncü maddeyi işler kılabilmek için? Belki şu düşünülebilir: Anayasa Mahkemesine bu gider ve Anayasa Mahkemesi 4'üncü madde dolayısıyla bunu belki iptal edebilir. Yetkisi var mı? Ayrıca tartışılabilir, bu ayrı bir konu fakat Anayasa Mahkemesi resen kanunların Anayasa'ya uygunluğunun denetimini yapan bir mahkeme değil ki önüne giderse ancak bakabilir. Geriye 50 vekil kalmış, Anayasa Mahkemesinin önüne götürebilmek için yeterli sayıda vekil yok. Dolayısıyla gitmiyor süresi içinde. Şekil denetiminde olduğu için süre de kısa gitmiyor." Ve devam ediyor, burayı atlıyorum. "Şimdi, 4'üncü madde demek ki esasen bir koruma maddesi olduğu hâlde tabii ki koruduğu ihtimaller olabilir ama her ihtimalde koruyacak bir madde değil bu manada. O bakımdan, ben bunu hukuki olmaktan daha çok, yine başında ifade ettiğim gibi, siyasi ve ideolojik bir yönü olduğunu ve daha çok böyle -altını çizerek söylüyorum- totaliter dönemlerde hazırlanan anayasalarda tercih edilen, daha çok kullanılan bir yol olduğu kanaatindeyim. Yani 1982 Anayasası'nda darbeci generallerin 3 maddeyi 4'üncüyle taçlandırması o totaliter dönemin korunma altına alınmak istenmesi şeklinde değerlendiriliyor." Kesinlikle doğru, bu bir totalitarizmdir. Fakat şu anda ne öneriliyor? Bu totaliter sisteme bir de eleştiri hakkı yasaklanıyor. Yani biz 1982 Anayasası'nı, darbeci generallerin hazırlamış olduğu Anayasa'yı eleştirirsek tahkir ve tezyif olarak kabul edilebilir. Bunun hiçbir açıklaması, hiçbir kabul sebebi olamaz. Bu doğrudan Parlamentoda parlamenterlerin konuşmasının yasaklanması anlamına gelir diyorum, teşekkür ediyorum.