KOMİSYON KONUŞMASI

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Şimdi, Sayın Başkan, önce 7'nci maddeye ilişkin kısa bir değerlendirme yapmak isterim.

Bu maddeyle açıkçası demin diğer milletvekili arkadaşlar da söylediler, yani çıplak bir şekilde bakınca sanki sadece hani sözlü olması yerine yazılı olarak verilmesi, özellikle... "Milletvekili veya bakan kendisine ait olan birleşim tutanaklarında geçen beyanının düzeltilmesini isterse Başkanlığa yazılı olarak verir. Bu istem birleşim tutanağına eklenir."

Tabii, buna niye gerek oldu, niye böyle bir gereksinim doğdu? Biz diğer maddeler üzerinde ve geneli üzerinde yaptığımız konuşmalarda aslında bunları ifade ettik. Şimdi, milletvekilinin Mecliste konuşmayla, izahla bütün Parlamentonun, halkın, kamuoyunun duyabileceği bir şekilde kendi beyanını düzeltme hakkı ve şansı varken neden yazılı olarak versin? Yani, burada tabii hepsinin temelinde yatan en önemli gerekçe bir acelemiz var, bir hız lazım yani bu Parlamentonun, ilk günde ifade ettiğim gibi, bir fabrika gibi hızlı üretime geçmesi lazım ve hızlı üretimden de her gün yasaların istenildiği şekilde üzerinde değişiklik yapılarak bu yasaların öngörülen, iktidarın öngördüğü süre içinde çıkarılması. Bu, bir kere her şeyden önce bir kırtasiye demek yani bazen tarihleri yanlış zikrediyoruz, bazen yanlış ifade edebiliyoruz, bazen bizim söylediğimiz yanlış yazılabiliyor ve uygulamada da gerçekten -ben iki yıldır Parlamentodayım, 25 ve 26'ncı Dönemde- bu husus bu kadar da büyük bir zaman almadı yani böyle çok saatler alacak kadar bir düzeltme talebine tanıklık etmedim ve çok sık Parlamentoda Genel Kurula katılan biri olarak söylüyorum. Burada şunu söylemek istiyorum: Demek ki o çok az olan talep bile, hani böyle çok istisnai olarak milletvekillerinin düzeltme istemleri bile iktidarın kabul edemeyeceği bir olgu hâline dönüşmüş.

Bu, kabul edilemez; bu düzenleme diğer düzenlemeler gibi ihtiyaç duyulmayan bir düzenleme. Biz milletvekillerinin halk adına, halk iradesi adına daha çok konuşmasını, daha çok yasama faaliyetinde görünür olmasını, halkın kendisini Parlamentoda daha çok görmesini talep ederken iktidar, tam tersi bir bakış açısıyla milletvekilini görünmez kılmaya çalışıyor. Bu nedenle, bizim bu maddedeki kesinlikle eski -bu değişikliği kabul etmediğimizi ifade etmek istiyorum.

Diğer yandan, sırası gelince, şüphesiz, 15'inci maddeye ilişkin düşüncelerimizi söyleyeceğiz ama maddeler üzerinde çok uzun konuşmadığımız için, en azından ara ara bu düşüncelerimizin de tutanaklarda yer almasıyla belki gecenin ilerleyen saatlerinde ya da yarın iktidar partisi milletvekilleri gerçekten bu konudaki tekliflerini değiştirebilirler. Öncesinden söylüyoruz, iki gündür bu 15'inci madde ve 16'ncı maddeye ilişkin ne kadar vahim sonuçlara sebebiyet vereceğini izah etmeye çalışıyoruz ve hâlâ maddenin bu hâliyle geçmemesi gerektiğini, geçmeyeceğine inanmak istiyoruz.

Şimdi, nedir 15'inci maddenin (3)'üncü fıkrasındaki son cümle? "Türkiye Cumhuriyetinin Anayasa ve kanunlarda düzenlenen idari yapısı ve yerleşim birimlerine ilişkin Anayasa ve kanunlara aykırı isim ve sıfatlar kullanmak." Anayasa'da bazı nitelemeler yapılmış, bazı sıfatlar kullanılmış, isimler kullanılmış, milletvekili bunlara bağlı kalmadan başka bir niteleme ve sıfat kullanırsa burada kınama cezası alacak, Meclisten çıkarılacak, para cezası alacak vesaire vesaire.

Şimdi ben yakın geçmişimize, öyle çok uzağa gitmeye gerek yok, bu isimlerin farklı nitelendirilmesine ilişkin, Sayın Erdoğan Başbakanken çözüm süreci kapsamında 30 Eylülde bir açıklama yapmıştı Demokratikleşme Paketi'nde yer alan -hatırlatmak istiyorum- Nevşehir Üniversitesinin adının "Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi", Siirt'in Aydınlar ilçesinin adının da "Tillo" olarak değiştirilmesini öngören bir açıklama yaptı ve bir ayda bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasallaştı. İlçenin eski ismi kırk dokuz yıl sonra değiştirildi ve "Tillo" oldu. Siirtliler bunu büyük bir memnuniyetle karşıladılar çünkü onlar "Aydınlar" olarak kendi ilçelerini hiçbir zaman benimsemediler ve her zaman eski isimde ısrar etmişlerdi ve tabelalar da değiştirildi ve Aydınlar ilçesi o dönemde iktidarın ifadeleriyle "Tillo" olarak daha iyi tanıtılacaktı. Peki, diğeri neydi? Nevşehir Üniversitesinin adının Nevşehir Hacı Bektaş Veli, Siirt'i söyledim, değiştirildi.

Burada AK PARTİ Siirt Milletvekili Afif Demirkıran o dönem yaptığı açıklamada şöyle diyor: İlçenin adının tüm dünyada "Tillo" olarak bilindiğini ifade ederek, buranın dünyada ilim ve irfan yuvası olarak bilindiğini söylemiş. "Başta İbrahim Hakkı Hazretleri'nin dünyaca ünlü 'Marifetname' adlı eseri olmak üzere pek çok Tillolu ailenin eserlerinde yerleşim yeri adının 'Tillo' olarak zikredildiğini belirterek uluslararası ilim literatürleri de ilçenin 'Tillo' adına tekrar kavuşmasını zorunlu hâle getirmektedir." demiş. Bu, AK PARTİ Siirt Milletvekilinin beyanı. Aynı zamanda, bunun diğer ilçelerin isminin değişmesine de öncülük edeceğini söylüyor ve çok geniş açıklamaları var vekilin o dönemde. Şunu da eklemiş ki katılıyorum bu beyanlara, olması gerekeni ifade etmiş, şu anda olmaması gereken bir önermeyle karşı karşıyayız: Türkiye'nin artık toplumun talepleri ve değerlerini dikkate alarak hareket eden bir ülke olduğunu belirtti, "Bir yanlıştan dönüldü." diyor.

Sonra da Baykan ilçesine bağlı, Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Ziyaret Beldesinin isminin de "Veysel Karani" olarak değiştirildiğini hatırlattı. Şimdi, burada bir tarihsel Tillo özgünlüğünde diğer bütün isimleri bu kapsamda değerlendirmemiz gerektiğini ifade ederek şunu eklemek istiyorum: Tillo Kaymakamı Ceyhun Dilşad Taşkın ise Tillo Belediyesinin 16 Kasım 1951 tarihli 9758 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan Kararname'yle kurulduğunu belirterek, 10 Temmuz 1964 tarihli 11750 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Kararname'yle Tillo'nun adının "Aydınlar" olarak değiştirildiğini söylüyor. Yani 1964'te Aydınlar olmuş ama 2000'li yıllarda tekrar "Tillo" olarak bu Hükûmet döneminde değiştirilmiş ve bunun üzerinden değişiklik şu anda Resmî Gazete'de yayınlandıktan sonra bizim kullandığımız kavram ve resmî kavram da Tillo.

Şimdi, tarih gerçekten kaybettirilemez; hiçbirimiz tarihî isimleri, tarihsel değerleri ve ortak kültürümüzü bu tip yasaklarla, bu tip engellemelerle ve nitelemeleri önlemekle tarihi kaybettiremeyiz. Dil bilimcisi mesela o dönem görüş verenlerden biri ve Fransızca öğretmeni Hasan Asan yer isimlerinin iade edilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek buna destek verdiğini söylemiş. Ve bölgede özellikle eski isimlerin iadesinin bölge insanının memnuniyeti, desteği ve gerçekten kendi aidiyetini daha güçlü bir şekilde hissedeceğini hepimiz biliyorduk.

Şimdi Tillo üzerinden ve Veyel Karani üzerinden bu Tüzük değişikliğini değerlendirelim. Elimde, iki tane köylerimize ilişkin 1968 yılında değiştirilen isimler, köyler, beldeler yani eski isim, yeni isim, nasıl değiştirilmiş, bunlar var. Aslında, keşke Divan Başkanımız, daha doğrusu şu anda Komisyonu yöneten Başkan Vekilimiz izin verse de bütün vekiller olarak tek tek -izin verse de derken tırnak içinde söylüyorum yani hani istersem devam ederim de şey anlamda- hepimiz köylerimizin eski ismine bir baksak. Hepimizin aidiyetleri farklı olabilir ve burada, 1968 yılında bu değişiklikten sonra örneğin neymiş, bir tane bulayım.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Kendi köyünüzü bulun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Kendi köyümü bulana kadar bir saat geçer. Bütün köyler, yani benim merkezi bulmam... Nereliydiniz Sayın İyimaya, bulmaya çalışayım.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Amasya.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Amasya'nın köyü var mı? Burada eski isimler ve yeni isimler var. Yani buradan vermek istediğim örneği, herhâlde derdimi herkes anladı. Bu kitapçıkta eski isimler, yeni isimler ve daha eski değil, 1968 yılında yapılmış, tümüyle bir güncelleme yapılmış. Örneğin Edirne ilinin ilçesi Uzunköprü eski adı -onun yokmuş, diğerini söylüyorum- "Kıçan"mış, "Meşeli" olmuş. Şimdi oralılar "Kıçan" diyebilir ve konuşurken hani olur ya biz milletvekilleri de kendi köyümüzü, ilçemizi, ilimizi eski adıyla zikredebiliriz. Bundan daha doğal, daha etik, daha tarihî, arka plana bağlı ve tabii ki daha doğru olan bu değil mi?

Şimdi, bu maddeyle iktidar partisi ve MHP birlikte bize diyor ki... Madde çok açık, bir kez daha dikkatinize sunmak istiyorum ve bu vahameti ortadan kaldıralım diyorum. Şu madde -maddeye gelince tekrar başka açıklamalarımız olacak tabii ki- "Türkiye Cumhuriyetinin Anayasa ve kanunlarda düzenlenen idari yapısı ve yerleşim birimlerine ilişkin Anayasa ve kanunlara aykırı isim ve sıfatlar kullanmak." Böyle bir yasağı kabul etmiyoruz. Böyle bir yasak kabul edilebilecek bir yasak değildir. Bunun milletvekili tarafından kürsüden ifade edilmesinin cezayla tecziyeyle karşılanması en hafifinden büyük bir -nasıl niteliğim, gerçekten bilmiyorum- tarihe ihanettir, geçmişimize ihanettir, tutarsızlıktır, aymazlıktır yani her türlü kavramla nitelendirilebilir ve bu madde... Niye ben eski ismi kullanmayayım? Tunceli'ye bütün Tuncelililer "Dersim" der ya, yüzde 90'ı. Şimdi, mesela, diyelim çıktı kürsüden "Dersimliyim." dedi ya da Adıyamanlı bir arkadaş "Semsur" dedi, Bingöl'e "Çevlig" dedi, Diyarbakır'a "Amed" dedi. Şimdi bu ceza sebebi mi olacak? Bu madde tam da bunu düzenliyor. Bu nedenle bu İç Tüzük değişikliğinde gerçekten değiştireceğimiz ve reddedeceğimiz çok husus var diyorum.

Teşekkür ediyorum.