KOMİSYON KONUŞMASI

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.

Şimdi, doğrusu bu maddeye ilişkin alt komisyonun raporu da önümüzde mevcut ama maddeye geçmeden önce ben dün konuştuğumuz ve geçen bir maddeye ilişkin düşüncelerimizi özetle tekrar etmek istiyorum. Bu, özellikle TRT yayınına ilişkin, basın yayın özgürlüğünün özellikle bu kadar yok edildiği, gasbedildiği bir ortamda Meclisteki tartışmaların, gündemlerin, yasa yapılmasının, önergelerin halka yansıtılmasının önlenmesiyle beraber birçok başka meseleler de ardı sıra geliyor doğrusu. Yani dün Sayın Elitaş buradaydı, uzun uzun açıklamalar yaptı. Yani bunun daha önemli olduğunu, işte, 21.00'e kadar uzatılacağını, aslında konuşmaların ve Meclis gündeminin halka daha çok yansıyacağına dair açıklamalar yaptı. Ancak biz biliyoruz ki, bu konuda söylenen, iddia edilen ve yaşananlar hiçbir zaman birbirini tutmuyor. Yani bugüne kadar AKP iktidarı döneminde söyledikleri, savundukları tezlerin nasıl aksini yaşama geçirdiklerini yaşayarak deneyimliyoruz. Her gün yeni bir şey deneyimliyoruz. Daha dün OHAL tezkeresi jet hızıyla getirildi Millî Güvenlik Kurulundan sonra ve böyle, neredeyse hiçbirimizin haberi olmadan Meclis gündemine geldi ve geçirildi. Bunun pazartesi günü olmasının da tesadüf olmadığını tabii bilecek kadar, anlayacak kadar da bu iktidarla bir mesaimiz var, vatandaş da bunu gayet yakından biliyor.

Şimdi, basına yansıması tabii ki çok önemli ve iktidar gerçekten kendi aleyhine, kendisini eleştiren, kendisinin hatalarını ifade eden, gerçek dışı beyanlarını ifşa eden açıklamalarının görünmemesi için, duyulmaması için her türlü hukuksuzluğa başvuruyor. Bugün eğer 170 gazeteci içerideyse, bugün Hayat TV, İMC TV ve birçok TV, Van TV, Jiyan TV eğer yayın yapamıyorsa bu, orada AKP'nin yayınları eleştirildiği içindir. Yani basın mensupları burada mesela Komisyon tartışmalarını izliyorlar, fotoğraf alamıyorlar, çekim yapamıyorlar ama kendilerinin bu haberleri yaparken -sözüm hiçbir basın mensubuna şahsen değil tabii ki, ben genel mantığı eleştiriyorum- burada yaptıkları haberlerin de geçmeyeceğini biliyoruz. Diyelim ki objektif yaptılar, hepimizin konuşmalarını geçirdiler ama bir yerlerde bir akıl buna bir düzen veriyor ve bazı sesler görünmez kılınıyor. Buradaki itirazlarımızda olduğu gibi Genel Kurulda da bunlar görünmez kılınıyor ve bu bilinçli bir şekilde yapılıyor, bunların hiçbiri tesadüf değil. Mesela şu anda basın-yayın organlarında ve televizyonlarda HDP'nin neredeyse adının zikredilmemesi doğrudan iktidar partisinin kriminalize etme, ötekileştirme, terörize etme çabalarının, politikasının ve açıklamalarının sonucudur. Size öneriyorum, gerçekten akşam ana haber bültenlerini Sayın Başkan, özellikle iktidar partisi milletvekilleri biliyordur ama biraz daha özenle izleyin. NTV ya da CNN -söylemekte hiçbir sakınca görmüyorum- ana haber bültenlerinde ben defalarca test etmek için izledim, nasıl bir haber verecekler, acaba bugün Mecliste grup toplantıları vardı, önemli gündemler vardı ya da diyelim OHAL tezkeresi geçiyordu, dört parti var Mecliste, bu partilerin sesi ne kadar duyulacak? Şunu bile tespit ettim, "tweet" attığım için rahatlıkla söyleyebilirim. NTV televizyonu "Meclisteki üç parti şunu yaptı." diyor, bir haber geçiyor. Mecliste üç parti var, dördüncü parti yok ya da grup toplantılarını verirken HDP yokmuş gibi davranıyor. Üç parti derken CHP, MHP ve AKP'yi söylüyor ama biz yokuz yani hani HDP yokmuş gibi davranıyor. Yani buna ilişkin sayısız örnek verebiliriz, ne grup toplantılarımız ne basın toplantılarımız ne... Yani bizim adımız zikredilmiyor, verilince de şöyle bir şey oluyor. Emin olun, saniyeler tuttum, böyle özel ilgi alanım hâline geldi, haber bültenlerinde yakalamak, acaba HDP diye bir parti var mı, yahu ben onun milletvekiliyim, bir izleyeyim yani hani bizimle ilgili ne oluyor? Bir bakıyorum altı saniye, yedi saniye ya böyle, ışık hızıyla bir görüntü geçiyor, bizden herhangi birinin ne söylediğimiz söylenmiyor. Şimdi, böyle bir televizyonculuk, böyle bir basın-yayın icraatıyla karşı karşıyayız. Peki, nedir yani bunun sebepleri ne? Yok sayabilir mi bir basın kuruluşu, bir televizyon kuruluşu? Hele hele bir de açık oturumlar var dillere destan. Her gece bir "Özel Gündem"dir, "Türkiye'de Gündem"dir, "Tarafsız Bölge"dir, "Ne Oluyor" dur, vesaire vesaire vesaire açık oturumlara çok giden biri olarak söylüyorum, yahu böyle bir ahlaksızlık olamaz, özür dileyerek söylüyorum. 5 kişi oturuyor HDP'yi dört saat konuşuyorlar, dört saat, bazen beş saat konuşuyorlar. Yahu HDP'nin cevap hakkı yok. Tamam da yani siz o programı yaparken mademki gündemimiz HDP, mademki gündeminiz demokratik siyaset, mademki gündeminiz Anayasa, mademki gündeminiz İç Tüzük, orada bırakın, hukukun en temel ilkelerinden biri, biri suçlama yapıyorsa kendini savunma hakkı vardır. Bizim savunma hakkımız bile televizyonlarda verilmiyor. Kesinlikle ve ben bunu denedim, bir iki defa CNN Türk'te çünkü doğrudan bizi eleştiren değil, biz eleştirilere sonuna kadar açığız, eleştirileri göğüsleyebilecek durumdayız ve kendimizi ifade etme, savunma pozisyonunda olma gibi bir durumumuz da asla söz konusu değil. Bizim siyasetimiz aleni, açık ve herkese bunları her zeminde anlatabiliriz. Arıyorum CNN Türk'ü, diyorlar ki: "İlke olarak biz yayına bağlayamıyoruz, çok özür dileriz, bir soralım." Üç dakika sonra Metiner'i bağladılar, bunu bir kere daha açıklamıştım. Buna benzer birçok, en 5 tane deneyimim var.

Şimdi, böyle bir ortamda Meclis İç Tüzük'ünde TRT 1, efendim, işte dokuza kadar yayın yapacakmış. Dün söylediklerimizin hepsine atıfta bulunuyorum. Peki, TRT 1 ne yapıyor? TRT 1 ile Meclis Başkanlığının protokolü var, Meclisteki çalışmaları yansıtacak, aralıksız yansıtacak. Allah var derler ya, ona henüz formül bulamadılar, kürsüde konuşurken TRT 1 o Meclis yayınında mecburen veriyorlar, artık o kadarına herhâlde bir yol bulamadılar ama TRT 1'de biz hiç ama hiç yokuz. Defalarca RTÜK'e başvurduk, ne seçim döneminde ne referandum döneminde ne grup toplantılarında hiçbir şekilde Halkların Demokratik Partisine yer verilmiyor. Yaptığımız başvurularda da sıfır yayın süresi, sıfır, biz milyonlarca insanı temsil eden Mecliste üçüncü büyük partiyiz. TRT 1 bu gücü kimden alıyor? İktidardan alıyor. TRT 1 iktidardan bağımsız, ari, tarafsız bir yayın organı değil. İktidarın emir ve talimatlarını uyguluyor. Cumhurbaşkanı ya da Başbakan ya da herhangi bir bakan nerede konuşursa konuşsun anında yayını kesip bağlayan TRT 1 bizim çok çok önemli gündemlerimizi yapmıyor. Dün Elitaş'a özellikle sordum, dedim ki: Peki, grup toplantılarını TRT 1 bizimkini yayınlamıyor, aylardır yayınlamıyor, biz özellikle takip ediyoruz, periscope'dan kendi yayınımızı yapıyoruz. Nedir bu protokoldeki yeri, hani Meclis Başkanı protokol yapıyor ya, yasama faaliyeti kamuoyuna yansıyacak ya? Dedi ki: "Özel ve önemli hâller başlığında değerlendiriliyor." Yani TRT'yle Meclis Başkanlığı arasında yapılan protokolde grup toplantıları özel ve önemli hâl" kabul edilir. Herkes için mi? Hayır, HDP için "özel ve önemli bir hâl" yokmuş ve Meclis Başkanlığı bu protokolün bir tarafı olarak bugüne kadar hiçbir uyarıda bulunmamış. Şunu dememiş, Meclis Başkanı ve Meclis Başkanlık Divanı, hepsine atfen söylüyorum, tabii ki iktidara söylüyorum. "Ya, siz ey TRT, biz sizinle bir protokol yaptık, siz bütün partilerin grup toplantılarını -ve ve ve bir sürü mesele var orada- yayınlamak zorundasınız, niye yayınlamıyorsunuz?" demiyor. Tabii, ben bir lüksten söz ettiğimi, aslında komik bir şey söylediğimin de farkındayım çünkü aksinin talimat olarak verildiğini biliyorum. Aksi var, TRT'ye "Her ne kadar aramızda protokol varsa da HDP'yi sakın ha göstermeyin." diyorsunuz. Bırakın eleştirmeyi, bırakın bunun gereğini yerine getirmeyi, bunun aksini yapan, aksini talimat olarak veren bir Meclis Başkanlık Divanı, Meclis Başkanı başta olmak üzere bir tutum var.

Şimdi, efendim, biz geliyoruz burada havanda su dövüyoruz. Ne? 21.00'e kadar yayın olsun olmasın mı? Bu da ileri bir adım gibi gösteriliyor. Ya, tamam da dün Sayın Erkek söylemişti, niye bütün Meclis çalışmaları yayınlanmasın, bunun önünde nasıl bir engel var? Protokole yazın, "Meclis çalıştığı sürece TRT 1 bu yayını yapacak." Niye saatlerle uğraşıyoruz? Şimdi, yedide canlı yayın bitiyor, önemli konuşmaları canlı yayından sonraya atıyorsunuz, efendim farklı gündemleri getiriyorsunuz, "Pazartesi ve cuma günleri ne kadar hayati mesele varsa aman o gün bunu geçirelim, halk izlemesin." Ya, bunlar artık hiç kimsenin gerçekten inanmadığı, ikna olmadığı ve herkesin gerçeği gördüğü bir Türkiye atmosferinde yaşıyoruz. Bu nedenle diğer maddelerde olduğu gibi bu madde de biz siyasette de, hukukta da çifte bir standart olduğunu, ayrımcılığın devam ettiğini ve bu konuda tıpkı Amerika'daki 1960'lı yıllar kadar siyahlara uygulanan politikanın bugün HDP'ye uygulandığını bu tutanaklara geçirmek için burada bu meseleyi açtım. Biz Meclis yayınında TRT 1'in tutumunu da, iktidarın tutumunu da, iktidarın verdiği talimatları da çok iyi biliyoruz, farkındayız ama şu konuda hiç rahat olmayın, hiç önermem: Halk bizi izliyor, bir şekilde izliyor. Biz gerekirse yirmi dört saat halk arasında olarak kendimizi anlatıyoruz, başka kanallarla bunu ifade ediyoruz. sizin elinizde o kadar büyük yayın organları var, o kadar büyük olanaklar var, kocaman bir devlet aygıtı referandumda seferber edildi, yine de AKP'nin Genel Başkanı Erdoğan "Kapı kapı gideceksiniz." dedi. Göz doymuyor ki. Yani zaten basında herkes izliyor, yirmi dört saat izliyor yani uyku dışında sizi izliyor. Bu da yetmiyor, bu sefer "Halka da gidin." diyorsunuz. Biz bu yöntemi de... Yani artık nasıl takdir ederseniz, öyle ifade etmek istiyorum.

Şimdi, önümüzdeki maddeye gelince, açıkçası burada bir meseleyi iktidar partisi istiyorsa... Ben iki yıldır Parlamentodayım, 2009'dan beri de aktif siyasetin içindeyim merkezî düzeyde. Başlangıçta yani "başlangıçta" derken yedi sekiz yıl önce bazen düşünüyordum "Acaba bu iyi olabilir mi? Hani, böyle bir teklif geldi, bir değerlendirelim, düşünelim." diye. Sonra zamanla bu duygu -şahsi olarak söylüyorum- bende şuna dönüştü: "Ya şu maddeyi bir daha okuyayım, acaba altında ne var?" Hani, kesin bir şey vardır yani burada bir amaç var ve muhalefetin aleyhine bir amaç var, lehe hiçbir düzenleme yapılmaz. Dün örnek vermiştim, 2010 referandumunda paket geçsin diye birkaç makyaj maddesi vardı, biri "Kenan Evren'i yargılayacağız."dı. Bütün her yerde makyaj olarak Kenan Evren anlatıldı. "Yargılayacağız." Şimdi, Kenan Evren'in kendi anayasasına sahip çıkmayacağı kadar sahip çıkıyorsunuz, bu konuda sizi gerçekten tebrik ediyorum.

Diğer mesele 16 Nisandaki -her ne kadar çalışmalara katılamasam da- 18 yaş maddesi. Ben şunu dün gibi hatırlıyorum: Anayasa Uzlaşma Komisyonunda o zaman BDP olarak biz seçme ve seçilme yaşının 18 olmasını önermiştik -bir kez daha söylemiştim- Komisyonda kıyamet kopmuştu. "Ya, siz bebekleri mi getireceksiniz Meclise, emzik de getirelim, süt de içirelim. Milletvekili 18 yaşında olur mu?" Böyle tartışmalar oldu. Biz de bunu canhıraş bir şekilde savunduk yani "Hayır, biz inanıyoruz, 18 yaş, gençlik önemlidir." İki gün sonra bir baktık, Erdoğan açıkladı: "Biz siyaseti gençleştireceğiz, 18 yaş..." Niye buraya geldim? 2017 referandumunda da 18 yaş cankurtarandı yani her yerde 18 yaş, sanki başka bir şey yok Anayasa değişikliğinde; tek adama teslim edilmiyor, Parlamento kapatılmıyor, bütün hak ve özgürlükler gasbedilmiyor, her şey antidemokratik bir şekilde dizayn edilmiyor gibi 18 yaşa asılındı, her yerde bu anlatıldı. Bu teklifte de bunlardan bir tanesi şudur: Lütuf ya, 21.00'e kadar yayınlar açık olacak. İşte o da bu teklifin yine arasına sıkıştırılan bir şey.

Maddeyle ilgili de şunu söylemek istiyorum: Burada muhalefetin hakları gözetilmiyor tabii ki. Burada, Parlamentoda, Genel Kurulda çalışırken eğer AKP Grubu uyanmasa vallahi çoğu zaman biz çoğunluğuz yani CHP'yle birlikte, oylama yapılsa... Hatta bir iki defa aldık da çoğunluk olarak. Kimse gelmiyor zaten. Yani oylama sırasında geliyor, sonra çıkıyor. E, şimdi, burada buna yasallık kazandırılıyor "Gelmeyin." deniyor. Yani aslında Meclis iktidar grubu "Ben işim olunca geleceğin Genel Kurula..." Tartışma ilgilendirmiyor, içerik ilgilendirmiyor, kapsam ilgilendirmiyor, toplumun lehine mi, aleyhine mi ilgilendirmiyor; hiçbir şey ilgilendirmiyor. Efendim, madem öyle, yoklama usulünü değiştirelim diye bir maddedir.

Şimdi, Başkanlık Divanı niye oy kulansın? Düşünce açıklayamıyor, tarafsız olması gerekiyor. Yani orada sırf AKP Grubunu tamamlayacak diye o yoklamadan niye sayılsın? Böyle bir şey olabilir mi? Ayrıca Anayasa 96 çok açık. Yani bir kez daha Anayasa Komisyonuna hatırlatmak istiyorum çünkü bizim görevimiz bu Komisyonda, Anayasa Komisyonunun görevi önümüze gelen değişikliklerin Anayasa'ya uygunluğunu denetlemektir. Anayasa'ya açıkça aykırı bir teklifle, bir maddeyle karşı karşıyayız.

Şimdi, 96'da toplantı ve karar yeter sayısı var. Burada açıkça "Türkiye Büyük Millet Meclisi, yapacağı seçimler dâhil bütün işlerinde üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasada başkaca bir hüküm yoksa toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiçbir şekilde üye tamsayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz." Bakanlar Kurulu üyelerine, diğerlerine ilişkin, ayrıca yetki vermeye ilişkin ikinci fıkrası var. Şimdi, açıkça buna aykırı bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Anayasa'ya aykırı bir düzenleme. Anayasa Komisyonunun buna olur vermesi "Anayasa'ya aykırıdır ama evet." anlamına geliyor. Yani Anayasa'ya aykırı ama biz İç Tüzük değişikliğini nasıl burada kabul edelim? Bu olanaklı değil. Biz bu nedenle bu maddenin de... Yine, iktidar partisinin kendi çalışmalarını kolaylaştırma ve muhalefetin elinde olan yoklama istemini, hani iktidarı zorlama, orada hazır bulunma, gerçekten çalışmalara katılma ve tartışmayı güçlendirme zeminini de ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Yani deyim yerindeyse muhalefet partileri hariç, iktidar partisi üyeleri gelmeyebilir, yani Genel Kurul, Parlamento önemsizdir. Gerçi bunu anlamak mümkün çünkü yeni sistemle zaten Parlamento tümüyle saf dışı bırakılıyor. Herhâlde bu yolla da boşuna milletvekillerine zaman kaybı olmasını önlemeye çalışıyorsunuz. Bu yönüyle, tersten bakınca anlamak mümkün ama böyle dolaylı yollardan gitmeye gerek yok, Parlamentonun kapısına kilit vuralım, "Artık tek kişi bu ülkeyi yönetiyor, o da Başkandır, bütün kararları alır, milletvekillerine gerek yok, yasama organında tartışmalara gerek yok, kanunlar buradan çıkmıyor, Anayasa burada değişmeyecek, halk iradesi burada tecelli etmiyor." diye bir kanun hükmünde kararname çıkarın, biz de rahatlayalım, siz de rahatlayın; işin adını koyalım beraber, böylece kamuoyu da ne yapılmak istendiğini görsün diyorum.

Teşekkür ediyorum.