Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)(Alt komisyon metni) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 19 .07.2017 |
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Kaldığım yerden devam etmeye çalışayım, daha doğrusu kaldığım yeri toparlayıp öyle devam etmeye çalışayım.
Şimdi, bu teklifin 14'üncü maddesinde (6)'ncı bent olarak getirilen düzenlemeyi konuşuyorduk; Genel Kurulun çalışma düzenini ve huzurunu bozucu döviz, pankart ve benzeri materyali getirmek ve kullanmak. Bunun neden hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu anlatmaya çalışıyordum. Şöyle bir cümleyle devam edeyim: Bir defa, bu hükme bağlanan sonuç kınama cezasıdır. Evet, kınama cezası da bir disiplin tedbiridir, bir disiplin müeyyidesidir daha doğrusu. Disiplin müeyyidesinin kendi başına zaten bir anlamı vardır. Mesela, bütün disiplin kodlarına bakarsanız -tabii ki çağdaş hukuk devleti normlarına uygun disiplin kodlarından söz ediyorum- uyarma cezası esasen fiilin belli bir ağırlığa ulaşmamasından dolayı belirlenmiş bir cezadır. Eğer biraz daha ağırlaşırsa kınama verilir, biraz daha ağırlaşırsa işte öğrenci ya da memur disiplin hukukunda başka müeyyideler vardır, bizde, Parlamentoda geçici çıkarma cezası. Şimdi, bunun dışında bir ceza vermek istiyorsanız, mesela para cezası vermek istiyorsanız bu cezayı gerektiren bir disiplin suçu tanımlamanız gerekir. "Efendim, kınama cezasının etkili olması için para cezası verdik." demek gerçekten en temel, en ilksel hukuk bilgisinin bütün gereklerini yok saymaktır, onu söyleyeyim. Yani "Efendim, kınama cezası..." E, kınama cezası kendi başına bir disiplin cezası zaten. Eğer kınama cezasından daha ağır bir ceza öngörme niyetiniz varsa o cezayı gerektiren daha ağır fiilleri tanımlayıp koyun, aksi takdirde bu yapılan, hukuk devletinin bütün ilkelerini ihlal etmek sonucunu doğurur. Mesela, bir memura hem uyarma cezası vereceksiniz hem de bu ceza etkili olsun diye aylığından bilmem şu kadar kesme sonucu bağlayacaksınız, yok böyle bir şey yani hiçbir yerde yok. Parlamentonun kendi iç hukukunda kendi iç işleyişiyle ilgili böyle bir norm koyması, ya, en başta Parlamento olma niteliğinin saygınlığına -nasıl söyleyeyim- hakikaten bir darbedir. Yani Parlamento, kendi koyduğu kuralları, kendi iç işleyişi için koyduğu kuralları hukuk devletinin, hatta hukukun en temel kurallarına aykırı bir şekilde formüle ederse, nasıl güveneceksiniz bu Parlamentonun demokratik hukuk devletini yaşatmak için çalıştığına? Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar, gerçekten olamaz. Bazen "Olur mu böyle bir şey?" sözü biraz mizah konusu olmaya başladı ama çok söyletiyor iktidar bu sözü bizlere. Bunu söylüyorsak bu kadar sık, iktidarın da -şimdi, tabii ki bu teklif sahiplerini hep birlikte kastediyorum- iki partinin de bunu düşünmesi gerekiyor.
Disiplin cezaları duruma göre kademeleniyor. Kademelenmenin amacı da fiilin ağırlığına göre uygun ceza vermek. Kınama kendi başına bir cezadır ve bunu gerektiren fiil de demek ki bu kadar olmuştur. Bu nereden geliyor? Hukuk devletinin bir ilkesi daha var arkadaşlar, disiplin hukukunu en doğrudan ilgilendiren kurallardan biridir ya da disiplin hukukunu da çok doğrudan etkileyen bir kuraldır; cezalar ve tedbirler amaca dönük olmalıdır ve orantılı olmalıdır. Amaca dönüklükten kastımız şu: Ceza hukuku normlarını koyduğunuzda suçu önlemek gibi bir amacınız var ve önlemek istediğiniz suçu, koyduğunuz normun hukuki konusunu yani korunmak istenen değeri dikkate alarak bir ceza tespit ediyorsunuz. Çağdaş hukuk devletinde, diyelim ki işte bir insana tokat atmak idam cezası gerektirmez. Orantılılık diye bir şey var ve amaca uygunluk diye bir şey var. Bu iki ilke bu tür normları koyarken mutlaka dikkate alınmak zorundadır, bunları dikkate almadığınız takdirde de tamamen keyfî ve siyasi amaçlı bir düzenleme yaptığınız sonucuna varma hakkına sahip oluyoruz.
Şimdi, bunun başka boyutları da var, bu düzenlemenin. Yani bu söylediğimi, umarım, yeterince açık anlatabilmişimdir. Bir defa kınama cezası gerektiren fiilleri saydınız ve bunlara kınama cezası sonucunu bağladınız, yaptırımını bağladınız, amenna. Esasen, bu hüküm dışında diğerlerine bir itirazım da yok. Parlamentonun da kendi iç işleyişini bir düzen içinde yürütme hakkı ve sorumluluğu vardır, bundan da hiçbir tereddüt duymaz kimse yani mantıklı olan da budur, hukukun gerektirdiği de budur fakat bunun dışına çıktığınız takdirde bu amacı da bir kenara bırakmış oluyorsunuz.
Şöyle devam edelim: Bu para cezası doktrinde de para müeyyidesi. Doktrinde ceza benzeri düzenleme olarak kabul edilir, disiplin hukukuyla getirildiğinde. "Disiplin hukukunda para cezası olmaz." diye bir şey yok, öyle bir iddiada bulunmuyorum, disiplin hukukunda da para cezası olabilir ama o para cezasının da o kurumun iç işleyişini düzenleme amacına uygun olması lazım ve ayrıca fiille orantılı olması lazım, hem fiille hem de amaçla orantılı olması lazım. Bunun dışına çıkma durumu... Eğer gerçekten korkusuz bir Anayasa Mahkemesi olsa derhâl Anayasa'ya aykırılıktan iptal edilir yani bundan da hiç şüphe duymuyorum. Gerçekten, bizim mevcut Anayasa'ya da aykırıdır bu.
Şimdi, işin bir de düşünce özgürlüğü boyutu var.
BAŞKAN - Hocam, şöyle: Hocam, bu 3 maddede çok kesmeyeceğim ama çok konuşmacı da var. Kendinizi ayarlarsanız...
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Ben onu ayarlayacağım. İsterseniz hiç müdahale etmeyin
BAŞKAN - Etmiyorum, buyurun.
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Çünkü konuşmamamızın gerektiğini düşündüğümüz yerde hiç söz almadık, mesela 12'nci madde işte uzlaşmayla geçti, hiç konuşmadık, başka maddelerde söz alma gereği duymadık ama burada uzun uzun anlatmak durumundayız ve isterseniz, bence Sayın Başkan, hiç müdahale etmeyin.
BAŞKAN - Ben etmek istemiyorum.
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Etmeyin de bence. Biz de derdimizi, meramımızı anlatmaya çalışalım.
Şimdi, buradaki düzenleme, ifade özgürlüğüne bir sınırlamadır. Neden? Anayasa'mızın 26'ncı maddesi, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetini düzenliyor ki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde de diğer uluslararası belgelerde de bu özgürlük, çok evrensel bir şekilde şöyle tanımlanıyor zaten: "Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim ve başka yollarla, tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir." Düşünceyi açıklama özgürlüğü sadece konuşarak kullanılmaz, sadece yazı yazarak kullanılmaz. Resim göstererek veya pankart taşıyarak ya da üstüne bir tişört geçirerek de kullanılır. Bunların hepsi düşünce özgürlüğünü kullanma araçlarıdır.
Şimdi, burada, bu düzenlemede teklif sahiplerinin karıştırdığı bir şey var. Eğer "döviz, pankart ve benzeri materyal" demeseler "Genel Kurulun çalışma düzenini ve huzurunu bozan eylemler" deseler olabilir bu, olabilir çünkü Genel Kurulun kendi düzeni vardır, bir eylem yaparsınız, bu eylem o çalışma düzenini aksatır ve bunu da bir disiplin hukuku sonucuna bağlarsınız. Ama döviz, pankart ve benzeri materyali getirmek ve kullanmak tek başına hiçbir zaman Genel Kurulun çalışma düzenini de huzurunu da bozmaz. Benim bir pankart taşımam, dikkat çekmek amacına yöneliktir, sözle yapamadığımı başka bir araçla yapma çabasıdır. Fakat şöyle diyelim: Ben getirip bütün o pankartları Başkanlık Divanının üstüne koysam, oraya bir bez pankart bağlasam, afiş assam e bu huzuru bozan, daha doğrusu düzeni bozan bir eylem olarak görülebilir, disiplin suçu olarak tanımlanırsa ben onun müeyyidesini göze alarak gene yapabilirim. Fakat öyle bir hüküm getirildiğinde "Bu, hukuk devleti ilkelerine aykırıdır." itirazı hafif kalır, çok inandırıcı olmaz.
Elbette, Genel Kurul sürekli eylem alanı değildir, bu konuda da mutabık kalmamız zaten kolay ama belli ki bu düzenleme son zamanlarda Genel Kurulda bazı konulara dikkat çekmek için muhalefet partisi milletvekillerinin yaptıkları bazı etkinlikleri engellemek amacıyla getirilmiştir. En başta, bizim eş genel başkanlarımızın ve milletvekillerimizin tutuklanması sebebiyle resimlerini Genel Kurula getirmemiz büyük ihtimalle teklif sahiplerinin hoşuna gitmemiştir, büyük ihtimalle bir daha bunun yapılmasını engellemek istemişlerdir. Sadece o değil, başka konularda da resimler, pankartlar taşındı. Mesela Soma katliamına dikkat çekmek için, Sevgili Özgür Özel'di galiba, baretle kürsüye çıkmıştı, 301 kişinin ismi getirildi. Bunların Genel Kurulun çalışma düzenini ve huzurunu herhangi bir şekilde bozduğunu iddia etmek kesinlikle inandırıcı değil, kabul edilebilir bir şey değil. Bu, ifade özgürlüğünü başka araçlarla kullanmak anlamına gelir. Bir de zaten milletvekillerinin ifade özgürlüğü mutlak koruma altındadır 83'üncü madde gereğince. Milletvekilleri ifade özgürlüklerini sadece konuşarak değil, işte dediğiniz bazı yöntemlerle de kullanabilirler. O zaman bunları huzur ve düzeni bozabilecek eylemler olarak göstermek, böyle bir madde koymak yanlıştır. Çünkü -muğlak olduğunu da söyledim bu ifadelerin- oturumu yöneten başkan ya da başkan vekili pekâlâ, hoşuna gitmeyen herhangi bir fotoğrafı, herhangi bir işareti ve pankartı huzuru bozucu bir materyal getirme ve kullanma olarak yorumlayabilir. Buna kınama cezası verilecek fakat kınama cezasıyla yetinilmiyor, otomatik, başka ceza konuluyor. İşte bu, 83'üncü maddeye de aykırıdır. Elbette Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk devleti olduğunu öngören 2'nci maddeyi de ihlal ediyor. Bu tür keyfî kullanımlara çok müsait.
Belli ki siyasi rahatsızlıklar sonucu kaleme alınmış düzenlemeler getirildiğinde Parlamentonun demokratik niteliği bir kez daha yaralanmış olur. Zaten söz hakkı kısıtlamaları, muhalefetin etkili olma imkânlarının sınırlanması Parlamentonun itibarını da işlevini de zedeliyor ama aynı zamanda muhalefeti bu tür, hele ağır para cezası sonucu da bağladığınız disiplin hükümleriyle terbiye etmeye kalkarsanız artık muhalefetsiz bir parlamento istediğinizin ayrıca kanıtlanmasına gerek olmayacak bir durum ortaya çıkmış oluyor. Muhalefetsiz parlamento ise parlamento değildir arkadaşlar. Bir meclis olabilir o ama demokratik hukuk devletinin istediği ya da öngördüğü anlamda bir Parlamento olmaktan çıkar. Bu da ülkeyi giderek, demokrasinin kalan az, cılız unsurlarından da iyice uzaklaştırmak anlamına gelir.
Bu nedenle, söylediğim bütün bu argümanları, lütfen, hukuki ve siyasi bütün bu argümanları tekrar dikkate alın ve bu hükmü bir kez daha gözden geçirin. Arzu ederseniz bizler de yardımcı oluruz.
Son bir nokta daha. Bakın, para cezası eğer getiriyorsanız bunun böyle "partiel" bir şekilde belirlenmesi de disiplin hukukunun ve hukuk devletinin mantığına uygun değildir. Kademelendirilebilecek bir para cezası ancak disiplin hukuku açısından bir karşılık, bir temel bulabilir.
Elbette şunu söylemiyorum: Bir defa para cezasını bu hükümden mutlak şekilde koparmanız gerekiyor. Para cezası getirmek istiyorsanız başka fiiller koyun. Para cezası bu 160 ve 161'den sonra, isterseniz 162 diye ya da ek bir şey koyun, "para cezası gerektiren fiiller" diye belirleyin ama para cezasını da fiilin ağırlığına göre takdir etmeyi mümkün kılacak...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 163'te para cezası. 160'ta para cezası yok, var mı?
MİTHAT SANCAR (Mardin) - 161 ve...
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 160, 161'de para cezası yok, 163'de var.
MİTHAT SANCAR (Mardin) - 163... Ama kendi başına fiiller yok. 163'te fiiller yok, fiiller 161 ve 162'de var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - 160, 161, 162; 163 hepsini...
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Tamam ama para cezası kınama cezasının sonucu, para cezası geçici çıkarmanın sonucu. Ayrıca para cezası gerektiren bir fiil tanımlanmış değil, onu demek istiyorum. İki cezanın otomatik sonucu bu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Ama 160 tanımlıyor zaten fiilleri.
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Hayır hayır. Onların karşılığı kınamadır Sayın Elitaş yani o fiillerin karşılığı kınama cezasıdır. Her bir fiilin bir karşılığı var ve o da kendi maddesinde zaten düzenleniyor. Deniyor ki... "Kınama cezası şu hâllerde verilir. Geçici çıkarma cezası şu hâllerde verilir. Para cezası şu hâllerde verilir." diyeceksiniz. "Kınama cezası gerektiren fiil aynı zamanda para cezası sonucunu doğurur." dediğimiz anda bütün saydığım hukuk devleti ve disiplin hukuku ilkelerini -ama tabii ki çağdaş hukuk devletlerindeki ilkeleri kastediyorum- tamamen ihlal etmiş oluyorsunuz. O nedenle, bu düzenlemeyi, 15'inci maddede konuşurken tekrar hatırlatacağım. 15'inci maddeyi ayrıca bu açılardan gözden geçirmeniz yetmez hatta değiştirmeniz gerekiyor.
Efendim, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Sancar, ben teşekkür ediyorum.