KOMİSYON KONUŞMASI

EROL DORA (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, öncelikle hepinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlıyorum.

Tabii, İç Tüzük üzerinde değişiklik öngören bu teklifin maddelerine ilişkin yapılacak değerlendirmeler sadece bir maddeye indirgendiğinde, aslında değişiklik teklifinin genel amacını gözden kaçırmak gibi bir risk bulunmaktadır. Bu nedenle, her bir değişiklik maddesi, aslında milletvekilinin, özellikle muhalefet milletvekillerinin ve parti gruplarının söz alma, ülke sorunlarını dile getirme, bu çalışmaların basın yoluyla kamuoyuyla paylaşılması ve daha da can alıcısı, milletvekilinin sorunlarını dile getirme biçimlerinin önemli ölçüde kısıtlanmasını öngördüğünden, bir maddeyi diğerinden ayırmak çok da mümkün görünmemektedir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, örneğin teklifin 2'nci maddesiyle yapılan düzenlemeyle birlikte parti gruplarının grup önerileri, mevcut uygulamalarda yerleşen teamüllere göre asgari 40 dakika görüşülüyorken bu sürenin toplam 14 dakikaya indirgenmesi öngörülmektedir. Muhalefeti oluşturan partilerin ülke sorunlarını sınırlı da olsa Meclis gündemine taşıyabildikleri bir mekanizma olan grup önerilerini üçer, beşer dakika konuşmaya indirgemek, muhalefetin zaten oldukça sınırlı olan gündem oluşturma imkânını da hedef almak anlamına gelmektedir. Tabii, muhalefetin Meclis Genel Kurulunda gündeme taşımaya çalıştığı meselelerin sadece Meclis TV aracılığıyla, o da belirli bir saate kadar kamuoyuna yansıtabildiği gerçeğiyle birlikte düşündüğümüzde, konuşma sürelerine getirilen bu kısıtlamalarla, ele alınan konu üzerinde nitelikli bir müzakere yapılmasının da önü kapatılmak istenmektedir. Elbette Meclis içerisinde yapılan müzakerelerin kamuoyuna yansıtılmasının sadece Meclis TV aracılığıyla yapılamayacağı aşikârdır. Değişiklik teklifinde, Meclis TV'nin Genel Kurulun açık olduğu zaman dilimi boyunca yayın yapmasının önündeki engelin hâlen kaldırılmıyor olması da başlı başına bir sorun olarak orta yerde durmaktadır. Bu durum, kamuoyunun kendi temsilcilerine ilişkin bilgi alma, haber alma haklarının önündeki engelin devam etmesi anlamını taşıyor.

Bunun yanında, özellikle bir yıldır uygulanan OHAL sürecinde iktidar tarafından kapatılan, kapısı mühürlenen muhalif görsel ve yazılı basın kuruluşları da dikkate alındığında, muhalefetin kendi sesini, yaptığı çalışmaları kamuoyuyla paylaşması da büyük oranda ortadan kaldırılmış durumdadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhalefetin Türkiye'nin en temel sorunlarını grup önerileriyle gündeme taşıması oldukça önemlidir. Zira kanun teklifi, çeşitli usullere tabi olup muhalefetten gelen kanun tekliflerinin öncelik kazanması, gündeme oturması, mevcut şartlar altında mümkün değildir. Dolayısıyla, esasında, geriye sadece grup önerisi imkânı kalmaktadır.

Açıktır ki bu düzenleme, iktidarın denetlenmesi imkânını gittikçe ihtimal dışı bırakacaktır ve ülkede olup biten, yurttaşlarımızın karşı karşıya kaldığı ve birçoğu iktidarın veya idarenin ihmallerinden, yanlış uygulamalarından, suistimallerinden kaynaklanan birçok sorun Meclis gündeminde hak ettiği yeri bulamayacaktır.

Bakınız, özellikle son bir yılda keyfî OHAL uygulamaları ve yayınlanan kanun hükmünde kararnameler neticesinde ortaya çıkan önemli sayıda ve nitelikte hak ihlalleri gerçekleşmiştir. Ve biz milletvekillerinin görevi, özellikle muhalefet partilerine mensup milletvekillerinin görevi, bu hak hukuk ihlallerini Meclis gündemine, dolayısıyla kamuoyu gündemine taşımaktır.

Şimdi, İç Tüzük'te yapılması planlanan değişikle, yurttaşların uğradığı hak ihlallerini Meclis gündemine taşıyarak bu sorunların çözümüne ilişkin müzakere yürütmek gereksiz bir konuymuş gibi ele alınmakta, hem milletvekillerinin asli görevlerini yapmaları engellenmekte hem de yurttaşların Meclise olan bağları, Meclise olan güvenleri ya da beklentileri zedelenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, konuşma sürelerinin kısıtlanmasına ilişkin değişiklik teklifinin 8'inci maddesinde de benzer bir durum görülmektedir. Yapılan düzenlemeyle, usule ilişkin gündemlere dair onar dakikalık konuşma hakkının üçer dakikayla sınırlandırılması öngörülmektedir. Meclisin doğru yönetilmesi, usulle ilgilidir. Usule dair bir yanlışta Meclis Başkanının Meclisi İç Tüzük'e uygun yönetmesi gerektiği, her milletvekilinin oturumu yöneten Divana hatırlatması gereken temel bir haktır. Bu düzenlemeyle, Meclisi usule uygun yönetmeyen Meclis Başkanının tutumu meşrulaştırılmaktadır. Bu konuda söz hakkının üç dakikaya düşürülüyor olması ise milletvekilinin Meclis Başkanının görevini hatırlatan usule dair ifadelerinin sınırlandırılması anlamına gelmektedir. 9'uncu maddeyle benzer biçimde, milletvekilinin söz hakkı elinden alınmakta ve milletvekilinin yapacağı itirazın yazıya indirgenmesi söz konusudur.

Değerli milletvekilleri, tabii, maddelerin tek tek ayrıntısına girmekten ziyade şu açık ve net olarak görülmektedir ki teklif bir bütün olarak iktidar eksenli ve iktidarın güdümünde bir Meclisi daha fazla mümkün kılmak gayesiyle kaleme alınmıştır maalesef. Örneğin iktidar partisinin sayısal çoğunluğuyla, içeriğine dahi bakılmaksızın muhalefet tarafından talep edilen Meclis araştırması mekanizması, düzenlemenin 12'nci maddesiyle âdeta ortadan kaldırılmaktadır.

Yapılan düzenlemeyle, genel görüşme ve Meclis araştırması önergelerinin Genel Kurulda okunması işlemi kaldırılmakta, sadece önerge ve özetlerinin milletvekillerine ve Hükûmete bildirilmesi hüküm altına alınmaktadır. Başkanlığın sunuşlarında, mevcut durumda, genel görüşme ve araştırma önergeleri Genel Kurulun bilgisine kâtip üye tarafından okunarak sunulmaktadır. Düzenlemeyle, sadece milletvekili ve Hükûmete bildirilmesi düzenlenmektedir. Genel Kurulda milletvekilleri tarafından Meclis Başkanlığına bir dönem içinde verilen araştırma önergelerinin ve genel görüşme önergelerinin tümünün görüşülmesi imkânsızdır. Milletvekilleri tarafından verilen araştırma ve genel görüşme önergelerinin "Başkanlığın Sunuşları" kısmında okunmasının kaldırılması, milletvekillerinin, siyasi parti gruplarının muhalefetin ülke gündemine dair neleri çalıştığı, neleri gündeme taşıdığı hususu, hem Meclis tutanaklarına geçerek tarihe not düşülmekte hem de kamuoyuna yansıması sağlanmaktadır. Bu hakkın kaldırılmasıyla, muhalefetin söz hakkı ve denetim araçları daha da kısıtlanmakla birlikte, kamuoyunun bilgi edinme hakkı da engellenmektedir.

Değerli milletvekilleri, tabii, teklifin özellikle 14, 15 ve 16'ncı maddeleri, milletvekillerinin kişisel hakaret ve silah taşıma alanlarının çerçevesinin sınırlandırılması konusunu bir kenara bırakırsak çoğulcu demokratik parlamenter sistem bakımından son derece sakıncalı düzenlemeler içermektedir. Bu maddelerde yapılması öngörülen ve ucu açık, muğlak ifadelerle çerçevelenen "huzur bozucu söz, huzur bozucu materyal" gibi tanımlamalar, her şeyden önce, öngörülebilirlikten uzak bir yaklaşımla ele alınmıştır. Örneğin, Genel Kurula huzur bozucu pankart, döviz ve benzeri materyal getiren ve kullananlara kınama cezası verilmesi öngörülmektedir. Öncelikle, bu düzenleme, Anayasa'nın 83'üncü maddesindeki yasama sorumsuzluğuna aykırıdır. Neyin huzur bozucu olduğuna kim, nasıl karar verecektir? Yani örneğin Soma'da toprağa verdiğimiz 300'ü aşkın işçiyi çeşitli biçimlerde Meclis gündemine taşıdığımızda, Ankara Gar katliamında yitirdiğimiz insanlarımızın fotoğraflarını ya da bununla ilgili çeşitli dövizleri Genel Kurul kürsüsünde gündeme getirdiğimizde bu suç olacak mıdır? Yoksa "huzur bozucu" kavramı Meclisi yöneten başkanın insiyatifine, Meclisin çoğunluğunu oluşturan iktidar partisi milletvekillerinin kendi siyasi hassasiyetlerine ya da konjonktürel gelişmelere göre değişecek midir? Genel Kurula döviz, pankart vesaire getirilmesini yasaklayan bu düzenleme, yasama sorumsuzluğu ile fikir ve ifade özgürlüğüne açık bir saldırı niteliğindedir. Bunun altını çizmemiz gerekir ve çağdaş, çoğulcu parlamenter rejimlerin hiçbirisinde böyle iptidai yasaklamalar görmek de mümkün değildir.

Bakınız, argümanlarımızda sürekli olarak çağdaş, çoğulcu, demokratik rejimleri örnek göstermemiz, yüzümüzün oraya dönük olması gerektiğine, yolumuzun o yöne doğru olması gerektiğine ilişkin her zaman düşüncelerimizi ifade etmekteyiz. Hepimizin yüzünün de çağdaş, muasır medeniyetlere dönük olması hepimizin temennisidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önceki maddelerin ele alınışı itibariyle büyük benzerlik gösteren, diğer taraftan, milletvekilinin düşünme, kavrama, yorumlama ve ifade etme, söz söyleme yöntemlerine aykırılık barındıran, aklıselimden uzak bir saikle kaleme alınmış olan 15'inci maddenin yasama sorumsuzluğunu, kürsü dokunulmazlığını yerle yeksan edecek bir niteliği bulunmaktadır. Yapılan düzenlemeyle, Anayasa'nın ilk dört maddesine aykırı ifadeler kullanan, Anayasa ve kanunlarda belirtilen idari yapıyla ilgili farklı tanımlamalar yapan milletvekillerine Meclisten geçici çıkarma cezası verilmesi öngörülmektedir. Meclisten geçici çıkarmayı düzenleyen bu madde, kürsü dokunulmazlığına ciddi bir müdahaledir.

Bakınız, burada hepimiz biliyoruz ama yine hatırlatmamız gerektiği anlaşılıyor. Venedik Komisyonunun yasama dokunulmazlığına ilişkin görüşlerini göz ardı edemeyiz. Venedik Komisyonunun yasama dokunulmazlığına ilişkin en önemli çalışması, Haziran 1996 tarihli "Yasama Bağışıklığı Rejimi" hakkındaki raporudur. Ayrıca, Komisyonunun demokratik bir parlamentoda muhalefetin rolü hakkındaki Kasım 2010 tarihli raporu da bu konuda önemli bir belge niteliğindedir. Her iki raporda da yasama bağışıklığı kurumunun Parlamento üyelerine bireysel koruma sağladığı ve bir kurum olarak Parlamentonun yürütme karşısındaki bağımsızlığına hizmet ettiği hususu vurgulanmaktadır. Venedik Komisyonu, bağışıklığın Parlamento içi muhalefeti çoğunluk karşısında koruyan önemli güvencelerden biri olduğunu da özellikle vurgulamaktadır. Yine, Venedik Komisyonu rapor ve görüşlerinde yasama sorumsuzluğunun temel ve geleneksel işlevi özellikle vurgulanmaktadır. Burada sorumsuzluk kavramının Parlamento üyelerini korumak amacıyla kullanılan oylar ve açıklanan görüşlerle ilgili yargısal işlemlere karşı bağışıklığı ifade ettiğinin altı çizilmektedir.

Yine, parlamento üyelerinin sorumsuzluğu ilkesinin, parlamento ve üyelerinin yürütme karşısında bağımsızlığını, ifade özgürlüğünü ve kuvvetler ayrılığı ilkesini güvence altına almak için öngörülen özel bir koruma şekli olduğu özellikle belirtilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız, buradan hareketle şunun altını çizmek isterim: Kendilerini o makama getiren halkın temsilcileri olarak parlamenterler, azınlıktaki düşüncelere sahip olsalar bile millî egemenliğin bir kısmını ifade ederler ve bu sebepten ötürü, çoğunluk kadar meşrudurlar. Bu bağlamda, iktidar partisi milletvekillerinin söz ve ifadeleri, kavrama ve yorumlama biçimli ne kadar meşru ise muhalefet milletvekillerininki de en az o kadar meşrudur. Millî egemenliğe saygı, çoğulcu demokrasi prensibinin merkezi konumundadır. Yapacağımız düzenlemelerde bu gerçeği göz ardı ettiğimizde, kısa süreli kendi kendimizi avutmuş olmaktan öte, elde edeceğimiz bir kazanım yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; diğer taraftan, İç Tüzük Değişiklik Teklifi'yle milletvekillerine dayatılan, ülkemizde yaşayan etnik ve inançsal bakımdan farklı toplumsal kesimlerin tarihsel düzlemde uğradıkları kimi şiddet vakalarının, trajedilerin dile getirilmemesi, bu travmatik vakaların gerçek yüzünü ortaya koyma çabalarını, bunları aydınlatma çabalarını engelleme girişimidir.

Bakınız, örneğin, sadece Cumhuriyet tarihinde Alevi yurttaşlarımızın maruz bırakıldığı 1937-1938 Dersim, 1980 Çorum, 1978 Maraş, 1993 Sivas, 1995 Gazi katliamı gibi toplumsal travmalar yaratan kıyımlar, Alevi yurttaşlarımızın ve duyarlı tüm demokratik çevrelerin hafızalarında canlılığını korurken, geleceğe dönük umutlu yaklaşımlar üzerinde de gölge oluşturmaya devam eden birer kaygı vesikası niteliğindedir.

Bu bağlamda, Alevi yurttaşlarımızın maruz bırakıldıkları söz konusu bu zorbalıklarla yüzleşilmesi ve bu katliamların ayrıntılı olarak açığa çıkarılması önemli önceliklerden birisi olmalıdır. Kaldı ki bu vakalar, Meclis tarafından araştırılıp gerekli ayrıntılı çalışmalar yapılmadığından ve konuyla ilgili sağlıklı bir yüzleşme henüz gerçekleştirilmediğinden sürekli olarak Meclis gündemine getirilmektedir.

Dolayısıyla, bu kıyımlar, aydınlatılmadığı ve gerçek bir yüzleşme sağlanmadığı müddetçe de Meclisin gündeminde acil yerini korumaya devam edecektir. Bu bahisle, tarihte yaşanmış bu vakaları anmak, açığa çıkarılmasını istemek, bu toplumsal kesimleri temsil eden milletvekillerinin olduğu kadar, tüm parlamentonun da asli görevleri arasındadır. Tarihte vuku bulmuş trajik olayları açığa çıkarmak yerine üzerini örtmeye çalışmak, tarihin tozlu raflarında çürümeye bırakmak, üzerinde konuşmayı yasaklamak, engellemek, cezalandırmak biçiminde yaklaşımlar anlamlı bir sonuç doğurmayacaktır. Aydınlatılmayan her trajedi kanamaya ve toplumun genelini rahatsız etmeye devam edecektir.

BAŞKAN - Sayın Dora, toparlar mısınız.

EROL DORA (Mardin) - Kısa bir konuşmam kaldı Sayın Başkan.

Devletlerin, toplulukların ve kişilerin ancak tarihle gerçekte anlamda yüzleşerek özgürleşebileceklerine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri; inanç gruplarına veya etnik gruplara ya da bu gruplar yoluyla grubun mensubu bireylere yönelik olarak geçmişte gerçekleşmiş şiddet içeren eylemlerin etkili bir şekilde araştırılması ve adaletin gerçekleştiğine dair hiçbir şüphenin bırakılmaması, geleceğin güven ve adalet üzerine inşa edilmesi için vazgeçilmezdir.

Türkiye halkları ve inançları içerisinde oluşan tüm fay hatlarında birikebilen gerilimlerin ortadan kaldırılması için evrensel standartlara uyulması gerekmektedir. Ayrıca, tekçi ve merkeziyetçi devlet yapısının, toplumun farklı kesimlerini çeşitli yöntemlerle mağdur eden siyasetler üretmesine ve çatışmaların yaşanmasına engel olacak ve herkesin kendisi olarak katılabileceği ve aidiyet duyabileceği çoğulcu bir tasavvur oluşturmasına acil ihtiyaç bulunmaktadır. Dolayısıyla, gerek Mecliste milletvekillerine, üniversitelerde akademisyenlere, basın-yayın hayatında gazetecilere ve yazarlara ve daha uzatılabilecek her alanda tarihsel mirasımızda gerçekleşmiş trajik vakaların konuşulmasını, yazılmasını, yayınlanmasını vesaire yasaklamak asla çözüm değildir. Çağdaş dünyanın barış ve yüzleşme yöntemi de bu değildir. Barışık bir yurttaşlar topluluğu inşa etmenin yolu, tarihimizle yüzleşebilmekten geçmektedir. Bu çerçevede, İç Tüzük değişiklik teklifinde yer alan ve milletvekillerinin kürsü konuşmalarını keyfî ve açık uçlu bir biçimde etkileyecek olan bu garabet düzenlemenin özellikle geri çekilmesini bir kez daha talep ediyoruz.

Şimdi, 3'üncü maddeyle ilgili olarak da şunları vurgulamak istiyoruz: Değişiklik teklifinin 3'üncü maddesiyle, mevcut İç Tüzük'ün 37'nci maddesinde yapılan düzenlemeyle muhalefetin komisyonlarda kırk beş gün içinde görüşülmeyen kanun tekliflerinin doğrudan İç Tüzük 37'nci maddeye dayanarak Genel Kurulun gündemine getirilmesi hakkı sınırlandırılmaktadır. Düzenlemeyle, mevcut durumda bir sınırlama yok iken bir milletvekilinin her yasama yılında sadece bir kez bu hakkı kullanabileceği yönünde bir değişikliğe gidilmektedir. Diğer taraftan, her hafta farklı bir siyasi parti grubundan bir milletvekili tarafından bu hakkın kullanılması öngörülmüştür.

Şimdi, mevcut yasama uygulamasını değerlendirdiğimizde, zaten Meclisteki komisyonların tümü, sadece iktidar partisinin verdiği kanun teklifleri ile Hükümet tasarılarını görüşmektedir. Yani bir diğer ifadeyle muhalefet partilerinin hazırlamış oldukları kanun

teklifleri komisyonda dahi görüşülmeye değer bulunmamaktadır. Muhalefetin verdiği hiçbir teklif komisyonlarda görüşülmüyorken muhalefetin komisyonlarda görüşülmeyen bir teklifini Genel Kurul gündemine getirme hakkının bu şekilde kısıtlanması ise muhalefetin bir başka kazanımının daha sınırlanması anlamına geliyor.

Bitmek üzere Sayın Başkan.

Bu yönüyle madde, Anayasa'nın 6'ncı maddesine ve yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde olduğunu ifade eden 7'nci maddesine aykırılık teşkil etmektedir.

Evet, mevcut uygulamada bazı sorunlar olduğu aşikârdır. Ancak, bu sorunların giderilmesinin yolu, bu hakkın kısıtlanması biçiminde olmamalıdır. Her hafta farklı bir siyasi partiden milletvekiline bu hakkın tanınacak olması, iktidar partisini de bu sıraya dâhil etmekte ve zaten yasama çoğunluğunu elinde bulunduran iktidarın lehine, muhalefetin ise aleyhinde olacak bir uygulamanın da önü açılmaktadır.

Beni dinlediğiniz için hepinize saygılar sunuyor, teşekkür ediyorum.