KOMİSYON KONUŞMASI

CELAL ADAN (İstanbul) - Teşekkür ederim, sağ olun.

Şimdi, bölge idare mahkemelerinin işleyişiyle ilgili İstanbul'da hukukçu arkadaşlarla yaptığımız bir değerlendirmenin katkı sağlayacağı düşüncesiyle söz almış bulunmaktayım. Sayın Bakan, Sayın Başkan; ben de hepinize saygılarımı sunuyorum,.

Hukuk sistemimize yeniden giren istinaf kanun yoluyla öncelikle iki dereceli olan yerel mahkeme ve temyiz yargılama sistemi üç dereceli, iki derece istinaf, temyiz hâle gelmiştir. Bununla birlikte ne kadar 5235 sayılı Yasa'nın genel gerekçesinde bölge adliye mahkemelerinin kurulmasıyla birlikte bu yasanın temel amacının, Yargıtayın içtihat mahkemesi olma niteliğinin korunması, yargılamanın güvenli ve hızlı sonuçlanması ve neticede, mahkemelerin verimli, etkili, süratli ve güvenli çalışmalarını sağlamak olduğu belirtilmekte ise de 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda yer alan istinafa ilişkin bazı düzenlemeler değerlendirildiğinde anılan düzenlemelerin bir kısmının istinaf kanun yolunun getiriliş amacına uygun olmadığı görülmektedir. Şöyle ki: İstinaf incelemesiyle hedeflenen amacın, yargılamanın güvenli ve hızlı bir şekilde sonuçlandırılması olduğu dikkate alındığında, sadece hukuki denetimin başında bölge adliye mahkemesine yeniden yargılama yapma yetkisi verilmesiyle yargılamanın hızlı bir şekilde sonuçlandırılması amacına ulaşamayacağı gibi, bu durum, usul ekonomisi ilkesiyle de çelişebilecek niteliktedir. Gerçekten de Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 354 ve devam eden maddelerinde bölge adliye mahkemelerinde yeniden yargılama yapma hakkı ve yetkisi tanınmakta, anılan maddelerde, bölge adliye mahkemelerince yapılacak tahkikat, inceleme düzenlenmektedir. Anılan düzenlemeler neticesinde, bölge adliye mahkemelerinde istinaf incelemesinde kanun yoluyla hukuk denetimiyle birlikte vaka denetimi görev ve hakkı tanınmaktadır.

Yukarıda belirtildiği üzere, istinaf kanun yolunun temel amacında yargılamayı hızlandırmak, Yargıtayın iş yükünü hafifletmek, Yargıtayın içtihat mahkemesi hâline getirmek olduğu hususu göz önünde bulundurulduğunda bölge adliye mahkemelerince dava konusu, uyuşmazlık bakımından yeniden vaka yargılaması yaparak karar verilmesi yargılama sürecini uzattığı gibi bölge adliye mahkemelerinin kesin olmayan kararlarına karşı temyiz yasa yolunun bulunması ve temyiz incelemesinin de ülkemizde uzun bir zaman aldığı gerçeği karşısında, istinaf incelemesinde bölge adliye mahkemelerinin denetim yetkisinin hukuki denetimle sınırlandırılması istinaf mahkemesinin kuruluş amacına daha uygun olacağı kanaatindeyiz.

Tasarının genel gerekçesinde yer verilen, yukarıda alıntı yaptığımız kısmında da belirtildiği üzere, daha önceden aynı şekilde uygulanan istinaf kanun yoluna, arzu edilen yarar sağlanmadığı gerekçesiyle son verilmiş olup mevcut istinaf kanun yolunun hukuki denetimle sınırlandırılmasına inanıyoruz ki yargılamanın daha hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesine hizmet edecektir.

Sayın Bakanım, bir şey mi var?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, hukuki denetim deyince orada teknik bir eleştirim olacak benim.

CELAL ADAN (İstanbul) - Yukarıda yer verilenlerin dışında, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'ndaki düzenlemeler göre istinaf kanun yolunun hem vaka denetimi hem de hukuki denetim yapılan bir kanun yolu olduğu açıktır. Bölge adliye mahkemesi vaka denetimi ise tahkikat aşamasında yerine getirilecektir. Mevcut kanuni düzenleme anılan şekilde olmasına rağmen, ilk derece mahkemelerindeki yargılamanın tahkikat aşamasında hem taraflara tanınan bazı hakların bölge adliye mahkemelerindeki istinaf denetiminin tahkikat aşamasında yasaklanmış olmasına karşı istinaf hakkının yasaklanması iddia ve savunmanın belli şartlar hâlinde karşı tarafın rızasına bakılmaksızın genişletilmesi gibi öğretide haklı eleştirilerden olmuştur. O bakımdan, tasarı kapsamında yapılacak değişiklikler çerçevesinde bu arz ettiğim hususun da değerlendirilmesinin uygun olacağı kanaatindeyiz.

Tasarının 31'inci maddesiyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 361'inci maddesinin (1)'inci fıkrasında yer alan "Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz yoluna başvurulabilir." hükmündeki bir aylık temyiz süresi iki hafta olarak değiştirilmekte. Tasarının 33'üncü maddesinde kanunun yayımı tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği öngörülmektedir. Ancak tasarının kanunlaşarak yürürlüğe girdiği tarihte bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerince verilmiş temyiz yolu açık kalanların olacağı nazara alındığında, kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla verilmiş bu kararlara karış temyiz yolu hukukuna başvurmak isteyen taraflar temyiz süresinin bir ay olduğuna güvenerek yasal haklarını bu süre içerisinde kullanmayı planlarken temyiz süresini iki hafta olarak kısaltan ve derhâl yürürlüğe giren bu kanun hükmüyle karşı karşıya kalacaklardır. Böyle bir durumun, tarafların telafisi imkânsız zararlarına yol açacağı gibi Anayasa'nın 2'nci maddesindeki hukuk devleti ilkesine, 36'ncı maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetine aykırılık teşkil edeceği ortadadır. Dolayısıyla, tasarıya, kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerince verilen kararlara ilişkin temyiz süresinin bir ay olarak uygulanmasına devam olacağına ilişkin geçici bir maddeyle düzenleme yapılmasının hukuka uygun olacağı kanaatindeyiz.

Ceza muhakemeleri kapsamında yapılan incelememiz neticesinde ise aşağıda arz edeceğimiz hususların tasarı kapsamında ele alınmasının uygun olacağı kanaatindeyiz. Bilindiği üzere, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 286'ncı maddesinde bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümlerinin temyiz edilebileceği hüküm altına alındıktan sonra madde düzenlemesi devamında hangi kararların temyiz edilemeyeceği belirtilmiştir. 286'ncı maddenin (2)'nci fıkrasının (a) ve (b) bendinde sırasıyla, ilk derece mahkemelerinde verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adli para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları ile ilk derece mahkemelerinde verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararlarının temyiz edilemeyeceği kanuni düzenleme olarak hüküm altına alınmıştır. Zira, söz konusu madde düzenlemesiyle ilk derece mahkemesince tesis edilecek hapis cezasının süresine göre temyiz yasa yolunun belirtilmesi keyfî uygulamalara yol açabileceği gibi sanıkların yasal haklarında ilk derece mahkemeleriyle değişiklik yapılmasına da neden olacak niteliktedir. Örnek vermek gerekirse, aynı iddia ve delillere istinaden iki ayrı sanık hakkında iki ayrı ilk derece mahkemesinde yapılan yargılamada, bir ilk derece mahkemesinin sanık hakkında hüküm verirken takdiri indirim sebeplerinden TCK'nın 62/1'ini uygulayarak sanığa toplam beş yıl, diğer ilk derece mahkemesinde ise hüküm tesis ederken herhangi bir hafifletici neden uygulanmaması neticesinde sanığa beş yıl on gün hapis cezası verilmesi durumunda birinci sanığın temyiz yasa yoluna başvurma hakkı bulunmazken ikinci sanığa bu hakkın tanınmış olması keyfîliğe yol açabileceği gibi, yasal bir hakkın kullanımını ilk derece mahkemelerinin takdirine bırakmak olur ki anılan düzenlemenin soyut hukukilik kaidesiyle belirlenmesi hukuken daha güvenli olacaktır. Diğer yandan, söz konusu hüküm, izah edilen bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 13'üncü maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesine ve 36'ncı maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetine aykırı düşebilecek niteliktedir. O bakımdan, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 286/2 maddesinin (a) ve (b) bentlerinde yer alan ve kararın temyiz edilip edilmemesi sonucunu doğuran beş yıllık hapis cezası sınırının ilk derece mahkemesince verilecek hapis cezası yerine, esasen, aynı maddenin (c) bendinde yer alan düzenlemede olduğu gibi ve bu düzenlemeye paralel olarak hapis cezasına ilişkin sürenin cezanın üst sınırına göre belirlenmesi ve temyiz yasa yoluna başvurma hakkının cezanın üst sınırına göre tayin edilmesi daha uygun olacaktır.

Tasarı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine inandığımız diğer bir madde de Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 284'üncü maddesidir. Anılan maddeyle, bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı ilk derece mahkemesince direnilemeyeceği, bunlara karşı herhangi bir kanun yoluna gidilemeyeceği öngörülmüş, maddenin (2)'nci fıkrasında ise itiraz ve temyize ilişkin hükümlerin saklı olduğu belirtilmiştir. Bilindiği üzere, bölge adliye mahkemeleri içtihat mahkemesi değildir. Bu mahkemeler, yukarıda belirtildiği üzere, hem vaka hem de hukuki denetim yapan Yargıtay ile ilk derece mahkemeler arasında bulunan mahkemelerdir. Farklı bölge adliye mahkemelerinin aynı ya da benzer davalarda farklı farklı kararlar verebileceği ve bu kararlara karşı sınırlı temyiz yasa yolu imkânı bulunduğu hususları dikkate alındığında, aynı şartları haiz kişiler hakkında farklı cezaların verilmesi kısa zaman içerisinde hukuka olan güveni daha da zayıflatacağı gibi içtihatlarda birlik sağlanması amacından daha fazla uzaklaşılmasına neden olacaktır.

Ayrıcı, birinci sınıf hâkimlerden teşekkül eden bir ağır ceza mahkemesinin aynı seviyedeki hâkimlerden kurulu bölge adliye mahkemesi kararına karşı direnememesi hâkimlere olan güveni zayıflatacağı gibi söz konusu düzenleme Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 9'uncu maddesinde düzenlenen ve yargı yetkisinin Türk milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağına dair inancı zedeleyecektir.

Diğer yandan, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307/3 maddesine istinaden, Yargıtayda verilen bozma kararına karşı bölge adliye ve ilk derece mahkemesince direnme hakkı tanınırken Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 284'üncü maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı ilk derece mahkemelerinde direnme yasağı getirilmesi esasen hukuki denetim yapan içtihat mahkemesi olan Yargıtay bölge adliye mahkemesine nazaran daha güçsüz duruma getirmek olur ki kanun koyucunun iradesinin bu yönde olmadığı açıktır. Anayasa'mızın 154'üncü maddesiyle Yargıtayın adliye mahkemesince verilen kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisi olduğu açık bir şekilde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ve yukarıda yer verilen 307/3 madde uyarınca Yargıtaydan verilen bozma kararlarına karşı bölge adliye ve ilk derece mahkemesince direnme hakkı tanınırken bölge adliye mahkemesi karar ve hükümlerine karşı ilk derece mahkemelerince direnilmemesi esasen hukuka da uygun da değildir.

Sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, tam dinlemedin ama...