| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin Kuruluşu Hakkında Kanun Tasarısı (1/803) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 12 .06.2017 |
KAMİL AYDIN (Erzurum) - Çok teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Şimdi, tabii, üç aşağı beş yukarı yani üniversitenin ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. Bu, kâğıt üzerinde gerçekten iyi bir adım. Mustafa Hoca da söyledi, bugüne kadar Ahmet Yesevi iyi bir adımdı, iyi başladı ama Ahmet Yesevi'yle başlayan o iyi niyetle atılan adım daha sonra istismara yöneldi, maalesef öyle bir hâle geldi ki -mevzuattan mı ya da uygulamadaki aksaklıklardan mı- 15 Temmuza kadar gelen bir süreçte maalesef bazı vakıf üniversitelerinin katkısı da oldu bu işe. Daha sonra da 55 bin öğrenciyi içeren bir sorunsallık yumağıyla baş başa kaldık. YÖK, buna bire bir Hasan Hoca da şahittir, üzerinde çalıştığımız şeylerde de vardı bunlar yani bir kutuplaşma, bir klikleşme, işte bir FETÖ yapısına doğru giden vakıf üniversiteleri maalesef bu mevzuatlardan açık kapılar bularak ya da uygulamadan sorumlu insanların belki istismarıyla hem Balkanlardaki güya bizi temsil eden üniversiteler hem Kafkaslardaki üniversiteler amacından oldukça uzaklaştı ve sonunda bir sorunsallık yumağıyla baş başa kaldık. Bu, cephenin bir tarafı. Öte yandan, şimdi teknik bağlamlı bir üniversite açıyoruz. Türkiye'de teknik üniversiteler var. Kuruluş amacı itibarıyla tamamen teknik konuları ele alacak, aynen bugün Türk-Japon üniversitesi için düşündüğümüz... Devlet üniversiteleri de böyle, bu amaçla, bu insiyakla kurulmuştu; Orta Doğu buna çok tipik bir örnektir.
Şimdi, rekabet nasıl olacak? Yani Türkiye gerçekten genç nüfusa sahip. Üniversiteleşme oranımız yine de her şeye rağmen düşük. Burada bir haksız rekabet doğurur mu diye endişe ediyorum, bir. Özellikle akademisyenler arasında çünkü zaman zaman böyle ikilemler yaşadık yani aynı branştan. Şimdi, bu üniversitenin yüzde 65'i sanıyorum lisansüstü ağırlıklı bir öğrenci profili düşünüyor, yüzde 35'i de lisans ve tamamen teknik ağırlıklı olacak yani mühendislikler olacak, biraz da temel bilimler ağırlıklı olacak. Burada benim korktuğum, Türkiye'de mihenk taşı olmuş, gerçekten gelenekselleşmiş teknik üniversitelere, acaba onların kazandığı o belirli bir imaja, ivmeye, akademik katkıya bir halel getirir mi diye bir endişem var; bir. Bir de öte yandan, yine vakıf üniversitelerimiz var. Acaba diğer vakıf üniversitelerinin kuruluş, işleyiş tarzıyla ilgili yine bir lehte ya da aleyhte birtakım sıkıntılara neden olur mu? İkinci endişem de bu. Bu anlamda tabii biraz daha detaylandırılırsa bakın, Sayın Bakan bir şey söyledi, dedi ki: "Japonya'yla ilgili niye yazmadık? Çünkü Japonya'ya bu işi onu da paydaş olarak doğrudan katmayı düşünseydik orada, malumunuz, kendilerinin bize aktardıkları, bir kanun beş yıl falan sürüyor, aman uzatırız. Kısa süre." Yani beş yıl belki bize uzak bir süre, çok fazla gibi geliyor ama bana da üç gün çok kısa bir süre yani kısa günlerde de üç beş gün içerisine sığdırdığımız zaman hakikaten ileride uygulama çok farklı, teoriden çok farklı; bu her şey için geçerli. Teoride en idealini yazarsınız ama sahaya indiğiniz zaman uygulamada aksaklıkları gördükçe "Vay be, vay be, vay be!" deriz. Mesela, Ceyhun Bey bir şeye değindi. Ben bizatihi o yapı içerisinde çok emek verdiğim için söyleyeyim: Yani efendim, İngilizce eğitim yapmayalım ama bu çocuklara uluslararası... Çünkü "üniversite" kelimesinin içinde var, evrensel bilgilerin toplandığı ve dağıtıldığı bir kavramın çıkış noktasıdır üniversite. Ama kopmasın dünyadan. Şimdi, çok güzel kararlar alındı, YÖK'e gönderdik, YÖK de bunu onayladı: "Yüzde 30 İngilizce eğitim ya da hazırlık sınıfları zorunlu olsun." Bir YÖK Başkanı değişiyor, bir siyasi yapı değişiyor -ben bunu üzülerek söylüyorum, A, B, C, D fark etmiyor ama bir akademisyen olarak çok üzüldüğüm bir şeydir- tam belirli bir kıvama getiriyorsunuz, uluslararası o rekabet gücünü kazandıracağımız bir noktada, Doğu Anadolu'nun ücra bir üniversitesinde dahi çok güzel yayınlar çıkarıp çok güzel işler yapacağınız bir kıvama geliyorsunuz, bir bakıyorsunuz yukarıdan bir karar alınıyor: "Hazırlık sınıfları kaldırılsın. Yüzde 30'u koyduk, yüzde 30'un şartları çok ağırdı, dedik ki: Bir bölümde, gerçekten yurt dışından, İngilizce eğitim yapmış bir yerden doktorasını almış olmak ya da o dersi İngilizce anlatabilecek kapasitede olmak, hiç yoksa KPDS'den A kurundan belgesi olmak." Bu uygulandı, bir baktık ki bir üniversitede bir ya da iki bölüme ancak bu hak tanınıyor; güzel, bu şartları haiz olsun da öyle yapalım ama bazı rektörlerin YÖK'ten aldığı güçle daha sonra hakikaten dejenere edildi, ne oldu biliyor musunuz? Üniversite rektörü karar verdi: "Şu bölüme de o hakkı verin, bu bölüme de o hakkı verin." Yani ondan sonra da maalesef çok iyi niyetle çıkılan bir yol böyle bireysel birtakım kararlarla altüst edildi.
Sayın Başkan, özetlemek istiyorum: Benim endişelerim, bu üniversiteyle birlikte -Allah korusun- hem teknik içerik bakımından devlet üniversitelerimizle bir sıkıntı yaratma hem de öte yandan da vakıf olma hüviyeti noktasında da vakıf üniversiteleriyle ilgili acaba bir eşitsizlik, bir farklılık yaratır mı? Bu da ileride YÖK'e büyük bir külfet oluşturur diye düşünüyorum. İyi düşünüp iyi karar vermek lazım.
Ben teşekkür ediyorum.