Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
Konu | : | Yüksek Teknolojiler Araştırma Merkezi ve Bilim, Teknoloji ve Sanayi İcra Kurulu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/827) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 08 .03.2017 |
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Ben de Sayın Bakanı, Komisyon Başkanını, milletvekili arkadaşlarımı ve buradaki hazırunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün 8 Mart. Ben de Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü tebrik ediyorum. Umut ediyorum ki, kadın cinayetlerinin son bulduğu, kadın istihdamı, kadına yönelik ayrımcı politikaların son bulduğu bir geleceği hep beraber kucaklarız.
Bu arada, yine, dün Bursa'da yaşanan elim kazada kaybettiğimiz kadın arkadaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı, milletimize başsağlığı diliyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bugün Yüksek Teknolojiler Araştırma Merkezi ve Bilim, Teknoloji ve Sanayi İcra Kurulu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine konuşuyoruz. Bunu değerlendireceğiz.
Ama değerli arkadaşlar, yasanın genel gerekçesinde, daha ilk paragrafta TÜBİTAK'ın bilim ve teknoloji politikalarının belirlenmesi, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin icra edilmesi ile kaynak desteğinin sağlanması fonksiyonlarının TÜBİTAK bünyesinden tek bir yapıda toplanmasından kaynaklanan zafiyetlerini teminen araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin icra edildiği, araştırma merkezleri ve enstitülerinin TÜBİTAK bünyesinden çıkarıldığı ve YÜTAM'a devredildiği söylenmektedir. Ancak YÜTAM'la ilgili maddelere baktığımızda, giderek daha fazla ve tehlikeli biçimde merkezîleşen bir yapının hedeflendiği ortadadır. Bu bir çelişkidir.
Gerekçede de, baktığınızda, gerçekten, TÜBİTAK'ın etkisizleştirilmesi, işlevini görmemesinin gerekçesi olarak tekçilik gösteriliyor ama YÜTAM'ın kurulmasının da gerekçesi, yine, tek elden yürütmek olarak ifade ediliyor. Aslında, bu, kendi içerisinde böyle bir çelişkiyi barındırıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mevcut TÜBİTAK Yasası'nda 2 temel yapı vardır: Bilim Kurulu ve Başkanlık. YÜTAM Yasası'nın 1'inci maddesine baktığımızda ise, Bilim Kurulu yerine Yönetim Kurulu gelmiştir. Bilim Kurulunun yerini alan Yönetim Kurulu YÜTAM'ın bir şirket gibi yönetileceğini göstermektedir. Sadece bu detay bile kamusal niteliğin nasıl bir özelleştirmeye tabi tutulduğu konusunda fikir vermektedir.
Bilim Kurulu 17 üyeden oluşmakta, bu aday üyelerin belirlenmesinde YÖK, TÜBA, odalar ve bakanlıklar rol almaktadır. Madde 3'e baktığımızda ise, YÜTAM'da bu sayı 7'ye düşmekte ve aday üyelerin belirlenmesinde tüm yetki Bakanlığa verilmektedir. Bu da teknoloji politikalarının belirlenmesinde akademinin ve sivil toplumun payının artırılması gerekirken yetersiz olan demokratik dizaynın bile iyice yok edilmesi, her şeyin Hükûmet tarafından belirlenmesi anlamına gelmektedir. Kurulun sayı olarak düşmesi işleri hızlandırmayacak, sadece daha dar bir grubun fikrini dayatmasına olanak sağlayacaktır. Yeni sistemde, sadece 4 kişi Türkiye'nin politikalarını belirleyecek kararları alabilecektir.
Üyelerin nitelik değişimi de tedirginlik vericidir. Öncelikle, TÜBİTAK'la ilgili mevcut mevzuatta, kurul üyelerinin seçileceği bilimsel alanlar dahi tanımlanmış; böylece, fen, mühendislik, tıp ve sosyal bilimlerin tamamının kontenjanları net bir biçimde belirlenerek bilim ve teknoloji politikalarının görece daha sağlıklı bir bütün hâlinde ele alınması sağlanmıştır. Ancak yeni yasada, bilim alanlarının kontenjanları kaldırılmış; örneğin, üyelerinin tamamının sadece bir alandan seçilmesinin önü açılmıştır. Bu, fen, sosyal bilimler ve tıp gibi alanlarda yatırım yapmamamın, sadece, dolaysız kâr getiren mühendislik gibi alanlara yönelimin gerekçesi olabilecek, dolayısıyla bütüncül bir politika güdülmemesine yol açacaktır. Oysa fenne, sosyal bilimlere ve tıbba dayanmayan tek yönlü bir politikanın teknoloji taklitçiliğine, sosyal yapıyı dikkate almayan toplumsuz bir bakışa ve insan sağlığını önemsemeyen bir yönelime yol açacağı ortadadır. Hiç şüphesiz ki bu çaba, üniversitelerin kâr getiren mühendislik fakültelerini geliştirirken diğer alanların kontenjanının kısılması projesinden bağımsız değildir.
Üyelerin niteliğiyle ilgili tedirginlik veren bir diğer husus da kamusal niteliğin yerini özel sektöre devretmesinin önünün açılmasıdır. Görünürde YÜTAM'daki 7 üyeden sadece 2'si özel sektör temsilcisi olacak gibi görünürken, aslında yasa tüm yönetim kurulunun özel temsilcilerden oluşmasının yolunu açmaktadır. TÜBİTAK'ta Bilim Kurulu üyelerinin 8'i bilim ve teknolojik alanlarda eser, araştırma ve buluşlarıyla temayüz etmiş ve araştırma ve teknoloji yönetimi konusunda yetkinliği bulunan, bilimsel ve teknolojik sistem, kurum ve birimleri başarıyla kurmuş veya yönetmiş olanlar arasından yani akademiden, 6'sı ise lisans öğreniminden sonra kamu kurum ve kuruluşlarında veya özel sektörde en az on yıl deneyim sahibi olmuş, mesleğinde temayüz etmiş ve üstün nitelikli hizmetleriyle tanınmış kişiler arasından yani özel sektör içerisinden belirlenirken YÜTAM'da bu akademik liyakat şartı bir zorunluluk olmaktan çıkarılmaktadır. Çok açıktır ki, üyelik kriteri olarak hiçbir ayrım ve sınırlama yapmadan "Bilimsel ve teknolojik alanlarda eser, araştırma ve buluşlarıyla temayüz etmiş ve araştırma ve teknoloji yönetimi konusunda yetkinliği bulunan, bilimsel ve teknolojik sistem, kurum ve birimleri başarıyla kurmuş veya yönetmiş olanlar ve lisans öğreniminden sonra kamu kurum ve kuruluşlarında ve özel sektörde en az on yıl deneyim sahibi olmuş, mesleğinde temayüz etmiş ve üstün nitelikli hizmetleriyle tanınmış olmak." demek, üyelerin tamamının, hatta üniversite kontenjanının bile özel sektör temsilcilerinden seçilebilmesinin yolunu açmıştır Sayın Bakan.
Kurulun, uzlaşının, demokrasinin ve tekçiliğin yerine nasıl bir tekçiliği getirdiğini görmek için Başkanın seçilme usulüne bakmak da yeterlidir. TÜBİTAK mevzuatında, Başkan, Bilim Kurulu tarafından müştereken seçilirken, YÜTAM'da Başkan doğrudan Başbakan tarafından atanmaktadır. Bu da, binbir baskı, çarpıtma ve ayrıştırma politikasıyla kişilere dayatılan başkanlık sisteminin doğal bir yansımasıdır.
Başkanlığın demokratik seçim usulünden arındırılmasının sebebi, hikmeti başkanın değişen görevlerinde yatmaktadır. YÜTAM Yasası'nda eskiden kurulun görev tanımında olan personel kadroları, ücret cetvelleri ile personel performans değerlendirme kriterleri ve bu değerlendirmeler kapsamında yapılacak ödemeler ile iş tanımların ve göreve karşılık gelen pozisyonların belirlenmesi işi artık başkanın görevidir, tek kişi bunları belirlemektedir. Yani, Başbakan tarafından atanan başkan yoluyla Hükûmet, akademiden ve sivil toplumdan bağımsız olarak kurumun personel politikasını ve kadrolaşmayı yönetebilecektir; bu, bir demokratikleşme değil, antidemokratikleşme adımıdır.
Yeni yasa ile tanımlanan AR-GE özel hesabı da tanıdıktır. Merkezî yönetim bütçesinin birçok kaleminin Sayıştay denetiminden kaçırılabilmesi için özel hesap denen bir hesaba geçirilmesi hamlesinin buradaki yansıması da bahse konu AR-GE özel hesabıdır. Bu hesapla tüm faaliyetler denetim dışında kalmakta, kamunun bilim ve teknoloji politikası hesap sorulamayacak bir noktaya getirilmektedir. Özel şirketlerin sınırsızca dâhil olabileceği böyle bir yapının nerelere, hangi yolla, nasıl bir kaynak aktarımında kullanılabileceği düşünüldüğünde söz konusu yasa kesinlikle kabul edilemez bir teklif sunmaktadır. Yasayla teknolojiye ayrılan bütçe, Varlık Fonu garabetinde olduğu gibi hesapsızca kaynak aktarma aracı olarak kullanılabilecektir.
Yasa, YÜTAM'ın yanında Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunun yerine Bilim, Teknoloji ve Sanayi İcra Kurulunun kurulmasını da kapsamaktadır. Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu Başbakanın Başkanlığında, Bilim ve Sanayi Bakanı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı, Gümrük ve Ticaret Bakanı, Maliye Bakanı, Millî Eğitim Bakanı, Millî Savunma Bakanı, Sağlık Bakanı, Orman ve Su İşleri Bakanı ile YÖK Başkanı, Hazine Müsteşarı, Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı, Kalkınma Bakanlığı Müsteşarı, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı, TÜBİTAK Başkanı ile bir yardımcısı, TRT Genel Müdürü, TOBB Başkanı, TÜSEB Başkanı ve YÖK'ün belirleyeceği konuyla ilgili gelişmiş bir üniversitenin seçeceği bir üyeden oluşurken Bilim, Teknoloji ve Sanayi İcra Kurulu Başbakanın Başkanlığında, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı ve kurul gündeminin gerektirdiği bakandan oluşmaktadır. Bu da zaten sınırlı olan akademi kontenjanının tamamen kaldırılmasının dışında diğer bakanları da atıl bırakmakta ve gerektiğinde Başbakan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı ile diğer bir bakan olmak üzere 3 bakanla tüm kararların alınmasının önünün açılması anlamına gelmektedir. Bu, hızlı bir karar almayı değil, meselenin tüm boyutlarını hesaba katmadan eksik karar almayı koşullayacaktır.
Bilim, Teknoloji ve Sanayi İcra Kurulunun görevlerine baktığımızda, bir kamu kuruluşunun değil, bir özel şirketin yönetim hedeflerini görmekteyiz âdeta. Bilim ve sanayi alanındaki en üst kurul olacak böyle bir yapının bilimin ve teknolojinin gelişimi için uygun sosyal, toplumsal ve iktisadi ortamı yaratmaktan ziyade, nereye, nasıl yatırımlar yapılacağının araştırmasını yapıp kararını alan bir şirkete dönüştüğünü görmekteyiz. Bilimsiz, bilimsel düşüncesiz, akademisiz, toplumsuz, kâr hırsıyla sağa sola saldıran bir yatırım açlığıdır söz konusu olan.
Sayın Başkan, aslında baktığımızda, TÜBİTAK tamamen kaldırılmak isteniyor ama bunu söylemek zor olduğu için böyle bir kurul kuruluyor. Şimdi, TÜBİTAK'ın bünyesindeki tüm enstitüler, araştırma merkezleri YÜTAM'a bağlanacak, YÜTAM araştırmayı yapacak, parayı YÜTAM verecek ama TÜBİTAK yürütecek; TÜBİTAK neyi yürütecek? Zaten kalanın hepsini YÜTAM yürütmüş olacak, almış olacak. TÜBİTAK'ın varlığı aslında gereksiz bir duruma gelmiştir. Hâlbuki TÜBİTAK'ın bu ülkeye hizmetleri, önemli oranda, geçmişe baktığımızda görülecektir. Rahmetli Sayın Erdal İnönü'nün gayretleriyle zor koşullarla kurulan TÜBİTAK'ın bugün uygulanan istihdam ve tüm kurumlara müdahale eden "benim yandaşım, benim cemaatim, benim tarikatım" anlayışıyla maalesef işlevini yitirmesine neden olunmuştur. Bugün söz konusu yapılması gereken şey, TÜBİTAK'ın bu politikadan kurtarılmasıdır. Gerçi, TÜBİTAK'ta bu durum böyle de diğer kurumlarda farklı mı? Aslında, AKP hükûmetlerinin temel kurumlara yaklaşımı bu cemaatler, tarikatlar ve yandaşlık hesabı üzerinden tüm kurumları ele geçirme, ele geçiremiyorsa içini boşaltma politikasıdır. TÜBİTAK kaldırılmamış gibi yapılıyor ama TÜBİTAK kesinlikle kaldırılıyor. TÜBİTAK'ın kaldırılmasının ötesinde gerçekten Bakanlığınızın adı Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı; şu anda bu getirdiğimiz yasada, tasarıda bilim yok ve olmayan bir bilim üzerine bir sanayi ve teknoloji politikası oluşturulmaya çalışılıyor.
Üniversitelerin niteliğine bakınız, üniversitelerin ne hâle getirildiğine bakınız. Öğretim üyelerinin bugün nasıl ötekileştirildiği, nasıl değersizleştirildiği ve kadro almanın nasıl bir liyakatsizlik üzerinden yürütüldüğünü incelediğimizde, bu getirilen tasarı, dediğim gibi, yeni bir kendine yakın, istihdam edilmiş bir kurum yaratma, TÜBİTAK'ı lağvetme projesidir. Bizim bu tasarıya olumlu bakma imkânımız yoktur, muvafakatimiz yoktur ve herkesi saygıyla selamlıyorum.