Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 29 .12.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Arkadaşlar, hepinizi tekrar selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aradığımız, burada günlerdir konuşuyoruz, ben de son konuşmamı yapacağım. Aradığımız, gerçekten, bir arada nasıl eşit, özgür, kardeşçe yaşayabileceğimiz hukuku arayışıdır, konuştuğumuz şey budur, çağrımız da isyanımız da budur. Yani "Bir adamın anayasası." diyoruz, "Tek adam anayasası." diyoruz. 2 adam bir araya geldiler, 2 temsilci seçtiler, onlar oturdular, bir teklif getirdiler.
Bakın, şurada yaptığımız dokuz günlük görüşmelerde bile o teklifte ne kadar çok şey değişti. İnanın, bir dokuz gün daha çalışsak siz de pek çok noktada daha hata olduğunu göreceksiniz ve çok daha fazla şeyler değişecek. Oysa bizim önerdiğimiz... Bakın, toplumun aşağı yukarı -sizin anketlere göre belli- üçte 1'i şimdilik bilmiyor ama "Ne olursa olsun ben Tayyip Erdoğan'ın arkasındayım." deyip -aşağı yukarı söylüyorum- "Ben bu teklife ne olursa olsun evet diyeceğim." diyor, şu anda gözüken üçte 1'inden daha fazla bir bölümü "Ne olursa olsun ben bu teklife hayır diyeceğim çünkü ben Tayyip Erdoğan'ı sevmiyorum." diyor, üçte 1'lik bölümü de kafası karışık "Ben bakacağım arkadaş, bu teklif ne getiriyor, ne götürüyor?" diyor. Ya, böyle bir toplumla karşı karşıyayız ve kamuoyu yoklamalarında böyle bir karşılık var. Oysa siyasete düşen görev, bir anayasa yapılırken bütün toplum kesimlerini gerçekten bir araya getirip, bu masa veya benzerlerini bir araya getirip gerçekten hepimizin içinde hissedeceği bir anayasayı yapmak.
Bakın, Amerika Birleşik Devletlerinde yaklaşık iki yüz elli yıl önce birileri uzun yıllar çatışmalardan sonra bir araya gelmişler ve bir toplumsal sözleşme yapmışlar ve hâlâ o toplumsal sözleşme geçerli. Her şey muhteşem olduğu için söylemiyorum ama gidip ziyaret ettim, hani başkanlık teklifi getiriyorsunuz diye söylüyorum ve başkanlık teklifinin kısmen demokratik olarak işlediği dünyadaki tek örnek. Ama bakıyoruz, bakın, ben Amerika Birleşik Devletlerini ziyaret ettim bir parlamenter olarak, gittim kongreyi gezdim, senatoyu gezdim, yargı mekanizmalarını gezdim, başkanlık bölümünü gezdim, oradaki bakanlarla görüştüm, bakan yardımcılarıyla görüştüm, sistemi az çok gördüm. Sizin bu getirdiğiniz teklifin orada işleyenle hiçbir alakası yok yani dünyada tek bir şekilde iyi işleyen Amerikan sistemi burada esamesi okunmuyor. Geri kalan modellerin tamamı da, bakın, Başkanlık modellerinin tamamı da antidemokratik ve sürekli sistematik olarak kaos ve sistematik olarak darbelerin devrede olduğu, toplumun huzur bulmadığı ve her anlamda fakir olan ülkelerden bahsediyoruz.
Şimdi, bakın "Siz ne olmak istersiniz Amerikan sisteminde?" diye soralım: Bir kongre üyesi mi olmak istersiniz, bir senatör mü olmak istersiniz yoksa bir bakan mı olmak istersiniz? İnanın, orada görüştüğüm kongre üyelerinin hepsi "Ya, bakan olmak rezil bir şey, ne işimiz olur, ben kongre üyesi olarak çok güçlüyüm, çok saygı görüyorum." diyorlar, o da kongre üyesi. Hele bir senatörü görün, senatörün yanından geçilmiyor, o kadar güçlüler ki ne başkan dinliyorlar, kendi partilerinden olsa bile, bakın, kongre üyesi de senatör de çünkü yerelden gücünü alıyor, kongre üyesi de senatör de başkandan gücünü almıyor, seçildiği yerden gücünü alıyor. O açıdan, başkan eğer ki kendi partisinden olsa bile bir senatör veya kongre üyesi, başkanın getirdiği öneri kafasına yatmıyorsa asla ve asla imza vermiyor veya bir imza verecekse kendi eyaletine, kendi memleketine bir yatırım yapılması karşılığında, bir şey getirmesi karşılığında o şeye "evet" diyor yani "Ben yerelime bir şey yaparsam senin bu önerine evet derim." diyor ve bu bir denge ve denetim mekanizması getiriyor.
Arkadaşlar, bir de oradaki yargıyı görün. Ya, bir yargı üyesinin inanın gördüğü saygı ve bir başkanın bir yargı üyesine bırakın bir gönderme yapmak, bir talimat vermesini, bunu düşünemez bile çünkü orada yargı üyeleri cübbelerinde ilik aramazlar, yargı üyeleri saygı görürler ve bu, bir denge ve denetleme mekanizması getiriyor arkadaşlar.
Bakın, Trump seçildi Amerika'da değil mi? İnanın, elbette üzülenler oldu, Trump'tan nefret edenler var ama kimsede büyük bir kaygı yok çünkü herkes kendi yerelinde kendi seçtiklerini esas alıyor. New York'ta eğer ki Demokratlar seçilmişse New York kaygılı değil. Texas'ta diyelim ki Trump seçildi, evet, önde ama Texas'ta şu anda bu konuyla ilgili herhangi bir değişiklik yok hayatlarında çünkü yerel bir demokrasiye hâkim. Başkanlık modellerinde eğer ki yerel demokrasi yoksa diktatörlük kaçınılmazdır. Gücü yerele dağıtmamışsanız, merkezde gücü toparlamışsanız o güç mutlaka... Yereller anlamında söylüyorum, Kayseri mutlu olabilir, Kayseri'nin büyük bölümü Tayyip Erdoğan diyelim ki başkan seçilecekse ama İzmir mutlaka mutsuz olacaktır, Şırnak mutlaka mutsuz olacaktır. Bu anlamda yerel demokrasiye eğer ki güçleri dağıtmadığımız sürece bu mutluluk ve mutsuzluk, kazanma ve kaybetme duyguları sürekli olarak devam edecektir.
Değerli arkadaşlar, ben on yedi aylık bir parlamenterim, on yedi aylık bir parlamenterim ve on yedi aydır hepinizi gözlemliyorum, inanın bütün parlamenterleri, vücut dillerinizi gözlemliyorum. Mesela milletvekillerinin... Hepimiz burada eşit statüdeyiz, değil mi? Ama mesela bir bakan geliyor, bir milletvekili yanına giderken vücut dilini izliyorum, böyle eğilerek "Sayın Bakanım, benim yerelimde bir şey var." "Tamam, tamam, bakarız o işe." Bakan böyle ya yarım ağız "evet" diyor ya şey yapıyor. Bu vaziyette bir vücut dili.
BAŞKAN - Sayın Paylan, gündeme ilişkin konuşalım.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim, tam da gündemi konuşuyorum.
BAŞKAN - Sayın Paylan, gündeme ilişkin konuşalım.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tam da gündemi konuşuyorum, parlamenter sistem ve başkanlık sistemiyle ilgili gündemi konuşuyorum.
BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlıyoruz.
Yeni bir tartışmaya sebep olacak şekilde...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Yo, parlamenterlerin vücut dillerinden bahsediyorum.
BAŞKAN - Sayın Paylan...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın arkadaşlar, Parlamentonun saygı görmesini istiyorsak bu saygıyı yaratacak olan bizleriz. Şu anda saygı görmüyorsak yeterli olarak yürütmeden, yaratacağınız yeni modelde hiçbir şekilde saygı görmeyeceksiniz. Gücü daha fazla yürütmeye veriyorsunuz, vermeye kalkıyorsunuz ve eğer ki gerçekleşirse Parlamento üyelerinin de zaten bir adamın veya parti başkanlarının -kim olursa olsun- iki dudağı arasında daha fazla olacağı bir modele doğru sürükleniyoruz. Bu saygıyı biz yaratacaksak bunun mücadelesini de hep beraber vermeliyiz arkadaşlar. Burası bu teklifle gerekli saygıyı bulamaz, bulması imkânsızdır.
Bakın, gelen teklifte siz diyorsunuz ki: "Yarın Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası değişebilir." Bazı arkadaşlarımız bunu umut ediyorlar, hani bu teklif geçsin, Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasası nasıl olsa değişir. Siz yetkiyi eğer ki yürütmenin başındaki kişiye, tek adama verirseniz, o kişi bütün parlamenterleri belirleme yetkisini eline aldıktan sonra -anayasal olarak- size o Seçim Yasası'nı ve Siyasi Partiler Yasası'nı değiştirtir mi arkadaşlar 2019'a kadar ve 2019'da kendi belirleyeceği "Padişahım çok yaşa." diye en çok bağıranları listeye yazacağı bir güç elindeyken herhangi bir şekilde yerelden güç alacak ve kendisine karşı itiraz edebilecek parlamenterleri herhangi bir şekilde o listelere yazar mı? Yazmaz, asla yazmayacak ve böyle bir gücü vermeyelim arkadaşlar o tek kişiye.
Bakın, Tayyip Erdoğan'ın tarihe nasıl geçmesini istiyorsunuz değerli arkadaşlar? Tayyip Erdoğan'ı sevenler olarak soruyorum size: Nasıl geçmesini istiyorsunuz?
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Geçti zaten, tarih yazıyor.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Elbette, tarih herkesi yazıyor, tarih pek çok lideri yazıyor, kimini çok kötü yazıyor, kimi kötülükle meşhur oluyor, kimi iyilikle meşhur oluyor.
MARKAR ESEYAN (İstanbul) - Siz kendinize bakın!
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hitler de şu anda tarihe geçmiştir, Mussolini de, Churchill de tarihe geçmiştir, Atatürk de tarihe geçmiştir, herkes tarihe geçmiştir. Kimi iyi anılır, kimi çok kötü anılır. O açıdan, biz, Tayyip Erdoğan'ın tarihe nasıl geçmesini istiyoruz?
Bakın, eğer ki bir lidere sürekli "Padişahım çok yaşa" derseniz, hani "Şeyh uçmaz, mürit uçurur." hesabı, bütün güçleri eğer ki hiç eleştirmezseniz, "Sen ne biliyorsan o iyidir padişahım." derseniz arkadaşlar, inanın, o da kendisini gerçekten "Şeyh uçmaz, mürit uçurur." hesabı o noktada düşünür ve inanın ona yapabileceğimiz en büyük kötülük eleştirmemektir, ona bütün yetkiyi vermektir.
Bakın, dört beş yıl öncesine kadar Tayyip Erdoğan Müslüman dünyada, hani Müslüman dünyada öyle bir örnek yok ya henüz...
BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlar mısınız lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim, tek kişi konuşacağız.
BAŞKAN - Şöyle söyleyeyim: Sayın Paylan, siz vücut dilinizle bizleri yorumladınız ama biz de vücut aklımızla şunu söylüyoruz...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, sizin yorum...
BAŞKAN - Sizin son konuşmanız, siz gideceksiniz, daha sizden sonra 20 konuşmacı var sırada. Lütfen, toparlayın.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, buradayız, merak etmeyin.
Efendim, tek kişi konuşacağız dedik, bırakın konuşalım.
BAŞKAN - Tamam ama zaten diğer partiler de azaldı, lütfen toparlayın.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Biz azaltmayabiliriz efendim, bırakın biz konuşalım.
BAŞKAN - Sayın Paylan...
GARO PAYLAN (İstanbul) - O, diğer partilerin tercihi efendim.
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen toparlayın.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz Tayyip Erdoğan'ın tarihe nasıl geçmesini istiyorsunuz arkadaşlar? Gerçekten bunu sorun kendinize.
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen toparlayın. Bak, bu kadar güzel çalışma yaptık, günlerdir çalışıyoruz, lütfen toparlayın.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim, bakın, iki kişi konuşacaktık, tek kişi olarak konuşacağız ve süreyi ben iki kişinin hakkı olarak kullanacaktım.
BAŞKAN - Anladım ama öyle bir süre alma yok. Normalde bir milletvekili arkadaş olarak değerlendiriyoruz.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır efendim, nasıl değerlendiriyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Paylan, bak, biz sadece...
GARO PAYLAN (İstanbul) - O zaman karar alın efendim.
BAŞKAN - Hayır, şöyle: Bak, hem Sayın Kadri Hoca hem Sayın Mithat Sancar akademisyen olduklarından dolayı karşılıklı konuşarak öyle bir şey yaptık hem de iki hocamız da ilk defa konuştukları için. Ama, siz birçok maddede konuştunuz, geneli üzerinde konuştunuz ve artık son noktadayız. Sizden istirham ediyorum Başkanlık Divanı olarak, lütfen toparlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Başkan, iki dakikayı siz yediniz.
BAŞKAN - Tamam, ben yedim doğru ama lütfen toparlayın.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, birkaç yıl öncesine kadar Tayyip Erdoğan Müslüman dünyada demokrat ve reformist bir lider namzeti olarak gösteriliyordu, manşetler böyle atılıyordu, dergilere böyle geçiyordu. Şu andaysa bir diktatör namzeti olarak bütün dünyada görülüyor ve eğer ki bu yetkileri de ona verirseniz inanın tarihe bir diktatör olarak geçecek ve en büyük kötülüğü siz ona yapmış olacaksınız çünkü tarihe bu şekilde tescillenmiş bir lider olarak geçecek.
O açıdan, arkadaşlar, bakın, aradığımız huzursa, aradığımız gerçekten herkesin içinde hissedeceği bir toplumsal sözleşmeyse bu yol yol değil. Toplumun yarısını mutlu hissettirip yarısını kaybetmiş hissettirerek, yarısını sistem dışında hissettirerek bir yere varamayız. Bu toplumsal sözleşme üç ay veya üç yıl sonra tekrar önümüze gelir.
Bakın, dün içinde bulunduğumuz şehrin Büyükşehir Belediye Başkanı bir açıklamada bulundu, dedi ki: "Bağırta bağırta geçireceğiz."
BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlayın lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, Allah, Allah.
BAŞKAN - Toparlayın lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, siz de toparlayın ya, bir susun, kendinize gelin efendim.
BAŞKAN - Ben toparlamış vaziyetteyim hamdolsun, sorun yok.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz dağıldınız efendim, yoruldunuz biraz, tamam, anlıyorum, biz de yorulduk.
BAŞKAN - Komisyon gündemine hâkim.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Arkadaşlar, bakın, Büyükşehir Belediye Başkanınız "Bağırta bağırta geçireceğiz." dedi. Bu, ne demektir biliyor musunuz? "Ben toplumun 50,1'ini bir şekilde alırım, geri kalanını da yok sayarım." Ama, arkadaşlar, o yolla inanın huzur bulamayız. O bağırta bağırta geçirerek, birilerini dışlanmış hissettirerek bir yere varamayız.
Bakın, ben kendimi şu anda 1914 yılında hissediyorum. 1914 yılında da Enver Paşa diye birisi çıktı, "Ben kaybettiğimiz toprakları kazanacağım. Toplum büyük bir kaos içinde. Ben gireceğim, Turancı hayallerle toplumu ve Osmanlı'yı tekrar eski gücüne kavuşturacağım." iddiasında bulundu. Ama, biliyorsunuz, tek adama yetki verirseniz ve eğer ki etrafında da yalnızca güvenlikçiler varsa, etrafında siyasetçiler yoksa o toplumu felakete sürükler. Ben büyük bir şekilde bu endişe içindeyim. Bu endişeden çıkmanın yolu, siyasetin devreye geçmesidir. Sarayda siyaset yapılmıyor arkadaşlar, sarayda yalnızca güvenlikçiler var.
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) - Külliye, külliye.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim, biliyorsunuz, külliye caminin etrafındaki yapıları tanımlar.
BAŞKAN - Sayın Paylan, toparlayın lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Türk Dil Kurumu öyle söylüyor. Türk Dil Kurumu külliyeyi öyle söylüyor efendim.
BAŞKAN - Sayın Paylan, Komisyonumuzu muhatap alın ve toparlayın.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Külliye tanımı da arkadaşlar, dışlayıcı bir ifadedir. Külliye ne demektir?
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen, rica ediyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Efendim, oradan laf atıldı.
BAŞKAN - Ama, "Komisyonumuzu muhatap alın." diyorum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam, ben de diyorum ki: Külliye, cami ve etrafındaki müştemilatı belirler. Türk Dil Kurumu öyle söylüyor.
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ya, bir bitireyim.
Bakın, dün Millî Eğitim Bakanlığından bütün okullara bir yazı gitti -madem külliye dediniz, bir örnek daha vereyim- dedi ki: "Noel ve yılbaşı kutlamaları yasaklanmıştır okullarda." Ya, şimdi, tamam, biz az kaldık ama azaltıldık. Yüzde 40'tık, bugün binde 1'e...
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Allah Allah.
BAŞKAN - Allah Allah; ben de Allah Allah diyorum ya.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Otuz saniyede bir...
BAŞKAN - Hep Allah Allah diyoruz da netice değişmiyor ama.
Lütfen, bak, ben bölmek istemiyorum. İlk on dakikanızda hiç müdahale etmedim, daha önceki iki konuşmanızda hiç müdahale etmedim ama sizden istirham ediyorum, bitiriyoruz artık diyorum ve iyi niyetli bir şekilde götürüyoruz ama siz boyuna bir şeyi bahane edip başlangıçtaki konuşmalar gibi bir bahane bulup bir fasıl açıyorsunuz. Lütfen, toparlayın.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Sayın Başkan, otuz saniyede bir "Toparlayın." derseniz ben nasıl toparlayabilirim?
BAŞKAN - İşte, bir an önce toparlayın diye diyorum.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ama, toparlatmıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Paylan, lütfen, bak, yirminci dakikaya geldik. İlk on dakikada hiç müdahale etmedim, daha önceki üç konuşmanızda da hiç müdahale etmedim.
Sayın Paylan, lütfen toparlayın.
Peki, ben teşekkür ediyorum.