Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 29 .12.2016 |
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Meclis Başkanımıza geçmiş olsun dileklerimizi grubumuz adına iletmek istiyorum, umarız en kısa zamanda sağlığına kavuşur.
Söz aldığım maddeye ilişkin birkaç cümle söyleyip başka bir konuya geçmek istiyorum. Bir de geçmeden önce, Sayın Başkan, yani şunu da uyarmamanız için hatırlatmak isterim: Biz HDP olarak mümkün olduğunca 2 konuşmacı veriyoruz ve hani, en azından denklik sağlanması açısından yani sürenin eşit tutulması adil olmayacaktır yani on dakika gerçekten çok kısa bir süre. Yani karşılıklı hoşgörüyle devam edelim en azından. Biz hani 5-6 kişi birden konuşmuyoruz. Bu konuda böyle çok ciddi bir basınç oluşuyor.
BAŞKAN - Sayın Beştaş, haklısınız belki ama biz, milletvekili şahsı üzerinden söz verdiğimizi düşündüğümüz için...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Ama biz gruplar olarak buradayız yani hani, farklı grupların, farklı partilerin...
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
Arada tolere ederiz. Siz de bizi anlıyorsunuz.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Hayır, karşılıklı işte o anlayışla devam edelim.
BAŞKAN - Biz tolere ederiz, siz de bizi anlayın.
Lütfen devam edin.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Şimdi, Sayın Başkan, benim söz aldığım madde 16'ncı madde. "Disiplin mahkemeleri dışında askerî mahkemeler kurulamaz ve bu konuda sadece savaş hâlinde asker kişilerin görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askerî mahkemeler kurulabilir." şeklinde bir düzenleme var. Bu da teklif paketinin, Anayasa teklifinin şekerlerinden başka bir tanesi, yine böyle şirin göstermek için ambalajlardan bir tanesi gerçekten. Hoş, güzel de tıpkı diğer bir iki maddede daha ifade etmiştik yani 2013-2014 yılında Anayasa Uzlaşma Komisyonunda 60 uzlaşılan -4 partinin uzlaştığı- maddeyi Meclis Genel Kuruluna getirmeden, sadece oradan birkaç maddenin böyle göstermelik bir şekilde getirilip bu pakete konulmasını gerçekten doğru bulmadığımızı ifade etmek istiyoruz. Madem öyle, o 60 maddenin tümü tartışmaya açılsaydı, hepsini getirseydik. Farklı önerilerle, demokratik yeni bir anayasa yapma koşullarımız vardı, hâlâ da var çünkü bu madde de üzerinde uzlaşılan maddelerden biri olma özelliğini koruyor. Yani biz Halkların Demokratik Partisi olarak askerî mahkemelerin kaldırılmasına dair önerilerimizi daha önce de açıklamalarımızda ve Anayasa değişiklik tekliflerimizde vermiştik ama bu pakette yer alması, açıkçası biraz, dediğim gibi, referandumda referandumdan yana olan kesimlerin hareket alanını, kabiliyetini genişleten, toplumda farklı bir algı yaratmak için kullanılmak amacıyla konulan bir düzenlemedir ve bunun böyle olduğu o kadar açıktır ki o kadar sırıtmaktadır ki çünkü diğer maddelerle hiçbir bağlantısı yok yani bir yandan HSYK yapısına ilişkin düzenlemeler var Anayasa teklif paketinde, tümüyle yargıyı, yürütmeyi ve yasama organını tekleştiren bir sistem öngörüsü var, diğer yandan da askerî mahkemeleri kaldıran bir madde metni var yani buna hiç gerek yoktu. Zaten, artık inancımız, bu teklifin, Genel Kuruldan eğer geçerse ve en sonunda kesinlikle halktan geri döneceğine hiçbir kuşkumuz yoktur ama geçse bile askerî mahkemelerin kaldırılmasının bir anlamı olmayacak çünkü yargı kalmayacak, tarafsız ve bağımsız bir yargı olmayacak. Bu nedenle askerî mahkeme olmuş, sulh ceza hâkimleri olmuş, ağır ceza mahkemeleri olmuş, adı ne olursa olsun bu mahkemeler tümüyle yürütmeye ve Cumhurbaşkanına bağlı olarak faaliyet gösterecekler. Bugün de zaten içinde yaşadığımız dönemde, yargının, gerçekten sadece iktidar doğrultusunda kararlar verdiği, iktidarın düşünceleri doğrultusunda soruşturmalara imza attığı, davaların bir bütün olarak konuşmalarla, Hükûmet sözcülerinin, Cumhurbaşkanının, farklı milletvekillerinin söylemleriyle paralel soruşturmalar ve davalar ikame ettiklerini her gün her gün yaşıyoruz. Yani işte bugün sevgili Ahmet Şık gözaltına alındı. Yaptığımız incelemeye göre -basına da yansıdı- attığı 8 "tweet" sebebiyle Ahmet Şık gözaltına alınmış. Sevindirici bir haber de aldık gerçi. Hani, Nasrettin Hoca'nın bir misali var, hepinizin affına sığınarak ifade etmek istiyorum; diyorlar ki: Önce eşeğini kaybettirip sonra buldurunca seviniyormuşuz. Necmiye Alpay ile Aslı Erdoğan bugün tahliye oldular, Zana Bilir de tahliye oldu. Bu 3'üne sevindik yani sevindiğimize de üzülüyoruz çünkü onlar hiç alınmamalıydı. Yani böyle bir şey olabilir mi? Yazısından dolayı aylardır içerideler ama aynı gün başka bir gazeteci gözaltına alındı. Yargının hâlleri böyle işte. Hani artık eşeği kaybettiriliyor -bizim eşeklerimiz- işte sonra buldunuz diye... Metafor olarak tabii, teşbihte hata olmaz. Böyle bir tablo yaşıyoruz. Bu nedenle yargı konusunda böyle makyajlara ihtiyaç yok, önce yargının gerçekten bağımsız ve tarafsız karar verebilmesi için gerekli bütün düzenlemeleri yapmamız gerekiyor. Bu da böyle iki satırlık maddelerle olmaz, bütün sistematiğini baştan sona, HSYK yapısından Bakanlığa bağlılığına kadar, müsteşarların orada bulunmasına kadar, seçimlerine kadar tümünü değiştirmemiz gerekiyor. Bunu not etmek istiyorum.
Diğer değinmek istediğim konu, değerli arkadaşlar, şöyle bir mesele: Bu sansür meselesini gerçekten biraz tartışmamız gerekiyor. Demin yine milletvekili arkadaşlar biraz değindi ama çok zaman bulamadığımız için buna giremedik. Şu anda Türkiye'de muazzam bir sansür politikası devrede. Ben bizim partimiz açısından konuşuyorum, hiç kimseyi de zan altında bırakmak istemiyorum. Mithat Hoca da burada, ben de buradayım, diğer milletvekili arkadaşlar, 7 Hazirandan sonra yani yaklaşık ağustos ayından beri haftada en az 2 defa, 3 defa CNN'e, NTV'ye, Habertürk'e giden biri olarak, davet edilen biri olarak söylüyorum, bir anda -partimizin diğer yetkilileri de- hiçbir kanala çıkamadık, "çıkamadık" derken davet edilmedik ve o kanallar biliyorsunuz Türkiye'de en çok izlenen kanallar, "ulusal basın" dediğimiz, "yaygın medya" dediğimiz. Kendi aramızda da konuştuk ve o televizyonları izlediğimizde korkunç bir manzara var, âdeta bizi, HDP'yi... Birkaç tane görevli, genellikle 2-3 tanesi iktidar partisinin yetkilileri oluyor, işte "uzman" adı altında orada pozisyon alıyorlar ve muazzam bir savunu içindeler ama ne derseler desinler asla AKP, Cumhurbaşkanı hata yapamaz, her şeyi -ne diyorlar- kalıbına uydurmaya çalışıyorlar. Kim ne derse desin HDP asla yok, kesin yani yasak kesin, talimat yüksek yerden ama işin daha vahim tarafı, sadece HDP'yi tartışıyorlar genellikle, bizi orada linç ediyorlar. Hani, derler ya, kendi aralarında bir oyun oynuyorlar sanki, o topu ona atıyor, o ona atıyor. Birkaç defa basın komisyonumuza teşebbüs ettim ben de, ya bunlar bizi anlatıyor, yalan atıyorlar, asılsız bilgiler veriyorlar, halkı kandırıyorlar, halkı yönlendiriyorlar yani biz bağlanmak istiyoruz, hangi konu olursa olsun bir de bizden dinleyin. Bizi bağlamıyorlar kesin ve şu bilgi veriliyor, diyorlar ki: "Üzgünüz, önce mail atın." Hatta sonuncusunda bayağı ileri gittik, mail attık. Bu yine dünkü gibi Metiner'e bir laf atmak anlamında değil, dün karşılıklıydı. Mesela, son teşebbüsümüzde biz aradık "Ne oluyor?" programını, yoğun bir aramayla. Çünkü, bize inanılmaz haksız ithamlar, yalan yanlış iftiralar atılıyordu. Bize dediler ki: "Çok özür dileriz. Mailinizi gönderdikten sonra bakacağız." Üç dakika sonra Metiner'i bağladılar, daha sonra da başkalarını bağladılar. Biz basın toplantısı yaptık. Cevap hakkı için arıyoruz bu arada. Bizim de derdimiz... Hukuki olarak basın-yayın ilkelerine göre, 59 milletvekili olan bir partinin orada hem temsil edilmesini engellemek hem de onun hakkındaki konuşmalara cevap hakkının kullandırılmaması kesinlikle basın-yayın ilkeleriyle, etikle, uluslararası standartlarla asla bağlantılı değildir. Diyeceksiniz ki: "Anayasa'yla ne ilgisi var?" Her şeyin Anayasa'yla ilgisi var. Anayasa'yı yıllardır tartışıyoruz -çıktığımız dönemlerden biliyorum- beş altı yıldır başkanlık tartışıyoruz; Kürt meselesi, başkanlık, böyle dönüşümlü bu konular gelir masaya. Son iki yıldır iki programdan birinde -istatistikleri de getirebilirim RTÜK kayıtlarından- başkanlık...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - ...Anayasa, paket, teklif; bunlar böyle garip bir hararetle tartışılıyor. Ya, biz bilmiyoruz, biz milletvekiliyiz ondan haberimiz yok. İktidar partisi milletvekilleri bilmiyor, muhalefet bilmiyor ama oraya gönderilen uzmanlar -hani, profesörlük de değil, ordinaryüs profesörler gibi- bütün ayrıntıları tartışıyorlar, halkı hazırlıyorlar yani psikolojik bir savaş var. Psikolojik olarak bir ortam yaratılıyor ve biz o Anayasa tartışmalarında tek söz edemedik, tek söz söyleyemedik. Ya, biz şu Anayasa tartışmalarına şöyle bakıyoruz, gelin, bunu da biz söyleyelim. Türkiye'nin neye ihtiyacı var? Gerçekten bu Anayasa neye deva olacak? Yok. E, şimdi, yazılı basında da öyle. Ben bazen bilerek ana haberleri izliyorum ve notlarım da var, keşke zaman olsa da izletsem. Bir saatlik ana haber bültenlerinde 4 tane grup toplantısı var. Bizim grup toplantısını daha yakalayamadan geçiyor, saniyeler derler ya, bir bakıyorum HDP'nin görüntüsü; "HDP" adı zaman geçmiyor, bazen de yarım cümle, cümle tamamlanmıyor. Hiçbir etkinliğimiz, hiçbir kanun teklifimiz, hiçbir konuşmamız orada geçmiyor. Her partiye eşit oranda verilmiyor ama -en çok iktidar partisi bütün kanallarda- bize hiç verilmiyor. Şimdi, biz böyle bir ortamda Anayasa yapıyoruz. Meclisin 3'üncü büyük partisi Anayasa'yı yazılı basında, görselde, televizyonda, radyolarda tartışamıyor, tartıştırılmıyor. Bu, merkezî bir akılla önleniyor. Madem bu kadar kendinize güveniyorsunuz, gelin, tartışalım; bizim bir kaygımız yok, burada söylediklerimizi her yerde söylemeye varız, bizim bir çekincemiz yok. İlk gün de Anayasa Komisyonu toplantılarında söyledik: Gerek Sayın Adalet Bakanıyla gerek iktidar partisinin yetkilileriyle, diğer partilerin yetkilileriyle, biz herkesle bu Anayasa teklif paketini her zeminde ve her zaman tartışabiliriz, biz tartışmaya hazırız. Çünkü, halk objektif, karşılıklı farklı fikirleri, çatışan fikirleri, uyuşmayan fikirleri dinleyemezse bunun analizini nasıl yapsın?
Şimdi, iktidar partisi diyor ki: "Ben bununla istikrarı getireceğim, Türkiye'yi ileri götüreceğim. İşte, koalisyonlar kötüdür." Onun karşısında ne Balbay ne ben ne -diyelim ki Sayın Bostancı da bizden- ne o yani HDP'lisi ya da CHP'lisi bir şey söyleyemezse... İşte, halk dinleyecek, diyecek ki -bir kere dinlemiyor ki onu, günde bin kere dinliyor, bir ayda 1 milyon kere dinliyor- "Ha, demek ki iyi bir şey yapıyorlar ya, istikrar geliyormuş." Tek bir siyasetçi çıkıp aksine "Ya, siz 2002'den beri iktidardasınız, istikrarsızlık varsa bunu niye önlemediniz? Bunun formülü bu mudur? Gelin, başka formüller tartışalım." dese belki halk da onu düşünmeye zorlanacak ve böylece gerçekten demokratik bir tartışma yaşayabileceğiz.
Yani, özetle şunu söylemek istiyorum: Şu anda Türkiye, aynen görüştüğümüz maddede olduğu gibi, yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı tahkim edilmeden, ilgili kurumlar kurulmadan askerî mahkemeleri ister kaldıralım ister kaldırmayalım, yargının yanına ister "tarafsız" yazalım ister yazmayalım, esas aynıdır, aynı hatta ilerliyor. Bunun ne bir zararı var ne bir faydası var, nötr bir düzenlemedir. Bu bir şekerdir, biz bu şekeri reddediyoruz ve yemiyoruz çünkü biz bunun aldatmaya yönelik olduğunu biliyoruz.
Sansür konusunda da gerçekten tıpkı yargı meselesinde olduğu gibi, demokrasilerde basın-yayın özgürlüğü ve siyasi partilerin eşit söz haklarının olmadığı hiçbir basın platformundan demokrasi çıkmaz. Bu, sadece ve sadece baskı ve diktatöryal yönetimlerin uyguladıkları uygulamalardır. Bunun da çok ciddi bir şekilde Anayasa tartışmaları sürecinde gündeme alınması gerekiyor diyorum.
Teşekkür ediyorum.