Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 29 .12.2016 |
GARO PAYLAN (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ya bu "Toparlayalım." demesek. Bana süremi söyleyin, ben ona göre kendimi...
BAŞKAN - On dakika olursa memnun olurum.
GARO PAYLAN (İstanbul) - On beş dakika, on beş dakika...
BAŞKAN - On beş dakika değil de...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Hayır, en fazla on beş konuşacağım.
BAŞKAN - Sayın Paylan...
GARO PAYLAN (İstanbul) - Tamam, on beşe kalmamaya çalışacağım ama siz beni uyarmayın.
BAŞKAN - Tamam, uyarmayacağım.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Ben de uygun bir zamanda toparlayacağım.
BAŞKAN - Tamam, teşekkür ederim.
Buyurun.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, merhabalar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün maalesef bir gazeteci daha gözaltına alındı, sevgili Ahmet Şık bir kez daha gözaltına alındı. Ahmet Şık'ı tanıyanlarınız var, sevenleriniz var, sevmeyenleriniz var ama Ahmet Şık gazetecidir, onurlu bir gazetecidir; her dönem, güçlü olanı, zulmedeni ve hata yapanı ortaya çıkarmaya çalışan bir gazetecidir. Biliyorsunuz, kendisi cemaat tarafından gözaltına alınmıştı. Kendisi "İmamın Ordusu" adında bir kitap yazmıştı ve bu kitapla sizlere, hepimize, kamuoyuna, siyasetçilere, vatandaşlara devlet içinde örgütlenen, devleti bir ahtapot gibi saran bir yapının, bir örgütün varlığından bahsetmek istemişti ama o günkü iktidarın yol arkadaşları bunu büyük bir tehdit olarak görüp bu kitap daha basılmadan sevgili Ahmet Şık'ı gözaltına almıştı. Sizler o günlerde "Bir kitap bir bombadan daha tehlikeli olabilir." diyordunuz arkadaşlar. Oysa Ahmet Şık sizi, bizi, hepimizi uyarmaya çalışan bir gazeteciydi ve siz onun gözaltına alınmasını onaylayan konuşmalar yapmıştınız. Nihayetinde, Ahmet Şık dinlenmediği için o yapı devlet içinde daha da fazla örgütlendi ve darbe girişiminde bulunabildi. Tabii ki darbe dediğimiz şeyin ben yalnızca cemaate sığdığını düşünmüyorum, devlet içindeki pek çok yapının bir koalisyonu şeklinde olan bir darbe ama gerçekten o günlerdeki uyarılar dinlenilmiş olsaydı ülkemiz bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalmayacaktı, Kürt meselesi bu duruma gelmeyecekti, gençlerimiz ölmeyecekti, barış süreci devam ediyor olacaktı. Bakın, 15 Temmuz darbesi eğer ki başarılı olsaydı ilk tutuklanacak, belki de öldürülecek gazetecilerden birisi Ahmet Şık olacaktı çünkü Ahmet Şık'la kişisel bir hesapları vardı o darbeci yapıların; ilk tutuklanacak, belki öldürülecek gazetecilerden birisiydi. Biz ne mutlu ki 16 Temmuz sabahı darbenin başarısız olduğu sevinciyle uyandık ve bu noktada Ahmet Şık da çok sevinçliydi, nihayet, işaret ettiği yapı, işaret ettiği örgüt başarısız olmuştu. Ama ne hikmetse darbe başarılı olsaydı Ahmet Şık'ı tutuklayacaklar, darbe başarısız olduğu hâlde bugün Ahmet Şık'ı gözaltına aldılar. Ne için? Gazetecilik yaptığı için. Gazetecilik suç değildir arkadaşlar. Gazetecilik bizleri uyarır, eleştirir, doğru yol almamızı sağlar; hata yaparsak manşet atar, siyasete uyarı verir. Bakın arkadaşlar, eleştirilmekten değil, eleştirilmemekten korkun. Eğer -her birimiz için söylüyorum, özellikle tabii ki iktidar için daha önemlidir- eleştirilmezseniz hata yaparsınız. Hata yaptığınızda bu yalnızca sizi etkilemiyor. Kişi bireysel hata yaparsa kendisini etkiler, iktidar hata yaparsa 80 milyonu, hatta bütün bölgeyi etkiler. Eğer ki gazetecilik görevini yapamazsa, siz yalnızca parti bülteni çıkaran gazeteleri gazete sayarsanız, "Padişahım çok yaşa!" diyen gazeteleri, o manşetleri atan gazeteleri gazetecilik sanırsanız hata yapmaya devam edersiniz. Bakın, başımıza pek çok musibet geliyor ve sizin o havuz gazeteleriniz o musibetleri görmüyor, her gün yalnızca "Padişahım çok yaşa!" manşetleri atıyor. Eğer böyle devam ederse gazetecilik anlayışı daha çok hatalar yaparsınız.
Sevgili Ahmet Şık onurumuzdur, buradan kendisine selamlar gönderiyorum ve bir an önce -siyasi bir operasyon olduğuna emin olduğum için- AKP'ye çağrı yapıyorum: Ahmet Şık'ı bırakın, gazetecileri özgür bırakın, siyasetçileri özgür bırakın, darbe geleneğinden vazgeçin. 7 Haziran sonrası iki darbeci gelenek atbaşı yol aldı, birisi darbeyi yaptı, diğeri ben başarılı oldum diye yürüdü ve Yenikapı ruhuyla bütün bir sistemi, bütün bir muhalefeti, bütün muhalif gazetecileri, "barış" diyen akademisyenleri... Bugün Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan yargılanıyor; düşün insanları, yazar insanları, onurlarımız yargılanıyor. Böyle bir iklimde neyin anayasasını yapıyoruz arkadaşlar? Önce bu iklimi değiştirelim, sonra hepimizin anayasasını hep birlikte yapalım.
Değerli arkadaşlar, bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. Sevgili Sarıeroğlu şöyle söyledi, pek çok AKP'li milletvekili de aynı vurguyu yapmaya çalışıyor: "Bu yeni sistemde istikrar olacak arkadaşlar. Bir daha koalisyon olmayacak." Şimdi ben de bir kez daha düşündüm. Şimdi, 2019 Kasımında seçim olacak diyorsunuz değil mi? Velev ki AKP güç kaybetti, 7 Haziran sonuçlarının çıktığını farz edelim; AKP yüzde 40 aldı, CHP 25 aldı, MHP 15 aldı, HDP 13 aldı, aynı sonuçların çıktığını farz edelim. Bu sonuçlara göre AKP Meclis içinde çoğunluğu alamayacak, öyle değil mi? Ne olacak? İlk turda da Recep Tayyip Erdoğan -eğer adayınız olursa- muhtemelen aynı şekilde yüzde 40 oy almış olacak. İkinci tura gittiğinizi farz edelim, yüzde 50,1'le de Recep Tayyip Erdoğan'ın kazandığını farz edelim. Şimdi, kanun hükmünde kararname yetkilerini kısıtladınız ya, hani "Meclis kanun yapacak." diyorsunuz, umuyorum ki öyle olur eğer ki başarılı olursa, peki Meclisin kanun yapması için AKP'nin de çoğunluğu yok, ne yapacak AKP? Mecburen bir koalisyona gidecek. Yani, yüzde 40'la alabileceği oy Meclis mutlak çoğunluğu olmayacağı için ne yapacak? Belki şimdiki yol arkadaşı MHP'yle koalisyona gidecek ve MHP'nin politikalarına uymak zorunda, onun dümen suyuna girmek zorunda kalacak; şimdiden girdiğini biliyoruz da hani Türk'ün anayasası, tek kimlik, tek din, her şeyin tek anlamında yürüyen bir yola girdiğini görüyoruz da böyle bir yola girecek. Koalisyon dediğiniz tabii ki dümen suyuna girmektir, birbirinin dümen suyuna girmektir. Bu bir koalisyondur arkadaşlar. Bana birisi açıklasın, ilk imza sahiplerinden ve Hükûmetten soruyorum, gerçi bir bakan yok burada ama birisi açıklasın: 7 Haziran sonuçları çıkarsa 2019'da nasıl koalisyon olmayacak? Hani bir başkan seçeceksiniz 50,01'le diyelim ki, velev ki ikinci turda; ilk turda çıkan sonuçlara göre nasıl koalisyon olmayacağını birisi bana açıklasın. Nasıl bir istikrar anlayışınız var? Ben koalisyonlara karşı değilim, onu da söyleyeyim; koalisyonların iyi dönemleri olmuştur, kötü dönemleri olmuştur. Tek parti iktidarlarının AKP'nin ilk dönemlerinde olduğu gibi kısmen iyi dönemleri olmuştur, şimdiki gibi felaket yönettiği dönemler olmuştur. Her koalisyon kötü değildir, her tek başına iktidar da iyi değildir. Birisi, herhangi bir ilk imza sahibi bana açıklasın, 7 Haziran sonuçları çıkarsa nasıl koalisyon olmayacak arkadaşlar? Nasıl yasa çıkaracaksınız tek başınıza? Mutlaka koalisyon olacak. Yalan söylemeyin seçmenlerimize, 80 milyona yalan söylemeyin.
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Yalancı sensin.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Bakın, arkadaşlar, "Tekrar seçime gider." diyorsanız eğer ki Recep Tayyip Erdoğan yüzde 50'yi buluncaya kadar, o, mutlak bir istikrarsızlıktır. "Ben Parlamentoyu bir daha feshederim, hükûmeti kurdurmam -7 Haziranda olduğu gibi- sonucu alıncaya kadar tekrar ve tekrar seçime giderim..."
KEMALETTİN YILMAZTEKİN (Şanlıurfa) - Sistemi bilmiyor, haberi yok.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Bir dinleyin arkadaşımızı.
GARO PAYLAN (İstanbul) - "...mutlaka mutlaka tekrar tekrar seçime giderim." diyorsa, bu yanlış. Bu ülkeyi istikrarsızlığa götürür arkadaşlar. O açıdan, seçmenlerimize doğruyu söyleyelim. Başkanlık sistemleri...
Bakın, Latin Amerika'da başkanlık sistemi olduğunda insanlar gönlündekine göre daha çok oy verirler, daha çok siyasi partiler devreye geçer ve parlamento daha parçalı olur ve başkanlık sistemlerinin Latin Amerika'da neredeyse tamamı koalisyondur, bakanlık pazarlıkları daha çok olur, 3 partili, 5 partili koalisyonlar olur başkanlık sistemlerinde ve sürekli istikrarsızlık, mutlak istikrarsızlık olur. Kendini sistem içinde hissetmeyenler sistemi değiştirmek için mücadeleler verirler. Venezuela sistemleri gibi mutlak kriz ve sürekli kriz, sürekli ekonomik krizler söz konusu olur. Başkanlık sistemi bu tip kimlik anlamında, etnik kimlikler, dinsel kimlikler anlamında parçalanmış, bölünmüş sistemlere, ülkelere uygun değildir arkadaşlar. O açıdan, herkesin kendini içinde hissedebileceği yerel ve merkezî parlamentolar ve herkesin kendini içinde hissedebileceği güçlerin denetlendiği, dengelendiği bir sistem, yerele doğru güçlerin dağıtıldığı bir sistem Türkiye'yi rahatlatır ve başbakanın güçlü olduğu ve gerçekten Parlamentonun saygı gördüğü bir sistem hepimizi geleceğe taşıyabilir arkadaşlar. Başkanlık mutlak istikrarsızlıktır. Birisi bana bunun cevabını versin, ben bir daha konuşmayacağım arkadaşlar.
Teşekkür ederim.