KOMİSYON KONUŞMASI

EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli Hükûmet yetkilileri ve değerli basın emekçileri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.

Bakın, her şeyden önce sorulması gereken kritik bir soru var. Türkiye'nin içinde bulunduğu siyasal, toplumsal, ekonomik açmazlar, sıkıntılar, sorunlar gün geçtikçe daha çetrefilli bir hâl alırken, toplumu daha fazla karşıt uçlara çekecek, kaygıyı körükleyecek, sorunları büyütecek bu öneriyi Meclise getirmek hangi amaca hizmet edecek, hangi derde deva olabilecektir?

Meclise sunulan teklifin genel gerekçesi bölümü gözden geçirildiğinde, amacın demokrasi değil, iyi yönetim değil, istikrar olduğu anlaşılıyor. Genel gerekçede demokrasiden neredeyse hiç söz edilmezken, bolca "istikrar" sözcüğü vurgulanıyor. Demek ki âdeta yangın yerine dönmüş bu ülkede istikrarın her şeyden daha önemli olduğu düşünülüyor.

Bu Anayasa değişikliği teklifiyle getirilen partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin, yaşadığımız onca sorunu, sıkıntıyı, deyim yerindeyse kaosu sona erdireceğini ve ülkemize istikrar getireceğini düşünmek için rasyonel hiçbir sebep göremiyoruz.

Bir soru daha sormak istiyorum: Seçilecek Cumhurbaşkanı, ülkemizdeki istikrarsızlığı bitirmek, bu ülkeyi iyi yönetilen, insanları mutlu bir yere dönüştürmek adına, şimdi alamadığı hangi önlemleri seçildikten sonra alacaktır?

Getirilen teklifin gerekçesinde, "Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle Cumhurbaşkanının konumu değişti, parlamenter sistemden uzaklaşıldı." savı aslında hiç inandırıcı değil, çünkü Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, yetkilerinde bir değişiklik yapmadı.

Parlamenter sistemle yönetilen, fakat Cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği pek çok devlet var: Avusturya, Bangladeş, Çek Cumhuriyeti, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İzlanda, İrlanda, İsrail, İtalya gibi bazı ülkeler aynı sistemle, yani halk tarafından Cumhurbaşkanı seçilmektedir, ama başkanlık sistemine geçmemiş olan ülkelerdir.

Meclisin sunulan teklifin gerekçe bölümü okunduğunda, amacın demokrasi değil istikrar olduğu anlaşılmaktadır. Genel gerekçede demokrasiden hiç söz edilmemesine karşın, bol bol istikrar vurgulanıyor. Herhâlde seçmen tabanı açısından istikrarın demokrasiden daha önemli olduğu düşünülmektedir. Oysa, başkanlık sisteminin Türkiye'de bugün yaşanan istikrarsızlığa, kaosa son vereceğini düşünmek için hiçbir neden yok.

Seçilecek başkan, Türkiye'deki istikrarsızlığı ortadan kaldırmak için şimdi alamadığı hangi önlemi alacak? Bugünkü istikrarsızlığın en büyük nedeni, Hükûmet politikaları sonucu yaratılan kutuplaşmadır, başkanlık sistemi kutuplaşmayı artırıcı bir etken olacaktır aynı zamanda.

Genel gerekçede istikrarsızlığın kaynağı olarak koalisyonlar gösterilmektedir. Böylesine bir kutuplaşmanın bulunduğu ülkede, bu kutuplaşmayı yumuşatacak, toplumsal uzlaşı sağlayacak bir ortam yaratılabilir düşüncesi egemendir. Bakın, bugün Almanya yıllardır koalisyonlarla yönetilmektedir, ama istikrarlı bir yönetim vardır.

Ayrıca, başkanlık sisteminin amacı istikrar sağlamak değil, sert güçler ayrılığıyla gücün tek elde toplanmasını engellemektir. Ayrıca, istikrarı demokrasiyle birlikte ele almak gerekmektedir.

Getirilen teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve referandumda yeterli oyu alır, yürürlüğe girerse, Türkiye bundan sonra farklı bir sistemle yönetilecektir.

Getirilecek özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz: Kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler birliği gerçekleşecektir. Öneriyle bütün güç tek bir kişinin elinde toplanacaktır. Oysa başkanlık sistemi sert bir güçler ayrılığına dayanmaktadır.

Daha önce de AKP yetkilileri tarafından ifade edilen, özellikle Sayın Komisyon Başkanının da ifade ettikleri gibi, aslında, burada getirilmek istenen bir başkanlık sistemidir. Yürütme, yani başkan ile yasama kesin çizgilerle birbirinden ayrılmaktadır başkanlık sisteminde, yargı ise tamamen bağımsızdır. Böylelikle birbirlerinden bağımsız erklerin birbirini denetlemesi sağlanmaktadır. Öneride ise güçler ayrılığını değil, güçler birliğini öngörmektedir.

Yargıya baktığımızda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bağımsız bir yargının anahtarıdır aslında. Teklifte, başkan, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 12 üyesinden 5 üyesini atayacak, 6 üye Türkiye Büyük Millet Meclisi, yani başkanın partisinin çoğunluğu tarafından seçilecek, Adalet Bakanı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı olmaya devam edecektir. Adalet Bakanının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı olması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla bağdaşmamaktadır. Bunu Avrupa Yargıçlar Konseyi, Venedik Komisyonu defalarca raporlarında yazdı, ama amaç Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu yürütmenin denetimi altına almak olunca, bu raporlar etkili olamamaktadır.

Anayasa Mahkemesinde ise 15 üyenin 12'si başkan tarafından seçilecek, 3 üye ise Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından. Böyle oluşmuş bir yargının başkanı denetlemesi düşünülebilir mi?

Yasamaya baktığımızda, yasama da başkanın denetimi altında olacaktır. Başkan aynı zamanda partisinin başkanıdır, yani milletvekili listelerini başkan yapacaktır. Parti örgütüyle ilişkisi devam edecektir. Meclis çoğunluğunu kontrol edecektir. Türkiye'deki sert parti disiplini göz önünde tutulursa, Meclis çoğunluğunun başkanın sözü dışında hareket etmesi düşünülemez.

Anayasa'mızın 104'üncü maddesi gereğince, Cumhurbaşkanı Türk milletinin birliğini temsil eder. Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Başka bir deyişle, Anayasa, devlet başkanına partiler üstü, tarafsız hakem rolünü vermektedir. Bu rol ile başkanın siyasi partinin başkanı olması nasıl bağdaşacaktır? Uygulamada, bu iki rol arasındaki çelişki kendini her fırsatta gösterecektir.

Anayasa değişiklik teklifine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri aynı gün yapılacaktır.

İkinci olarak, değişiklik teklifi, hem Cumhurbaşkanına hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi vermektedir. Cumhurbaşkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerin yenilenmesine karar verirse, ikisi birden seçime gidecektir.

Meclis, artık basit çoğunlukla değil, üye tamsayısının beşte 3 çoğunluğuyla, yani 360 milletvekiliyle seçimlerini yenileyebilecek ve bu hâlde Cumhurbaşkanı seçimleri de yenilenmiş olacaktır.

Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı kendi iradesiyle seçimleri yenilemek isterse, Mecliste herhangi bir çoğunluğa, sayıya gereksinim duymaksızın seçim kararı verebilecektir.

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin aynı zamanda yapılması öngörülmektedir bu düzenlemede. İki seçimin aynı zamanda yapılması, Cumhurbaşkanının parti başkanı olarak seçime katılması ve seçimlerde kendi partisi için oy istemesi, seçimlerde eşitlik ve adil seçim ilkeleriyle bağdaşmayan bir durum yaratacaktır.

Sonuçta, Cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisinin kesilmemesi, başkanlık ve milletvekilliği seçimlerinin aynı zamanda yapılması başkana tabi bir Meclisin meydana gelmesi sonucunu kendiliğinden doğuracaktır.

Değişiklik teklifiyle, Türkiye'de yasama ve yürütme organları arasında tam bir birlik sağlanması amaçlandığı için, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı gün yapılması düzenlemesine gidilmektedir. Tahmin edersiniz ki Cumhurbaşkanına veya Meclise seçimlerini yenileme yetkisinin verilmesinin sebebi de yine budur. Cumhurbaşkanı ile Türkiye Büyük Millet Meclisinin çoğunluğunun aynı siyasi partiden teşekkül etmesini sağlamak için, Meclis ile Cumhurbaşkanının karşılıklı fesih ve seçimlerin aynı gün yapılması düzenlemesi getirilmektedir. Yani bu düzenlemeyle getirilen yeni Meclis aritmetiğinde 360 milletvekili sayısını bulmak gerekecektir.

BAŞKAN - Sayın Dora...

EROL DORA (Mardin) - Sonlara geldim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

EROL DORA (Mardin) - İşin açığı, önerilen sistemde, Meclisin, Cumhurbaşkanlığı ve kendisinin seçimlerinin yenileyebilmesi oldukça zorlaştırılmıştır. Bu sebeple, Meclisin, seçimlerin yenilenmesine karar verme ihtimali oldukça düşüktür. Buna karşılık, Cumhurbaşkanı beğenmediği Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğunu değiştirmek için herhangi bir koşula tabi olmaksızın istediği herhangi bir zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve kendisinin seçimlerini tekrar yenilebilecektir. Açıkça anlaşıldığı gibi seçimleri yenileme yetkisi bakımından Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Cumhurbaşkanının sahip olduğu silahlar da eşit olmamaktadır.

Bizim her zaman vurguladığımız gibi, bugün Türkiye'nin ihtiyacı olan, başta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmesi referans alınarak hukukun üstünlüğü, özgürlükçü laiklik, demokrasi, azınlık hakları, insan hakları, evrensel ölçütlerde ifade ve düşünce özgürlüğünü ve Türkiye'nin bütün farklılıklarını içerecek yeni sivil, demokratik, çoğulcu bir anayasanın yapılmasıdır.

Bu düşüncelerimizin dikkate alınacağını umuyor, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum.