| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 27 .12.2016 |
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben aslında usulen söz almıştım ama fark etmez, 5'inci maddedeki ilk söz de bende olduğu için ben birleştirebilirim, o konuda bir problem yok benim açımdan.
Şimdi, özellikle, Komisyonda şu anda esaslı bir usul hatası yapıldı, bundan sonraki çıkarılması düşünülen maddelerde bir daha böyle bir hatanın yapılmaması açısından söylüyorum. Şimdi, İç Tüzük'ümüzün 35'inci maddesi gayet açık, hiç yoruma da meydan vermeyecek şekilde açık; diyor ki: "Komisyonlar, kendilerine havale edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul veya reddeder." diyor yani ya teklifleri aynen kabul eder ya da değiştirerek kabul eder ya da reddeder. Üç tane, komisyona verilmiş olan yetki vardır.
Esasen, Anayasa değişikliği teklifini görüşüyoruz. Şimdi, tabii, Komisyon Başkanımız Sayın Şentop Komisyona yanlış ve aldatıcı bir bilgi verdi. Söylediklerinin hepsi komisyonlarda değişiklik yapmayla ilgiliydi. Bunda zaten herhangi bir problem yok. Asıl problem ve asıl soru, komisyon, her komisyon kendisine gelen kanun tekliflerinin herhangi bir maddesini, birkaç maddesini veya tümünü reddedebilir. Daha doğrusu, reddetmeden, görüşmeden gündeme almadan çıkarabilir mi? Biraz önce teklifin 5'inci maddesiyle ilgili olarak yaşanan olay budur.
Değerli arkadaşlarım, teklif verildiği anda, özellikle Anayasa teklifi, Meclisin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorumluluğunda ve emanetindedir bir bütün olarak. Komisyonun görevi, bu maddelerle ilgili görüşünü neyse sunmaktır. Karar verici organ Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruludur. Meclise ait olan bir hakkın istişari bir organ olan komisyon tarafından ortadan kaldırılarak, gasbedilerek bir mutlak butlan hâline getirilmesi komisyonun yetkisinde değildir.
ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - O zaman komisyona gerek yok. Böyle bir hukuk mantığı olabilir mi?
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) - Özellikle biraz önce grup başkan vekillerimizin söylediği gibi, maddeyi hiç görüşmeden madde hakkında komisyon gruplarının -ister iktidar olsun ister muhalefet gruplarının- hiçbirisinin bu konuda bir görüşü alınmadan, verilen bir önergeyle tamamen ortadan kaldırılması Meclisin yetkisinin gasbıdır ve bu kabul edilemez. Komisyon bu hatayı yapmıştır. Bu, esaslı bir hatadır. Biraz önce Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımızın verdiği 61'inci maddenin ikinci fıkrasının da bu konuyla hiçbir alakası yoktur. O da maalesef 31'inci maddenin ikinci fıkrasıydı. Onun da bu konuyla hiçbir alakası yoktur. O 2'nci madde komisyon toplantılarına girebilecek olanlarla ilgilidir. Dersine çalışmayan bir Plan ve Bütçe Komisyon Başkanını burada görmüş olduk.
Ama esas olarak, değerli arkadaşlarım, burada aynı 67'nci maddede olduğu gibi, biliyorsunuz 67'nci maddede verilen teklif Komisyon Başkanlığına verildi, basına servis edildi ve bir maddede 67'nci maddenin tamamen ortadan kaldırıldığı unutulmuş, bir sonraki madde de, yürürlükle ilgili olan madde de 67'nci maddenin son fıkrasının ilk seçimlerde uygulanmayacağına ilişkin bir hüküm içeriyordu. Hemen bu yanlışlığı fark ettiler ama ne zaman fark ettiler? Meclis Başkanlığına verildiği anda fark ettiler. Bu yeterli imzayı topladıktan sonra Meclis Başkanlığına verildiği anda artık ne teklif edenlerin ne etmeyenlerin sorumluluğundadır, sadece Meclisin sorumluluğunda ve emanetindedir. Sonra ne yaptınız? Ne yapıldı arkadaşlar? Hemen o Meclis Başkanlığına verilen teklifle, o 67'nci maddeyi ortadan kaldıran 20'nci maddedeki 67 silindi ve bu şekilde... Biz bunu aslında daha önce çıkarmıştık. Aslında bu da ceza hukuku anlamında emniyeti suistimaldir, evrakta sahtekârlıktır; Meclis Başkanı açısından emniyeti suistimal, bunu değiştirenler açısından da değerli arkadaşlarım, evrakta sahtekârlıktır. Aynı olayı burada görüyoruz. Komisyona emanet olarak verilen bir madde hiç görüşülmeden tamamen ortadan kaldırılıyor, hâlbuki bu yetki Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundadır, artık, bütün yetki ve sorumluluk ondadır. Bu anlamda, konuşmam ister usul, ister yeni 5'inci maddenin esası hakkında sayılsın; bundan sonra Komisyonun hiçbir şekilde bu tür maddeleri tamamen ortadan kaldırıcı, mutlak bir butlan hâline getirici işlemleri hukuken kabul edilemez. Bunun özellikle bir yetki gasbı olduğunu özellikle sizlere belirtmek isterim.
Değerli arkadaşlarım, şu anda 5'inci -aslında teklifte 6'ncı madde ama 5 yok olduğu için- madde üzerindeki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, daha önceki konuşmamda da ifade ettim, insanlığın devlet, halk ve yönetim ilişkileri anlamında, özellikle 18'inci yüzyılın sonlarına doğru çok ciddi değişim geçirdiğini görüyoruz. Bunlar insanlık tarihî için son derece önemli kazanımlardır. Bunlar, bu kazanımlar birçok ülkede büyük bedeller verilerek, on yıllarca verilen savaşların, on yıllarca insanlığın yaşadığı dramların, büyük acıların sonunda var olan ve insanlık tarihine katkı olarak sunulan serüvenlerdir. Onun için, anayasa tarihini çok iyi bilmemiz gerekir. Şu anda getirilen teklifin insanlığın geçirmiş olduğu aşama, aynı zamanda da Osmanlı'dan itibaren, Servetifünun'dan, Islahat Fermanı'ndan, Tanzimat Fermanı'ndan Birinci Meşrutiyete, İkinci Meşrutiyete, Millî Mücadele dönemindeki Birinci Meclisin 1921 Anayasası'na, Cumhuriyet Dönemi'nde de 1924 ve daha sonraki anayasalara çok iyi bakmamız gerekiyor. Nerelerden nerelere geldiğimizi çok iyi bilmemiz gerekiyor.
Daha önceki konuşmamda söyledim, tam iki yüz yirmi yedi yıl önce bu Meclise bir mesaj vermiş birileri, bütün insanlığa bir mesaj vermişler: "Biz büyük acılar çektik, ne krallar gördük, ne soylular gördük, ne feodal yapılar gördük, biz büyük acılar içerisinden geldik ve size o tarihlerden, yüzyıllardan süzülen bir şey gönderiyoruz." Nedir bu? Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi. 16'ncı maddesi ne diyor? "Hakların güvence altına alınmadığı, kuvvetler ayrılığının yapılmadığı bir toplumda anayasa yoktur." O zaman biz neye bakacağız? Kuvvetler ayrılığına bakacağız değerli arkadaşlarım. Eğer modern bir anayasa yapmak istiyorsak bizim yapmamız gereken, kuvvetlerin ayrılığının sadece ad olarak değil, fonksiyonel olarak ve işlevsel olarak Anayasa'da yer alması. Burada yapılan hata şudur: "İşte, biz kuvvetleri ayırıyoruz." Fonksiyonel olarak ayırıyor musunuz? Yürütmenin yasama üzerindeki hegemonyasını ve belirleyici gücünü azaltabiliyor, hatta tamamen ortadan kaldırabiliyor musunuz? Yürütmenin yetkisini, yargı üzerindeki hegemonyasını hem üyelerin seçiminde hem de karar verme mekanizmalarında ortaya çıkarabiliyor musunuz? İşte, bu teklifte, maalesef, arkadaşlar, bunların hiçbirisi yok.
Değerli arkadaşlar, 1876 Kanuni Esasi'ye bakıyorum, yüz kırk yıl önceki Kanuni Esasi'de şu andaki tartıştığımız noktaların birçoğu tartışılmış ki özellikle yürütme açısından konulan kuralların birçoğunun şu andaki gelen tekliften daha ilerde olduğunu görüyoruz. Ama, padişahla ilgili olan kısımlarda da özellikle bazı kopyalamaların olduğunu da görüyoruz. Bazı referansları o padişahın yetkileriyle ilgili olan kısımlardan alıyorlar ama bazı yerlerinde de ciddi anlamda 1876 Anayasası'nın bile daha gerisinde bir teklifle karşı karşıya olduğumuz söyleyebilirim. Nedir bunlar? Yürütme yetkisinin şu anki gelen teklifte tek kişiye verilmesi. Kanuni Esasi'de padişah var ve heyeti vükela var değerli arkadaşlarım yani bir hükûmet var. Hem padişah var hem heyeti vükela var yani vekiller heyeti var yani bakanlar kurulu var, ayrıca bir de sadrazam var. Nedir sadrazam? Başbakan. 1876 Anayasası'nın yürütme açısından sizden daha ileride, demokratik açıdan daha ileride olan bir Anayasa olduğunu görüyoruz. Teklifin 6'ncı, 9'uncu, 19'uncu maddelerinin içeriklerinde, arkadaşlar, bunu görebiliyoruz.
Padişah sorumsuz ve kutsal. Allah'tan burada kutsal yok. Bazı vekillerimiz Cumhurbaşkanını kutsal hâle getiriyor, kutsuyor ama şu anda öyle bir şey yok, Allah'tan yok ama padişahın sorumsuzluğu var. Yine, aynı şekilde burada teklifle örtüşüyor. Biraz önce söylediğim gibi, sorumsuz yani Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumsuz bir Cumhurbaşkanı var teklifin 7'nci maddesinde.
Padişah hakkında cezai sorumluluk ilkesiyle ilgili olarak da değerli arkadaşlar, yine teklifte bu var. Teklifin 10'uncu maddesinde bunu düzenliyorsunuz. Padişahın hakkında cezai sorumluluk var 1876 Anayasası'nda ama şimdiki teklifte yok. Biraz önce söylediğim gibi, 10'uncu maddede.
Ondan sonra, geliyoruz 1876 Kanuni Esasi'de bakanların tayin ve azli var, burada kopya çekiyorsunuz, bakanların tayin ve azli konusunda 1876 Anayasası'yla uyuşuyorsunuz.
Uluslararası anlaşma yapma yetkisi, yine bunu da kopya etmişsiniz. Harp ve sulh ilanı Türkiye Büyük Millet Meclisine ait ama çok enteresan madde daha var, onu ben anlayamadım; savaş ilanı Türkiye Büyük Millet Meclisine ama Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılması Cumhurbaşkanına ait. Bunu nasıl ayırt edebiliyorsunuz, bunu anlayamadım. Yani, şu anda Suriye'de savaşanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla gitti, tamam, Meclisin kararıyla gitti ama bundan sonra yenileme süresi geldiği zaman Cumhurbaşkanı mı yoksa Meclis mi bu müsaadeyi verecek? Burada bir çelişki olduğunu belirtmek isterim.
Nizamnamelerin uygulanması, burada da yine, buradan kopya etmişsiniz, 9'uncu maddede, Heyet-i Mebusanın fesih hakkı değerli arkadaşlarım. Yine, padişahın yetkilerinden burada bir kopya yapılmış yani bunu hazırlayanlar "Padişahın yetkileri zamanında nedir?" diye buna bakmışlar, özellikle bunları almışlar.
BAŞKAN - Sayın Üstündağ, tarihe tam girdik, on sekiz dakika oldu. Süreyi bir hatırlatayım.
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) - Efendim, beş dakikayı düşün çünkü usulle ilgili konuştuğum için, yedi dakika daha sürem var.
Sayın Başkan, bunu müsaadenizle arz ediyorum.
BAŞKAN - Evet, toparlayalım.
Buyurun.
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) - Hemen hızlandırıyorum.
Kanunları veto etme yetkisi, değerli arkadaşlarım, yine var, Bakanlar Kurulu, söylemiştim. "Heyeti Vükelâ Meclis-i Mebusana karşı değil, padişaha karşı sorumlu." Yine buradan monte etmişler. "Meclis-i Mebusan güvensizlik oyuyla Heyeti Vükelâyı düşüremez." Bizde Heyeti Vükelâ olmadığı için burada bir monte olmamış. Heyeti Vükelâ olsaydı buradan monte edilebilirdi yalnız.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, 1909 değişikliklerinde bize ışık tutan bazı noktalar var, bunları belirtmek isterim: Kanun dışı tutuklama yasağını getiriyor. 1909, ll. Meşrutiyet değerli arkadaşlar. Bakın, şu anda OHAL uygulamaları var ve kanun dışı tutuklama yasaklığı uygulanmıyor. Sansür yasağı var. Orada sansür yasağı var, şu anda öyle bir şey yok, her türlü sansür yapılıyor. Haberleşmenin gizliliği, biliyorsunuz, FETÖ'yle dinlemediğiniz insan kalmadı. Zamanında bizim atalarımız bunu yasak olarak koymuş anayasaya. Toplanma ve dernek kurma haklarını koymuş atalarımız ama bunlar da şu anda uygulamada yok.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, başkanlık sistemi olduğuyla ilgili olarak bazı şeyler var. Bizim Başbakanımız "Bu, başkanlık sistemi değil; bu, partili cumhurbaşkanı." diyor. Bizim Komisyon Başkanımız "Hayır, bir başkanlık sistemi." diyor. Bu konuda ciddi bir kararsızlık var, bunu görüyorum.
Aslında, başkanlık sisteminin birçok özelliğini de taşımıyor, daha önceki konuşmamda, 1'inci maddedeki konuşmamda bunu söylemiştim. Ama bilin diye söylüyorum, başkanlık sisteminin zayıf yönleri var arkadaşlar. Tam da bizim ülkemize niçin bu sistemin uygun olmadığına ilişkin çok önemli birkaç maddede bunları anlatıp sözüme son vereceğim değerli arkadaşlarım.
Bir: "Başkanlık sistemi rejim krizlerine yol açabilir." Neden? "Başkanlık sisteminin karşıtlarına göre, bu sistemde anayasal organlar arasındaki çatışmalar ancak darbelerle ve demokratik olmayan yollardan çözülebilir çünkü başkanlık sistemlerinin parlamenter sistemlere oranla darbelerle kesintiye uğrama ihtimali çok daha fazladır." Bir araştırma da bunu ortaya koymuş durumdadır. Daha sonraki konuşmamda o araştırmayı da sizlere verebilirim değerli arkadaşlarım. "Başkanlık sisteminde gerçekten de fesih ve güvensizlik oyu gibi araçlarla yasama ve yürütme organları karşılıklı olarak birbirlerinin hukuki varlığına son veremediklerine göre, başkanlık sisteminde karşılaşılan krizin seçime gidilerek çözülmesi ihtimali yoktur. Böyle bir ortamda bu krizin demokratik olmayan yollarla, askerî darbeyle çözülmesi ihtimal dâhilindedir."
İkincisi; "Başkanlık sistemi katıdır." Ne demektir bu? Bu iddiaya göre, güvensizlik oyu ve fesih araçlarıyla parlamenter sistemlerdeki tıkanıklıklar çözülebilir, oysa başkanlık sisteminde bu tür araçlar yoktur. Başkan ve yasama meclislerinin seçiminden sonra siyasal süreç âdeta donmuştur. Başkanlık sisteminde halkın desteğini zamanla yitirmiş olan bir başkana karşı, seçim döneminden önce yapılacak hiçbir şey yoktur. Halkın desteğini yitirmiş olsa da başkan görevde kalmaya devam edecektir.
Diğer yandan, değerli arkadaşlarım, biraz kısaltıyorum, "Yasama meclisleri bakımından da katılık vardır. Uzlaşmaz bir meclisin görev süresini sona erdirmek de mümkün değildir." Ha, burada, şu anda getirdiğiniz sistem başkanlık sisteminden biraz ayrılıyor çünkü fesih karşılıklı giyotin dediğiniz sistemi buraya getiriyorsunuz.
Üçüncü sakınca: "Başkanlık sistemi çift meşruluk soruna yol açabilir. Başkanlık sisteminde yasama organı gibi yürütme organının da halk tarafından seçilmiş olması her iki organın da ayrı ayrı meşruluk iddiasında bulunmasına yol açabilir." Nitekim, değerli arkadaşlar, burada aynı problemi yaşıyoruz. "Özellikle başkanın ve yasama organının çoğunluğunun farklı partilerden olması durumunda her iki organ da halk tarafından seçildiklerini, dolayısıyla meşru olduklarını ileri sürerek iş birliği yapmaktan kaçınabilirler. Bunda ayak diretirlerse de sistem tıkanabilir."
Değerli arkadaşlarım, dördüncü zayıf yönü: "Başkanlık sistemi siyasal kutuplaşmaya yol açabilir." Bence en çok dikkat etmemiz gereken, bu teklifteki olay bu, bizim toplumsal yapımıza da zarar vermesi açısından. "Başkanlık sisteminde kazanan her şeyi kazanmakta, kaybeden de her şeyi kaybetmektedir. Bu nedenle, başkanlık sisteminde demokratik bir siyaset nevi yoktur, ya hep ya hiç oyunu hâline gelen bir sistem vardır. Başkanlık sisteminin bu özelliği, siyasal kutuplaşmayı ve gerilimi artıracak niteliktedir."
Hızlıca geçiyorum, beşinci olarak da: "Başkanlık sistemi iktidarın kişiselleşmesine yol açabilir.
BAŞKAN - İlave ettiğimiz beşinci dakikanız da bitiyor.
AKIN ÜSTÜNDAĞ (Muğla) - Son iki dakika diyorsunuz, peki.
"Başkanlık sisteminin karşıtlarına göre başkanlık sistemi iktidarın kişiselleşmesine yol açabilir. Bu sistemde başkan hem hükûmet hem de devlet başkanı statüsündedir. Başkanın özel bir başkanlık sarayına sahip olması gibi -bakın, 'özel bir sarayı olması gibi' diyor, aynı bizdeki gibi, bizde de var- sıra dışı unsurlar da dikkate alındığında başkanın kendisini zamanla bir kral, bir imparator gibi hissetmesi ihtimali yüksektir." diyor.
Sonuç olarak, değerli arkadaşlarım, başkanlık sistemi, bizim toplumsal yapımıza, siyasal geleneklerimize uygun bir yapı değildir. Bu -göreceksiniz, inşallah geçmez- geçerse herkesin pişman olabileceği bir sistemi kendi ellerimizle, Meclisi de kendi elleriyle ortadan kaldıran tarihte belki de görülmeyen örnek bir Meclis, olumsuz anlamda örnek bir Meclis olabiliriz diyorum.
Teşekkür ediyorum.