KOMİSYON KONUŞMASI

EROL DORA (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, şunu belirtmek istiyorum ben de tabii ki: Burası bir Anayasa Komisyonudur ve dolayısıyla, çok önemli bir anayasal değişiklik yapıyoruz. Bu, Türkiye'nin kaderini, geleceğini, Türkiye'deki bütün halkların geleceğini ilgilendiren çok önemli bir konudur. Fakat, gördüğümüz kadarıyla, bugün de yapılan tartışmalar da gördük ki Anayasa Komisyonu üyelerine dahi söz verilmemektedir. Öncelikle, bunu kabul etmediğimizi, bunun İç Tüzük'e aykırı olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Ben de 3'üncü madde üzerinde Komisyon üyesi olmama karşın, söz almış olmama rağmen, hiç haberim olmadı; 3'üncü madde burada olmama rağmen geçti ve oylaması yapıldı. Bir kere bunun İç Tüzük açısından... İç Tüzük'e uyulmadığı da aynı zamanda zaten tutulan tutanaklarda da görülecektir. Diğer bütün milletvekili arkadaşlarımız da durumu net olarak ortaya koydular. İç Tüzük'e aykırı bir Anayasa Komisyonu görüşmesi yapıldığı açıkça ortaya konulmuştur.

Bizim arzu ettiğimiz... Burada bir anayasal değişiklik yapılmaktadır. Tabii, öncelikle, biz, Halkların Demokratik Partisi olarak, Cumhuriyet Halk Partisi yani ana muhalefet partisi de bu değişikliğe karşı olduğumuzu açıkça ifade etmekteyiz ve bu anlamda da hem İç Tüzük'ten hem de Anayasa'dan kaynaklanan bütün haklarını kullanarak bu anayasal değişikliğin Komisyondan ve Genel Kuruldan geçmemesi noktasında gereken demokratik ve siyasi mücadele verilmektedir. Bundan sonra, Komisyonun bu anlamda, milletvekillerinin söz hakkına riayet etmesi noktasında bir kez daha talebimizi yinelemek istiyorum.

Şimdi, 4'üncü maddede getirilmek istenen değişiklikte en önemli nokta nedir? "Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri beş yılda bir, aynı günde yapılır." diye bir düzenleme getirilmektedir. Bir kere, değişiklik teklifine göre Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri aynı gün yapılacaktır. İkinci olarak da değişiklik teklifi hem Cumhurbaşkanına hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine seçimlerin yenilenmesine karar verme yetkisi vermektedir. Değişiklik teklifine göre, seçimlerin yenilenmesi demek hem Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yenilenmesi demektir. Yani, Cumhurbaşkanı isterse kendi seçimlerini de yenilemek kaydıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimlerini yenileyebilmekte yani onun görevine son verebilmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de isterse kendi seçimlerini yenilemek kaydıyla Cumhurbaşkanının seçimlerini yenileyebilmekte yani onun görevine son verebilmektedir.

Yasama ve yürütme organlarının birbirlerinin görevlerine son verebildiği bir sistemin başkanlık sistemi olmadığı aşikârdır. Başkanlık sistemi bir kere sert kuvvetler ayrılığı sistemidir. Bu sistemde yasama ve yürütme organları birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmışlardır. Bunlar birbirlerinin görevlerine son veremezler. Yasama ve yürütme organlarının birbirlerinin görevlerine son verebildiği bir sistemin başkanlık sistemi olduğu iddiasının gerçekle bir ilgisi yoktur. Başkanlık sistemi sert bir kuvvetler ayrılığı sistemidir. Bu sistemde yasama ve yürütme organları birbirinden kesin çizgilerle ayrılmışlar ve birbirlerinin görevlerine, biraz önce de bahsettiğimiz gibi, son veremezler. Bu Anayasa değişikliği teklifinin asıl amacı, başkanlık sistemi veya Türk tipi başkanlık sistemini kurmak değil, Türkiye'de bir kuvvetler birliği sistemi kurmaktır. Teklif edilen sistem, kuvvetlerin Cumhurbaşkanında birleşmesi esasına dayalı bir kuvvetler birliği hükûmet sisteminden başka bir şey değildir. Gerek Cumhurbaşkanı ile yargı arasındaki ilişkilerde gerekse Cumhurbaşkanı ile idare arasındaki ilişkilerde denge ve denetleme mekanizması mevcut değildir. Teklif edilen sistemde sadece yasama organı değil, yargı organı da Cumhurbaşkanının kontrolü altına sokulmaktadır.

Biraz önce konuşan birçok arkadaşımız da bahsettiler, ben de tekrar bahsetmek istiyorum çünkü itiraz ettiğimiz konular ve düzenleme aynı olduğundan dolayı, hepimizin aynı konuları tekrarlamasında bir mahzur olmadığını da bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Bakın, bundan 268 sene önce, Montesquieu'nün söylediği gibi, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde toplandığı bir sistemde, hiçbir şekilde hürriyet olamaz. 1748 yılında yayınlanan "Kanunların Ruhu" isimli eserinde Montesquieu şöyle der: "Eğer aynı idarenin kişilik ve yapısında yasa erki, yürütme erkiyle birleşmişse hiçbir şekilde hürriyet yoktur çünkü aynı monarkın veya aynı senatonun iktidarını zalimce yürütmek için zalimce kanunlar yapma ihtimali de mevcuttur. Kuvvetler ayrılığı yoksa anayasa da yoktur." Kuvvetler ayrılığı teorisi, anayasacılığın en temel ve en eski teorisidir. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde anayasa da dolayısıyla olamaz. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir devlet anayasal bir devlet de değildir. Bu husus en güzel bir şekilde 16 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin 16'ncı maddesinde de şu şekilde vurgulanmıştır: "Hakların güvence altında olmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa yoktur."

Şimdi, Türkiye'nin bunca sorunlarıyla boğuştuğu bir dönemde, böyle bir, sizin "hükûmet sistemi değişikliği" dediğiniz, bizlerin ve diğer muhalefet partilerinin bir rejim değişikliği olarak nitelendirdiği bu değişikliğin üzerinde ciddiyetle eğildiğimizde, aslında sorunlarımızı çözmeyecek bir değişiklik olduğunu açıklıkla görebiliyoruz. Biraz önce de değişik arkadaşlarımızın vurguladığı gibi, biraz önce önergemizde de söz hakkı verilmediği için ben de belirtmek istiyorum. Başta eş başkanlarımız olmak üzere, 12 vekilimizin şu anda tutuklu bulunduğu dönemde ve milyonlarca oyun şu anda bu Komisyonda temsil edilmediği bir süreçte, böyle bir Komisyonun toplanması ve bir kısmi Anayasa değişikliğine gitmeye çalışması, bir kere Anayasa'nın kendisine de aykırıdır, aynı zamanda en önemli kuvvetler ayrılığı olarak nitelendirebileceğimiz, yasamanın bu anlamda etkin olarak kendi görev ve sorumluluklarını yapmadığının da açıkça bir göstergesidir. Bu milletvekillerimizin de, başta eş başkanlarımız olmak üzere, burada bulunup bu Komisyonda bu Anayasa'yla ilgili olarak kendi görüşlerini, halktan almış olduğu bu iradenin burada tecelli etmesi noktasında açık ve özgür olarak kendi görüşlerini açıklama haklarına sahiplerdir. Maalesef, bu haklarını bugün tutuklu bulunduklarından dolayı kullanamamaktadırlar.

Ayrıca da belirtmek istiyorum, şu anda bu milletvekillerimizin tutuklu bulunması, şu anda meriyette bulunan Anayasa'mıza da açıkça aykırıdır. Şu anda 83'üncü maddenin üçüncü fıkrası da bunu açıkça dile getirmektedir. Yani "Vekiller hüküm dâhi giyseler tutuklanmaları dönem sonuna bırakılır." diye açık amir hüküm olmasına karşın, milletvekillerimizin tutuklu bulunmasını kesinlikle kabul edemeyiz.

Şimdi, Profesör Doktor Kemal Gözler de bu konu üzerinde, özellikle bu yapılan son Anayasa değişikliği üzerinde önemle durmaktadır. Onun bu konuda yapmış olduğu yorumlara da atıf yaparak konuşmamı sonlandırmaya çalışacağım. Şimdi, diyor ki burada, dipnotta da: "Demokratik ülkelerde görülen bazı düzenlemeler Türkiye'ye ithal edilirken özünden koparılıp kötüye kullanılabiliyor. Bu açıdan David Landau tarafından ortaya atılan 'istismarcı anayasacılık' veya 'suistimalci anayasacılık' kavramına dikkat çekmek isterim. David Landau'ya göre, bazı ülkelerde demokratik rejimler, anayasa değişikliği yoluyla adım adım ortadan kaldırılıyor. İktidardaki güçlü başkanlar, ustaca ve kurnazca planlanmış anayasa değişiklikleri yoluyla kendilerinin görevde kalmasını sağlayacak bir anayasal sistem kuruyorlar, Özellikle anayasa değişikliği yoluyla kendilerini denetleyecek organları etkisiz hâle getiriyorlar. Bu şekilde yeniden biçimlendirilen anayasanın tam anlamıyla otoriter olduğu söylenemez çünkü seçimler yapılmaya devam edilir. Uzaktan bakıldığında, anayasa hâlâ demokratikmiş gibi görünür ama yakından bakıldığında, anayasanın, gerçekte demokratik düzeni yok etmek için anayasa değişiklikleri yoluyla sinsice yeniden tasarlandığı görülür. Landau bu olguya 'suistimalci anayasacılık' ismini vermektedir." Şimdi, bütün bunları dikkate almamız gerektiğine inanıyorum.

Aynı zamanda, bugün Meclis Başkanımız Sayın İsmail Kahraman da bir açıklama yapmıştır. Yapılan bu Anayasa değişikliğinin kısmi bir Anayasa değişikliği olduğunu vurgulamaktadır. Bütün siyasi partilerimiz seçim beyannamelerinde de halka vermiş oldukları söz gereğince yeni bir anayasa yapma konusunda halka taahhütte bulunmuşlardır. Dolayısıyla, Sayın Meclis Başkanımızın da ifade ettikleri, burada konsensüse dayalı yeni bir anayasa yapma noktasında, kendi iradelerini de ifade etmişlerdir. Bu bakımdan da Sayın Meclis Başkanımızın bu görüşlerinin de dikkate alınarak bir an önce... Yapılan bu kısmi değişiklikler, aslında Türkiye'de bir rejim değişikliğine ve kuvvetler ayrılığını yok edip bütün güçlerin yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanmasına da vesile olacaktır ve aslında bunun bir başkanlık sistemi olmadığının, aynı zamanda bir parlamenter sistemle de ilgisi olmadığının da açıkça bir sonucu da ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, inanıyorum ki bu yapılan değişiklik Türkiye'de sorunlarımızı da çözmeyecektir. Kutuplaşmayı, ihtilafları ve halk arasındaki ayrışmaları daha da güçlendirecektir. Bu bağlamda, bugün Sayın Meclis Başkanımızın da yapmış olduğu bu konsensüslü bir anayasa yapma benim gönlümden geçmektedir." sözüne de atıf yaparak bir an önce bu değişiklikten vazgeçilerek bütün partilerin konsensüsü çerçevesinde, bütün sivil toplum kuruluşların bütün kesimlerinin ve Türkiye'de yaşayan bütün farklı halkların, inançların iradelerini yansıtacak yeni, demokratik bir sivil anayasa yapılması konusunda buradan bütün siyasi partilerimize bir kez daha sesleniyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.