KOMİSYON KONUŞMASI

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün de usul üzerine söz aldığımda Anayasa'yı tartıştığımız şartlarla ilgili bazı açıklamalarda bulunmuştum. Bugünkü önergemiz de dünkü konuşmamızın bir devamıdır, onu daha da somutlaştıran bir örneğidir. Dünkü konuşmada dile getirdiğim bazı görüşleri biraz daha açmam gerekiyor.

Anayasa değişikliği paketini olağanüstü hâl şartlarında tartışıyoruz. Sıradan herhangi bir Anayasa değişikliği değildir önümüzde duran teklif. Bir hükûmet sistemi değişikliği gibi görünse de onun çok ötesinde sonuçlar doğurmaya yönelik bir tekliftir. Dolayısıyla, aslında anayasayı yeniden yapma kadar, belki ondan daha da öte etkiler doğuracak bir konuyu tartışıyoruz.

Hükûmet sistemi değişikliği adı altında getirilen teklifin bir tek adam yönetimini hedeflediğini söyleyelim, bir kez daha vurgulayalım. 21 maddeden oluşmasına rağmen Anayasa'nın neredeyse tamamını etkileyen değişiklik teklifleri mevcuttur önümüzdeki pakette.

Amacın ne olduğunu soruyoruz. Ben kendi adıma tatminkâr bir cevap alabildiğimi söyleyemem bu teklif sahiplerinden ve savunucularından. Türkiye'yi daha demokratik bir ülke yapma gibi bir amaç mı var, amaç gerçekten bu mu? Demokrasideki eksikliklerimizi gidermeyi mi hedeflemektedir bu değişiklik paketi yoksa başka hedefler mi var? Şimdi, eğer bu teklifle hedeflenen şey Türkiye'yi daha demokratik hâle getirmekse teklifin buna elverişli olmadığını net olarak görmek gerekiyor, açık olarak görmek gerekiyor. Daha demokratik bir ülke ve sistem yaratma amacına dönük bir anayasa değişikliğinde bulunması gereken hususların hiçbiri bu teklifte yok, tam tersine bu teklif Türkiye'yi var olan eksik ve arızalı demokrasi imkânlarından da bütünüyle uzaklaştıracaktır. Bir tek adam yönetimi getirecektir. "Üniter başkanlık" diye adlandırılan çok otoriter, tipik otoriter bir model getirmektedir.

Şimdi, anayasaların içeriği kadar onların yapım şartları da çok önemlidir, neden? Çünkü anayasalar yapıldıkları şartların ruhunu yansıtırlar. Antidemokratik bir ortamda baskıcı şartlarda yapılan anayasalar veya önemli anayasa değişiklikleri o ortamın antidemokratik ve baskıcı ruhunu bire bir yansıtırlar. Şu an içinde bulunduğumuz ortam tam da böyle antidemokratik, antiözgürlükçü ve baskıcı bir ortamdır. Bir defa adı üstünde, olağanüstü hâl resmen uygulanmaktadır, ülke olağanüstü hâl kararnameleriyle yönetilmektedir, özgürlükler askıya alınmıştır. Bu tartışmalar açısından hayati önem taşıyan ifade, basın, toplantı ve gösteri özgürlükleri ise neredeyse tamamen kullanılamaz hâle gelmiştir.

Özellikle basın üzerindeki baskılar ve yasaklamalar bu tartışmaların kamuoyuna yansımasını da kesin bir şekilde engellemektedir. Dolayısıyla, biz burada, bu salonlarda toplumun bilgisinden uzak veya tek taraflı bilgilendirilmesiyle bir anayasa tartışması yürütüyoruz. Antidemokratik ve özgürlükçü olmayan böyle bir ortamdan özgürlükçü ve demokratik bir Anayasa değişikliği çıkarmak mümkün değil, tekrar ediyorum.

Bunlara bir de çok önemli bir başka noktayı da eklememiz gerekiyor, o da 12 milletvekilimizin tutuklu olması meselesi. Eş başkanlarımız dâhil 12 milletvekilimiz tutukludur. HDP üzerindeki baskılar sadece başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklanmasıyla da sınırlı değildir, onun ötesinde il ve ilçe yönetimlerimize yönelik her gün keyfî operasyonlar düzenlenmekte ve yöneticilerimizin çok büyük bir kısmı gözaltına alınmakta ve tutuklanmaktadır. Yani parti olarak örgütlerimiz ve Meclis grubumuz tam bir kuşatma altında.

Mecliste 3'üncü büyük grup olduğumuzu unutmayın ve bu grubun Anayasa görüşmelerine, çalışmalarına katılmasını engellemek en başta Anayasa'nın 80 ve 83'üncü maddelerine ama çok daha önemlisi, egemenliğin millete ait olduğu şeklindeki temel ilkeye aykırıdır. Şu anda bu görüşmeleri bu şartlarda yürütmek kesin olarak Anayasa'ya aykırıdır.

Arkadaşlarımız tahliye edilmeden, Mecliste çalışma imkânı bulmadan bu görüşmeleri yürütmemiz Anayasa'ya aykırıdır. O nedenle, önergemizin hedefi de, talebi de görüşmeleri durdurmaktır. Bunu heyetinizin takdirine sunuyoruz.

Diğer bir hususa daha değinmek istiyorum. Bir süre baskısı yaratılıyor, görüşmelerin bir an önce bitmesi hedefleniyor. İktidar grubu, iktidar milletvekilleri Komisyon görüşmelerini üç dört günde bitirmek gibi bir hedef koymuş görünüyor. Bunu daha önce dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili Anayasa değişikliği görüşmelerinde de yaşamıştık. Bir takvim belirliyor iktidar grubu ve bu takvimi bir şekilde empoze etmek için bütün imkânları kullanıyor.

Şimdi, cumhuriyetin ilk anayasası 1921 Anayasası'dır. Kurucu anayasadır, olağanüstü şartlarda yapılmıştır, olağanüstü hâl yönetimi altında değil. Kaç ay görüşülmüş, biliyor musunuz? 1921 Anayasa'sının toplam 23 asıl maddesi var, 1 tane ek madde var, toplam 24 madde. 24 maddeden oluşan, cumhuriyetin kuruluş sürecini düzenlemeye yönelik bu Anayasa teklifi tam dokuz ay görüşülmüş arkadaşlar. İlk Meclis, dokuz ay boyunca... İlk Meclisin cumhuriyeti kuran Anayasa'sı toplam 24 madde ve o şartlar çok olağan dışı şartlar ama görüşmeleri kısıtlamaya yönelik herhangi bir tedbir almak cumhuriyetin kurucu kadrolarının aklına gelmiyor, gelse bile asla bunu tercih etmiyorlar. Neden? Pek çok nedeni var ama çok önemli bir nedenin altını özellikle çizmek isteriz: İlk Meclis gerçek anlamda çoğulcu bir Meclisti. Milletvekillerinin, mebusların siyasi, dinî ve etnik kimliklerini özgürce ifade ederek tartışmalara katılma imkânı buldukları bir Meclisti. Bir cumhuriyet kuruluyor, savaş şartları, yokluk ve yoksulluk şartları çok ağır ama Meclis tartışmaları kısıtlamak, kısaltmak gibi bir tedbire başvurmayı aklından geçirmiyor, bunu tercih etmiyor. İlk Meclis bu kadar ağır şartlarda tartışmaya, müzakereye bu kadar büyük değer biçmişken neden bu Meclis bu şartlarda, teknolojinin bu imkânları varken neden bunları kısıtlamak istiyor? Neden sürekli konuşmalar, konuşma süreleri ve konuşma sayısı üzerinden kriz çıkıyor? Belli ki amaç, demokratik meşruiyete dayalı, iyice olgunlaşmış, mutabakatı hedefleyen bir Anayasa değişikliği yapmak değildir. Belli ki amaç, önceden belirlenmiş bir projeyi, önceden belirlenmiş bir plan çerçevesinde bu Meclise empoze etmektir. Şimdi, Birinci Meclisteki tartışmalarla bizim şimdiki tartışmalar arasında çok önemli bir başka fark var, onu da mutlaka dikkatinize sunmak isterim. Birinci Meclis, kendini güçlü kılan, cumhuriyetin temeli hâline getiren bir anayasayı görüşüyordu, kendini var eden bir anayasayı. Bir meclisin parlamenter demokratik sisteme gidiş için yapabileceği en iyi anayasalardan, anayasa fikri tekliflerinden birini görüşüyor. Şimdi biz ne yapıyoruz? Kendi kendinin idam fermanını hazırlamaya çalışan bir Meclisin üyeleri olarak burada gürültü, kavga içinde tartışmayı boğan bir görüşme süreci yürütüyoruz. Çok önemli, tekrar ediyorum: Bu teklif Meclisin kendi idam fermanıdır. Meclis kendi idam fermanını tartışırken hem kamuoyunda bu görüşmelerin yansımasını önleyecek tedbirler alınıyor hem de burada görüşmeler olabilecek en kısıtlı çerçevede yürütülmek isteniyor.

Sayın Başkan, size, şahsınıza yönelik bir eleştiri olarak almayın. Ben sizin birçok konudaki uygulamanızı doğru bulduğumu hem yüzünüze söyledim hem de burada kamuoyunun önünde de ifade ederim. Ancak, siz de bu grubun dışında değilsiniz, bu kadar baskının dışında değilsiniz, bundan azade değilsiniz. Tek başınıza bir hoca olarak bu Mecliste şu Komisyonu yönetiyor olsaydınız bu söylediğim görüşlere sanırım yüzde 100, hadi belki yüzde 90 diyelim, yüzde 10 bırakalım, katılacağınızdan çok şüphe duymuyorum ama burada tek tek kişilerin iradesi değil, bir planın, bir projenin hayata geçirilmesi çabası söz konusudur. Dün de söyledim, bu teklifin mimarı ve asli savunucusu şimdiki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'dır ve Sayın Erdoğan her gün televizyonlarda, her türlü basın organında görüşlerini saatlerce canlı yayında aktarabiliyor.

Evet, sayısal çoğunluğu var AKP'nin. Cumhurbaşkanının bu teklifini destekleyecek çoğunluğu da var, MHP'yle kurdukları ittifak da kendilerini Mecliste rahatlatıyor. E, bari, kavgayı mertçe yürütelim. Yani zaten yeterince imkânınız var, niye söz hakkını kısıtlıyorsunuz ki? Hani zaten sonuçta oylamaya geldiğimizde çoğunluğu bulacaksınız, bari silahları olabilecek en eşit duruma getirmeyi kabul etsin Hükûmet ve Cumhurbaşkanı, herkes çıksın rahatça konuşsun, medyanın önünü kapatmasınlar, bu yasaklar kaldırılsın, mertçe tartışalım. Ahmet Arif'in dizeleri geliyor aklıma, biraz cinsiyetçi olduğu yönünde eleştiriler var ama "Erkekçe olsun isteriz dostluk da düşmanlık da." ama hiçbiri olmuyor. Biz diyoruz ki: O "erkekçe" kısmını öyle "insanca olsun" diye değiştirelim, mertçe, insanca olsun dostluk da düşmanlık da. Her gün binlerce suçlamayla karşı karşıya bırakıyorsunuz kamuoyunda eş genel başkanlarımızı, milletvekillerimizi ve onların konuşma hakkı yok. Her gün sayısız itham, suçlamayla karşı karşıyayız. Bütün kamuoyu araçlarını bu konuda kullanma imkânı var, istemediğini susturma gücü var. E, buradan insanca, adilce bir kavga çıkmaz. Hiç olmazsa kavgayı adil yapın, burada konuşalım sonuna kadar, çıksın eş başkanlarımız, gelsin, milletvekillerimiz gelsin, burada istediğimiz gibi konuşalım. Yani "kavga"dan kastım fiziksel kavga değil, şüphesiz bunu kastetmediğimi bilirsiniz.

Ayrıca, referanduma eğer giderse, Meclisten geçerse...

BAŞKAN - Hocam, önergeyle ilgili işlemi tamamlayalım.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Söyleyeceğim, bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tekrar söz veririm size daha sonra.

MİTHAT SANCAR (Mardin) - Bitireceğim.

Eş bakanlarımızın ve milletvekillerimizin tutuklu olması Genel Kuruldaki görüşmeleri de Anayasa'ya aykırı kılacaktır. Bir adım ötesi, eğer Genel Kurulda referanduma gidebilecek çoğunluğu bulursa bu teklif, sonraki süreç referandumdur, referandumda da eğer bu tutuklama hâli devam ederse referandum da Anayasa'ya ve evrensel demokratik ilkelere aykırı olacaktır. Sanırım, referandumda en fazla korkulan parti, bu kampanyayı başkanlık sistemi aleyhine, bu teklifin aleyhine yürüteceği ve etkili bir şekilde yürüteceği bilinen parti HDP'dir, o nedenle HDP'den korkuluyor. Özellikle, Selahattin Demirtaş Başkanımızın kamuoyuna konuşmasının 7 Haziran benzeri bir travmayı tekrar yaşatacağı gibi bir korkusu da var galiba. Bu korkuları hukuku bu kadar eğip bükerek, bu kadar ihlal ederek aşmak mümkün değil. Bırakın, demokratik bir şekilde, özgürce tartışalım, hepimiz imkânları eşit kullanalım, sonra gerçekten millet iradesinin tecelli ettiği bir referandum yaşadığımıza inanalım, bir anayasa değişikliği süreci yaşadığımıza inanalım, bir demokratik kavga, demokratik görüşme ve demokratik mücadele ortamı yaşadığımıza inanalım. Bu şartları bütün bizi dinleyenlerin, toplumun, kamuoyunun takdirine, dikkatine sunuyorum.

Teşekkür ediyorum.