Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 28 .12.2016 |
EROL DORA (Mardin) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, değerli basın mensupları...
REŞAT PETEK (Burdur) - Şimdi, arada konuşap da laf sokuşturma.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Arkadaşlar, bir milletvekili konuşmaya başladı.
REŞAT PETEK (Burdur) - Haddini bil, haddini bil.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, Sayın Dora konuşmasına başladı.
Sayın Dora, lütfen devam edin. (Gürültüler)
HALİL ETYEMEZ (Konya) - Veli, bir ortalığı karıştırmasan olmaz değil mi ya.
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi beni dinlemeye davet ediyorum, rica ediyorum aynı zamanda. Gecenin bu saatinde milletvekillerimizi, Komisyonumuzu yormayalım lütfen.
TUFAN KÖSE (Çorum) - Bozacının şahidi şıracı. Bozacı burada, şıracı cezaevinde.
BAŞKAN - Sayın Dora, devam ettiğiniz için teşekkür ederim.
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, Anayasa Değişiklik Teklifinin üzerinde görüştüğümüz bu 10'uncu maddesiyle mevcut Anayasa'nın 105'inci maddesinde yapılan değişiklik doğrultusunda Cumhurbaşkanının yargılanabilmesinin önünün açıldığı belirtilmektedir. Elbette, bu değişiklik teklifinin tümü değerlendirildiğinde asıl olarak yapılmak istenen kuvvetler ayrılığının bir bütün olarak kaldırılarak yasama, yürütme ve yargının bir elde toplanmasına ilişkin olağan bir düzenlemedir.
Sayın milletvekilleri, uğultuyu lütfen biraz azaltırsanız çok memnun olacağım. Sayın muhalefet başta sizler olmak üzere herkese...
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, lütfen dinleyelim.
EROL DORA (Mardin) - Şimdi, değerli milletvekilleri, teklifin geneliyle önerilen kuvvetler mekanizmasına baktığımızda, yeni sisteme göre oluşacak Parlamento aritmetiği ve yüksek yargı organları üyelerinin büyük çoğunluğunu Cumhurbaşkanının atıyor olması gerçeği birlikte değerlendirildiğinde Cumhurbaşkanına yargı yolunun açıldığı iddiasının temelsizliği ve asılsızlığı çok net bir biçimde ortaya çıkmaktadır.
Bakınız, siyasilerin dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu meselesi, Türkiye'de değerlendirildiğinde Anayasa'mız ve İç Tüzük'e aykırı olarak milletvekillerimizin dokunulmazlığı kaldırıldı, başta eş başkanlarımız olmak üzere 12 milletvekilimiz şu anda cezaevinde bulunmaktadır. Bu da Türkiye'de aslında bir anayasasızlaştırma dönemi sürecinin yürürlükte olduğunun da aynı zamanda sabit bir örneğidir.
Tabii, burada resmî siyaset mekanizmasının başına getirilen Cumhurbaşkanının yargılanması meselesi de birçok yönden tartışmalı bir içeriğe sahip konulardan birisine işaret etmektedir. Bildiğiniz gibi, mevcut durumda Cumhurbaşkanı vatana ihanet suçu dışında herhangi bir nedenle yargılanamamaktadır.
Şimdi, bu teklife göre icracı konumda bulunacak yeni Cumhurbaşkanının bu anayasa düzenlemesiyle yargılanabileceği iddia edilmektedir. Ancak, gözden kaçırılmamalıdır ki getirilen değişiklikle görevdeki Cumhurbaşkanının yargılanabilmesi için Mecliste 2 oylama yapılması gerekmektedir. İlk oylama, suçlama önergesinin kabulüne ilişkin olandır. ikincisi ise Yüce Divana sevkin onaylanmasına ilişkin oylamadır. İlk oylamada Meclis üye tam sayısının salt çoğunluğu yani en az 301 milletvekili "Cumhurbaşkanı yargılansın." diye önerge verebilecek ve beşte 3 çoğunlukla yani en az 361 milletvekilinin "evet" oyuyla soruşturma açılması kararlaştırılabilecektir. ikinci oylamada ise en az 401 milletvekilinin gizli oyuyla Cumhurbaşkanı Yüce Divana gönderilebilecektir.
Değerli milletvekilleri, sırf bu rakamlara bakmak bile Cumhurbaşkanının görünmez bir kalkanla dokunulmazlığının teminat altına alındığını göstermeye yetmektedir. Yani, fiilî durumda Cumhurbaşkanının Yüce Divanda yargılanabilmesi neredeyse imkânsızdır.
İşin içine bir de milletvekillerinin aday gösterilme süreçlerinde karar verici mekanizmaların ne kadar antidemokratik olduğu eklendiğinde, diğer taraftan yüksek yargı organlarının üyelerinin belirlenme süreçlerinin de ne kadar tekçi bir anlayışla yapıldığını da yanına eklediğimizde Parlamentodan Yüce Divan kararının çıkması mümkün gözükmemektedir. Yüce Divan kararı çıksa bile adil yargılamanın mümkünlüğü yüksek yargı üyelerinin atama metodu bağlamında son derece şüphelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğimiz gibi, bu Anayasa Değişiklik Teklifi'ni hazırlayanlar Türkiye'de bir başkanlık sistemi veya Türk tipi bir başkanlık sistemi kurmak arzusuyla yola çıktılar. Ancak, geldiğimiz noktada, iki parti arasında demokratik anayasa yapım yöntemleriyle hiçbir biçimde bağdaşmayan, bir gizlilik içerisinde, diğer siyasi partilerin ve özellikle partimizin temsil ettiği irade yok sayılarak yürütülen pazarlıklar neticesinde bir hukuk garabeti niteliğinde olan bu metin ortaya çıkmıştır. Bu garabettir çünkü çağdaş dünya demokrasilerinin temel düsturu olan kuvvetler ayrılığı ilkesi bu değişiklik paketiyle Türkiye'den bir bakıma tamamen uzaklaştırılmış bulunmaktadır. Kuvvetler ayrılığı ilkesini ülke yönetim anlayışından çıkardığımız takdirde, gelişmekte olan bir ülke konumunda olan Türkiye'nin ve 79 milyon yurttaşımızın ortak hukukunu korumamız mümkün olmayacaktır.
Tabii, bu düzenlemeler Türkiye'yi hukuk devleti olma idealine yaklaştırmak gayesi taşımıyor. Tam aksine, bir bütün olarak kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kaldırılıyor diyebiliriz. Kuvvetler ayrılığının kaldırıldığı bir ülkede sadece kuvvetli olanın sözü geçerli olur, böyle bir ülkede demokratik siyasetin tüm kanalları kapatılmış demektir. Demokratik siyaset kanallarının kapatıldığı ülkelerde ise tarihle de sabittir ki illegal tepkiler, illegal muhalif hareketler daha fazla devreye girer ve elbette bu durum da toplumsal yaşamımızın her alanında negatif, yaralayıcı, çatışmacı sonuçlar doğuracaktır.
Bakınız, ülkemizin yetiştirdiği önemli hukuk profesörlerinden birisi olan Kemal Gözler, bu pakete ilişkin değerlendirmelerini kaleme aldığı makalesinin başlangıcında aynen şunları söylemektedir: "Ben burada bu Anayasa değişikliği teklifi hakkındaki görüşlerimi kısaca açıklamak istiyorum..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, "mause" düştüğü için herhâlde ses kesildi.
Sayın Erol Dora, kusura bakmayın, lütfen devam edin.
EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, tabii, gecenin bu saatinde fazla zamanınızı almamak amacıyla hızlı geçiyorum.
Kemal Gözler'den bahbediyorum, ben burada ona atıf yaparak konuşuyorum, onun konuşmasıdır bu: "Ben burada bu Anayasa değişikliği teklifi hakkındaki görüşlerimi kısaca açıklamak istiyorum. Bununla amacım, değişiklik teklifini görüşecek Anayasa Komisyonu üyelerine yol göstermek veya değişiklik teklifini oylayacak milletvekillerini uyarmak değildir. Uyarılarımın işe yaramadığını bilecek kadar tecrübe sahibiyim. Amacım, Türk anayasa hukuku doktrininin bir üyesi olarak, tarih karşısında sorumluluğumu yerine getirmekten ibarettir. İstedim ki, bu değişiklik teklifine zamanında karşı çıktığım kayda geçsin. İstedim ki, gelecekte, bir gün birileri çıkıp da bu değişikliği eleştirdiklerinde, adımı da bu değişikliğin kabul edilmesi safhasında susan anayasa hukukçularının arasında saymasınlar." Evet, hukuk profesörü Sayın Gözler böyle söylemektedir.
Şimdi, değerli milletvekili arkadaşlarım, bizler de 26'ncı Dönem milletvekilleri olarak, özellikle bir darbe sürecinden geçtiğimiz bir dönemde gerek bölgemizde gerekse ülkemizde yaşanan altüst oluşların, krizlerin, çatışmaların zirve yaptığı bu tarihsel süreçte, uzun mücadeleler, tecrübeler ve birikimler neticesinde ortaya çıkmış olan ve evrensel düzeyde geçerliliği test edilmiş olan kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, demokrasi gibi temel ilkelerin Türkiye'de egemen olabilmesi için bu paketin bir an önce geri çekilmesi gerektiğine inanmaktayım. Bizler 26'ncı Dönem milletvekilleri olarak, parti ayrımı yapmaksızın söylüyorum. Ülkemiz adına yurttaşlarımız ve geleceğimiz olan gençlerimiz ve çocuklarımız adına bu ağır vebalin ortağı olmayı reddetmeliyiz. Sessiz kalmayı reddeden değerli hukukçular gibi bizler de sessiz kalmamalıyız bu oldubitti anayasa değişikliğine. Şunun da altını çizmeliyiz ki, kuvvetler ayrılığı ilkesine sahip bir devletin en dikkat edilmesi gereken yönü bağımsız yargıdır. Yargının, yürütmeden ve yasamadan ayrı olması, yargının her türlü baskı ve etkiden uzak ve siyasal çekişmelerin dışında kalmasını gerektirmektedir. Yargının hak teslim eden yapısı nedeniyle de herhangi bir etkiden bağımsız olması gerekir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orta Doğu gibi birçok kadim inancın yeşerdiği, diğer taraftan insan canının en kıymetsiz seviyelere düşürüldüğü bir coğrafyada yaşıyoruz. Bölgemizde kan dökmenin sıradanlaştırıldığı, bir insanın bir insanı öldürmesinde en vahşi ve tiksindirici yöntemlerin kullanıldığı, temel insani değerlerin ayaklar altına alındığı kirli ve uzun bir süreçten geçiyoruz. Ülkemiz de bu bölgenin kaçınılmaz olarak hem coğrafi ve hem de tarihsel olarak bir parçasıdır. Dolayısıyla, hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığının güçlü temellere oturtulması yurttaşlarımızda da devlete ve hukuka olan güveni son derece arttıracaktır. Orta Doğu'da hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin tesis edildiği bir Türkiye'yi mümkün kılmak durumundayız. Bunu gerçekleştirebilirsek hem ülke barışına hem bölge barışına çok büyük katkılar sağlayacağız.
Konuşmamı toparlıyorum Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; özellikle 2011 genel seçimleri sonrasında o zamanın Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan "Balkon konuşması"nda cumhuriyetin kuruluş felsefesine uygun olacağı vurgusu yapmaktadır yeni bir anayasanın yapılmasıyla ilgili olarak.
Dönemin Başbakanı, bugünkü Cumhurbaşkanımızın basına da yansımış olan cümleleri aynen şöyledir: "Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bina etikleri Türkiye Cumhuriyeti, kuruluş felsefesini oluşturmuş şekilde muasır medeniyetler seviyesine ulaşmıştır. Millî irade üzerindeki vesayet, hukuk dışılık, üstünlerin sultası yine tartışmasız şekilde kaybetmiştir. Bize oy verenlerin de, vermeyenlerin de yaşam tarzları ve inançları; onurumuz, namusumuz ve şerefimiz olacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu, şüphesi, tereddüdü olmasın. Özgürlükler çok daha genişleyecek, herkes fikrini çok daha rahat ifade edecektir. Başladığımız hiçbir işi yarım bırakmadık. Millî birlik ve kardeşlik üzerinde annelerin gözyaşlarının, gençlerin, akan kanlarının durdurulması için çok daha büyük bir gayretle çalışacağız. Bölgesel ve küresel meselelerde çok daha açık olacağız. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bölgemizde hak, hukuk, barış, adalet, özgürlük ve demokrasi diyeceğiz."
Evet, o dönemin Başbakanı, bugünkü Cumhurbaşkanımızın yeni anayasa, temel hak ve özgürlüklere ilişkin ifade ettiği bu görüşlerin bugün de çok önemli olduğunu vurgulamak istiyoruz. Biz de bu görüşleri tamamıyla destekliyoruz.
Tabii, bu ifadeler doğrultusunda atılacak pratik adımların ancak Türkiye'nin önünü açacağını düşünüyoruz. Türkiye'yi barışa, huzura ve istikrara kavuşturmak, evrensel temel hak ve özgürlükler çerçevesinde özgürlükçü yöntemlerle, özgürlükçü anayasalar yapabildiğimizde mümkün olabilecektir. Maalesef, getirilen bu teklif, yukarıda vurgulanan görüşlerle tamamen tezatlık içermektedir...
BAŞKAN - Sayın Dora, "mause" düştüğü için siz ekstradan bir bonus kazanmış oldunuz.
EROL DORA (Mardin) - Son cümlemi söylüyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
EROL DORA (Mardin) - Son cümlelerimi söylüyorum.
Getirilen bu düzenleme laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinin güvencesi olan kuvvetler ayrılığını tamamen bertaraf etmektedir. Bu, bütün bu yetkileri Cumhurbaşkanlığı makamında toplamaktadır. Bizim arzumuz, kuvvetler ayrılığının bütünüyle yürürlükte olabileceği, eksiksiz yerine getirileceği ve ayrıca, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi ve Kopenhag Siyasi Kriterleri dikkate alınarak Türkiye'deki bütün farklı inanç, etnik grup ve bütün farklılıkları kapsayacak, herkesin işte "Bu benim Anayasa'mdır." diyebileceği yeni, sivil, demokratik, çoğulculuğu esas alan yeni bir anayasanın yapılmasıdır.
Bu konuda bu önergenin bir an önce geri çekilerek bu bağlamda yeni bir anayasanın yapılmasını bir kez daha Türkiye kamuoyunun önünde dile getiriyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.