KOMİSYON KONUŞMASI

MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında günlerdir burada yapılan tartışmalar, yapılan kavgalar ve itirazlar bizlere bir kez daha şunu göstermiştir ki toplumun süzgecinden geçmeyen, mutabakatı sağlamayan, birçok itirazla dolu bu tasarı toplum nezdinde de kabul görmediği gibi burada birçoğu hukukçu olan milletvekilleri tarafından da kabul edilmediği bir gerçeklik. Ne yaparsak yapalım, hangi önergeyle düzeltirsek düzeltelim, söz konusu tasarı Türkiye halklarına, Türkiye siyasal hareketine bir özgürlük getirmemiştir. Şu an tartıştığımız madde ise söz konusu tasarının tek adam rejimine doğru götürüldüğünün ve bunun da sorumsuzluğunun yıllarca Türkiye'de cezai sorumluluğunu tartıştığımız adalet noktasında çok sıkıntılı olan ülkemizde açık seçik bir şekilde sorumsuzluk ilkesini barındırmaktadır. Yani ömür boyu cezasızlığı içeren söz konusu madde çok tehlikelidir, geleceğimiz açısından, süreç açısından ve Türkiye hukuk siyaseti açısından gerçekten büyük tehlikeleri barındıran çok tehlikeli bir maddedir.

Burada bizler bu tartışmayı izlerken Diyarbakır'da yürütülen bir operasyonun sonuçlarını sizlerle paylaşacağım. Bu kadar önemli bir tartışmayı yürütürken yani Türkiye'deki bütün toplumun hayatını, geleceğini belirleyen bu tartışmada içerisinde demokratik geçen bütün kurum ve partilerin bir bütünel hedefe konduğunu görmekteyiz. Başta partimiz Halkların Demokratik Partisi, Demokratik Toplum Kongresi ve Demokratik Bölgeler Partisi. Üçünün ortak noktası içerisinde barındırdığı, ruhunda ve çalışmalarında barındırdığı "demokratik" kelimesi yani Türkiye'de hiç olmayan ve oldurulmaya da çalışılmayan "demokratik" kelimesi. Partimizin eş genel başkanları dâhil 12 milletvekilinin tutuklanması, sizlerin ve bizlerin meslektaşı Sayın Aysel Tuğluk -eski milletvekili- Demokratik Toplum Kongresinin Eş Başkanı ve Diyarbakır Halkların Demokratik Partisi İl Başkanımız -o da avukat- Sayın Cabbar Leygara ve yazarların da içinde olduğu bir grubun şu an tutuklandığı haberini aldık. Gerçekten buradan sormak isteriz, bunca hukuksuzluk, bunca haksızlık yargının siyasallaştığının en önemli örneklerini yaşadığımız bugünlerde bizim bu anayasa çalışmasını tartışmamız, yapmamız ve sayı çoğunluğuna bağlı bir şekilde bu maddeleri geçiriyor olmamız ne kadar meşrudur? Yani şu anda yaptığımız iş, bu tasarı ne kadar meşrudur, bunu tartışmak gerekiyor. Söz konusu tasarı meşru değildir, kesinkes geri çekilmesi gerekmektedir. Meşruluk sorunu çok önemlidir, bundan önce de vardı, şimdi daha ağır hâli var. Meşruluk sorunu varsa düğümlenen bir hukuk bunalımı var demektir. Meşruluk toplum bilim, siyaset biliminin en önemli kavramlarındandır. Meşruluk toplumdaki barış ve dinginliği sağlayan kurumu, yasayı, iktidarı ayakta tutan büyülü bir inançtır. Bu inancın gereği olarak en zorba yönetimler bile hep kendilerini meşru göstermeye çalışırlar çünkü "Meşruluk sitenin, devletin, toplumun görünmeyen barış meleğidir." der Ferraro. ve Clemenceau 1888'de çok önemli bir konuşmasında: "İradeler tartışma süzgecinden geçmedikçe meşruluktan söz edilemez çünkü tartışma varsa, ne denli açıksa, sorunlar o denli saydamlaşır, insanlarca bilinir ve yanlışa düşme tehlikesi azalır. Konuşulan ülkelerde zafer, susulan ülkelerde utanç vardır."

Evet, önümüze getirilen Anayasa değişiklik taslağı maddelerinin bir kısmının -10'uncu maddeye geldik- 9 maddesinin onanmış olması, hatta 5'inci maddesinin dahi çekilmiş olmasından dolayı, bu Anayasa taslağının toplumdan kaynaklı, toplumun tüm kesimlerini içeren bir taslak olmadığı açıktır. Görünüştedir, zora dayalıdır, buyurgandır. Tek adam rejimidir, en önemlisi toplum sözleşmesi değildir. Hukukun bu konudaki soğukkanlı, nesnel görüşleri küreseldir ve bellidir. Toplum iradesi fesada uğratılmaya çalışılmaktadır. Toplumun özgür iradesiyle hazırlanmamıştır ve tartışılmamıştır. Açık ve örtülü biçimde iradeler baskılanmıştır. Bu baskıların olması ve bu koşullarda doğması tasarıyı meşru kılmaz, gerçekte söz konusu tasarı butlanla sonuçlanacaktır.

Değerli milletvekilleri, günlerdir burada tartıştığımız çok önemli noktalara geldik aslında ama nedense söz konusu tasarının gerekçesine baktığımızda, miladı tartışmayı 1961 ve 1982 Anayasalarından başlattığını görüyoruz. Hemen aradan 15 Temmuzdaki darbe girişimine gelinmiş, kısa bir tasarıyla bu kadar devasa değişikliklerin yapılması ne bizleri ne toplumu ne muhalefeti ne de tutuklu olan hiç kimseyi ikna edememektedir.

Evet, burada yapılmaya çalışılan şey... Amerika'da, diğer ülkelerde birçok örnek tartışıldı burada. Bunları burada teknik anlamda tekrarlamak istemiyorum fakat çok önemli bir şey var ki 21 maddelik tasarının başından sonuna kadar baktığımızda gerçekten toplumsal sözleşmeyi içeren yasal bir çalışmadan öte burada dikta rejiminin yaratılmaya çalışıldığı ve çok tehlikeli bir süreci barındırdığı çok açıktır. Burada dahi uzun uzun tartışmaya imkân verilmeyen bu ortamda toplumun hiçbir kesiminde ikna kabiliyeti olmayan söz konusu tasarıyı tartışma imkânı da ortadan kaldırılmıştır. Partimiz nezdinde silahların eşitliği ilkesi çok ciddi şekilde zedelenmiştir. Bu tasarıyı tartışan, bu tasarıya ilişkin fikrini beyan edecek en başta genel başkanlarımız olmak üzere -ki çokça tekrarladık- bu Meclisin üçüncü büyük partisinin eş genel başkanlarının sözü kesilmiştir. Fiilî bir şekilde kendileri toplumdan uzaklaştırılmak suretiyle aslında şu andaki yapılan çalışmalardan kaçırılmışlardır. Fiilî bir şekilde sözlerine, iradelerine el konulmuştur ama ne yaparsak yapalım bu toplumda söz konusu tasarı karşılık bulmayacaktır.

Daha önceki konuşmamda da dile getirmiştim. Bir gün ama bir gün mutlak surette söz konusu tasarı değişmek, değiştirilmek zorundadır. Önümüze getirilen yasa tasarısının 10'uncu maddesinin 105'inci maddede yaptığı değişiklikler gerçekten korkunç bir değişikliği getirmektedir. Yetki varsa sorumluluk olmalıdır. Sorumluluk hukuki, idari, cezai, siyasi sorumluluk olarak dört çeşittir. 1982 Anayasası döneminde en çok eleştirilen cumhurbaşkanının yetkilerini artırıp sorumluluğuna ilişkin düzenleme yapılmaması olmuştur. Şimdi de sorumluluk hükmü sadece cezai sorumluluğu kapsar ancak cezai yargılama usulü öngörülmemiştir.

Cumhurbaşkanı hakkında 301 kişinin vereceği önergeyle soruşturma açılması talep edilebilir ama bu soruşturma ne savcılar tarafından yürütülecektir ne de bir yargılama süreci olacaktır.

BAŞKAN - Sayın Irgat, toparlar mısınız.

MİZGİN IRGAT (Bitlis) - Toparlıyorum.

Soruşturma, siyasi partilerin güçleri oranında üye vereceği komisyona gelir. Burada cumhurbaşkanı seçimleri ile yasama seçimleri aynı dönemde olacağı için aynı siyasi iklimden besleneceği ve aynı siyasi partinin egemen olacağı düşünüldüğünde komisyondan cumhurbaşkanı aleyhinde karar çıkması imkânsıza yakındır. Bu komisyon kararı bir de Genel Kurulda oylanacaktır. Oylama sonucunda Yüce Divan yolunun açılabilmesi için 400 milletvekilinin oyuna ihtiyaç vardır. Düzenlemede cumhurbaşkanının görevi dolayısıyla işlediği suçlarla diğer suçlar arasında bir ayrıma gidilmemiştir. Ancak cumhurbaşkanının görevde bulunduğu sürede işlediği iddia edilen suçlar için görevi bittikten sonra da bu madde hükmü uygulanır yani cumhurbaşkanı görev süresi bittikten sonra da mutlağa yakın bir dokunulmazlık zırhına büründürülmektedir. Bu, cumhurbaşkanının ömür boyu görevde bulunduğu esnada işlediği suçlardan dolayı cezasızlık zırhına bürünmesi anlamına gelecektir. Yani bugün tartıştığımız, Sayın grup başkan vekilimiz dile getirdi, Musa Anter cinayetinden tutalım, bugün yıl dönümü olan Roboski katliamına kadar bu ülkede yaşanmış binlerce davanın akıbeti henüz açığa çıkmamışken, bu anlamdaki sorumlular açığa çıkmamışken bu kadar büyük yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanı Türkiye siyasi iklimine baktığımızda ve AKP Hükûmetinin iş başında olduğu söz konusu sürece baktığımızda, yapmış olduğu tüm yasama çalışmalarına ve şu anki haksız hukuksuz durumlara baktığımızda bir bütünel, tek kişinin, bir kralın sorumsuzca yargılanmadığı bir geleceği gelecek demektir. Dolayısıyla bu tehlikeli madde, bu tehlikeli yasa tasarısı derhâl çekilmelidir.

Evet, bu toplumun yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Bunu çoğu defa birçok yerde dile getirdik. Bunu tartışacaksak, bunu hep birlikte tartışacaksak 1921 Anayasası'ndaki maddeleri ve o dönemi hukukçularla, tarihçilerle ve bu anlamda bu Türkiye'de buna çaba sarf etmiş ve çözüm olmak isteyen kurum ve kuruluşlarla oturup yeniden tartışabiliriz. Topluma da neyi değiştirdiğimizi, neyi değiştirmek istediğimizi de açıkça açıklayabiliriz.

Bundan önceki yasa çalışmalarını onaylayan, yüzde 93'lerde onaylayan halkımız gerçekten neyi onayladığını çok mu iyi biliyordu? Bugün bu yasa tasarısının büyük bir çoğunlukla geçtiğini varsayalım, o zaman bile bu yasa tasarısı meşru mudur? Halklarımıza ve Türkiye toplumuna uygun bir anayasa çalışması mıdır? Sorunlarımıza çözüm olacak güçte bir anayasa çalışması mıdır? Bu soruların cevapları net bir şekilde komisyonunuzca ve var olan tasarıda yeterince açıklanamamaktadır. Müphemdir, halkımızın iradesi bu çalışmayla aslında fesada uğratılmaya çalışılmaktadır. Yapılan şey, hukuki bir toplum sözleşmesi olmayıp tek adamın gelecekte diktatörce kendi istediği şekilde, yargılanmaksızın, hiçbir cezai müeyyideyle karşılaşmaksızın, denge-fren mekanizması olmaksızın istediği şekilde atamaları yapacağı, istediği kararnameleri çıkaracağı, bugün 15 Temmuz sonrası OHAL süresince yaşadığımız tüm hukuksuzlukları, haksızlıkları daha da ötesine geçirecek tehlikeli günler bizi bekliyor. Dolayısıyla bu yasanın ruhunda özgürlük yoktur. Bu tasarının ruhunda... Toplumumuzun karşılığı olacak hukuki bir metin değerinde değildir.

Bu temelde, söz konusu tasarının geri çekilmesi gerektiğini bir kez daha dile getiriyor, yapılan haksız ve tutuklamalara da bir an önce son verilmesi gerektiğini bir kez daha yineliyorum.

Herkese iyi akşamlar diliyorum.