| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 28 .12.2016 |
HÜDA KAYA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Hemen maddeden girmem gerekirse Cumhurbaşkanını aday gösterme konusunda, maddesinde 20 milletvekilinin yazılı teklifiyle mümkünken skala genişletilmiş. Siyasi parti gruplarıyla son yapılan genel seçimlerde yüzde 5 oy almış olan siyasi partiler ve en az yüz bin seçmen Cumhurbaşkanı adayı gösterebilecek. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci oylamaya iki aday kaldığında mevcut düzenlemede adaylardan birinin seçilme yeterliliğini yitirmesi yahut ölümü hâline göre ikinci oylama yönteminin belirlenmesi hâli teklife göre "Adaylardan birinin herhangi bir nedenle seçime katılmaması şeklinde değiştirilmiştir." "Herhangi bir neden" kavramı oldukça geniş olup bununla amaçlanan somut değildir ve muallaktır. "Seçimlerin tamamlanamaması hâlinde mevcut Cumhurbaşkanı yenisi seçilinceye kadar görevine devam eder." şeklindeki düzenlemenin ucu da açık. Bu durumda bu sonuç bir risk geliştiriyor. Bu hükümde herhangi bir süreden söz edilmemiş; "seçimler tamamlanmadığı müddetçe" ibaresi son derece belirsiz, ucu açık bir zaman dilimini kapsıyor.
Sayın Başkan, sayın arkadaşlar; katıldığım günler boyunca Anayasa Komisyonu çalışmasında farklı partilerden farklı arkadaşlarımız edebiyattan, şiirden örnekler verdiler. Farklı anayasa örnekleriyle kıyaslar yapıldı. Tarihten örnekler verildi. Farklı tarih algıları ve farklı tarihe bakışlar eleştirildi, yerildi bazen kızgınlığa dönüştü. Fakat ben burada -Sayın Naci Bostancı Başkan-muhafazakâr demokrat olarak iktidar partisini tanımladığı için de zaten başından bu yana da böyle tanımlandığı için- şunu örnek vermek istiyorum: Evrensel hukuktan, Anayasa kıyaslarından, edebiyattan, tarihten bolca örnekler verildi. Dindar, muhafazakâr, demokrat bir tanımla kendini ifade eden bir parti olması hasebiyle, ben de bir Müslüman olarak Muhammed Hamidullah'a göre belki insanlığın ilk yazılı sözleşmesi, anayasası olarak ifade edilen Medine Toplumsal Mutabakatı'ndan birkaç örnek verip sözümü toparlamak istiyorum Sayın Başkan.
Bakın, arkadaşlar, bu Medine Toplumsal Sözleşmesi sadece Müslüman halklar arasında gerçekleşmemişti. O şehirde, o bölgede yaşayan bütün farklı etnik yapılara sahip ve inançlara sahip toplumlar arasında Peygamber'in geliştirdiği bir müzakere süreci sonucunda bütün tarafların, farklı halkların, inançların bu Anayasa'ya onay vermeleri, imzalamaları teklifleri yer aldı, kendilerinin farklı düşünce ve teklifleri kabul gördü, Anayasa'da gerçekleşti. Kendi ifade tanımlarıyla -hangi tanımla o toplum anılıyorsa- resmî olarak bu toplumda tanındı ve resmen onlar kimlik olarak kabul edildiler. En önemlisi, beni çok çarpan, etkileyen maddelerden bir tanesidir ki Medine Sözleşmesi'nin 2'nci maddesinde bakın, arkadaşlar, özellikle dindar arkadaşlarım, Müslüman dindar arkadaşlarım "ümmet" kavramı...
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Çok özür dilerim. Böyle bir hitap tarzı olmaz.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Neden? Yok, bu çok önemli.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Ama böyle bir hitap tarzı olmaz.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Ama bu çok önemli.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Ne demek efendim "Dindar, Müslüman, muhafazakâr arkadaşlarım"?
HÜDA KAYA (İstanbul) - Bir dinleyin. Neden olduğunu şimdi anlayacaksınız.
ENGİN ÖZKOÇ (Sakarya) - Ama böyle bir yaklaşım olmaz.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Hayır, şimdi sebebini anlayacaksınız. Bakın, arkadaşım, bir dinleyin sonra anlayın ne demek istediğimi. Ne dediğimi anlamadan niye müdahale ediyorsunuz?
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, Komisyonumuz saat ikiden beri çalışıyor ve birçok arkadaşımız -teşekkür ediyorum- bırakmadan devam ediyor. Lütfen, karşılıklı laf atmayalım, devam edelim.
Lütfen devam edin Sayın Kaya.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Arkadaşlar, bakın, Anayasa Komisyonu çalışması yapılıyor burada ve burada dindar, muhafazakâr demokrat olarak bir iktidar, bir yönetim var.
TANJU ÖZCAN (Bolu) - Ya öyle iddia ediyorlar, öyle değil.
HÜDA KAYA (İstanbul) - Dolayısıyla, ben bu örneği özellikle veriyorum. Sevgili arkadaşlar, lütfen bunu sabırla bir sonuna kadar dinleyin. Eleştiriniz varsa da eleştirin. Ama burada herhangi bir başka kimliğe, mezhebe, ötekileştirme amaçlı bu söylenmiyor. Neden söylediğimi dinleyince anlayacaksınız.
Bakın, Medine Toplumsal Mutabakatı'nın 2'nci maddesi Peygamber'in onayı ve diğer toplumların liderlerinin onayıyla yazılmış bir maddedir. Ne der burada: "Bu anayasada, bu mutabakatta, sözleşmede imzası olan, yer alan bütün diğer toplumlar Arap'ı, Hristiyan'ı, Yahudileri, Müslüman olan Arapları olmayan Arapları, hepsi diğerlerine karşı, diğer bu toplumda bu Anayasa'da imzası olmayan toplumlara karşı bir ümmettirler." der arkadaşlar. Ümmet, sadece Müslüman olanların ümmeti değil, Peygamber'in elinden, Peygamber'in dilinden bir ümmet çerçevesi içine Hristiyanları, Müslüman olmayanları, Yahudileri dahi alan bir çerçeve çizilmiştir burada ve bu bir Anayasa'dır sevgili arkadaşlar ve suçun şahsiliğinden tutun, çok hukuklu hatta tercihli hukuk sistemine kadar maddeler geliştirilmiştir. Farklı halklar, toplumlar arasında yapılan bu Anayasa Mutabakatı'nda Peygamber Müslüman diye, Peygamber Arap diye, hiçbir diğer topluma Arapçılık dayatılmamıştır, tek dil dayatılmamıştır. Peygamberin dili Arapça diye tek dil, "Peygamber Arap'tır." diye bir üst kimlik asla dayatılmamış. Bütün bunlar bu sözleşmeyle kesinlikle yer almasının önüne engel olunduğu gibi, bunu koruyan önlemler yer almıştır maddelerde. Ne manada bir üst kimlik, etnik, mezhepsel, dinsel ne olursa olsun kesinlikle reddedilmiştir. Bütün bu farklı toplumların kendi inançlarını ve ana dillerini özgürce yaşayabilmeleri Medine Sözleşmesi'yle garanti altına alınmıştır. Hiçbir üst kimlik, inanç, dil dayatılmadan aralarındaki hukuk sadece ve sadece adalet esası üzerine geliştirilmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu anayasal madde, bu Medine Sözleşmesi bin dört yüz yıl önce ilk toplumsal bir mutabakat ve Anayasa olarak böylesine özgürlük ve adalet temeli üzerine, bir barış toplumu oluşturmak projesi üzerine geliştirilmiş ve bizlere örnek bırakılmıştır. Fakat biz bugün 2017'ye giriyoruz ve bin dört yüz yıldan çok daha geri, hatta "Cahiliye sistemlerinin kopyası olan bir anayasa çıkmasın." diye burada her birimiz mücadele veriyoruz. Toplumun bütün taraflarının barışını, adaletini, özgürlüğünü garantiye almayan bir anayasa çıkarılabilir ama bu meşru olmaz. Hem evrensel hukuka hem vicdana hem de Allah'tan gelen tüm inançlardaki vahye göre de gayrimeşru olur. Bütün kimlikler, bütün inançlar bu anayasada kendini bulabilmelidir. İşte, Garo arkadaşımızın feveran ettiği nokta tam da buydu. Bunun referansı bizim kendi inancımızın temelinde de var, bizler bunu hep birlikte gerçekleştirmeliyiz değerli arkadaşlar.
Teşekkür ediyorum.