| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Komisyonun çalışma usul ve esasları hakkında görüşmeler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 28 .12.2016 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, saygılar sunuyorum.
Size, şahsınıza ve üstlenmiş olduğunuz göreve saygılı davranmak hepimizin görevi çünkü burası Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir Komisyonu ve şu an üstlendiği görev itibarıyla son derece kritik bir durumda; biz bunun Türkiye açısından bir felaket üreteceğini iddia ediyoruz, siz de bunun Türkiye açısından çok doğru bir iş olduğunu iddia ediyorsunuz.
Sayın Başkan, size hitap ediyorum. Ben size hitaben bir değerlendirme yapıyorum burada ve son derece haksız bir şey yaptığınız için de çok ciddi şekilde tepkiliyim. Ama bu Komisyonda sinirlerin gerilmesi, hangi taraftan olursa olsun arkadaşlardan bir tanesinin sesini yükseltmesi, diğerinin cevap vermesi, ayağa kalması, üste yürümesi, kürsüye doğru gitmesi, bu kadar önemli bir makamın, Anayasa Komisyonu Başkanlık kürsüsünün iktidar partisi milletvekilleri tarafından bedenen savunulma ihtiyacının hissedilmesi bu Parlamentoyu da Türkiye'yi de utandırır; bunu bilin, bunu bilelim.
Parlamento konuşulan yerdir. Parlamentoda söz haklarının kısıtlanmaması esastır. Özellikle parlamentolarda grup başkan vekillerinin, hükûmet temsilcilerinin ve Parlamentoda grup sözcülerinin İç Tüzük'te yazan ve yazmayan hakları vardır. Bu hakların kullanımı hem usul yönünden hem işleyiş yönünden, içerik yönünden Parlamentonun sağlıklı yasama yapması açısından olmazsa olmazdır. Bu Komisyonda defalarca sinirler gerildiğinde, yükseldiğinde buradan dışarıya bizi de sizi de utandıracak görüntülerin yansımaması için üzerimize düşenin fazlasını yaptık. Ama sizin geçen maddede ve bu maddede de yaptığınız mesele son derece yanlış bir uygulama. Öncelikle, kifayetimüzakereyle ilgili sıkıntıları dile getirmeden önce şunu söyleyeceğim: Hepimiz çeşitli komisyonlarda görev yapan kişileriz, hepimiz Parlamento hukukunu az ya da çok biliyoruz. Ama bizi buraya görevlendirmiş halk iradesi, millî irade bir milletvekilinin, bir Komisyon sözcüsünün, bir Komisyon Başkanının ya da ona, Başkana vekâlet eden kişinin hiç değilse yanındaki uzmanların da katkısıyla ve üstlendiği görevin öneminin farkında olarak, belli bir düzeyde İç Tüzük'e, bu Parlamentonun iç hukukuna uygun davranma ve kaliteli yasama yapma noktasındaki sorumluluğunu yerine getirmesini bekler, bu ön kabuldür, olmazsa olmaz şarttır.
Bir madde üzerinde müzakereler sürerken kifayetimüzakere önergesi verilmiş olsa da usul hakkında söz istendiğinde "Usul esastan önce gelir." deyip dönüp o sözü vermeniz lazım, vermediniz. Döndünüz maddeyi oyladınız; döndünüz önergeyi okuttunuz, döndünüz maddeyi bir daha oyladınız. Oysa yaptığınız iş baştan aşağı yanlış. Şimdi aynı yanlışın içindesiniz, diyorsunuz ki: "Önce maddeyi okuttum..." Eyvallah, sonra önergeyi okutuyorsunuz söz talebimize rağmen, sonra bir başka önergeyi okutuyorsunuz, sonra diyorsunuz ki: "Hep beraber üzerinde konuşsun arkadaşlar, pratik olsun." Anayasa hukukunda, Parlamento İçtüzüğü'nde ve dünyadaki örneklerde çeşitli yasama yöntem ve biçimleri vardır, pratik parlamento görüşmesi diye bir şey yok, pratik komisyon görüşmesi yok. Usul şudur: Madde okutulur, madde müzakereye açılır, madde müzakereleri öncesinde ya da sırasında verilmiş önergeler fotokopi olarak gruplara dağıtılır. Madde müzakereleri bittikten sonra -çok da ciddi bir klişedir- şöyle der; yanınızdaki yasama uzmanı öyle bir not uzatabilir size, o katkı da son derece meşrudur, haklıdır, not da şöyle yazar: "Madde 7 üzerinde müzakereler tamamlandı, şimdi madde üzerinde önergeler var. Önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum." Bunu size hatırlatmaktan utanç duyuyorum, üzüntü duyuyorum Sayın Başkan. "Madde üzerindeki görüşmeler tamamlandığından madde hakkında gruplar tarafından verilmiş önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılık sırasına göre işleme alıyorum." Bunu bu salondaki herkes bilir ki eğer -örneğin- en aykırı önerge kabul edilirse ondan az aykırı önergeler düşer. Şöyle bir yasama yöntemi yoktur Sayın Başkan, şöyle bir müzakere yöntemi yoktur: "Ben bütün önergeleri bir torba hâlinde ortaya attım, yer sofrası gibi, etrafına dizilin, yiyen buradan yesin, yemeyen buradan yesin, istemeyen buna dokunmasın. En sonunda biz toptan bir oylama yapacağız ve istediğimiz gibi bir şey geçireceğiz."
Bu, şu şartlanmışlıktan kaynaklanıyor: Buradaki, Komisyondaki iradenin Komisyon dışından yönlendirilmesinden kaynaklanıyor. Bu masanın etrafında hangi partiden olursa olsun sayın milletvekillerinin aklını, karar verme yeteneklerini yok saymaktan, küçük görmekten kaynaklanıyor. Şundan; verilen görevin ne olduğunun farkında olmamaktan kaynaklanıyor Sayın Başkan. Bu madde var. Bu madde belli miktarda müzakere edilir, o sırada çeşitli önergelerle... Mesela ortaya attığınız 2 önergeden daha aykırı bir önerge gelebilir, geliş sırası sondadır, öyle okutursunuz ama öncelikle işleme alırsınız. Örneğin, Komisyon üyesi Sayın Mustafa Köse tarafından ya da Komisyon üyesi Cengiz Aydoğdu'nun imzasıyla verilecek bir en aykırı önergenin öncelikle görüşülme, o önerge kabul edilirse diğer önergelerin iptal edilme ihtimalini sıfır gördüğünüz ortada. Yaptığınız, riyaset makamının ortaya koyduğu davranış biçimiyle diyorsunuz ki -tırnak içinde söylüyorum ve Cengiz Bey'in kusura bakmaması niyetiyle söylüyorum- Cengiz Ağabey, kafanızda şu var: "Bu metni okuyup kendine göre bir önerge veremez, verse de yaptığı konuşmada önergesi hakkında kimseyi ikna edemez, etse de kimse bu önergeyle ilgili serbest vicdanıyla karar verip örneğin en aykırı önerge bu, bu madde metninden çıkarılmasını yapamaz." Kişi hakkındaki yani Cengiz Aydoğdu dediğim bir örnek, muhalefet de olsa iktidar da olsa ortaya koyduğunuz bakış açısı bu. Maalesef, "Askeriyede kurallar kanla yazılmıştır." diye bir laf var, burada da kurallar tecrübeyle, demokrasiyle, geçmiş yaşanmışlıklarla ve içtihatlarla oluşmuştur ki bu kural kaleme de alınmış bir kuraldır, Parlamentonun en yaygın uygulamasıdır ve her bir milletvekilinin teker teker özgür iradesiyle yasama faaliyetine katıldığı, katkı yapabileceği, onun sonucunda da bu konuda karar verilebileceğini kabul ederek yapılır. Önerge vermek, önerge üzerinde konuşmak, onun öncelikle oylanmasını talep etmek dışında, pratik olsun, hepsini ortaya yapalım, konuşup oylayalım. Bu, tam da meseleyi anlamamak ve açıkçası bugünkü durumunuz açısından bir suçüstü hâlidir.
4+4+4'te bir önerge hakkında izahat istedik. Dönemin grup başkan vekili döndü ve samimiyetle şunu söyledi. "Ya, izahatın yeterli olmadığının biz de farkındayız, gerekçe de düzgün yazılmamış ama." "Ağabey, kim hazırladıysa önergeyi, altında da imzası var, çıksın beş dakika izah etsin." dedim. Çok da basit bir şey söylüyordum ha, çok basit. Yüzde 100'ü temsil etmesi gereken, yüzde 100 için yapılan bir kanuna, kanun metninde, bu ülkede çok farklı dinlerden, inanç gruplarından, azınlıkta da olsa sayıları insanlar var, onları rencide etmemek için kanuna "sevgili peygamberimiz" yazmak doğru bir yaklaşım olmaz, incitici olabilir, bununla ilgili, bu kadar basit bir şey; herkes de hak verdi sonradan, hâlâ daha da hak veriyor. Ama, sıkıntı şuydu: Bana sayın grup başkan vekili o gün dedi ki: "Ya, kusura bakma ama bun değiştiremeyeceğiz, Parlamento dışı kaynaklarda hazırlandı bu önerge."
Şimdi, bugün geldiğimiz noktada, bu Komisyona... Bakın, yapıyorsanız bile dünyaya ve tarihe bunu hissettirmeyin kardeşim. Yaptığınızı biliyoruz, yanlış yaptığınızı da düşünüyoruz, bunun maalesef bizim tarafımızdan yeterince belki deşifre edilemediğini de görüyoruz ama artık her işin bir usulü, bir adabı, her davranışın bir vicdanı, onun da dışarıda bir yansıması var. Burada milletvekillerini bu hâle getiremezsiniz bu yöntemle, bu yasama şekliyle.
Gelelim, esas başta söz verseydiniz yapacağım konuya ve eleştiriye, kifayetimüzakere. Şimdi, parlamentolarda asıl olan son düşünce ifade edilene kadar herkesin ve sınırsız konuşmasıdır. Ama, bugünkü yaşam pratiği ve bugün geldiğimiz nokta bunun -bunu yöneten siz de olsanız biz de olsak- her isteyenin istediği süre ve istediği sayıda her maddede konuşmasını olanaklı kılmıyor. Bu noktada, aynı kimyadaki gibi... Maksimum düzensizliğe eğilim hâliyle minimum enerjili duruma eğilim hâlinin denge noktasına kimya diyoruz. Burada da yeterince müzakere edilecek, her fikir dile getirilecek, o konuda söylenecek tüm sözlerin en azından özleri ifade edilmiş olacak kadar çok ama asla ve asla herhangi bir değişikliğin yapılmasına izin verilmeyecek ölçüde engellemeye teslim olmayacak kadar da belli bir sürede müzakere yapılması gerekiyor; eğri oturalım, doğru konuşalım. Bütün dünya parlamentolarında "obstrüksiyon" diye yani "engelleme" diye bir hak var. Engelleme hakkı çeşitli yöntemlerle, çok sayıda önerge vererek, kürsüye çıkan hatibin "filibuster" uygulamasıyla gücünün yettiği kadar konuşması ya da çeşitli yöntemlerle uygulanabiliyor, bu bir hak. Bu, kaba kuvvetle ya da verilmiş yetkilerin suistimal edilerek engellenebileceği anlamına gelmiyor. Bugün geldiğimiz noktada dünya parlamentoları bu konuya iki tür çözüm bulmuşlar, iki tür. Çözümlerden bir tanesi konuşmacının süresini sınırlamak; bir diğeri, konuşmacının sayısını sınırlamak. Bir üçüncü yöntem yok. Siz yöntem olarak burada konuşmacının süresini sınırlayacaksanız, o bir tercihtir, konuşmacının sayısını sınırlayamazsınız. Bizim Parlamentomuzun da yaygın olarak tercih ettiği Komisyon çalışma yöntemi budur.
İç Tüzük'e aykırı olmasına rağmen yerleşmiş bazı uygulamalar da vardır; Komisyon üyelerinin öncelikle söz alması, Komisyon üyelerinin daha çok süre kullanması. Bu, iktidarıyla muhalefetiyle mutabakata varmış ve yazılmamış bir kurala dönüştüğü komisyonlar vardır, örneğin Plan ve Bütçe Komisyonu. Bu bir yöntemdir ve süre sınırı vardır ama konuşmacı sayı sınırı yoktur.
Bir diğer yöntem, 1920'den 1960'a kadar uygulanmış. Konuşmacının süresinin sınırlanmadığı ama sayısının sınırlandığı uygulamadır. Bu uygulamada kifayetimüzakere önergesi meşru bir önergedir. Belli kuralları vardır.
BAŞKAN - Sayın Özel, toparlayalım lütfen.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, burada, zaten bitmek üzere ama şu toparlama çağrınız bile baştan beri söylediğim meselenin ruhuna ilişkin yaptığım, hiç de başka bir amacı olmadığını sizin de bildiğiniz bir konuda kapalı olduğunuz ve baştan beri yaptığım eleştirileri haklı gösteren bir yaklaşım. Neyse, sonlandıralım.
Eğer konuşmacının süresi sınırlı değilse mecbur sayısını sınırlayacaksınız. Sayısını baştan sınırlayamadığınız için, Genel Kurulla ilgili bu tip sınırlamalar vardır, konuşmacının sayısını sınırlamanın yolu müzakerelerin yeterliliği önergesidir. Bu önergenin iki tane esası var. Örneğin, 1924 sonrası şöyle uygulanmış: Bir konuda lehte ve aleyhte düşünenlerden en az 6'şar kişi konuşmadan kifayetimüzakere önergesi verilmiyordu, verildiğinde de en az iki hatibe talepleri durumunda bu önergenin lehinde ve aleyhinde konuşma hakkı veriliyordu. Dünyanın hiçbir parlamentosunda makul müzakere olmadan kifayetimüzakere önergesi verilmez. Bu, söz talep eden kişi sayısına ve meselenin önemine göre kararlaştırılır. Ama yapılmayan bir tek şey vardır, kifayetimüzakere önergesinin lehinde ve aleyhinde en az 1'er kişiye söz vermeden bu önergeyi oya sunamazsınız; yaparsınız olur mu olur, ilk örnek olur. Yaparsınız, utandırırsınız; yaparsınız, kötü örnek olur; yaparsınız, riyaset makamının, Başkanlık makamının yetkiyi kötüye kullanımı olur; çoğunluğun azınlık üzerinde sadece çoğunluğuna dayanarak tahakküm kurması olur. Bu, doğru bir yaklaşım değil. Bir işi yapacaksanız usulüne göre yapmanız lazım, o da şu: Anayasa değiştiriyoruz, partimiz ve pek çok siyasi parti meselenin önemine ilişkin gerekirse yılbaşı gecesi çalışalım demiş, biz önerge verdik bu konuda. Bugün paşaya kelle yetiştirmiyoruz. Bugün yapmaya çalıştığımız işin, az konuşulmasının hiçbir pratik izahı yok. Madde üzerinde ben dersem ki size 150 arkadaşım konuşana kadar ve sınırsız "evet" ama şu anda ben daha 3 hatip konuşturmuşum madde üzerinde. Usul hakkında alınan, işte geçmişte yaşanan bir acı olayın yıl dönümü olmasıyla ilgili alınan, sözler hariç 3 hatip konuşturmuşum. Şu ana kadar madde üzerinde -Komisyon üyesi usul hakkında konuşmuş ama maddeye girmiş, onu da öyle sayalım- 1 tane Komisyon üyem konuşmuş, 5 tane Anayasa Komisyonu üyem fikrini dile getirememiş. Önerge verilmiş, önergeleri, torba kanun gibi -sizin icat ettiğiniz bir şekilde- pratik müzakere yöntemiyle torba hâlde ve çorba hâlde konuşulmuş, görüşülmüş. Bu yaklaşım, kesinlikle doğru bir yaklaşım değil.
Bir de tarihe not düşmek açısından, iki kez niyetlendim, Sayın Mehmet Parsak salonda yoktu. İlk günkü konuşma listesi elimizde. Sizde de var, bizde de var. Konuşma listesinde, geneli üzerinde konuşmalarda kifayetimüzakere önergesini verdiğiniz noktada Mehmet Parsak'ın konuşma talebi yok, söz talebi yok. Bakın, şöyle bir işe kalkıştınız o gün: Bu işi bitirmeye karar verdiniz. Sonra Mehmet Bey'e uyarıda bulundunuz. Mehmet Bey geneli üzerinde konuşmamış olmasın diye, bakın, bu bir nezaket kendi içinizde ama bu bütün içinde, bu oda içinde büyük bir nezaketsizlik ve Mehmet Bey konuşmayı düşündüğü süreden önde söz alıyor. Kendisine söz veriyorsunuz geneli üzerinde ve Mehmet Bey sözünü bitirdikten bir konuşmacı veya iki konuşmacı sonra kifayetimüzakere önergesiyle bu işi kesiyorsunuz. Oysa diğer partilerin daha birer tane Komisyon üyesi konuşmuşken. Bu, yaptığınız işin ruhuna uygun olabilir, kendi aranızda tanımladığınız yeni hukuk alanına uygun olabilir ama bu Parlamentonun, bu Komisyonun davranışına uygun bir şey değil. Ha şunu söyleyin...
BAŞKAN - Sayın Özel, lütfen toparlayalım.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Toparlayayım.
LEVENT GÖK (Ankara) - "Toparlama" lafını kullanmayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Deyin ki Sayın Mehmet Parsak, grup başkan vekili yok, grup başkan vekili gibi söz alabilmeli. Bence öyle. Burada grup başkan vekili olması önemli bir şeydir ama yoksa grup başkan vekili, grubunun sözcüsüdür, söz talep ettiğinde kendisine mevkidaşlarıyla bir sıra dâhilinde söz verilmelidir. Bu da olur ama Mehmet Bey'e "Biz kifayetimüzakere vereceğiz, isterseniz konuşun, sonra biz bu işi yapalım." hoşluğu doğru bir hoşluk değil, doğru bir yaklaşım değil. Ben burada Mehmet Parsak'ı da eleştirmem. Burada sizin yönetim anlayışınızı eleştiririm. Şimdi, geldiğimiz noktada ya süre ya sayı sınırlanacak. Genel şöyle bir uygulama oturtmaya çalışmayın... Bakın, şu doğru: Komisyon üyelerinin daha uzun ve istediklerinde -ki onu uyguluyoruz- öncelikle, diğer arkadaşlarımızın bir makul dâhilinde sözlerini tamamlaması. Bu makule bir dakika koymadık, bir süre koymadık. Bu konuda arkadaşlarımız dün on beş dakika konuşurken bugün siz sekizinci dakikada uyarıp onuncu dakikadan sonra sık uyarılarla insicam bozarsanız, bu, hatiplerimize haksızlık olur. Biz de burada oturan grup başkan vekilleri olarak görevimizi yerine getirememiş oluruz. Bakın, konuşmacının sayısını sınırladığınıza göre esasen süresini sınırlayamazsınız. Eğer süreyi sınırlayacaksanız isteyen bütün arkadaşlarımızın söz talebi gerçekleşene kadar konuşmalarına izin vermeniz lazım. Hem sayıyı sınırla kifayeti müzakereyle...
BAŞKAN - Sayın Özel, cevap haklarımı kullanayım, toparlarsanız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Elbette kullanacaksınız Sayın Başkan.
Hem süreyi sınırla bir de bunu sekizinci dakikadan başlatıp her bir dakikada sözle taciz ederek insicamı boz, hangi partiden olursa olsun. Demin çok hoşuma giden bir şey oldu: Halkların Demokratik Partisinden birisi AKP'li üyenin sözünün sürekli kesilerek insicamının bozulmasına itiraz etti. Bu olgunluğu, bu Parlamento, bu Komisyon yapabilmeli. Sizin bir arkadaşınız olmadık bir lafı atmaya başladığında ona bizim müdahale etmemizi beklemeyip sizin yapmanız lazım. Aynı şeyi biz de yapmaya çalışıyoruz. Bizden birisinin sözünü siz kesiyorken şuradan bir arkadaş "Ya Başkan insicamını bozma." dese burada gerginlikler, sıkıntılar bu kadar ortaya çıkmaz. Sizden özel bir ricam var, özel bir isteğim var. Gerilim arttığı anda partinin grup başkan vekilleri, sözcüleri devreye girip görev yapıyor. Bu ana kadar verilen her kifayetimüzakere önergesinden sonra tartışma çıktı. Geldik bu tartışmaları çözmeye çalıştık.
Şimdi, bir önerge verilmiş. Biraz önce yaptığım teknik konuşmamı yapmak için söz istiyorum. Bir grup başkan vekili söz istemiş, ayağa kalkmış, siz yanınızdaki arkadaşımıza diyorsunuz ki: "Devam, devam." O da okuyor ben söz talep ederken. Şimdi, ben ya bağırmaya devam edeceğim ya -daha önce defalarca yaşandı, kötüdür- oraya doğru yürüyeceğim, bazı arkadaşlar engel olmaya çalışacak, bilmem ne olacak. Bunlara hep yönetimin aceleci ve oldubittici tavrı sebebiyet veriyor. Bırakın grup başkan vekili... Bu konuşmamın altı dakikasıydı o, geri kalanı hep bu lüzumsuz, yönetimdeki acelecilik, zorlama ve zorbalığa varan davranış biçiminden kaynaklanıyor. Sayın Şentop'a da söyledim. Sizinle de iyi bir iletişim içinde olduğumuzu düşünüyoruz. Mümkün olduğu kadar buradan Türkiye'ye -bu kadar şehit gelirken, bu kadar patlamalar olurken, bu kadar acılar yaşanırken, 2016 kimsenin hatırlamak istemediği bir yıla dönüşmüşken- hazmedilmeyecek, hoşa gitmeyecek görüntüler servis edilmesin istiyoruz. Bunun yolu kifayetimüzakere önergesinin herkesin makul karşıladığı bir sürede verilmesi, öyle değilse üzerinde mutlaka müzakere açılması, lehte, aleyhte birer ikişer sözden sonra oylanmasıdır. Bunu yaparsanız hiç olmazsa şekil şartları sağlanır.
Biz, geçtiğimiz, oldubittiyle bitirdiğiniz işte eski 7 şimdi 6'ncı maddedeki davranışınızı kabul etmiyoruz. O kadar az konuşmacı kendini ifade edebilmişken müzakerenin yeterli görülmesini doğru bulmuyoruz.
Son olarak ifade ediyorum, önce madde görüşmesi, sonra en aykırı önerge, sonra diğer önergeler, aykırılık sırasına göre ayrı ayrı oylama. Bunu yapmazsanız, bunu yapmadığınız zaman, siz adına "pratik" demiş olsanız da yaptığınız iş İç Tüzük'e aykırı, Anayasa'ya aykırı ve demokrasi bilincine aykırı. Yüz yıllardır oluşturulan Parlamento kültürüne, yasama kültürüne aykırı iş olur. Bu tip aykırılıklar zaman aşar, bu tip aykırılıklar mekân aşar. Burada dört duvarın arkasında yaptım, çoğunluk bende diye olmaz. Attığınız her adım bu Parlamentonun tarihini yazan kitaplara geçiyor. Hiç gidiyor musunuz, bilmiyorum- son olarak onu söyleyeyim- bu Parlamentonun kütüphanesine, anayasa hukuku profesörleri, hocaları, öğrencileri, doktora için gelenler, araştırma için gelenler nelere nelere bakıyorlar, karşılaştırmalı hukuk, karşılaştırmalı anayasa tarihi. Şentop'un uzmanlığı, onunki hukuk tarihi; karşılaştırmalı anayasa tarihi dersleri var. Sizin burada yaptığınız bir önerge, yaptığınız bir işlem kötü yasama uygulaması olarak konuyor, karşısına İngiliz Parlamentosunun, Amerikan Parlamentosunun, Fransız Parlamentosunun doğru uygulamaları konuyor. Şunu bilin, bu salonda oturan herkes İngiltere-Türkiye maçında Türk futbolcunun iyi top oynamasını ve maçı kazanmasını istiyor. Aşkın zamanlı mekân aşan işler yaparken, yasama gibi bir iş yapıyorken şunu bilin, biz, sizin Fransız Parlamentosundaki doğru uygulama bir tarafa, Türkiye Parlamentosundaki kötü uygulamanın bir tarafa yazıldığı bir çizelgeyi hayata geçirmenizi istemeyiz. Nasıl millî takımda Saffet Sancaklı gol attığında bu salonun hepsi ayağa kalktıysa, burada da -sizin fazlalıkla vurguladığınız- çok millî, millî bir iş yapıyorsanız eğer, Türkiye'yi bütün dünyada mahcup edecek uygulamalara imza atmayın. Bu uygulamalar zamanı ve mekânı aşıyor, tarihe kalıyor. Belki bugün doğmuş bir tane öğrenci on sekiz yıl sonra hukuk fakültesi 1'inci sınıfta ödev yapmak için geldiğinde bu uygulamadan utanmasın. Buna hakkınız yok.
Teşekkür ediyorum.