KOMİSYON KONUŞMASI

HAYDAR ALİ YILDIZ (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, kıymetli arkadaşlar; ben de (2/1504) esas numaralı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'miz üzerine yapılan genel görüşmeler üzerine söz almış bulunuyorum. Bu Anayasa değişikliği teklifimizin milletimiz için, insanlık için, devletimiz için hayırlı olmasını Yüce Allah'tan niyaz ediyorum.

Sözlerimin başında, her gün acılar yaşıyoruz. Bugün yine şehit haberleri bize ulaştı. Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz, bir kez daha milletimizin başı sağ olsun.

Tabii, söze sözle ilgili söz ehlinin birkaç kelamıyla başlamak isterim. Söz ehli der ki: "İfade istifade içindir ve hitap muhataba göredir." Burada benzer eğitimlerden, hukuk fakültelerinden veya siyasal bilgiler fakültelerinden veya farklı fakültelerden olsak da bulunduğumuz pozisyonlar, yaşadığımız siyasi tecrübeler konuştuğumuz konu hakkında müzakere edebilecek bir bilgi müktesebatına sahip olduğumuzu ortaya koymuştur. Dolayısıyla, sözlerimi ifade ederken kullandığım kelimeleri mümkün olduğu kadar kendi mefhumu bir müessese kabul ederek ifade edeceğimi, bundan da neyi kastettiğimi bütün arkadaşlarımın anlayacağını umarak ifade etmek isterim ve bir şey daha var. Burada tabii, muhalefet partisindeki arkadaşlarımızın pek çok sözü söyleme hakları var, yalnız sözle ilgili olduğu için onu da ifade edeyim, istediğini söyleyen istemediğini işitir. O bakımdan sözlerimizi ifade ederken kişilerle ilgili, onların bizim manevi dünyamızda, gönül dünyamızdaki karşılıklarıyla ilgili durumu da, pozisyonu da tespit ederek ve hakkını vererek ifadelerimizi ve kelimelerimizi kullanmak durumundayız.

Şimdi, biz bir inanç ve medeniyetin mensupları olarak bu topraklarda binlerce yıldır yaşıyoruz ve bugün inancımız odur ki her şey, var olan her şey insan içindir; bütün sistemler de, bütün rejimler de, bütün yazılanlar da insanın huzur ve refahı içindir. Anayasalar da, kanunlar da insanın huzur ve refahı içindir ve AK PARTİ kuruluş felsefesi "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." anlayışıyla bugüne kadar bu anlayışı siyasetinin merkezi kabul etmiştir ve yine söz ehlinden devam edelim. "Görmesini bilenler öngörmesini de bilirler." Burada, Komisyonda görüşülen Anayasa Teklifi'nin müzakere ettiğimiz konuları dâhilinde yeterince tartışılamadığı, apar topar Komisyona getirildiği şeklindeki iddialardan başlayacak olursak; bu müzakere konusu olan Anayasa değişikliği yaklaşık elli yıldan fazladır milletimizin gündeminde. Herkesin kendi zaviyesinden, kendi mülahazası, siyasi pozisyonu veya siyasi bulunduğu konum itibarıyla farklı değerlendirmelerinin olması gayet doğaldır, eşyanın da siyasetin de doğasına uygun olan budur. Ama biz kendi siyasi tecrübemizden şunu biliyoruz: Evet, milletimiz görmesini de biliyor, zamanı geldiğinde öngörmesini de biliyor. Neyin kendi hayrına olacağını, neyin bu ülkenin önünü açacağını zamanı geldiğinde ve bütün bu Komisyon çalışmalarını, buradan alacağımız kararlar istikametinde ve aldığımız kararları, Genel Kurulda yapacağımız müzakereleri ve daha sonra kendi huzuruna gelecek olan bu Anayasa değişikliği teklifiyle ilgili gördüğünü ve öngördüğünü bize ifade edecek. Dolayısıyla bizler milletin temsilcileri olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında yaptığımız her hareketin millet adına olduğunun idraki içerisindeyiz ve şu anda konuşan ben ve konuşan diğer bütün arkadaşlarım ki Komisyon Başkanımız da büyük bir sorumlulukla millet adına hareket ettiğimizin bilincindeyiz ve bizler toplumda dolaştığımızda yıllardır toplumun bir anayasa, yeni anayasa, demokratik, sivil, özgür bir sivil bir anayasa talebiyle karşılaştık. Siyasetin kurum olarak, siyasetçinin birey olarak toplumun talep ve beklentilerini siyasetin konusu yapmak ve ilgili kurul veya kuruluşlarda bu talep ve beklentiyi karşılamak gibi bir sorumluluğu vardır. Dolayısıyla bugün bu Anayasa Komisyonu milletin yeni anayasa talep ve beklentisini karşılamak üzere, tamamını olmasa da, yepyeni bir anayasa yapamayacak olsa da ve yapamıyor olsa da yapacağı değişiklikle millet adına hareket ettiğinin bilincindedir. Milletimiz bir anayasa beklentisini, talebini ve o anayasada neleri görmek istediğini sizlere, hepimize bulunduğumuz bütün alanlarda ifade ediyorlar.

Zaman zaman burada da Komisyonda dile getirildi Anayasa'ya aykırılık bahsi konuşulurken ki Anayasa aykırı olmadığına dair Komisyonumuz da kararı verdiğine göre burayla ilgili sadece asli kurucu iktidar ve tali kurucu iktidar üzerinde bu Komisyonun, bu Meclisin bir anayasa yapamayacağı şeklinde mülahazaları da dinledik. Demokrasilerde milletin dediğidir esas olan. Demokrasilerde kurucu iktidar da tali iktidar da nasıl ifade edersek edelim, bunlar anayasa hukukunun, anayasa hukukçularının, kamu hukukçularının doktrinde yaptıkları tartışmalardır; elbette ki zaman zaman pratikte uygulamalarını da görüyoruz ama kurucu iktidarın, belirleyici olanın, millî iradeyi ortaya koyanın millet olduğu inancındayız biz. Dolayısıyla millet yine burada ifade edildiği üzere anayasa, toplumsal bir sözleşme yapacaksa ve bu toplumsal sözleşmenin muhatabı her halükârda toplumun bütün renkleriyle, bütün farklılıklarıyla, bütün zenginlikleriyle bu milletse o hâlde bu anayasayı da bu millet yapacaktır ve millet de böyle bir anayasayı yapması için "asli", "tali", nasıl dersek diyelim, bizde belirleyici, kurucu, kurulan iktidarın devamı, bütün bunlara karar verecek olan merci millet adına Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Millet adına bu Millet Meclisimiz yeni bir anayasa veya var olan Anayasa'da değişiklikler yapmak suretiyle iradesini ortaya koyacaktır.

Geçmişte Fransız İhtilali'nden bu yana milletin anayasa yapma öncesinde veya sonrasındaki tartışmaları yine doktrinden hepimiz takip ettik. Bunlardan biri Sieyes zannedersem, milletin baştan sona veya kısmen, tamamen bir anayasayı yapabileceğini, benzer görüşleri de yine kamu hukukçularının ifade ettiğini siyasi tarihten gözlemlemekteyiz. Bize düşen burada belirleyici olan iktidarın millet olduğunun idrakinde olmaktır. Kuralı millet koyacak bizler onun adına burada bu normları, bu kodifikasyonu yerine getireceğiz. Bir sıkıntı olduğunda, bir düğüm ortaya çıktığında hepimizin demokrasiye olan inancından bahsediyorsak ve bir yüz yıllık müktesebattan ve öncesinden de ilintileyerek devam edeceksek bu topraklarda büyük bir millî hafızanın olduğunun bilincindeyiz, derin bir hafızanın olduğunun bilincindeyiz. Bu tür sıkıntılı zamanlarda millet düğümü çözecektir; varsa anlaşamadığımız, bizler onun adına milletin temsilcileri olarak anlaşamadığımız bir durum olsa dahi millet "Getirin önüme, getirin ben kendi görüşümü ortaya koyayım." diyecektir ve bizler de o zamana kadar elimizden ne geliyorsa, milletimizin huzur ve refahı için, onun mutluluğu için, devletimizin ve milletimizin bekası için elimizden geleni millet adına yapmak gibi bir sorumluluğumuzun bilincindeyiz.

Buradan hareketle, Anayasa teklifiyle toplumun talep ve beklentilerini karşılamayı kendine vazife edinmiş 316 milletvekilimiz, AK PARTİ milletvekilimiz Başbakanımızın imzasıyla bu Anayasa değişikliği teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuşlardır. Dolayısıyla teklif edilen Anayasa değişikliği metninde 316 milletvekili, temsil ettiği millet anlamında ifade edersek ve çalışmalara katkısı olan, düşüncesinde, ruhunda, kodifikasyon çalışmalarında katkısı olan iradeyi de, bir başka siyasi iradeyi de kattığınızda milyonların temsilcilerinin Parlamentoya millet adına sundukları bir tekliften bahsediyoruz. Evet, 316 milletvekili, her birinin 100 bin temsilinden bahsedecek olursak ve katkısı olan diğer siyasi iradeyi de kattığımızda 30 milyonu, 40 milyonu aşan bir toplum, bir millet bunun tamamının 79 milyon adına karar almaya yetkili olan Parlamentoda görüşülmesi için bir teklifte bulunmuşlardır. Biz de bunun hazırlıklarını yapıyoruz, bunun en güzel bir şekilde Parlamentoya gelip Genel Kurulda görüşülmesi için en verimli çalışmayı yapmak arzusundayız.

Evet, "Bir toplumsal sözleşme yapacağız; bu, milletimizin talebidir." dedik. Dolayısıyla bu yapacağımız anayasa her şeyden önce bu milletin değerlerini, bu milletin geleneklerini, bu milletin örfünü, tarihî hafızasını, medeniyet değerlerini, inanç değerlerini taşıyacak bir anayasa olacaktır. Bizler seçim meydanlarında veya bulunduğumuz bütün toplumsal mekânlarda toplumun toplum kokan, millet kokan, bayrak kokan, bu topraklara ait değerler kokan bir anayasa özlemini milletimizde gördük. Dolayısıyla yapacağımız anayasa eksikleriyle beraber... Kendi içimizde de eksikler bulabiliriz, muhalefet partilerinin de gördüğü eksiklikler olabilir ama her şey imkân ile mümkündür. İmkânlarımız ölçüsünde mümkün kılmaya gayret edeceğiz ve toplumun değerlerinin bu anayasaya yansıması konusunda da yine bir gayretin içinde olacağımızı ifade etmek isterim.

Sözlerim başında ifade ettim, binlerce yıl ecdadımız böyle bir coğrafyayı mekân tuttu, bize yurt tuttu. Bu millet... Konuşmalarımızda hamaset olsun diye ifade etmiyoruz, öksüz kalabiliriz ama yurtsuz kalamayız. Bu yurdu bize bırakanlara bir minnet borcumuz, bir şükran borcumuz var ve bugün bu topraklarda ecdadımız binlerce yıl varlık mücadelesi verdi, var olma mücadelesi verdi. Şimdi zor bir zamandan geçiyoruz; siyasi mülahazalar itibarıyla farklı okunabilir. Devletlerin hayatında yüz yılda bir, iki yüz yılda bir bu tür zorluklar, bu tür sıkıntılar olabilir ama milletimiz yine aynı ferasetiyle, aynı dirayetiyle, kudretiyle, bugün Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle "yerli ve millî duruşuyla" bu zorlukların üstesinden gelebilmiş, zor zamanlarda kenetlenebilmiş ve inanıyorum ki yine aynı kenetlenme mantığıyla da yeni anayasasını temsilcileri vasıtasıyla yapacaktır ve bize düşen, bu bayrak anlayışını, bu vatan anlayışını bu anayasaya yansıtabilmektir.

Çok farklı şeyler tartışıldı; federasyondu, üniter yapının tehlikeye girmesi, vesaire. Defaatle kurucu Genel Başkanımız, liderimiz, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği tek bayrak anlayışımız bu anayasada. Mevcudunda da, hazırladığımız Anayasa teklifinde de tek bayrak, tek millet ve tek devlet. Bu, Anayasa'nın temel ruhunda olan, mevcudunda da bu anlayış olmakla beraber, hazırladığımız değişiklik teklifinde de aynı mantığın olduğunu ifade etmek isterim ve bu millet en son bu varlık yokluk mücadelesinde, 15 Temmuzda demokrasiye, millî iradeye hiçbir şekilde pranga vurulamayacağına dair ve bu millî iradenin bekçisinin kendisi olduğunu da bir kez daha ortaya koymuş ve bugün bu anayasa değişikliğini hazırlamakla görevli olan bizlerin her şeyden önce 15 Temmuz şehitlerine olan bir borcumuz olduğunu da ifade etmek isterim. Böyle inanıyorum ve Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle "Dünyada demokrasi için, millî irade için milletimizden daha fazla bedel ödeyen başka bir millet yoktur." Eğer milletimiz 15 Temmuz akşamında millî irade için, egemenlik için, bayrak için, bu vatan için sokaklara dökülmüş ve "Ben varım." demişse, "Bu toprakların sahibi benim." demişse bize düşen, bu millete uygun bir temsille milletimize yakışan bir anayasayı, bir toplumsal sözleşmeyi hazırlayıp önce Parlamentoya daha sonra milletimize sunmaktır.

Dolayısıyla esasen 2007 yılında yine Cumhurbaşkanını kim seçsin tartışması Parlamentoda yaşanınca yine milletimiz düğümü çözdü. 2007'de yapılan referandumla milletimiz Cumhurbaşkanını bizzat kendisinin seçmesi gerektiği konusundaki Anayasa değişikliğini bu anlamda kabul etti ve bundan sonra Cumhurbaşkanını doğrudan ben seçeceğim dedi ve 2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimiyle Cumhurbaşkanımız toplumun büyük bir ekseriyetiyle Cumhurbaşkanı seçildi ve zaman zaman bunun anayasal ve yasal yetkileri konusunda tartışma olsa da biz biliyoruz ki Sayın Cumhurbaşkanımız Anayasa'nın 104'üncü maddesindeki yetkilerin tamamını, bir önceki cumhurbaşkanları eksik kullanmıştır, fazla kullanmıştır, bu mevcut Cumhurbaşkanı için bağlayıcı değildir ve Cumhurbaşkanımız şu anda bütün yetkilerini, Anayasa'nın 104'üncü maddesinde belirlenen yetkilerini kullanmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımızı diktatörlükle itham edenlerin, bunun tek adamlığa götürdüğünü iddia edenlerin çok tehlikeli bir dili kullandıklarını ben sadece paylaşmak isterim. Bu dil bu toprakların dili değil çünkü Tayyip Erdoğan, kendisini Cumhurbaşkanı seçen Seçim Kanunu'nu kendisi hazırlamadı. Milletin Anayasa değişikliği teklifini millet onayladıktan sonra mevcut seçim kanunlarına göre seçilen bir Cumhurbaşkanı olduğuna göre -kendi belirlediği kurallara göre seçilen bir seçilmiş değildir- seçildikten sonra, kendisinden önce kabul edilen, bu milletin kabul ettiği bir Anayasa'daki yetkilerini kullanmaktadır ama toplumda, burada zaman zaman muhalefet partisindeki arkadaşlarımızın "diktatör", "tek adam" vesaire yakıştırmalarını doğru bulmuyorum ve toplumda hiçbir karşılığı olmadığını da biliyorum. Çünkü toplumda dolaştığımızda biz daha çok şunu görüyoruz: Recep Tayyip Erdoğan'ın ismi geçtiğinde "Sayın Cumhurbaşkanı" diye devam ediyor, "Başkan" diye devam ediyor, "Reis" diye devam edebiliyor, "sessiz yığınların sesi" denebiliyor, "kimsesizlerin kimsesi" deniliyor, "lider" deniyor ve "milletin adamı" deniyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın toplumdaki karşılığı bu.

Dolayısıyla buradan şu anda yapmış olduğumuz, Cumhurbaşkanının yetkileri ve Parlamentonun yetkilerini... Sayın Başkanımız, Komisyon Başkanımız zaman zaman konuşmalarında mevcut durum, Türkiye'mizin mevcut Anayasası'nın şu andaki düzenlemesi, benzer ülkelerdeki anayasal düzenlemeler ve burada yeni getirdiğimiz düzenlemeyi mukayeseli bir anlayışla bizlerle paylaşıyorlar, Komisyonda da paylaştılar. Dolayısıyla, burada getirilmek istenen, Cumhurbaşkanının yetkilerini belirleyen, Parlamentonun yetkilerini belirleyen, kuvvetler ayrılığını tam anlamıyla tesis eden bir Anayasa değişikliği teklifidir. Parlamento kendi işini yapacak yani milletvekili yasama vazifesini yapacak ve Parlamentonun içerisinden bir yürütme organı çıkmayacak. Aynı şekilde yürütme organı da yasamayla olan ilişkilerinde şu anda olduğundan çok farklı bir şekilde yani tasarıyı yürütme organı getirip, yasama organına dayatıp buradan bir kanunlaşma faaliyetine girişmeyecek ve yasama, yürütme, yargı diye devletin erki olarak kabul ettiğimiz bu güçler sert bir ayrılıkla istikrarı sağlayacak bir düzenlemeyi getirdiğimize inanıyoruz.

Dolayısıyla getirdiğimiz teklif milletimizin talep ve beklentilerini karşılayacak bir tekliftir, tarihimizin, coğrafyamızın, medeniyetimizin, inancımızın değerlerini taşıyan bir tekliftir. Yine, aynı şekilde bir rejim değil, bir yönetim meselesini aydınlığa kavuşturan, açıklığa kavuşturan bir Anayasa değişikliği teklifidir ve yaşadığımız bu sıkıntılı coğrafyada, bu sıkıntılı zamanda kararların alınması, uygulanması noktasında netliği sağlayan bir Anayasa değişikliği teklifidir.

Getirdiğimiz teklif, aynı şekilde denge ve fren sistemini tesis edecek, kuvvetlerin yetkilerinin nereye kadar olduğunu belirleyecek bir Anayasa değişikliği teklifidir ve bu Anayasa değişikliği teklifi 82 Anayasası'ndaki vesayetçi anlayışı sona erdirecek olan bir Anayasa değişikliği teklifidir.

Dolayısıyla adil, demokratik, hukukun üstünlüğünü esas alan bir Anayasa değişikliği teklifi şu anda sunmuş durumdayız ve amacımız bu milletin huzur ve mutluluğunu bu topraklarda tesis etmektir. Daha güçlü bir şekilde, istikrarı sağlayacak bir şekilde üç ana felsefesi olduğunu da belirleyelim. Bir: Her şeyden önce, güçlü olan milletimizi daha güçlü hâle getirmek istiyoruz. Güçlü yönetim, güçlü Meclis ve güçlü bir istikrar şu anda bu kanun teklifinin amacı. Teklif ettiğimiz sistemin adı Cumhurbaşkanlığı sistemidir ve bu topraklara aittir. Kendi tarihî geleneğimizden tevarüs ettiğimiz, yönetim anlayışımızdan tevarüs ettiğimiz ismiyle cumhurun başı olacak bir Cumhurbaşkanının seçilmesi ve yönetimiyle ilgili bir düzenleme olduğunu ifade etmek isterim ve bizim için bundan sonra da bu topraklarda farklı sıkıntılar olduğunda çözüm mercisinin yine millet olduğunu esas alan, o ruhla hareket ettiğimiz bir Anayasa değişikliği teklifidir. Elbette ki eksiklikleri vardır, olabilir ve bunlar da eleştirilebilir ama teklifimizin amacı temsil ettiği değerler itibarıyla ortadadır, Komisyonumuzda da müzakere edilecektir.

Tekrar, Anayasa değişikliği teklifimizin ve Komisyon çalışmalarımızın hayırlara vesile olmasını diliyor, teşekkür ediyorum.