| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı (1/796) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 20 .12.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan Naci Ağbal'ın 5 Aralık günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe sunumundaki konuşmasından bir paragrafı sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Bakan konuşmasının bu paragrafında şöyle diyor: "Değerli milletvekilleri, mükelleflerimizin kamuya olan borçlarının ödenebilmesi, mali tablolarının düzeltilmesi, ihtilafların çözüme kavuşturulması ve varlıkların millî ekonomiye kazandırılması için Yeniden Yapılandırma Kanunu çıkardık ve bu kanun gerçekten vatandaşımız nezdinde büyük bir hüsnükabul gördü ve gerçekten önemli başarılara hep birlikte imza attık. Bu kapsamda en son 30 Kasım tarihi itibarıyla 8,5 milyonun üzerinde başvuru aldık. Bu kapsamda 80 milyar lirayı aşan bir yeniden yapılandırma yapmış olduk ve bu sayede 44 bin, Maliye idaresi ile vatandaş arasındaki ihtilaf dosyasını ortadan kaldırdık ve bu kapsamda sadece Maliye idaresi olarak 12 milyar lirayı aşan bir tahsilat yaptık, buradaki tahsilatımız her geçen gün daha da artacaktır. Bu vesileyle, kanunla getirilen imkânlara yoğun ilgi gösteren ve ödemelerini yapan bütün vatandaşlarımıza şükranlarımı arz ediyorum."
Ve bu, sizin 15'inci bütçenizdi; Hükûmetin, AKP iktidarının 15'inci bütçesiydi. AKP Hükûmeti on dört yılda hangi mali aflar yaptı, isterseniz kısaca buna bir göz atalım: Yıl 2003, 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu. Yıl 2006, 5458 sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun. Aradaki yıl farkı yaklaşık olarak üç yıl. 2008, 5736 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Uzlaşma Usulüyle Tahsili Hakkında Kanun. 2006 yılı ile 2008 yılı arasında bu sefer iki yıla düşüyor bu sefer zaman. 5811 sayılı -bu da 2008 yılında yani 2008'de 2 defa yapılıyor- Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun çıkartılıyor. 2009 yılında -bir sonra- 5917 sayılı Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, yine bu da bir mali af ve istisnalar getiren bir düzenleme. Bir buçuk yıl sonra, 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun çıkartılıyor. Yine, iki yıl sonra, bu sefer 6486 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun oluyor. Bir yıl sonra 6552 sayılı İş Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması ile Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun çıkartılıyor. Ve en son olarak, bu yılın 8'inci ayında 6736 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanun'u çıkardık ve bu kanuna binaen de Sayın Bakan bütçe görüşmesinde bu konuşmayı gerçekleştirdi.
Şimdi, istisnalar getiren yeni bir düzenleme, yeni bir torba kanunla beraberiz. Aslında on dört yıllık AKP Hükûmeti döneminde tüm bakanlar "Artık bu son." diyerek bu kanunları Mecliste savundu ve bunların arkasında durdu. Oysa, yapılan aflarla, hükûmetler, kısa vadede para ihtiyaçlarını karşılarlarken, uzun vadede ise Türkiye'de zaten çok da fazla olmayan vergi ahlakını yerle bir ettiler. Dürüst mükellef cezalandırılıp, kazancını tam bildirmeyen, bildirdiği kazancının vergisini zamanında ödemeyen, açıkça vergi kaçıran kayıt dışı çalışanlar da ödüllendirilmiş oluyor böylelikle.
Aynı ahlaki bozulma sadece vergi mükellefleriyle ilgili değil, sosyal güvenlik primi ve benzeri kamu alacaklarının ödemelerinde de geçerli oldu. Arka arkaya gelen aflar yüzünden devlete olan yükümlülüklerini zamanında yerine getirmeyenler için uygulanan gecikme zammı, ceza gibi yaptırımların hiçbir anlamı ve caydırıcılığı, ne yazık ki kalmadı. Çünkü artık herkes, insanlar "Nasılsa bir iki seneye bir af çıkar." diyerek devlete olan vergi, sigorta primi ve benzeri borçlarını ödemek yerine "ucuz finansman kaynağı" olarak kullanmayı tercih ediyor. Arka arkaya çıkarılan aflar bu türden kötü niyetli mükelleflerin ekmeğine, ne yazık ki yağ sürmektedir.
Dünyanın her yerinde vergi mükellefleri, başta ekonomik nedenler olmak üzere çeşitli nedenlerle kamuya karşı vergi ve benzeri yükümlülüklerini zaman zaman yerine getirmeyebilirler. Türkiye'de de önemli bir kesimin vergi ve sigorta primi borçlarını, içinde bulundukları olumsuz ekonomik koşullar yüzünden zamanında ödeyemediklerini biliyoruz. Zira, Türkiye ekonomisi yıllardır aşağı doğru gidiyor. Serbest çalışan kime sorsak "Piyasa kötü." diyor. Bizim bu türden mükelleflere, kamuya olan vergi ve benzeri borçlarını ödenebilir kılmaya bir itirazımız tabii ki yok. Özellikle küçük işletmelerin hayatını devam ettirebilmeleri, hem kendi geçimlerini sağlayabilmek hem de istihdamlarını devam ettirebilmeleri için bir kolaylık sağlanmasını destekliyoruz ve bunu istiyoruz ama bunun sürekli bir alışkanlık hâline gelmemesi gerekiyor. Ancak amacı zaten vergi kaçırmak olan, kamuya olan borcunu ödemek yerine ucuz finansman kaynağı olarak kullanmak gibi kötü niyetli mükelleflerin kurtarılmasına ise hepimizin karşı çıkması gerekiyor ve karşı durmamız gerekiyor. Hatta bu uygulamaların dürüst mükellefler üzerinde bir baskı unsuru olarak Maliye tarafından geçmişte kullanıldığını da biliyoruz. Mükelleflere vergi dairelerinden telefonlar edilip "Gelin, matrah artırın, yoksa defterlerinizi incelemeye alacağız." tehditlerinin yapıldığı ve dürüst mükellefleri de matrah artırımına zorlayarak katmerli vergi ödemelerinin sağlandığına dönük yüzlerce şikâyet de almıştık.
Türkiye'nin gündemine sık sık vergi aflarının gelmesinin ve bu tip düzenlemelerin gelmiş olmasının bir başka önemli nedeninin ise vergi yükünün yüksekliği olduğunu düşünüyorum. Sosyal güvenlik primleriyle birlikte düşündüğümüzde, Türkiye'de yüzde 30'u aşan bir vergi yüküyle karşı karşıyayız. Büyük bir kayıt dışı ekonomimiz olduğunu da dikkate alırsak, sistem içerisindekilerin yani kayıtlı iş yapanların, kayıtlı çalışanların gerçek vergi yükünün bu oranın çok daha üzerinde olduğu sonucuna ulaşırız. Dolayısıyla, vergi yükünü özelikle de çalışanların yani ekmeğini emeğiyle kazananların, bir diğer deyimle istihdamın üzerindeki yüksek vergi yükünü aşağı çekmemiz gerekiyor. Eğer vergi tabanını genişletip herkesi sisteme dâhil edemezsek Türkiye bundan sonra da her yıl böylesi vergi aflarına ve yeniden düzenlemelere, matrah artırımlarına, stok aflarına da başvurmak zorunda kalır.
Şimdi, bu getirilen Damga Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'na genel olarak baktığımızda, mesela 1'inci maddeyle ilgili, Emekli Sandığında otuz yıl üzerinde çalışanlarla ilgili bir düzenleme yapılıyor. Sayın Bakan, bu madde haziran ayında Sağlık Aile, Çalışma ve Sosyal İlişkiler Komisyonunda görüşüldü ve kabul edildi bu. Fakat bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi gerekirken, görüşmemiz gerekirken ne yazık ki bugüne kadar gelmedi, şimdi oradan koparılıp Plan ve Bütçe Komisyonuna geldiğini görüyoruz. Neden böyle bir yola başvuruldu, bunu öğrenmek isteriz.
Bu düzenlemeyle, yasa tasarısıyla, genellikle deniz taşımacılığı sektörüne yönelik önemli vergi avantajları getirilmektedir. Mesela, yük taşımacılığında olduğu gibi yolcu taşımacılığına da vergi ve harç istisnası getiriliyor. Neden?
Gemi ve diğer deniz ve iç su araçlarının gemi bağlama kütüğü ruhsat vizelerinden alınan harçlar kaldırılıyor. Bununla bütçeden biz ne kadar muafiyet getiriyoruz, ne kadar gelirimizden vazgeçiyoruz?
Yine, Gümrük Kanunu uyarınca el konularak kamu mülkiyetine geçirilen gemi ve uçaklar, ilk alındıkları dönemdeki ÖTV'lerinin yüzde 25'i karşılığında sahiplerine geri veriliyor. Neden böyle bir şeye başvuruyoruz?
Gemi ve yat kiralama ve zaman "charter" sözleşmelerine vergi, harç muafiyeti getiriliyor.
İhraç edilen veya hurdaya ayrılan gemilerden elde edilen gelirlerden gelir ve kurumlar vergisi ile fon payı alınmayacak. Uygulama geriye doğru da geçerli olacak. Buradan ne kadar kaybımız olacak acaba?
Yine, yurt dışında bulunan ve yabancı bayrak çekmiş yolcu gemileri ile yat, kotra, tekne ve gezinti gemilerinin Türkiye'deki gerçek ve tüzel kişilere bedelsiz olarak verilmesi, veraset ve intikal vergisinden, bunların ithaliyle ilgili, kayıt ve tesciline ilişkin iş ve işlemler, gümrük vergisi dâhil her türlü vergi, resim, harç ve fon paylarından muaf tutuluyor. Bununla bütçeden, ne kadar alacağımızdan vazgeçiyoruz?
Yani, görüyoruz ki bu deniz taşımacılığına bu kadar önemli muafiyet getirmesi ister istemez -yani, kötü niyetle olmamakla beraber- aklıma geliyor ki, diyorum ki: "Ya, Cumhurbaşkanının çocukları bu işleri yapıyor, Başbakanın çocukları bu işleri yapıyor. Sanki özel bir düzenleme mi yapılıyor, adrese teslim bir düzenleme mi yapılıyor?" İster istemez insanın aklına getiriliyor, gelmek durumunda kalıyor. Neden bu deniz taşımacılığına özel bir muafiyet getiriliyor, bunu öğrenmek isteriz.
Belediyeler ile il özel idarelerinin taşınmaz satışları KDV'den istisna tutuluyor. Bu kuruluşların daha önce yaptığı taşınmaz satışlarından doğan KDV borçları da siliniyor. Hangi belediyelerin devlete bu nedenle KDV borcu bulunduğu sorgulanmalı ve gerçekten bu belediyeler hangileridir, bunları öğrenmek isteriz.
Yine, ücretli çalışanlar için 2016 yılında işverenlere verilen Sosyal Güvenlik Primi desteğinin 2017 yılında da devam etmesi sağlanıyor. Ancak daha önce yasayla belirlenen parasal tutarları belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna bırakılıyor. Neden bu sefer Bakanlar Kuruluna bırakılıyor, bunu öğrenmek isteriz.
Hazinenin Kredi Garanti Fonu'na aktarılabileceği nakit kaynak tutarı 2 milyar liradan 25 milyar liraya çıkarılıyor. Böylece Kredi Garanti Fonu'nun KOBİ'lere garanti verebileceği kredi tutarı 20 milyar liradan 250 milyar liraya çıkarılıyor. KOBİ'lere verilebilecek bu kefaletler bir süre sonra hazineyi çok ciddi anlamda sıkıntıya sokabilir. Bu, yaşanan sorunları ötelemek Hükûmet açısından biraz zaman kazanmak dışında bir işe yaramayabilir. 2001 krizi öncesinde oluşan ve Türkiye'yi 2001 krizine getiren koşulları hazırlayan görev zararları benzeri bir risk oluşturabilir. Bu ancak, bugünkü kötü ekonomik koşullar yüzünden batmak üzere olan şirketleri bir süre suyun üzerinde tutabilir ama ilelebet kurtaramaz.
Kredi Garanti Fonu'nun kredi garantilerini kayırmacı bir anlayışla sağladığına ilişkin yoğun şikâyetler vardı. Kredi geri ödemesini yapamayacağı biline biline bazı yandaş şirketlere garanti verildiği, böylece hazinenin zarara uğratıldığı iddiaları ciddi anlamda bulunmaktadır. Vatandaştan toplanan vergilerin bu yolla batık şirketlere, şirketini batıran uyanık patronlara aktarılma tehlikesi her zaman mevcuttur ve bu düzenlemelerle sanki oraya doğru gidiyoruz gibi bir algı da bize mevcut.
Sicil affı uygulaması geçmişte de yapıldı. Sicil affı getiriliyor ama bankaların bu yasaya uyma zorunluluğu bulunmuyor görebildiğimiz kadarıyla. Özellikle özel ve yabancı sermayeli bankalar yasayla af getirilmiş olsa bile ismi bir defa bu sicile yazılan şirket ve kişilere yeni kredi vermiyor. Yük kamu bankalarının üzerinde kalacak. Kamu bankaları siyasi baskılarla özel bankalar gibi davranamıyor. Ve dolayısıyla, kamu bankaları bu sicil affıyla beraber çok ciddi bir sıkıntı yaşamayla karşı karşıya kalabilir.
Tasarıyla, bu düzenlemeyle hazine ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazların -bina, arsa gibi- TÜRGEV, Ensar gibi vakıflara, eğitim ve yurt olarak kullanımı amacıyla, kırk dokuz yıllığına bedelsiz olarak verilmesine olanak sağlanıyor. Ayrıca, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin de -yani kıyılar, göller, denizler, dağlar, ormanlar gibi- aynı şekilde bedelsiz olarak bu vakıflara verilmesine izin veriliyor. Sadece bununla da yetinilmiyor, daha önce bu vakıflara bedelli olarak verilen Hazine ve kamuya ait taşınmazlar ile devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden de herhangi bir bedel alınmaması öngörülüyor bu düzenlemeyle. Bu düzenlemeler gerçekten çok ciddi düzenlemeler ve birtakım insanlara, adrese tespit düzenlemelerdir. Burada devletin, kazanması gereken, alması gereken birtakım vergilerden ve KDV'den kendisini dışında tuttuğunu ve ciddi vergi kayıpları olacağını düşünüyorum. Bu nedenle, bu konuyla ilgili maddeler üzerinde ayrıca görüşlerimizi bildireceğiz.
Teşekkür ediyorum.