KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hükûmet, 1 Kasımdan bu yana çok sayıda torba yasa getirdi. 1 Kasımdan bu yana Hükûmet torba yasalarla, böyle panik hâlinde, sürekli olarak ekonomik tedbirler, teşvikler getiriyor ama bir türlü bohça yama tutmuyor yani gitmiş bu bohça, ne yaparsanız yapın, yama tutmuyor. İşte, kredilerle ilgili, yatırımlarla ilgili dünya kadar, vergiden tutun, arsalara, hatta "Siz yatırım yapın yeter ki diğer yasalardan kaynaklanan engelleri de kaldıracağız." diye bir sürü şeyler verdiler ama bir türlü olmuyor maalesef, gitmiyor. Böyle, nerede kaç kuruş var, nasıl getirebiliriz; müflis tüccar hesabı, böyle bir şey var.

Bu yasa da aşağı yukarı bugüne kadar gelen torbaları tamamlayan bir torba yasa. Birkaç tane madde dışında... İşte, 1'inci madde, Anayasa Mahkemesinin kararı dolayısıyla bunu çıkarmak durumundayız; onda da problemli bir düzenleme yapılıyor.

Belki 7'nci madde, evde bakımla ilgili ama bu da çok yeterli değil, gelirlerin hesaplanmasıyla ilgili yapılan düzenleme...

Onun dışında, gerçekten, evet diyebileceğimiz; tamam, bunların da yapılması gerekiyor, gereklidir diyebileceğimiz çok fazla bir şey yok.

Bir de şey var: Kredi, kara liste, sicil affı var, bazıları belki "Bu kadar af getirdikten sonra bir de böyle bir af gerekiyor." diyebilir. Bunun dışında, yapılanların hiçbiri geniş kitleleri çok ilgilendiren şeyler değil. Sürekli olarak, Hükûmet yetkilileri, sayın bakanlar "geniş kitleler" derken "İşsizliğin ortadan kalkması için, istihdamın yaratılabilmesi için yatırımların teşvik edilmesi gerekiyor." diyor ama maalesef, bu yatırımlarda bu kadar teşvike rağmen herhangi bir iyileşmenin olmaması gerçekten önemli.

Bakın, Sayın Bakanım, biz bunları burada konuşmadan önce, bu en son yapılan, TÜİK'in yapmış olduğu ve bir anda, bir gecede zengin olduğumuz değişiklik, aslında, burada bir buçuk, iki ay uğraşarak çıkartmış olduğumuz bütçeyi de bir şekilde açığa düşürdü, bütün rakamlarıyla açığa düşürdü. Aslında oturup bunu konuşmamız gerekiyor. Birisi bilgi verecek filan ama orada da devlet durmuyor, işlemler devam ediyor; bunu oturup konuşmamız gerekiyor.

Yine, bu şeyde sanki böyle kişiye özel ya da kişi demeyeyim, belli konularla ilgili birtakım değişiklikler yapılıyor. Ya, bu gemi işine niye bu kadar taktınız Sayın Bakanım? Söylediklerinizin hiçbiri beni şey yapmıyor. Yani, Çoruh'ta gemi, yat yüzmüyor. Nedir bu yat, gemi işi, anlamıyorum. 5 metreden 9 metreye, şu kadardan şuraya... Nedir bu gemi şeyi, gerçekten anlamış değilim. Ne olacak yani buradan ne gelecek de Türkiye ne olacak; bunu anlamış değilim. Burada böyle kendi kendime özel şeylere...

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Gemimiz de yok, yatımız da yok.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bu vakıflarla ilgili bir şey var; kırk sekiz yıllığına, kırk dokuz yıllığına hazine arsalarını veriyorsunuz. Sayın Bakanım, "Yurt yapar." filan diyorsunuz. Tamam, vakıflar yapsın, özel teşebbüsler olsun, sivil toplumu destekleyelim filan ama yani bu konu çok ciddi bir konu. Geçmişte yaşadığımız yurt yangınlarından çocuk istismarlarına kadar çok insanı, herkesi rahatsız eden olaylar yaşadık. Niye ya? Bu devletin arsası var, yeri var, imkânı var, bütçesi var. Niçin çocuklarımızın kalacağı çağdaş, günün koşullarını karşılayan bütün güvenlik tedbirleri alınmış, denetimleri yapılabilen yurtları yapamıyoruz çocuklarımıza da işte sürekli şekilde herkese soru işareti; "Acaba hangi vakfa bunu çıkarıyor?", "Kime verecek yine?" sorularını sorduruyoruz. Bunları gerçekten anlamış değilim.

Şimdi, Sayın Bakanım, ne yaparsanız yapın, gerçekten ekonomi bir şekilde bir yere geldi tıkandı. Bu niye böyle oldu, bunları çok konuştuk. İşte, bugüne kadar uygulamış olduğunuz ekonomik tedbirler, yanlış ekonomik politikalar diyoruz biz. Siz diyorsunuz ki her konuda -ama sadece ekonomiyle ilgili değil- ters giden -ki ters gitmeyen hiçbir şey yok ülkede- her konuda: "Bizim bir şeyimiz yok. Üst akıl geldi, filanlar geldi, şöyle yaptılar, böyle yaptılar, böyle oluyor." Sayın Bakanım, yani bu üst akıl nasıl bir şey? Niye?.. "Üst akıl" dediğimizi ben şimdi somutlaştırmaya çalışıyorum: Kimdir üst akıl? İşte, dünyada devletler arasında çıkar savaşları; bu, yeni olmuş bir şey değil ki. Amerika her zaman vardı, istihbarat savaşları, örgütler her zaman vardı, Rusya her zaman vardı, Amerika'nın, Rusya'nın bölgemizde, ülkemizde çıkarları vardı; bunlar yeni şey değil, İsrail diye bir devlet her zaman vardı. İşte, Suriye'deki, Irak'taki güçleri, oradaki İran'ı, Hizbullah'ı; bunları, hepsini biliyorduk. Yeni ortaya çıkmış şeyler değil, bunlar, hepsi vardı. Siz bunları bilmiyor muydunuz? Nasıl bilmiyordunuz yani, bilmeyerek nasıl yönettiniz?

Bir de yani ekonomide öyle şeyler yaptınız ki her şey iyi gitti bir ara; öyle gösterdiniz, rakamlar öyleydi. İşte, para geliyordu, borç geliyordu, Türkiye'nin kredibilitesi yüksekti. Yani ne oldu, nasıl oldu da bu on beş seneyi boşa kullandınız, on beş senede bu kırılganlıklara karşı direnebilecek bir ekonomik yapıyı ayağa kaldıramadınız? Kim sizi engelledi, kim elinizi tuttu Sayın Bakanım? Yani bu Mecliste bir şey yapmaya çalıştınız da bunu engelleyen bir şey mi oldu? On beş seneden beri Türkiye'yi siz yönetiyorsunuz. 15'inci kez Türkiye Büyük Millet Meclisine bütçe sunmakla övünen bir iktidarsınız. Millet verdi bu yetkiyi size, siz de kullandınız, hiçbir itirazımız da yok ama on beş sene sonra geldiğimiz bu yerde oturup yani bir sormuyor musunuz kendinize, Hükûmet sormuyor mu "Ne yaptık? Ne oldu? Nerede yanlışlar yaptık da bütün bunlar oldu?" Hani, bunu sormazsanız, bir es, bir ara verip bunu sormazsanız panik hâlinde hem ekonomide hem toplumsal hayatta, siyasette, güvenlikte bunu sormadan panik şeklinde alınacak tedbirler, öfkeyle yapılacak açıklamalar Türkiye'yi biraz daha bir karanlığın içine çekiyor.

Biliyorsunuz, herkes biliyor, tekrarda da fayda var, hiçbir şey birbirinden ayrı değil; ekonomi, maliye, hazine, uluslararası piyasalar, o ülkedeki, bölgedeki barış, iç barış, o toplumun iç barışı, demokrasisi, hukuk devleti, bütün bunlar, hepsi birbiriyle ilintili. Bakıyoruz, dünyada iç barışı olan, işte, hukuk devletini bir şekilde kurmuş, geliştirmiş ülkelerin hepsine bakıyoruz, evet, dünyada sıkıntı var doğru ama bizim gibi değil yani -hepsi gelişmiş ülke- problemleri bizimki gibi değil. Ama nerede bu konularla ilgili problem varsa orada bakıyoruz evet, belli zamanlarda, belli dönemlerde -bunlara heves etmeyelim- yani ülkenin kapılarını kapatmış ve kendi çapında gelişme kaydetmiş, işte Çin gibi devlet kapitalizmi olan ülkeler var, bunlara mı heves ediyoruz biz? Biz bunlara heves etmiyoruz, doğru etmiyoruz. O zaman, madem yönünüz bir yere doğru çevrilmiş, bu çevrildiğimiz, yönümüzü çevirdiğimiz yerin de birtakım kuralları var, o zaman oturup bakacağız yani bu kurallarla ilgili ne eksik yaptık? Yani sizin uygulamış olduğunuz ekonomik politikalar... Yani dışarıdan para geldi, borç mümkündü. Yok diyorsunuz "2002'de böyleydi, IMF'ye..." Ya, bunlar artık yeter Sayın Bakanım, vallahi yeter ya! Bu millete yazıktır ya! "Biz geldik 25 milyar borcumuz vardı; IMF'ye borcumuzu tamamladık, bir kuruş borcumuz yok, 5 milyar da IMF'ye veriyoruz." Ya, Sayın Bakanım, öyle değil yani. Bununla belki milleti bir yere kadar ikna edebilirsiniz, bak "kandırabilirsiniz" kelimesini kullanmıyorum ama yani siz kendinizi ikna edemezsiniz Sayın Bakanım, yani dünya kadar borç var. Yani borç çevirmeyle ilgili uluslararası kuruluşlar, evet, hâlâ "Türkiye, borcu çevirebilecek bir ülkedir." diyorlar; doğru ama yani çok sınıra geldiğimiz, çok sıkıntılarla karşı karşıya olduğumuz belli. Aslında bunu siz de itiraf ediyorsunuz, getirmiş olduğunuz bu tedbirlerle de aslında ciddi bir şekilde itiraf ediyorsunuz ki artık, bu bohça yama tutmuyor yani bunu açık bir şekilde siz de söylüyorsunuz. O zaman, niçin biz oturup bir bütün olarak olayları ele almıyoruz? Yani umarım, Sayın Başkan "Konunun dışına çıkıyorsun." falan demez. Niye oturup bir bütün olarak ele almıyoruz? Nedir yani Türkiye'nin güvenlik sorunu, Türkiye'de demokrasi sorunu nedir? "Türkiye'nin ekonomik sorunu, temel yapısal reformlar" falan deyip duruyoruz; nedir? "Bunları yaptık, hepsini." diyorsunuz. Ee, yaptıysanız nedir bunlar? Yani bunların hepsini yaptıysanız niçin Türkiye bu şekilde tıkandı? Bunu bütçe konuşmalarında bütün bakanlar, siz de ağzınızı açtığınızda sürekli olarak uluslararası kırılganlıkları bize gösteriyorsunuz, işte "Dünyada tıkanma var, daralma var, kriz var; dolayısıyla bize yansıyor, üstelik de bize az yansıyor." falan diye, bu şekilde anlatıp duruyorsunuz. Daha nereye kadar bu şekilde devam edeceğiz? Yani bütün bunları yapınca işler çözülüyor mu? Nereye kadar bunda devam edeceğiz? O zaman, oturup niye biz bütünüyle şöyle düşünmüyoruz: "Ya, Türkiye'yle ilgili problemler nedir, bir oturup konuşalım. Türkiye'de tam bir demokrasi nasıl olur? Türkiye'de hukuk devletiyle ilgili işlemeyen, problemler nedir? Yani şu anda işte, OHAL'le falan devam ediyoruz; bu, Türkiye'nin lehine midir aleyhine midir? Bu OHAL'i niye çıkardık? Çıkardığımız amaçların dışında kullanıyoruz; bu, doğru mudur yanlış mıdır?" Bunları niye oturup konuşmuyoruz?

Bakın, son bir hafta içinde gerçekten hepimizi sarsan, rahatsız eden, zaman zaman söyleyecek söz bulamadığımız olaylarla karşı karşıya kaldık. Beşiktaş'ta, işte, gencecik polis çocuklarımız havaya uçtu, Kayseri'de öyle, dün, Ankara'nın göbeğinde, Türkiye'ye son zamanlarda yapılan en büyük saldırı, Türkiye'nin güvenilirliğine, ekonomisine, iç barışına en büyük saldırı yapıldı ve hiç böyle donup kaldık, hiçbir şey söyleyemedik ya. Nasıl olur? Bir Rusya gibi ki son bir hafta, on günde Halep'te yaşananlar dolayısıyla Türkiye'de herhâlde size de geliyordur yani, Rusya'nın büyükelçisinin tehdit altında olduğunu bilmek için güvenlikçi, istihbaratçı falan olmaya gerek yok. Nasıl oluyor da yanı başında bir şey kalkıyor gidiyor, elini kolunu sallayarak orada o insanı öldürebiliyor ve elinde bir tane silah var, bir şarjörlük mermisi var ama ölü olarak ele geçiriliyor bütün bu şeyi aydınlatacak olan insan. Bütün bunlar olan bir ülkede Sayın Bakanım, biz ne kadar en güzel işte ekonomik kararlar, tedbirler; işte, bohçamızı en sağlam yamalarla falan diksek de olmuyor çünkü bohçanın kendisi gitti, çürüdü, dökülüyor Sayın Bakanım.

Şimdi şu anda Mecliste bir Plan Bütçe Komisyonu çalışıyor, işte, sanıyorum 16-17 yasada bir değişiklik yapıyoruz bu torbayla, bir de Anayasa Komisyonu çalışıyor. "Ne ilgisi var Anayasa Komisyonunda olup bitenler ile burada şu anda yapmaya çalıştığımız şey?" diye sorabilirsiniz. Cevap vereyim arkadaşlar, birbiriyle çok ilgilidir. Şu anda ülkenin bir bölümü, uluslararası çevreler, herkes "Türkiye'de ne oluyor?" hani, terörün falan ötesinde "Türkiye'de ne oluyor? Nasıl bir rejime doğru gidiyor? Nasıl bir sisteme doğru gidiyor?" sorusunu soruyor. Yani bu soru durdukça bizim burada alacağımız tedbirlerin hiçbiri bir işe yaramaz.

Şimdi, siz diyorsunuz ki "Bu parlamenter sistem işlemedi." Ben de diyorum ki bu parlamenter sistemde her şeyi yaptınız. Bütün ekonomik kararlar, Anayasa değişiklikleri yaptınız, yasaları istediğiniz gibi değiştirdiniz. Sayın Cumhurbaşkanımız her şeyi yapabildi. Bu ülkede hiç kimseye nasip olmamıştır, bir adam gelmiştir, bütün Genelkurmay başkanını atamıştır, cumhurbaşkanını kendisi şey yapmıştır, her şeyi yapmıştır, yapabilmiştir. Neyi yapamadı da şimdi geldik böyle bir şeyle karşı karşıyayız? Ne yapıyoruz? Biz, işlemeyen darbe hukukunu mu değiştiriyoruz, Türkiye'nin üzerindeki bütün bu kara bulutları değiştirecek bir şey mi yapıyoruz? Hayır. Toplumda ne oluyor? Toplumda bir inatlaşma, bir kutuplaşma; bir grup olup bitenlerden ciddi bir şekilde endişeli, diğer grup da bunu bir an evvel yapmanın, geçirmenin peşinde. Yani Anayasa Mahkemesi... Orada ne olduğu tartışmalı olan "Gerçekten Türkiye, bir otokrat rejime doğru mu gidiyor; yoksa sadece hükûmet şeklini mi değiştiriyor?" soruları havada durduğu yerde biz burada ekonomiyle ilgili ne kadar değişiklik yapsak bile, ne kadar iyileştirici tedbir alsak bile ki getirdiğiniz bu maddeler bunlar mıdır bu da tartışmalıdır, hiçbir yere gidemeyiz.

Dolayısıyla çok fazla uzatmanın gereği yok, size şunu ifade edeyim: Gerçekten Türkiye'nin başında kara bulutlar dolaşıyor Sayın Bakanım. Herkesin durup yani bir es verip, durup "Ne yapıyoruz?" diye, öncelikle Hükûmetin, öncelikle de sizin sormanız gerekiyor. "Ya, gerçekten nerede yanlışlar yaptık? Acaba, yani bunun neresinden geri dönebiliriz?" diye sorması gerekiyor ve Türkiye'de bütün siyasi partiler bir araya gelip bir an evvel iç barışı tesis edebilecek, bir an evvel muhalefetiyle, değişik kimlikleriyle, yaşam tarzıyla hepimizin içinde yer alabileceği bir sistem, siyasal sistem inşa etmek için harekete geçilmesi gerekiyor.

Şu anda Genel Kuruldan geliyorum. Genel Kurul 30 kişiyle çalışıyor ve grup başkan vekillerimiz de işte, "Böylesine bir günde Meclis çalışmıyor; CHP, muhalefet bunu engelliyor." demesin, halkın morali bozulmasın diye yoklama istemiyorlar. Böyle bir havada bizim yapacağımız buradaki en iyi değişikliklerin bile ekonomiye çok büyük bir faydası olmayacak diye düşünüyorum; tabii, üzülerek bunu söylüyorum. Bizim görevimizdir, bu tespiti, bunu size hatırlatmak için söylüyoruz yoksa kimsenin morali bozulsun diye bunları söylemiyorum.

Teşekkür ederim.