KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Polat, tabii ki, bir sürü -bana göre- çelişkilerle dolu açıklamaları dinledim. Son kaldığınız yerden devam etmek istiyorum. Şimdi, bazı şeylere cevap bulabilirsiniz, efendim içki içmeye de bulabilirsiniz, efendim zina yapmaya da bulabilirsiniz, çünkü adam bir görev yapacak, o görevi yapmak için kendisini saklaması lazım ama İslam hukukunda bir şeye hiç kimse mazeret bulamaz: Kul hakkına.

DR. HASAN POLAT - Hırsızlığa.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Bu, şehitler için bile istisna tutulmamış bir haktır.

DR. HASAN POLAT - Doğru.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Bu soru çalmak da, özellikle ta o SBS sorularından itibaren başlayarak giderseniz hırsızlığın, kul hakkının en büyüğüdür.

DR. HASAN POLAT - Doğru.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Yani buna tevil getirmek, hani "Zırva tevil götürmez." deniyor ya, tam da buna uyuyor işte. Onun için buna ne Fetullah Hoca, ne sen, ne de başka birisi tevil getiremez; bir kere bunu düzeltin, bu açıklamanızı...

DR. HASAN POLAT - Ben tevil mi getirdim ona?

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - İşte buna "Sosyal müçtehit olarak her şeye bir çözümü vardır arka planda." diyorsunuz ya, bunun arka planı olmaz, bence bunu bir düzeltin, oradan başlayalım.

DR. HASAN POLAT - Estağfurullah.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Şimdi, benim sormak istediğim soru şu: Biraz önce dediniz ki: "Kripto bir kişi asla deşifre edilemez."

DR. HASAN POLAT - "Asla" demedim, çok zordur.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Siz kripto seviyesine ulaşabildiniz mi? Siz nasıl deşifre oldunuz? Bugün, tabii bu "kripto" lafı çok kullanılıyor bütün kurumların içerisinde, mevcut kriptoları nasıl bulacağız, nasıl tanıyacağız, nasıl deşifre edeceğiz? Devlet olarak burada bize bir fikir verebilir misiniz?

DR. HASAN POLAT - Yani, tabii benim kripto olacak bir kritik noktam olmadığı için benden kripto olmaz. Yani çünkü, kripto olması için kritik bir noktada olması lazım. Ben şu anda kendi hâlimde, cemaatten 2002'de ayrıldıktan sonra tamamen kişisel işler yapmaya çalışan, çoluğunda, çocuğunda, ailesinde düz bir vatandaşım. Onun dışında ne resmî görev almışım, ne bir cemaat kurmuşum, ne bir şeyin içine girmişim, hiçbir şeyim yok. Sadece iyi bir insan olmaya çalışıyorum, sadece insan olmaya çalışıyorum. Hatta dinî söylemleri bile ben son birkaç yıldır tamamen bir kenara bıraktım, "Kardeşim, ben önce insanım." diyorum, insan olmaya çalışıyorum. Yani Müslüman, takva, şu kadar şey... Bunları ben bıraktım artık.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Biraz da bu devletin vatandaşı olarak bu manada sizden cevap bekliyorum.

DR. HASAN POLAT - Benim şu anda burada bulunmamın tek gerekçesi var -mağduriyetler yaşamama rağmen- memleketime faydası olacağına inanıyorum. Ben on dört yıldır bu işin mağduriyetini yaşayan ve hâlâ daha o mağduriyeti devam eden bir insanım. Bu işten en küçük bir nemalanmayı veya başka şeyi düşünsem, yanlış algılanmasın hani böyle yapan insanlar nemalanıyor... Asla öyle bir şey söylemiyorum ama yani medyaya çıkmak, bu işi konuşmak, bu işi ücretli, bir köşe yazmak veya televizyonda konuşmak yani dikkat ederseniz konuşamayacak kabiliyette değilim herhâlde. Bunlar değil, ben şu anda bu yapıların çözümünün çok kalifiye, sofistike yetişmiş, düşünebilen, aklını bir yere teslim etmemiş, çok seviyeli insanlarla olabileceğine inanıyorum. Bunun şu anda bizim millî eğitimimizde, mevcut cemaatlerimizde, mevcut yapımızda da çok imkânı olmadığını da görüyorum. Dolayısıyla, mesela ben asla "Hırsızlığa fetva buldu." demiyorum. O arada da tevil var.

Bakın, takiye konusunu, hani teknik bir tabir olduğu için ben girmedim ama takiye -normalde tekrar söylüyorum- düşmana karşı yapılır ve tuzak kuramazsınız, Müslüman tuzak kuramaz. Demiyor mu Kur'an: "Allah tuzaklarını başlarına geçirir." Müslüman tuzak kuramaz, Firavun'a da kuramaz, Nemrut'a da kuramaz, Esad'a da kuramaz; Müslüman tuzak kuramaz. Müslüman güven insanıdır, arkadan dolanıp hançerleyemez. FETÖ'nün en büyük ihaneti, başta İslam'a, İslami değerlerin içini boşalttığına olmuştur. Türkiye'deki çok ciddi bir ana akım ihtiyacı tespit ettiler, o da nedir: İnsanların dinin sempatik yüzünü görmeye ihtiyaçları vardı, son otuz yıldır. Çünkü, okuyoruz, düşünüyoruz, dünyayı görüyoruz, entelektüel seviyede insanlarımız yetişiyorlar ve bu insanlar dini öğrenmek istiyorlar. Bu damarı çok iyi kullandı, bunu kullanırken ön planda hiçbir problem göstermedi. Arka planda, şu çevirdiği dolapları veya askeriyede, şunu, bunu, yanında otuz yıldır duran mollaların çoğu bilmiyor. Anlatabildim mi? Sistem öyle çalıştığı için. Mesela, bunu birisi sorsa, şu anda bile, deseler ki: "Efendim, diyorlar ki soru çalınmış." filan. Şunu diyecek çok rahat: "Benim ne soru çalınmasına rızam olur ne öyle bir şeyden haberim olur. Onu yapanlar bizim arkadaşımız değildir, asla bizim arkadaşımız olamazlar." Bitti. Cemaat için başka bir izahat yapmanıza gerek yok. Arkasında hani dinî bir şey aramanıza da gerek yok, beyanı söyledi bitti. Arkada yapanlar, dikkat ederseniz dedim ki, 1989'da ben sordum: "Hoca efendiye sordunuz mu?" Dediler ki: "Sorduk, izin vermedi." Eylem devam ediyor, hani izin vermemişti? Bilmem anlatabildim mi?

Zaten sahtekârlığın en büyüğü, bu İslam tarihinden de eski tarihte, Hazreti Musa zamanında yaşamış Belam Bin Baura diye bir adam var. Bu adamın versiyonu, modu, beyaz konuşurken siyahı anlatmak. Ben 7-8 tane konuşmasından tahlil yaptım, onları dijital veri olarak da getirdim, lütfen okuyun, orada şunu özellikle vurguladım: Olumsuz anlamda neyi anlatıyorsa ve olumlu ne anlatıyorsa tersi tamamen kendisinde mevcut. Bu bir yapı yani iyiliği, güzelliği anlatırken, mesela Peygamber'i anlatıyor, kendisini Peygamber'le içselleştiriyor ama bu, medyaya yansıdığı zaman "Bak, kendini peygamber sayıyor." dedikleri için cemaat nezdinde veya belli bir kesimde itibar görmüyor. Hayır, kendini peygamberleştirmiyor ama orada öyle bir teşbihi ustalıkla yapıyor ki onu dinlediğim zaman ben şunu diyorum: Bak, işte, Bilal, bak, işte Ammar, bak, bilmem falan: "Peygamber'i bırakmışlar mı? Bırakmamışlar, demek ki benim de Gülen'i bırakmamam lazım." Bilmem anlatabildim mi? Öyle açıktan bir fetva verip "Soru çalabilirsiniz." Öyle bir şey yok.

Bir fetvasını daha söyleyeyim size. "Askeriyedeki arkadaşlar harp hukukuyla hareket edecekler." Harp hukuku ne demek? Sen bir ülkeye casus olarak göndermişsin, kilisede zangoçluk yapıyorsun. Bunu örnek olarak anlatıyor, defalarca dinlemişim kendisinden. "Mesela Yavuz Sultan Selim Hasan Can'ı gönderdi, kilisede zangoçluk yapmaya. İçki içmeyecek miydi?" diyor. "İçki de içti, zangoç da çıkardı, hatta Hasan Can mektup yazdı, dedi ki: 'Sultanım, ben burada içki içmekten ve istavroz çıkarmaktan, kıldığım namazlardan zevk alamıyorum. Beni buradan alın.' O da dedi ki: 'Senin yerine koyacak adamım yok, sen burada devam et.'" Neyi anlatıyor burada? Bunun adı "harp hukuku" İslam fıkhında böyle şeyler var, yok değil ama bu yaptığını asla doğru bulmadığım gibi ben şu anki algı ve bilgi seviyemde şunu söylüyorum: Hiçbir kutsal hedef, isterse dünyayı kurtarsın, bunun yaptığı bu ihanete de yalana da değmez.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Şimdi, konuşmanız içerisinde geçen bir başka husus, dediniz ki: "Cemaat özellikle solculara çok kıyım yaptı ordunun içerisinde."

DR. HASAN POLAT - Ergenekonda sadece.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Ama biz de bu devletin içerisinde yirmi beş sene hizmet etmiş birisi olarak ben bunu bir adım daha ileriye götüreyim.

DR. HASAN POLAT - Onu bilmediğim için söylemedim.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Cemaat kendisine uymayan, kendisinin kurallarını kabul etmeyen Alevi, Sünni, ülkücü, solcu, hiç bunun ayrımını yapmadan herkese kıyım yaptı.

DR. HASAN POLAT - Doğru, eyvallah.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Ama şimdi siz işi başka bir yere getirdiniz, dediniz ki: "Sizin bugün Alevi olarak bildiğiniz, ülkücü olarak bildiğiniz, işte, sizin toplantılarınıza da otuz senedir katılan cemaatçiler var."

DR. HASAN POLAT - Olabilir. Var demem için şunu demem lazım, Zeynel Bey söyledi ya.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Biraz önce bir vali yardımcısından bahsettiniz.

DR. HASAN POLAT - Ben ismen tanıyorum, ismen söylerim ama bunu...

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Şimdi, bu tanıdıklarımız ortaya çıkmadan bu işi nereden çözeceğiz? Bir.

İkincisi de...

(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Selçuk Özdağ geçti)

BAŞKAN - Ben bir örnek vereyim.

Mehmet Bey, size destek vereyim.

YARSAV Başkanı şu an FETÖ'den tutuklu, aynı zamanda Türk Solu Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Fırat Gökçe şu an tutuklu.

Buyurun Mehmet Bey.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Şimdi, buradan ben bir başka konuya gelmek istiyorum.

Çok sayıda itirafçı var. Siz bu itirafçıların çoğunu da tanıyorsunuz.

DR. HASAN POLAT - Çoğunu tanımıyorum, bazısını.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Bir kısmını tanıyorsunuz yani.

Gene, bunların ortaya koydukları isimleri de tanıyorsunuz, bir kısmını en azından.

DR. HASAN POLAT - 2.500 hâkim, savcı galiba atılmış; ben 20'ye yakın tanıyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - 20 hâkim tanırsınız, 30 asker tanırsınız, ne bileyim, 50 öğretmen tanırsınız, ben bu detaya girmek istemiyorum.

Benim sormak istediğim soru şu: Şimdi, bu itirafçıların ortaya koydukları isimler gerçekten cemaatin yapılanması içinde mi, yoksa bugüne kadar bertaraf edemedikleri bazı insanları da bu itiraf listeleriyle bertaraf mı ediyorlar, böyle bir tespitiniz var mı?

DR. HASAN POLAT - Bunun yapıldığına dair, benim medyadan takip ettiğim, gözlemlediğim şeyler var, bunu da bilinçli olarak yaptıklarını düşünüyorum, hatta mesela çok da rahatsız olduğum... Yani bu, tabii, daha sonra telafi edildi, Cumhurbaşkanımız da çıktı, konuştu. Ergenekon'da nasıl solcu... Ben bildiğim örnek olduğu için özellikle solcu dedim, sizin bildiğiniz MHP'li veya başka türlü insan... Bir insan bir görüşün sahibi olabilir, illa cemaatçi olmak zorunda değil. Bulunduğu yerde vazifesini yapan her insan hangi görüşe sahip olursa olsun, bunun bir mahsuru yok ama cemaat bildiğimiz bütün psikolojik, soğuk savaş taktiklerinin hepsini uyguluyor son beş senedir. Yani bunu sadece AK PARTİ'ye uygulamıyor, bütün partilere uyguluyor, en büyüğünü de kendi tabanına uyguluyor. Kendi tabanına da öyle bir aldatma yaşatıyor. Dolayısıyla, mesela benim tanıdığım cemaatle zerre kadar alakası olmamış, benim devremde arkadaşım var, açığa alınıyor, ihraç ediliyor. Şimdi, bu neye göre açığa alındı, ihraç edildi? Bir şikâyet üzerine alındı, ihraç edildi. Şimdi, bu byLock meselesi çıktı, biraz daha netleşti ama benim abim byLock'tan tutuklandı, kırmızı byLock hem de. Biraderim de kolejde müdürdü, zaten meslekten ihraç edildiler. Sordum, dedim ki: "Ya, birader bu neye kullandı ki kırmızı byLock'u?" "Ya, abi, son bir senedir cemaat içerisinden talimat olarak en üstten alta şu geliyor -o şubata kadar kullanmışlar ya- 'Yazışmalarınızı tamamen byLock üzerinden yapın.' Anadolu Yakası'nda okul genel müdürü, Fatih Kolejlerinin Genel Müdürü baskı yaptı bize, dedi ki: 'ByLock kullanacaksınız, byLock üzerinden yazışacağız.' Bir tek ben yüklemedim byLock'u. Bildiğin okul müdürü, on yıldır bu adam öğretmen, hiçbir şeyle alakası yok, bildiğin okul müdürü, byLock'u bütün müdürlere yükletti, bir ben yüklemedim. Dedim ki: 'Ya, haftada üç gün beş gün beraberiz, ne söyleyeceksek şurada söyleyin.'" "Hayır, olmaz." Ne yazıyormuş: "Cevşen okudun mu, şuna kalktın mı, bunu yaptın mı?" Kardeşim, bunun için byLock yüklemeye ne gerek var? Bunları bilinçlice çoğu zaman yapmadılar. Ama ne oldu? "Sabah akşam şunu oku, bunu oku." dedi kırmızı byLock'a düştü, benim öz abim yani 49-50 yaşında bir insan, aptal mı? İşte, belli bir seviyede dernek sekreterliği yapıyordu...

BAŞKAN - Abiniz yüklemedi ama byLock'tan içeride?

DR. HASAN POLAT - Hayır, yükledi. Yükledi de talimatla yüklüyorlar yani bir il imamının bir bölge imamına "ByLock yükleyeceksin." deyip de yüklememesi imkânsız. Bir genel müdür müdürlerine "ByLock yükleyeceksin." deyip yüklenmemesi imkânsız. Bu yapının içerisindeki insanlar. Bunun daha sonra suç olacağını bilse yüklemeyecek.

"Sen niye direndin?" dedim. "Abi, saçma geldi bana yani her gün görüşüyoruz kardeşim, niye byLock? Bir de ben sevmiyorum, Tango mango bir sürü şey söylediler, ondan önce de Kakao, Coco, mesela bir sürü şey söylediler, hem kullanımı zor hem de gereksiz." dedi. Şimdi, bakın, basit bir gerekçeyle reddetti ama kenara çıktı.

Şimdi, bunu şunun için anlattım: Bu son beş senelik süreçte cemaatin tabanı iğdiş edildi, meydanlara döküldü, yazık oldu. Yani öyle kötü bir şekilde istismar edildi ki cemaatin tabanı, şunu yükledi, bunu yükledi vesaire yaptı, gene kaybeden ülke oldu. Çünkü büyükelçiliklerde şimdi bir sürü FETÖ'cü diye insan atıldı, bürokraside bir sürü insan atıldı, Emniyette atıldı. Benim amcamın oğlu var, Emniyet müdürü, ilk tutuklandığı zaman gazetelerde zafer işareti yaptı, 17-25'ten sonra. Çağırdık, "Bak, yanlış yapıyorsun, neyin zaferini kazandın kardeşim sen? FETÖ'cüsün diye seni aldılar." dedim. "Abi, işte, şu şöyle..." Beş senedir öyle bir Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı, kini, nefreti Gülen tarafından cemaate aşılandı ki o boyutta yani. Onun için demek istediğim şu: Yani cemaat her şeyi illa bir tutarlılık, bir çelişkisizlik, bir bilmem ne içerisinde yapmıyor, aklınıza gelecek bütün kritik şeyleri yapacağından emin olun. Son bir cümlem daha: 17-25'ten sonra bir genel müdür arkadaşla -İlim Yaymadan, o hatırlattı, ben unutmuşum- görüşmeye gitmiştim ben, bizim çocuklar İrfan Kolejinde okuyor, bana demiş ki cemaatin içinden geldiğim için: "Ya, bu FETÖ'cüler daha ne yapabilir?" Ben de demişim ki, unuttum ben onu sonra: "Abi, bir kâğıt çıkaralım, aklına gelen bütün kötülükleri yaz, hepsini yapabileceklerine dair altına imzamı atayım." Bu bir savrulmadır, ihanetin ötesi yok. "Oraya girdikten sonra neyi yapamaz?" derseniz, iftirayı da atar, adamı da harcar, yeter ki orada onun pragmatist bir şeyi olmasın.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Şimdi, tabii, cemaatin 2013'ten bu yana Sayın Cumhurbaşkanıyla uğraştığı doğru ama ondan daha önce...

DR. HASAN POLAT - Daha eski, daha eski.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - ...2010'dan itibaren Sayın Devlet Bahçeli'yle ilgili...

DR. HASAN POLAT - Tabii, tabii.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - ...uğraştıklarını da burada hiç dile getirmediniz, neyse.

DR. HASAN POLAT - Özür dilerim Mehmet Bey, ben kültür ve yapı olarak muhafazakâr kesimden geldiğim için mesela MHP'yi hiç bilmiyorum, lütfen kimse alınganlık göstermesin, CHP'yi hiç bilmiyorum, ben gerçekten hiç bilmiyorum.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Muhafazakâr kanat yani şimdi bir muhafazakârın CHP'yi bilmemesini anlayabilirim de MHP'yi bilmiyorsa onun muhafazakârlığından da şüphe ederim ben.

Şimdi, buraya kadar çok güzel şeylerden bahsettiniz ama hiç para konuşulmadı.

DR. HASAN POLAT - Konuşalım.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Yani cemaat bu himmetleri nerede, nasıl topladı? Kimden himmet alınacağına kim karar verdi? Alınan himmetler nasıl bölüşüldü? Bunlar gerçekten hep hizmetlere mi gitti, yoksa bir yerlere de paralar gitti mi? Bu konu hiç konuşulmadı.

DR. HASAN POLAT - Şimdi, 2002'de benim ayrıldığım döneme kadar cemaatin himmet kültüründe topladığı himmetlerde hiçbir şekilde yolsuzluk yapma şansı yok, görünür şekilde. Yani nasıl? Mesela, bu adam parayı çalmaz, çalamaz, öyle bir sistem yok, hemen belli olur o. Çünkü, bir yapı düşünün, o yapının en üst seviyesindeki adam 5 bin lira maaş alıyorsa... Mesela, Ekrem Dumanlı hani öyle âlâyıvalayla, gösterişle bir sürü medyaya, şuna buna çıkıyor, zannedersiniz ki bu adam CEO, 20 bin dolar maaş alıyor, gitseniz 6-7 bin lira maaş alıyordur şu anda bile. Başka türlü, ama peki, bu adam 6 bin-7 bin lirayla mı... Hayır, mesela, onun fonu vardır. Biz kendi aramızda "fan fini fin fon" derdik mesela. Nedir fonu? Adamın diyelim ki mesela gazetede 20 bin dolar kasasında para durur, ona denir ki: "Sen bunu ihtiyacın kadar kullan ama şahsına kullanma." Vakıf kültürünü çok işler cemaat. Mesela, Gülen der ki...

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Vakıf kültürü... Yani siz terimleri birbirine çok karıştırıyorsunuz. Vakıfta helal vardır. Yani vakıf kültürüyle bunun ne alakası var?

DR. HASAN POLAT - Özür dilerim Belma Hanım, vakıf kültürüyle şöyle...

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Vakıf kültürüyle bunun ne alakası var? Baskı yaparak, insanların boğazını sıkarak himmetleri alıyorsunuz. Ondan sonra, vakıfla bunu özdeşleştirmek yanlış.

DR. HASAN POLAT - Yok, öyle almıyoruz Belma Hanım.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Örtülü ödenek kullanıyorlar.

MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - Örtülü ödenek kullanıyorlar. Paranın nereye gittiği belli değil.

DR. HASAN POLAT - Hiç gırtlak sıkarak himmet almadık Belma Hanım.

Peki, şöyle, ben bildiğim şekliyle izah edeyim, tabii karar sizin. Vakıf kültüründen kastım şu, Gülen der ki... Yani Gülen konuşurken çok üst perdeden, çok idealden konuşur. İdeali de şu: Sultan Süleyman karıncaya demiş ki: "Çekil, ezilirsin." Karınca da demiş ki: "Bak, sen karşımda durma, vakıf malından bir çöp alır senin tahtına bırakırım, tahtın yerle bir olur." Bunu anlatır Gülen vakıf kültürü diye. "Ben yıllarca Kestanepazarı'nda kaldım, öğrencinin terliğine basmadım, yemeğinden yemedim." diye anlatır. Peki, böyle.

Ben ilk bölge imamı oldum, üzerimde Pierre Cardin takım, belimde -o zaman daha yeni çıkmış- çağrı cihazı, himmet toplamaya başlamışız. Cebinize para katma yok ama nimetlerden istifade var. Erzurum'a gittim ben, eniştem "Hasan, hayırdır, sen ne iş yapıyorsun?" dedi. "Bölge imamıyım abi." dedim. "Ne yapıyorsunuz?" dedi yani safa yatıyor. "İşte, himmet topluyoruz." dedim. "Oo, maşallah, Pierre Cardin takım filan, daha çağrı cihazı yeni... Uçakla mı geldin buraya?" dedi. "Uçakla." dedim. "Siz insanlardan para mı topluyorsunuz ya?" dedi. "Evet." dedim. Mesajı aldınız mı? Sen o mesajı almıyorsun ki, eniştem alıyor ama o halk insanı. O direkt o soruyu soruyor: "Kardeşim, insanlardan ihtiyacım var diye para topluyorsun da sen, üniversite 4'te-5'te bir öğrenci Pierre Cardin takımla, şunla bunla, uçakla nasıl geliyorsun Erzurum'a?" İstismar bu şekilde oluyor. En üst seviyedeki insanların mesela...

(Oturum Başkanlığına Başkan Reşat Petek geçti)

BAŞKAN - Ve orada bunun helal olduğuna inanıyorsunuz siz değil mi? Amacına uygun diye öyle inandırıyorlar.

DR. HASAN POLAT - O zaten açık, ucu açık bırakılıyor yani üzerine gidilmiyor, öyle diyeyim. Hani çok ciddi boyutlarda öyle milyon, milyon, öyle bir istismar kapısı değil, zaten ben 2002'de ayrıldığım zaman işin daha o boyutları gelmemişti ama iş çok büyük noktaya geldikten sonra, mesela ben Ali Bayram'ın bir aylık uçak masrafının 20 bin bilmem ne kadar olduğunu... Çünkü Kazakistan'a filan gidip geliyordu, şu bu; bir defasında mesela konuşulduğunu biliyorum. Şimdi, hani 5 bin lira maaş alıyorum ama uçak masrafım 20 bin lira, kıyafet masrafım... Böyle bir şey. Tabanda öyle midir? Tabanda işi yani parasını veren esnaftan, samimi olan, 1990'lara kadarki, iş çok büyüyünceye kadarki dönemde çok samimi, gerçekten fedakârlık yaparak veren çok insan gördüm ben ama iş çok büyüdükten sonra, yurt dışına açıldıktan sonra o artık bir hani TUSKON olmuş, dernekler olmuş, oraya girmek bir menfaat olmuş; onun artık hesabı yok ama muhasebe ve kayıt olarak düşünüyorsanız, muhasebe ve kayıt olarak çok ciddi kayıt tutmaya başlamışlar 2000'den sonra.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Teşekkür ediyorum.

Söylediğiniz birçok şeyden tatmin olmadığımı ifade edeyim ancak tabii buraya geliş maksadınız sadece herhâlde Berat Albayrak'ın cemaat yapılanması içinde olmadığını söylemekti, ben öyle anladım. Onun dışında söylediklerinizin...

DR. HASAN POLAT - Hiç görüşmüyoruz, son iki senedir de hiç görüşmedik, en küçük bir teşrikimesaimiz yok.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Vallahi bilmiyorum yani onu bilmiyorum ama ben öyle anladım.

BAŞKAN - Ama Mehmet Bey, kendisi gelmedi yalnız, Komisyonumuz davet etti.

MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Komisyonumuza tabii, işte, biz davet etmedik yani onu Komisyon olarak siz davet ettiniz. Komisyona gönderdiği CV'de kendisi referans olarak Berat Albayrak'ı gösteriyor ama burada kendisi Berat Albayrak'a referans oldu. Kamuoyunun da bunu bilmesini istiyorum.

Teşekkür ediyorum.