KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Şimdi, ilk sorum, merak ettim tabii: Şimdi, geçmişte bu örgütün içerisinde, o yapının içerisinde yer almış, daha sonra ayrılan, bir şekilde yolunu ayıran çok sayıda insanlar da var tabii, yok değil. Bunların önemli bir kısmı -işte izliyoruz- televizyonlara çıkıyor, kitaplar yazıyor vesaire. Ben şimdi baktım ama sizi hatırlayamadım yani...

DR. HASAN POLAT - Ben meşhur olmayanlardanım.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Evet, meşhur değilsiniz yani daha önceden bir şeyiniz yok.

DR. HASAN POLAT - Özellikle değilim yani.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Dolayısıyla, bu Meclisteki Komisyona nasıl davet edildiniz yani siz mi şey yaptınız, kim sizi çağırdı?

DR. HASAN POLAT - Hiç bilmiyorum, benim öyle bir talebim olmadı.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Çünkü, burada ortak taleplere ya da işte bütün Komisyon üyelerinin taleplerine baktığımda ben sizin isminizi de göremedim orada.

BAŞKAN - O zaman bunu ben izah vereyim Çünkü bilmiyor Hasan Bey.

DR. HASAN POLAT - Başkanım bilir, ben bilmem, ben gerçekten bilmiyorum.

BAŞKAN - Şöyle: dikkat ederseniz, dinlenecek ama sanık veya dava açılan konumunda olmayanlarla ilgili savcılıklardan bilgi topluyoruz, bunların bilgilerini, davet edelim diye. Bu anlamda, Doktor Hasan Polat Bey'in...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Savcılık beyanı var, öyle mi?

BAŞKAN - Savcılıktan aldık ismini.

DR. HASAN POLAT - Evet, 30 sayfa ifadem var savcılıkta.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Tanık olarak mı, şüpheli olarak mı?

DR. HASAN POLAT - Bir sohbette gözaltına alındık "FETÖ toplantısı yapılıyor." diye, 29 Temmuzda, 15 kişi. İşin ironik tarafı, tamamen FETÖ aleyhine bir toplantı.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Darbeden sonra?

DR. HASAN POLAT - Darbeden sonra. Gözaltına alındık. İlk yedi gün Şişli Emniyette ifademizi aldılar. Şişli Emniyette benim anlattığım şeylerden oradaki emniyet müdürü arkadaş "Ağabey, siz biraz biliyorsunuz galiba bu işleri. Bizimle bilgi paylaşır mısınız?" dedi. Ben de seve seve dedim, hani, ben bunu bir vatan görevi görüyorum ama hakikaten öyle bir tutuklanma olayı olmasaydı ben Hüseyin Gülerce'nin telefonunu almış, bir şekilde ulaşmış bir savcı ismi alıp, gidip konuşmayı düşünüyordum.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Peki, sizinle birlikte o gün gözaltına alınanlar da sizin gibi serbest mi?

DR. HASAN POLAT - Tabii, serbest.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Yani oradaki herkes serbest.

DR. HASAN POLAT - Tabii, tabii, 3 kişi tutuklandı ama birisinin banka hesabı varmış, birisinin... Yani, doğal akışta...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Ama siz FETÖ aleyhine bir toplantı yapıyorsunuz -sohbetin konusu- ama orada tutuklananlar da var, öyle mi şu anda?

DR. HASAN POLAT - Tabii, 3 tane var.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Bu, tabii, enteresan bir durum, neyse.

BAŞKAN - Yani biz davet ettik ve bu metotla Zeynel Bey, onu...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Tamam, peki, bu kısmı geçiyorum.

BAŞKAN - Şu anda bize de ulaşan detaylı bir bilgi vermiş, özet olarak da benim elimde ifadesi var.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Takipsizlik kararı mı verilmiş?

DR. HASAN POLAT - Tabii, takipsizlik. Ben hâkim karşısına da çıkmadım ama onun yargıdaki ismi ne, bilmiyorum.

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Birçok dosyada yani tanık seviyesinde, bilgi veren şeklinde ifade var dosyalarda yani sanık da değil, etkin pişmanlıktan faydalanan da değil, bilgi veren pozisyonunda ifadesi alınan, ben hatırlıyorum. Büyük bir ihtimalle o anlamda olduğu kanaatindeyim. Çünkü, ben de itirafçıların burada dinlenmesine, sanık olabilecekleri gerekçesiyle karşı çıkmıştım.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Ama gözaltına alınan ile bilgi veren biraz farklı yani.

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Hayır, bakın, şimdi, gözaltına alınmıştır, olayla ilgili bilgisi olmadığı, terör örgütüne üye olmadığı ya da ne bileyim bir faile karışmadığı tespit edilmiştir. Ama, konuyla ilgili, mesela, diyelim ki uyuşturucuyla alakalı teknik bilgisi vardır, mesela, bir anonim şirketin dolandırıcılık olayıyla ilgili ciddi olarak teknik bilgisi vardır. Bilgi veren diye ifade alınmış olabilir ama benim görüşüm...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Takipsizliği var yani değil mi?

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Onu ben bilmiyorum, Başkanım biliyor.

DR. HASAN POLAT - Takipsizlik, mahkemeden sonra oluyor değil mi?

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Evet, mahkemelerde takipsizlik...

DR. HASAN POLAT - Takipsizlik değil, savcı kararıyla salındım.

ZEKERİYA BİRKAN (Bursa) - Benim görüşüm, Başkanım, sanıkların nasıl beyanlarını almadıysak itirafçıların da beyanlarının alınmaması gerektiği yönündeydi.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Tamam, peki, ben bu kısmı geçiyorum.

İkincisi: "Bu yapı, Yaşar Büyükanıt'ı hiç sevmezdi." dediniz değil mi, yanlış hatırlamıyorum?

DR. HASAN POLAT - Evet.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Şimdi, eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt. Sevmediği isimleri bildiğinize göre sevdiği isimleri de bilmeniz beklenir yani sevmediği isim Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'sa sevdiği genelkurmay başkanları...

DR. HASAN POLAT - Tabii, sevdiği isimlerden de söyleyebilirim.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - ...ondan sonra, bakanlar vesaireler, bildiğiniz, konuşulan varsa onu öğrenmek isteriz.

DR. HASAN POLAT - Tabii ki.

BAŞKAN - Yani, isim konusunda bildiklerinizi burada söylemenizde mahsur yok. "Off the record" yok zaten, açık.

DR. HASAN POLAT - Zeynel Bey, neden güldüğümü söyleyeyim mi? Şunun için güldüm: Hani, hangi birini sayacaksınız ki? En sevdiği isim, ben desem ki Bülent Bey mesela, Bülent Bey suçlu konumuna mı düşecek?

BAŞKAN - Yok, siz öyle düşünmeyin, siz hüküm vermeyin.

DR. HASAN POLAT - Mesela Hilmi Özkök hakkında Fetullah Gülen'in çok...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Hayır ama biz kimsenin suçlu ya da suçsuz olduğunu şey yapmıyoruz.

BAŞKAN - Hüküm vermeyin, onu istemiyor Zeynel Bey, hüküm değil.

DR. HASAN POLAT - Yok, hüküm olarak değil.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Bülent Ersoy'u mu kastettiniz?

DR. HASAN POLAT - Arınç.

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Bülent Arınç.

BAŞKAN - Ama, isim, sizi bağlayan şeylerdir. İsim vermekte de bizim Komisyonumuz açısından bir sakınca yok. Zeynel Bey'in sorusuna cevap verebilirsiniz yani ama o takdir sizin.

DR. HASAN POLAT - Şöyle cevap vereyim: Zeynel Bey, cemaat, birisini seviyor veya sevmiyor, ayrı bir şey; onunla iş yapar, yapmaz veya faydalanır, çok ayrı bir şey. Mesela, arka planda, Çiller, Tansu Hanım hakkında çok olumsuz konuşur Gülen ama görüştüğü zaman bir sürü iltifat eder. Mesut Bey hakkında mesela olumsuz konuşur ama görüştüğü zaman bir sürü iltifat eder: "Bizim devlet başkanlarımıza çok saygımız, hürmetimiz vardır." Çıktıktan sonra "Ya, bunlar da devlet adamı mı!" diyebilir çok rahat. Pragmatist yaklaşımlar.

Mesela Hilmi Özkök Paşa, hatta İsmail Hakkı Karadayı mesela... Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Abdullah Gül Bey'in olduğu seçimde Karadayı mı adaydı, yoksa daha mı önceydi? Cemaat, mesela İsmail Hakkı Karadayı'yla alakalı çok ciddi çalışma yaptı ama yani bu, İsmail Hakkı Karadayı'yı sevdiğinden, desteklediğinden değil, o anda cemaat kendine...

SELÇUK ÖZDAĞ (Manisa) - Cumhurbaşkanlığı için Çevik Bir çalışıyordu o zaman.

DR. HASAN POLAT - Ha yani kendine faydalı gördüğü için... Çevik Bir'le de çalışır. Cemaat pragmatisttir, cemaat o konuda fikir veya bir ideoloji veya karşı taraftaki insanın sempatik, antipatik olduğuna bakmaz. "Benim bir faydam varsa sizinle çalışırım."

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Peki, şimdi, üçüncü olarak, dediniz ki: "Seyfi Oktay döneminde Alevi dedeleri vasıtasıyla yargıya yerleşti, girdi." gibi bir beyanınız oldu, öyle not aldım. İki buçuk yıl Adalet Bakanlığı yaptı Seyfi Bey tabii, yaklaşık da yirmi küsur yıl oluyor. Şimdi, o dönem ne kadar, ne sayıda bu yapının elemanları girdi, hani, toplam kaç...

DR. HASAN POLAT - Bilme şansımız yok.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - ...o dönem içerisinde ne kadar yerleşti, tabii, onu biz burada Adalet Bakanlığına yazı yazarak alabiliriz yani hangi adalet bakanı döneminde ne kadar hâkim, savcı alındı; bugün tutuklananlar, gözaltına alınanlar hakkında işlem yapanların hangi dönemde girdiği ortaya çıkar zaten.

BAŞKAN - Ne kadarı onlardan gibi...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Ama, orada önemli nokta şu, bakın, hassas bir durum: Şimdi, "Alevi dedeleri vasıtasıyla" dediniz. Şimdi, burada isim istememiz lazım bizim sizden: Kim, hangi vasıtayla yani kime gidiliyordu? Şimdi, bizim buraya çağırdığımız konuklar böyle iddialı cümleler söylediği zaman, Araştırma Komisyonu olarak onun devamını bekleriz hâliyle yani. Çünkü, öteki türlü, sizin söyleminiz havada kalacak.

DR. HASAN POLAT - Doğru.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Dolayısıyla, kimdir bu isim?

HASAN POLAT - Şimdi, mesela aynı cümleyi ben Oltan Sungurlu Bey için de kurdum dikkat ederseniz. Anlatmaya çalıştığım şey şu: Spesifik bir isim değil, cemaatin pragmatist yaklaşımı. Eğer o anda ANAP'tan bir insan varsa ANAP'tan referanslarla, eğer o anda mesela diyelim ki Seyfi Bey varsa Seyfi Bey'e, eğer o anda diyelim ki başka bir Adalet Bakanı varsa ona. Cemaat hangi kademede...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Bu bilindik bir şey de demin söylediğiniz bundan farklıydı. Yani, bunların hepsi zaten tartışılabiliyor.

DR. HASAN POLAT - Onu ben özellikle örnek olarak söyledim ama orada şöyle bir çalışma yapabilir Komisyon, ben bilemiyorum nasıl çalışırsınız: Mesela, Seyfi Bey döneminde girenlerden şu anda açığa alınan özel savcılar, bu özel savcıların referansları.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Hayır, şimdi, illa ki o şey vardır ama demin söylediğiniz farklıydı. Neyse, şu anki açıklamanız...

DR. HASAN POLAT - Yo, o zaman şöyle söyleyeyim: Spesifik bildiğim, "Şu Alevi dedesi" diyeceğim hiçbir isim yok çünkü ben onu teorik olarak biliyorum, zaten yargı benim dışımda bir şey.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Yani, duyduğunuz bir söylenti.

DR. HASAN POLAT - Söylenti değil, girenler somut ama şu: Mesela, Zeynel Bey'in referansı şuydu diyemem çünkü hani 1 tane, 2 tane değil, yaygın bir şey olduğu için söyleyemem.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Peki, bu kısmı da geçelim.

Şimdi, sizin kliniğiniz kapalıymış, değil mi?

DR. HASAN POLAT - Evet.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Şu anda hâlâ kapalı. Peki, siz bu kadar kritik bilgiler vermenize rağmen niye şu anda kliniğiniz kapalı yani hangi...

DR. HASAN POLAT - Şundan olabilir, tahminî söyleyebilirim: Normalde İl Sağlıkla bir iki gün süren bir iş bu ama eğer benimle ilgili mesela soruşturma veya bilgi alımı devam ediyorsa ki böyleymiş valiliklerde...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Ne kadar süredir kapalı?

DR. HASAN POLAT - Bir ayı geçti. On gün önce teftişe gelindi, "Hiçbir sıkıntı yok, tamam, açılacak." dendi, mühür daha kalkmadı. Sebebini sorduğumuzda şöyle ifade ediyor gelen görevli arkadaşlar: "Valiliğe giden yazı on gündür gelmedi.", bir imza. Tabii, biz de iyi kötü bürokrasiyi biraz biliyoruz yani hani bir imzanın on gün sürmeyeceğini ben de biliyorum ama maalesef bu süreçler böyle işliyor.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Peki, son iki sorum daha var.

"Bana kumpas kurdular." dediniz. Tutuklandınız herhâlde, değil mi?

DR. HASAN POLAT - Evet, 2010'da üç ay hapse girdik biz.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Suç neydi orada? Nasıl bir kumpastı?

DR. HASAN POLAT - "Silah kaçakçılığı" diye yazdılar, medyaya da yansıdı bu "Yemen'e kaçak silah gönderiliyor." diye. Daha sonra şöyle ortaya çıktı: Aslında İran'dan, Çin'den Yemen'e kaçak silah sokulurken bizim kurusıkı olarak gönderdiğimiz tabancaları Dubai'de yakalıyorlar. Tamamen kurusıkı olduğunu... Yani, konşimentosu var, ihraç belgesi var, birden fazla şekilde ihracatı yapılmış yani ürün bilinen bir ürün, Sanayi Bakanlığının izinleri var, şu var bu var, her şey normal prosedür. Buna rağmen, medyaya aksetti olay. Medyaya aksettikten sonra yani hani kurusıkıydı, değildi, gidene kadar direkt şöyle yazıldı: "Yemen'e giden kaçak silahlar yakalandı." dendi. Ondan sonra bir ay içerisinde bir teknik takip yapılmış. Sonra başka birtakım veriler, deliller ortaya konmuş, bir ay sonra üç ay içeri alındık. Sonra ilk duruşmada takipsizlik değil de erteleme oluyor, değil mi?

BAŞKAN - Duruşma olduysa...

DR. HASAN POLAT - Duruşma oldu, ilk duruşmada ben ertelemeyle... Ne deniyor ona?

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Ceza verilip ertelendi öyleyse yani.

DR. HASAN POLAT - Hükmün açıklanması mı? Ha, hükmün açıklanması...

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Peki, son sorum: Siz az evvel başlarken de ifade ettiniz. "Benimle konuşurken hani Adil Öksüz'le konuşuyormuş gibi..."

DR. HASAN POLAT - Felsefi anlamda, fikir anlamında.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Felsefi anlamda da olsa o zaman şu soruyu sormak lazım: Bir; oradan o gün sizce nasıl çıktı yani nereye gitmiş olabilir? Nasıl biridir? Yani, ne düşünürsünüz bu konuda? "Felsefi anlamda" dediniz ya...

DR. HASAN POLAT - Tamamen tahminî bir yorum yapayım. Bir kere, ben Adil Öksüz olayı çıktığı anda şöyle bir yorum yaptım kendimce: Adil Öksüz o gün orada Fetullah Gülen'i temsilen bulunur. Zaten Havanın yıllardır imamı Adil Öksüz. Bunu cemaatte belli bir seviyeye gelmiş herkes bilir, Mustafa Özcan'ın da o konuda yardımcısı olduğunu. Ondan önce, mesela, diyelim ki Emniyetin sorumlusunun Kemalettin Hoca'dan sonra Kozanlı Ömer olduğunu benim düzeyimde görev yapan bilir. Kozanlı Ömer'den sonra, Zaman gazetesinde yazardı, sonra Brezilya'ya kaçtı mesela, onun olduğunu, ondan sonra falanın olduğunu, bunu genelde herkes bilir. Dolayısıyla, mesela benim yaptığım yorum şu oldu: Adil Öksüz o gece, işte -daha sonra çıkıyor bunlar tabii, yanında GPS varmış, falanmış, filanmış- Gülen'i temsilen orada bulunuyor, moral motivasyon için bulunuyor. Bir anlamda da Gülen diyor ki: "Ben buradayım yani arkanızdayım." Bir taraftan irtibatı sağlıyor Amerika'yla sürekli yani o yapılan eylemlerde hem askerlerle diyaloğu sağlıyor hem Amerika'yla irtibatı sağlıyor. Yanında diğerleri sonra çıktı, mesela Kemal Batmaz falan diye isimler çıktı. Onları ben şahsi tanımıyorum ama Adil Öksüz'ü çok iyi tanıyorum. Daha sonra, mesela işte Hakan Çiçek filan gibi isimler çıktı, bunların tamamı yan unsurlar. Adil Öksüz, mutlaka bu eylem başlamadan önce Gülen'e bilgi götürmüştür, Gülen'den birtakım talimatları alıp oraya gelmiştir ve Herhangi bir durum olduğunda, ikinci bir planda ne yapacağı mutlaka konuşulmuştur. Çünkü, bu insan yirmi yıldır askeriyeyle muhatap, askerlerle muhatap. Bu planı yapan askerler ona herhangi bir durumda nasıl kaçacağını, şuyunu buyunu mutlaka tarif ederler. Onun konumu, "Molla sistemiyle yetiştiriyor." dedim ya o atıftandı, onu vurgulamaya çalışacaktım, arada unuttum. Bu molla sisteminde yetişen insanlar, tamamen Gülen'e sadık, ciddi anlamda dinî bilgisi olan ve ağırlığı olan, oturaklı insanlar olup -çünkü, albay ve daha üst seviyedeki insanlarla muhatap olacaklar, aklı başında görünümlü, bilgisi, seviyesi olan insanlar- bunlar asla Gülen'den haber almadan tuvalete bile gitmezler. Mustafa Özcan içtihat yapabilir, arada farklı karar verebilir Gülen adına ama Adil Öksüz seviyesindeki adamlar, ama Adil Öksüz, ama işte diyelim ki Kozanlı Ömer, ama şu, ama bu, bu tür kritik kararlarında Mustafa Özcan dâhil hiç kimsenin Gülen'den başka bir hükmü olamaz.

Nasıl kaçtığına gelince. O geceki kaos ortamı, yani yazılanlardan, gazeteden, benim gördüğüm, adamcağız elini kolunu sallayarak, fark edilmemiş, Adil Öksüz hakkında bir...

BAŞKAN - Yok, yakalanıyor, mahkemeye sevk ediliyor, serbest bırakılıyor.

DR. HASAN POLAT - Evet, olabilir.

Ben kayınbiraderiyle beraber gözaltında kaldım beraber, Vatan Emniyette. Bir de ondan dinledim, ne oldu diye, "Abi vallahi hiçbir şey de yok yani tutuklanmış..."

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sizin o aleyhe yapılan toplantı dediğiniz...

DR. HASAN POLAT - O başka, yok, ben denk geldim yani o toplantıda o yok.

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Tamam, o yok.

Peki son sorum: 15 Temmuza kadar -siz 2002'de ayrılmışsınız yapının içerisinden- herhangi bir şekilde adli bir bilgi vermeniz, vesaireniz oldu mu?

DR. HASAN POLAT - Yani bilgi verecek bir şey yok Zeynel Bey, neyin bilgisini vereceksiniz adli makamlara? "Cemaat beni kovdu, hain ilan etti."mi diyeceksiniz?

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - 15 Temmuza kadar diye kastediyorum, o zamana kadar yürüyen soruşturmalar vardı zaten.

DR. HASAN POLAT - Yok, 17-25'ten sonra benim sosyal medyada çok aktif bir şekilde, özellikle Gülen'in yalan söylediğine dair... Bakın, şöyle bir süreç bu yalnız, hani böyle yetişen insanlar, algılanması için söylüyorum: 17-25'ten bir hafta sonra benim doktor arkadaşlarım Topkapı'da Ziya Şarka davet ettiler beni, 2-3 tane arkadaşım. Sosyal medyada çok aktif mücadele ettiler daha sonra, öbür tarafın trolleriyle. Dediler ki: "Hasan ne diyorsun, yani bu işin Gülen'le alakalı..." Bakın, 17-25'ten bir hafta sonraki yorumum bu benim, dedim ki bak: Gülen'in bu işten haberi yoktur, göreceksiniz. Bir hafta sonra çıkıp açıklama yapacak, diyecek ki: "Okullarımız, memleketimize feda olsun, okulların hiçbir önemi yok, ben asla ülkeme karşı değilim, Hükûmetimden yanayım." Öyle bir açıklama yapmadı, tam tersine, medyanın karşısına çıkıp savaş ilan etti. Anladım ki, bu bir strateji. Bir ay sonra yani o arkadaşlarla konuştuktan bir ay sonra da ben şöyle bir deklare ettim safımı, çevremdeki insanları: Kardeşim, şu anda deccal rolünü oynuyor. Çünkü, ön planda yüzde yüz hak gibi görünüyor, arka planda yüzde yüz batıla kendini satmış, ihanet. Şöyle söylerdi Gülen geçmişte, kader ironisi, belki kendisi de aynı şeyi yaşıyor, derdi ki: "Müsteşrikler bir kitap yazarlar, Peygamber Efendimiz'i anlatırlar 800 sayfa. 800 sayfa boyunca överler, 800'üncü sayfada bir şey sokarlar, mesela derler ki: 'Ya işte Hazreti Muhammed'den sonra da hadisler çok yazılmadı, orada da birtakım yanlışlar var.' Sırf o soru işaretini zihinlere atmak için 800 sayfa kitap yazarlar." demişti Gülen. Aynı şeyi şu an kendisinin yaptığını görüyoruz, kırk yıl boyunca bu adam, şu anda bile yanında bulunan insanlar, en küçük bir "fake"ini görmüyorlar. Ama Selçuk Bey'in sorduğu gibi, ya soru çalma, şu, bu... "Sosyal müçtehit" dediğim de onların içtihatları var da onun için "sosyal müçtehit" diyorum. Soru çalmanın, askeriyede içki içmenin, meyhaneye gelmenin, yeri geldiğinde zina yapmanın kendince fetvaları var. Anlatabildim mi? Ama yanlış ama doğru.