KOMİSYON KONUŞMASI

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye maalesef kaotik ve karmaşık bir süreçten geçiyor. Âdeta hem içten hem de dıştan bir ablukaya alınma gayretleri var. Zaten kırılgan olan ekonomik yapı, zamanında her alanda alınamayan yapısal tedbirler nedeniyle bu süreçler bu problemleri daha da derinleştiriyor.

Bugün sabah Adana Valiliği yakınlarında meydana gelen hain terör saldırısını lanetliyorum. Terörü ve destekçilerini kınıyorum. Patlamada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza acil şifalar diliyorum. Türkiye ve Türk milleti teröre teslim olmayacaktır.

Yine, Türkiye'nin güvenliği açısından hayati öneme sahip Fırat Kalkanı operasyonunda El Bab bölgesindeki saldırıda 3 askerimiz şehit olmuştur. Şehitlerimize de Allah'tan rahmet, aziz milletimize başsağlığı diliyorum.

Bugün Öğretmenler Günü, tüm öğretmenlerimizin de Öğretmenler Günü'nü kutluyorum. TEOG sınavına giren çocuklarımıza da başarılar diliyorum.

Türkiye'nin en önemli sorunu, terörden sonra, üretimsizliktir. Hem sanayide hem de tarımda yeterince üretemiyoruz. Tarımsal üretimin azlığını değerlendirdiğimizde şunlarla karşılaşıyoruz: Son on iki yılda gıda harcamaları yaklaşık yüzde 30'un üzerinde artarken üretim neredeyse sabit kalmış. Aynı süreçte nüfusumuz da yüzde 10'un üzerinde artmış. Bu durum gıda üretimindeki doğallıktan uzaklaşmayı da beraberinde getiriyor.

Yine, son on dört yılda ekilen, dikilen arazi miktarına baktığımızda yaklaşık 3 milyon hektarlık bir alanın azalmış olduğunu görüyoruz. Tüm bunlar tarımsal üretimin beklenen oranda olmamasına yol açıyor. Tabii, bunların en önemli sebeplerinden bir tanesi maliyet artırıcı unsurların çözülememesi yani girdi maliyetlerindeki yükseklikler. Özellikle mazot, gübre, fide, yem, ilaç, elektrik gibi tarımsal girdilerdeki fiyatların yüksek olması üreticiyi ekim, dikim yapmakta caydırıcı hâle getiriyor. Bu yönde birtakım vergi indirimleri yapılmış olsa da biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu saydığımız temel girdilerden ne ÖTV'nin ne de KDV'nin alınmamasını istiyoruz.

İkinci problem, tarımdaki temel problemlerden ikincisi, çiftçi eğitimi ve zirai yayın faaliyetlerindeki yetersizlikler. Yeni teknolojiler, üretim sistemleri, pazarlama sistemleri, teşvikler ve mevzuat konusunda üreticilerin bilinçlendirilmesine, genç nüfusun tarımsal üretime özendirilmesine ve teşvik edilmesine ihtiyaç var. Ancak tabii, birtakım yayın faaliyetleri yapılıyor, bunlar belki daha çok uygulamaya yönelik, budama, vesaireyle ilgili ama bunların yaygınlaştırılması ve özellikle üretimi destekleyici unsurlarla beraber bunların da bu alanda kullanılması gerekir.

Tarımsal arazilerin parçalı ve dağınık yapısı da üretimi olumsuz etkileyen sorunlardan bir tanesi. Bu dağınık yapı üretim maliyetlerini artırıyor, modern tekniklerin uygulanmasını zorlaştırıyor ve tarımsal rekabetle tüketici fiyatlarını olumsuz etkiliyor.

Verim ve kalitenin düşük olması yine bir başka problem. Toprak ve iklim şartlarına uygun tür ve çeşit seçiminde uygun gübreleme, sulama ve benzerinin kullanılamaması nedeniyle verim ve kalite düşüyor. Arıtma tesisi bulunmayan sanayi kuruluşlarının atıkları toprağı kirletiyor.

Bir başka problem tarımsal desteklerin yetersizliği meselesi. Daha evvel Sayın Kalaycı da ifade etti, 2002'de binde 6,6 oranındaki tarımsal desteklerin gayrisafi yurt için hasılaya oranı 2016 yılında binde 53'e gerilemiş. Bir de Sayıştayın denetim raporunda da ifade ediliyor, bu tarımsal desteklemelerin hem miktar olarak Tarım Kanunu'nda öngörülen düzeyde olmaması, onun altında kalması hem de bunlara ilişkin bir etki analizinin yapılmadan bu desteklemelerin devam etmesi eleştiri konusu yapılmış. Buna katılmamak mümkün değil çünkü Türkiye'nin tarımsal üretimi destekleyen bir tarzda artık bu desteklemeleri yapması gerekir. Belki burada bir destek çeşitlemesine, farklılaştırmasına gidilmesinde yarar olacaktır. Çünkü eğer biz yeterince çiftçimizi desteklemezsek bunun ekonomik ve sosyal komplikasyonları çok daha büyük oluyor. Çünkü müthiş bir kontrolsüz göç oluyor büyük kentlerimize, yoksullaşma artıyor. Bütün bunların önüne geçmek için çiftçimizi üretmeye teşvik etmemiz ve ürettiği değerden de hak ettiği payı almasını sağlamamız gerekiyor.

Burada başka iki problem daha var. Bunlardan bir tanesi üretim planlamasının sağlıklı şekilde yapılmaması. İkincisi de fiyatlandırma politikasının sağlıklı olmaması. Üretici hem girdi maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle hem de ürettiği malı satamaması gibi bir sebeple zarar ediyor. O sebeple de ya verimsiz bir üretim yapıyor yani ilaçlama, gübreleme vesaire gibi bunları yeterince yerine getirmeden bir üretim yapıyor ve kalitesiz üretim ortaya çıkıyor ya da tamamen ekmekten, dikmekten vazgeçiyor. O sebeple, özellikle Türkiye açısından stratejik öneme sahip olan ürünler, üretiminin büyük ölçüde ülkemiz tarafından yapıldığı fındık, Antep fıstığı, kayısı, pamuk gibi ürünlerde mutlaka bir fiyat garantisi sistemi uygulanmalı. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim seçim beyannamemizde de yazdığımız ve önerdiğimiz bir yöntem bu. Burada maksat fındıkta özellikle alivre denilen bir olay var. Daha fındık dalında yokken bu tekel durumunda olan firmalar dış satım için bir anlaşma yapıyorlar, daha sonra iç piyasada fiyatların yükselmesi mümkün olmuyor. Hâlbuki bunu kırmak için devlet olarak bir üretim maliyeti hesaplasak ve millî gelirden çiftçiye vereceğimiz payı da buna eklesek, üzerine dâhil etsek ve desek ki: "Biz sizden şu kalitede ürettiğiniz ürünü şu fiyatla almayı garanti ediyoruz. Lütfen üretin." Bunu yaptığımız takdirde tekel durumunda olan satıcıların da oyunları bozulmuş olacaktır ve bu tür ürünlerde pazarlama sıkıntısının olmadığını düşünüyoruz.

Bir başka problem sulanabilen arazi miktarının az ve mevcut su kaynaklarının da etkin kullanılamama meselesidir. Sulanabilen arazi miktarının azlığı nedeniyle ülkemiz özellikle yağlı tohumlu bitkilerde ithalata ağırlık veriyor. Suyun etkin kullanılamaması nedeniyle hem gereksiz su sarfiyatı oluyor hem de üretim artırılamıyor.

Hayvancılık en önemli meselelerden bir tanesi. İthalat politikası maalesef hem hayvancılığımıza darbe vuruyor, üretime darbe vuruyor hem de sorunlarımızı çözmüyor. 2010 yılından itibaren 272 bin damızlık sığır; 1,4 milyon damızlık olmayan sığır; 2,2 milyon koyun, keçi; 211 bin ton kırmızı et ithalatı yapılmış. Bunlara karşılık yaklaşık 4 milyar dolar ödenmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Aksu, toparlar mısınız lütfen.

İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Toparlayacağım.

2013 yılında 160 bin baş besi danası ithalatıyla ihtiyacımız giderilirken 2017 yılında bu sayının yaklaşık 500 bini bulacağı anlaşılıyor. Hayvancılık işletmelerinin yüzde 70 maliyetini esasen yem girdisi oluşturuyor. Ayrıca hayvan hastalıklarının ülkemiz hayvancılık gelirine zararı da yüzde 30 civarında. Demin ifade ettim, bu yemde de bütün vergilerin kaldırılmasını biz öneriyoruz. Ülkemiz sığır varlığının yüzde 45'i yüksek verimli kültür ırkları, yüzde 40'ı orta verimli melez ırklar, yüzde 13'ü ise düşük verimli ırklardan oluşuyor. Ülkemiz yeterince çayır bulunmaması nedeniyle salt etçi ırk yetiştiriciliğini çok sınırlı alanda yapabiliyor. Yine, sağılan inek başına yıllık 3.069 kilo süt, kesilen besi danası başına 269 kilogram gibi düşük verimler elde edilmiş. Düşük verim sorunlarının nedenleri arasında da hayvan ıslahı konusunda yeterli sonuç alınmaması, ilkel ahırlarda hayvancılık yapılması, yetersiz ve hatalı besleme, genç yaşta hastalığa yakalanma, salgın hayvan hastalıkları gibi unsurlar sayılabilecektir.

Bir başka sorun aşılamanın zamanında yapılamaması nedeniyle -siz de konuşmanızda ifade ettiniz- her yıl 400 bin civarında buzağı kaybına uğranıyor. Bu, baktığımız vakit ithal ettiğimizle neredeyse başa baş geliyor. Demek ki burada da ciddi bir önlem alındığı takdirde ithal ettiğimiz şeyden vazgeçmiş olabileceğiz. Küçük baş hayvan yetiştiriciliğinde de işletmelerin küçük, dağınık olması, sermaye yetersizliği, pazarlama zincirindeki çarpıklıklar, mera alanlarının ve kalitesinin giderek azalması, kaçak hayvan girişleri ve yaygın hastalıklar buradaki üretimi de olumsuz etkiliyor. Alınan bazı önlemler olsa da bunların yeterli olmadığını görüyoruz. Hayvansal üretimi teşvik etmek için sadece ucuz kredi, ucuz hayvan dağıtmak yeterli değil, gerçek teşvik hayvansal üretimi kârlı kılacak ekonomik ortamı da sağlamaktan geçiyor.

Tarımın devam edegelen yapısal sorunlarının çözülmesi tarımsal üretim ve ticaret politikalarının güçlendirilmesi, kırsal kalkınma politikalarının tarım politikalarıyla entegre edilmesi, tarımsal desteklemelerin amacına uygun olarak sürdürülmesi ve etkilerinin değerlendirilmesi, ayrıca gıda güvenliğinin sağlanması, tarımsal danışmanlık sistemlerinin etkin kullanılması suretiyle mümkündür. Bu arada kırsal kalkınmayı desteklemek amacıyla Sayın Başbakanın açıkladığı bu güneydoğu cazibe merkezi projesini desteklediğimizi defaatle ifade ettik. Sayın Genel Başkanımızın buradaki eksiklikleri daha geniş kapsamlı bir vizyon kazandırmak amacıyla bu projeye basın toplantısı yaparak birtakım önerileri oldu. Bu kapsamda bizim 1969'dan beri söylediğimiz tarım kentleri projesinin bu çerçevede uygulanması, kırsal kalkınma merkezlerinin oluşturulması ve aynı zamanda terörle mücadele programlarıyla birlikte bu projenin entegre edilmesini öneriyoruz ve bu düşüncelerle bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Tekrar saygılar sunuyorum.