KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim efendim.

Sayın Bakan, Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Adalet Bakanlığının 2017 bütçesi hayırlı olsun, peşinen söyleyeyim.

Ben de cezaevlerinden başlayayım. Cezaevlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetleri zamanında müthiş bir artış var. 2002'de 59 bin küsur, 2004'te 57 bin mahpus var. 2016 Eylül ayı itibarıyla 370 cezaevinde 193 bin kişi var, kapasite 187 bin. Bu arada çıkarılan denetimli serbestlikle ilgili düzenlemeyle 40 bin civarında insan çıktı. Buna rağmen Türkiye cezaevlerinde müthiş bir artış var. Ben, bunu, 15 Temmuzdan sonra tutuklamalarla filan izah etmeyeceğim. Gerçekten sizin döneminizde suçlarda müthiş bir artış var, cezaevi kapasitesinde de öyle. Yani siz adalet binaları yapıyorsunuz, çok güzel. Biraz evvel konuşmanızda işte, bilgisayar, dizüstü, masa bilgisayarı kaçtan kaça çıktı, bunları anlattınız ama bu adalet sisteminde bir... Tabii, "adalet sistemi" derken sadece Adalet Bakanlığıyla ilgili, yargıyla ilgili değil, toplumsal adalet yani bu suçları üreten ortamların düzeltilmesi konusunda ciddi bir problem var sanıyorum, bu problemin ele alınması gerekiyor.

Cezaevlerine gelmişken; biz geçtiğimiz aylarda Çocuk İstismarı Komisyonuyla ilgili çalışmalar yaptık. Adalet Bakanlığı çocuklarla ilgili cezaevleri yapmış, çok örnek cezaevleri yapmış Ankara'da birkaç yerde ama mevcut çocuk mahpusa baktığınız zaman çok az bir kısmını karşılıyor, hâlâ çocuklar yetişkinlerin kaldığı cezaevlerinde kalıyor, bu ciddi bir problem.

Tabii, Türkiye'de cezaevleriyle ilgili girince sadece bunlardan ibaret değil, başka dünya kadar problem var; hasta mahkûmlarla ilgili problemler var, anneleriyle beraber cezaevinde kalan küçük çocuklarla ilgili çünkü ciddi problemler var.

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, Bakana bilgilendirmeyi sonra yapın lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir başka önemli konu da, bu dönemde bu Türkiye'nin görünümüyle ilgili de çok olumsuz propagandalara sebebiyet veriyor; cezaevlerinde ciddi -ciddidir, değildir; bu, araştırmayla ortaya çıkar- kötü muamele, işkence iddiaları var. Geçtiğimiz günlerde İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun cezaevleriyle ilgili alt komisyonu başkanının "Biz cezaevlerinde iddialara rağmen araştırma yapmayacağız." demesi bütün dünya basınında, Avrupa'da çok kullanıldı. Ben sizden olsam Sayın Bakanım, öneri olarak sunuyorum; bir tarafsız kuruluş insan hakları derneklerinden oluşturulur, Meclis İnsan Hakları Komisyonu, cezaevlerine periyodik olarak bu iddiaların tarafsız bir kuruluş tarafından, ekip tarafından sürekli denetimini yaptırırım. Doğru olan budur, bunu yapınız derim.

Sayın Bakanım, bir de, Veli Bey şey yaptı, devam edeyim ben. "Bizle ilgili değildir, bağımsız yargıdır." filan diyeceksiniz ama genel olarak söylüyorum. Gerçekten Türkiye'de... Ha, "Bunlar gazetecidir, yazardır, değildir, gazetecilik ve yazarlık yaptıklarından dolayı tutuklu değiller, tutuklanmadılar." falan diyeceksiniz ama genel görüntü çok sayıda gazetecinin, yazarın, aydının ve siyasetçinin cezaevlerinde bulunduğu görülüyor, tutuklu yargılanmaları... Elbette hiç kimsenin suç işleme diye bir hakkı yoktur, suç işleyen herkes elbette yargılanacak ama bu insanların yargılanması yapılırken tutuksuz yargılanmanın esas olması gerekiyor. Böyle bir durum var, bunu da hatırlatmak istedim.

Sayın Bakanım, Türkiye'nin AİHM karnesinden siz de biraz söz ettiniz ama baştan birkaç rakam verip geçtiniz. Bu karne çok kötü bir karne. Zaman zaman milletvekillerinin size yönelttikleri sorulara verdiğiniz cevaplarda da açık görülüyor. Türkiye'de çok sayıda davada işte, 2012'de 117, 2013'te 118, 2014'te 94, 2015'te 79 ihlal kararı var. Adil yargılanma hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı, yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, özel hayata saygı gibi konularda Türkiye mahkûm olmuş ve 35 milyon civarında para ödemiş. Bu konular Türkiye'nin karnesini olumsuz etkiliyor, bunun altını çizmek isterim.

Konuşmanızda dediniz ki Avrupa Birliği raporuyla ilgili, AB ilerleme raporuyla ilgili konuşurken...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Bir dakika, lütfen...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - "Bizim görüşlerimizi değil, belli çevrelerin kasıtlı görüşlerine yer veriyor." Sayın Bakanım, ben çok duydum bu cümleyi. Yıllardan beri siyaset yapıyorum, ondan önce de insan hakları savunucusuydum. Çokları bunu söyledi yani "Geliyorlar, işte, hainlerle muhalefet..." Kim hainler? Gelip benimle görüşüyorlar Sayın Bakanım, daha evvel de görüşüyorlardı, sivil toplum temsilcisi sıfatıyla görüşüyorlardı. Biz de duyduğumuzu, bildiğimizi aktarıyoruz. Ve bu, iktidara sorulmaz ki, bütün dünyada böyle olur bunlar; gelinir, tarafsız diye bilinen insan hakları kuruluşları, muhalefet, sivil toplum örgütleri, bunlara sorulur, böyledir yani bu iş. Ha, sonra Sayın Bakanım, 2002-2010 arasında Adalet ve Kalkınma Partisiyle ilgili çok güzel raporlar geliyordu, bunu manşete çekiyorlardı Hükûmet yanlısı medya. Siz de bütün yetkililer de bu raporları dilinizden düşürmezdiniz. Aynı Avrupa Birliğinin kurumları, aynı kurumlar, şu anda Türkiye'yle ilgili olumsuz raporlar yazıyor. Sonra, "Herkes bizim düşmanımız." Böyle bir şey yok Sayın Bakanım, olamaz da zaten; böyleyse, herkes bize düşman olmuşsa herkesten önce bir kendimize bakmamız gerekiyor. Nasıl oldu da... Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin 2007-2010 demokrasi, insan hakları, özgürlükler performansı ile 2010-2017 demokrasi, özgürlükler, hukuk devleti performansını bir karşılaştırın Sayın Bakanım. Düşman aramak yerine öncelikle bunları yapın.

Sonra, Sayın Cumhurbaşkanının ağzından ben çok duydum: "Avrupa ne yaparsan yapsın, bunları insanımız için istiyoruz ve Ankara kriterleri hâline getireceğiz ve bunları uygulayacağız." demiştir. Yani doğruydu, bu söylenenler doğruydu, şimdi yapılanlar doğru değil. Dolayısıyla, AB'den gelen, ilerleme raporundan gelen bilgileri ciddiye almamız gerekiyor. Yani idam cezasıyla ilgili tartışmalarda, "Vatandaş istiyor." "Vatandaş isterse ben de onaylayacağım." falan. Böyle bir şey olmaz Sayın Bakanım. Bu, Türkiye'nin Avrupa Birliğinden, bırakın Avrupa Birliği sürecinden Avrupa Konseyinden çıkarılması anlamına geliyor.

İnsan haklarıyla ilgili, ifade özgürlüğüyle ilgili, terörle mücadele konusunda çok ciddi eleştiriler var. Bu eleştirileri mutlaka ve mutlaka ciddiye almamız gerekir diye düşünüyorum.

Sayın Bakanım, süre çok kısıtlı, bir genel değerlendirmeyle konuşmamı bitireyim. 15 Temmuz darbesinden sonra herkes şöyle bir beklentiye girdi: Bu bir fırsata dönüşebilir. Sayın Cumhurbaşkanının da bu konuda bir sözü var, meşhur, hâlâ kullanılıyor. Ama yanlış bir şekilde fırsata dönüştürüldüğünü de düşünüyorum. Siz konuşmanızda "Hep beraber savuşturduk." diyorsunuz; iktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle herkes şeye karşı çıktı. Doğru, buna katılıyorum ama ondan sonra maalesef ve maalesef, Türkiye'de yeniden bir demokrasinin tesis edilmesi ve bir daha askerî darbelerin olmaması için düzenlemeler yapılması konusunda bu fırsatı kaçırdık. Yani "demokrasi ve yargı" diyoruz; "demokrasi ve ekonomi" diyoruz. Yani bu iş sadece darbeleri önlemek için değil, Türkiye'de demokrasinin, hukuk devletinin, hak ve özgürlüklerin gelişmesi ve yerleşmesi için de; Türkiye'nin ekonomisinin gelişmesi için de, orta gelir tuzağından uzaklaşması için de, Türkiye'nin kredibilitesinin artması için de ve en önemlisi insanımız için de gerekli şeylerdir. Ama maalesef 15 Temmuzdan sonra bunu yapamadık. Çok kısa süre sonra...

Sürekli olarak Yenikapı ruhundan söz ediyorsunuz ama Yenikapı ruhunu terk eden sizsiniz. En basit tecavüz değerlendirmesiyle ilgili gece yarısı getirdiniz, tak, "Bildiğimizi bildik." Yani "Bildiğimizi bildik." değil bu konuyla ilgili ciddi problem var. Bu konuda Mecliste uzmanlaşmış milletvekilleri var, hukukçular var. Niye oturup konuşmuyoruz Sayın Bakanım? Muhalefetsiz demokrasi olur mu Sayın Bakanım, böyle bir şey nerede görülmüş? Siz ki muhalefetin ne olduğunu çok acı tecrübelerle geçmişte yaşamış insanlarsınız. Bunu maalesef fırsat olmaktan kaçırdık.

"Bu Anayasa'yla Türkiye yönetilemez." diyorsunuz. Aynen katılıyorum. "Devleti milletten koruyan bir anayasa." dediniz; bu güzel, çok doğru. Milleti devletten koruyacak bir anayasa yapacağız. Peki, milleti bir güzel tanımlayacağız Sayın Bakanım. Sürekli şekilde sözcüleriniz, hepiniz her gün milleti bölüyorsunuz Sayın Bakanım. Yani bir millet var, bir de millet olmayan bir şey var ama oylara falan baktınız yarı yarıya. Böyle bir millet nasıl yönetilir, nasıl edilir? Yani burada şuna bir karar vermemiz gerekiyor: Çoğunlukçuluk mu çoğulculuk mu? Elbette çoğunluk yönetecek yani netice itibarıyla eller kalkacak ve bu bütçe burada kabul edilecek, seçilmiş çoğunluğun kararı olacak ama çoğulcu bir yapıyı işletmemiz gerekiyor. Seçim oldu bitti değil, çoğulcu bir yapıyı da ancak ve ancak hukukla işletebiliriz. Türkiye yavaş yavaş... Olağanüstü hâli falan bıraktım. Geçen sene ben burada sizin bütçenizde yaptığım konuşmada "Dünyada ve Türkiye'de olağanüstü hâl devletine doğru gidiyoruz." Yani olağanüstü hâl zamanlarında yürürlükte olan kurallar sürekli hâle gelmeye başladı. Siz de yavaş yavaş bunu yapmaya başladınız. Bu, son derece tehlikeli bir şey. Yani eğer biz Türkiye'de demokrasinin daha da gelişmesini istiyorsak, bir daha 15 Temmuza benzer tecrübe yaşamamak istiyorsak gerçek anlamda bir sivilleşme ve demokratikleşme yapmamız gerekiyor. Millî Savunma bütçesinde de konuştuk Sayın Bakanım. "Biz orduyu sivilleştiriyoruz." ya da "Orduda toplanan gücün, TSK'da toplanan gücün sivil denetimini yapıyoruz." diyorsunuz. Nasıl yapıyorsunuz? Sivil seçilmiş bakana bağlıyorsunuz. İyi bir başlangıçtır ama yeterli değil, demokratikleşme yapmamız gerekiyor. "Sivil irade" dediğimizse sadece seçilmiş çoğunluktan ibaret değildir. Siz de insansınız, Sayın Cumhurbaşkanı da insan, herkes insan. Gücün ve iktidarın zehirlenmesi karşısında demokrasilerde, hukuk devletlerinde tedbirler alınmıştır. Bu, sizin ya da bir başkasının kötü ya da iyi olmasıyla ilgili değildir Sayın Bakanım. Bu, insanın tabiatından kaynaklanan, sistemin kendi özünden kaynaklanan şeylerdir. Demokraside denge denetleme mekanizmaları kurulamazsa hele hele bizim gibi ülkelerde, gelenekleri yerleşmemiş ülkelerde mutlaka o demokrasi bir süre sonra bozuluyor, bir süre sonra otoriter sistemlere doğru evriliyor.

Sayın Bakanım, maalesef bunları yapmıyorsunuz. Bugün çıkan kanun hükmünde kararnameler bile bunu gösteriyor. Sayın Bakanım, biz karşı çıktık Cumhuriyet Halk Partisi olarak ama Hükûmet OHAL'i Anayasa'ya göre getirdi, eyvallah; Anayasa'ya göre kanun hükmünde kararname çıkarma hakkınız da var, eyvallah ama Anayasa bunu OHAL'i gerektiren durumla sınırlamış. Her şeyle ilgili kararname çıkarmaya başladınız ve daha da yapacağınıza dair endişe ediyorum. Ben korkuyorum, bir süre sonra bugün geri çektiğiniz bu tecavüzle ilgili ya da erken evliliklerle ilgili düzenlemeyi kanun hükmünde kararnameyle getirebilirsiniz Sayın Bakanım, endişe ediyorum. Yaptığınız rektörlük seçimleriyle ilgili. Ne ilgisi vardı, rektör atamalarının, üniversitede seçimlerin kaldırılması ile OHAL'in ilan edilmesinin ne ilgisi vardı Sayın Bakanım?

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, lütfen son cümlelerinizi söyleyin

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Son cümlelerimi söyleyeceğim de daha çok...

Son cümle olarak şunu söyleyeyim: Eğer biz yani başkanlık filan diye... "Başkanlık gelecek her şey çözülecek." Öyle bir şey yok. Eğer Türkiye'de demokrasi için, hukuk devleti için dünyayı yeniden keşfedecek değiliz, bellidir. Biz oturup konuşacağız. Gerçekten çoğulcu, denetlenebilen bir demokrasiyi, hukuk devletini nasıl şey yapabiliriz? Bunun için oturup konuşacağız. Bakın, hiç Anayasa değiştirme çoğunluğu gerekmiyordu; siyasi Partiler Yasası'nda hiçbir değişiklik yapmadınız, seçim yasaları olduğu gibi duruyor. Meclis İçtüzüğü olduğu gibi duruyor. Bu Meclis İçtüzüğü'yle Türkiye Büyük Millet Meclisi denetleme görevi yapabilir mi? Araştırma komisyonları kuruyoruz, çoğunluğa bakıyoruz; bütün başkanlık divanı, gündem, hepsi, çoğunluk iktidar tarafından tespit ediliyor. Araştırma komisyonları, soruşturma komisyonları araştırmak ve soruşturmak değil, neredeyse örtme komisyonlarına dönüşüyor.

Bu bütçede -baştan beri söylüyoruz, yıllardan beri de söylüyoruz- biz gerçekten milletin bütçe hakkını kullanmıyoruz, kullanamıyoruz. Bir kesin hesap komisyonunun kurulması gerektiği, bu komisyonda başkanlık divanının, başkanının muhalefetten oluşması gerektiği ve ciddi bir şekilde Türkiye'de toplanan her bir kuruş verginin nasıl harcandığının millet adına denetlenmesi gerektiğini söylüyoruz ama bunları yapmıyorsunuz.

Yüksek mahkemelerle ilgili "hep beraber" dediniz. Nasıl yapacağız hep beraber Sayın Başkanım? Yüksek mahkemeleri yapacaksak bugünkü sistem içinde şey bellidir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde nitelikli çoğunlukla yüksek mahkeme üyelerini seçelim Sayın Başkan. Nitelikli çoğunlukla uzlaşalım, oturalım, konuşalım; sizin de, bizim de "Evet." diyebileceğimiz insanlar belli bir kesimin değil, o zaman tarafsız ve bağımsız yargı olacak. Oturalım, bu insanları seçelim, bunlar yargıyı yönetsinler.

Sürem bitti mi, yirmi dakika konuştum mu Sayın Başkanım, beş dakika daha verecek misiniz?