| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri a) Adalet Bakanlığı b) Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu c) Türkiye Adalet Akademisi ç) Anayasa Mahkemesi d) Yargıtay e) Danıştay f) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 22 .11.2016 |
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, karmaşık olayların, kaotik gelişmelerin, ekonomik ve sosyal sıkıntıların yaşanmakta olduğu bir süreçten geçiyor. Böylesi bir ortamda adaletin doğru tecelli etmesi hepimiz için hayati önemdedir. Adaleti, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi ve devletin temeli olarak görüyoruz. Bu nedenle, yargı, insanların tereddütsüz güvenebileceği, adalet duygusunun zihinlerde ve kalplerde yer ettiği bir yapıda olmalıdır. Hâkim ve savcıların liyakat ve vicdan sahibi olması, kanaat adaletinin tesisi yargıya olan güvenin teminatı olacaktır. Sistemin etkin, erişilebilir ve adil olması sağlanabilirse ancak adalete güven de tesis edilebilecektir. Yargının, siyasi iktidarların veya belirli kişi ya da grupların güdümünde hareket etmeyecek, bir kısım aidiyetlerin adalet duygusunun önüne geçmesine imkân vermeyecek, daima ve her şartta hakkı savunan bir yapıda olması sağlanmalıdır. Bu amaçla fiziki, teknolojik imkânlar geliştirilmeli, insan kaynakları nitelik ve nicelik olarak güçlendirilmelidir. Hukuki tedbirler alınmalı, çeşitli güç unsurlarının hukuk devleti kurallarına göre sınırlandırılması suretiyle güçlünün değil, haklının korunması, toplumsal ahengin ve huzurun tesis edilmesi devletin kuşkusuz en temel görevlerindendir. İnsanlarımızın adaletli ve hakkaniyetli bir sosyal düzen içerisinde yaşaması, hukukun üstünlüğü prensibinin hâkim kılınması ve temel, hak ve özgürlüklerin uygulamada da güvence altına alınması şarttır. Suçun oluşmasının önlenmesine ilişkin tedbirlerin alınması, suçun işlenmesinden sonra olaya ait delil ve bilgilerin sağlıklı bir şekilde mahkemelere intikali, mahkemelerin bağımsız, hızlı ve doğru karar vermesi için bu süreci etkin kılacak bilgi teknolojilerinin kullanılması son derece önemlidir. Yargı alanında yapılacak her türlü değişikliğin toplumun adalete güven duygusunu artıracak şekilde olması gerekir. Toplumsal huzursuzluğa sebep olacak, adalet duygusunu zedeleyecek, mağduru değil, suçluyu koruyacak yaklaşımları "adalet" anlayışıyla bağdaştırmak mümkün olmayacaktır.
Bu çerçevede, çocuk istismarıyla ilgili Genel Kurulda bir kanun görüşülürken verilen önergenin biz de sadece Komisyona geri çekilmesiyle kalmamasını, tamamen ortalıktan kaldırılmasını istiyoruz. Dolayısıyla, Sayın Başbakanın bugünkü yaptığı açıklamayı önemsemekle beraber bunun yeterli olmadığını düşünüyoruz.
Adaletin en temel prensiplerinden birisi de hiç şüphesiz süratli ve ekonomik olmasıdır. Bir ülkede toplumsal barışın, huzurun, ekonomik kalkınmanın, refahın, hatta sosyal ve kültürel gelişmenin sağlanması, adaletin ve etkin bir yargı erkinin tesis edilmesiyle doğru orantılıdır. Çağdaş normlara uygun bir hukuk ve adalet sistemi olmayan ülkeler, ekonomik ve sosyal krizlere de mahkûm bulunmaktadır. Bireyin hak ve adalete ulaşma güvencesinin sağlanamadığı ülkelerde toplumun barış ve huzuru bozulduğu için ekonomik kalkınma ve sosyal gelişme de mümkün olmamakta, devletin temelleri tahrip edilmektedir. Hukukun üstünlüğü temelinde demokratik bir hukuk devleti anlayışının tesis edilememesi adalet sistemine ve yargı erkine güvenin olmaması sonucunu doğurmaktadır. Adalet bir toplumu mutluluk ve refaha götürecek gelişmelerin sırtını dayanacağı bir mülkün olmazsa olmazıdır. Bir ülkede temel hak ve özgürlükler yeteri kadar yoksa o zaman hem hukuk devletinde ve uygulamalarında eksiklikler ve noksanlıklar vardır hem de demokrasinin standardı düşüktür demektir. Yasa yapmak ile hukuk yapmak aynı şey değildir. Hukuk devletinde haklar ve özgürlükler bir lütuf olarak algılanamaz ve böyle de değerlendirilemez.
Sayın Bakan sunumunda da ifade etti, Avrupa Konseyinin 2015 Türkiye Raporu'nda Türkiye'yle ilgili ciddi eleştiriler var ama ona geçmeden evvel Avrupa Adalet Etkinliği Komisyonunun yayınladığı birtakım istatistikler var, onlara değinmek istiyorum.
Şimdi, Avrupa Konseyi üyesi devletlerin ekonomik krize rağmen 2010 yılından bu yana adalet sistemine ayırdıkları bütçede artış olmuştur. 2010-2012 döneminde ortalama yüzde 7,1; 2014 döneminde 8,58 olmuştur. 2014 yılında Avrupa genelinde adalet sistemine kişi başına en fazla bütçeyi İsviçre ayırmış 219 euroyla, Birleşik Krallık 144, Lüksemburg 139 euro ayırmıştır. En düşük bütçeyi 8 euroyla Moldavya, Ukrayna, Arnavutluk ayırmıştır. Türkiye ise aynı yıl kişi başına 21 euro harcamıştır. 2012 yılında da 18 euro harcamıştır. Avrupa ülkelerinde 100 bin kişi başına düşen hâkim sayısı ortalaması 21 iken, Türkiye'de 11,4; savcı sayısı 11,3 iken Türkiye'de 6,8; adli yardım harcaması Avrupa ülkelerinde 7,7 avro, Türkiye'de 1,10 avro; 1 hâkime düşen dosya sayısı yılda 200 iken Türkiye'de 780; 2014 verilerine göre Avrupa genelinde 100 bin kişiye 1,8 mahkeme düşerken Türkiye'de 0,8 mahkeme düşüyor.
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünün 2004-2014 yıllarını kapsayan verilerine göre, bu dönem içerisinde davaların ortalama görülme süresi 207 gün olarak hesaplanmış; yaklaşık altı buçuk aya karşılık gelen bu sürenin doğası gereği kısa süreli çekişmesiz yargı işleri ayrı tutulduğunda aslında çok daha uzun olduğu görülür. Türkiye'de hâkim ve savcı sayılarında hâlâ Avrupa standartlarına yaklaşılamamış.
Bu ve benzeri problemleri çözmeden adaletin hızlı, doğru ve adil karar vermesi yolundaki engeller devam edecektir. Dünya çapında hukukun üstünlüğünün geliştirilmesi yönünde çalışmalar yapan Dünya Adalet Projesi tarafından her yıl açıklanan Dünya Hukukun Üstünlüğü Küresel Endeksi'nde Türkiye, geçen yıla göre sekiz basamak gerileyerek 113 ülke arasında 99'uncu sıraya gerilemiştir. Hukukî Adalet Endeksi'nde 2014 yılında 99 ülke arasında 47'nci sırada olan Türkiye, 2016 yılında 113 ülke arasında 86'ncı sıraya gerilemiş; Cezai Adalet Endeksi'nde ise yine 2014 yılında 99 ülke arasında 62'nci sırada iken 2016 yılında 71'inci sıraya gerilemiş 113 ülke arasında; Temel Haklar Endeksi'ne göre durum daha da kötü, 2014 yılında 99 ülke arasında 72'nci sırada iken 2016'da 113 ülke arasında 108'inci sıraya gerilemiş.
Şimdi, Avrupa Birliğinin söylediklerinin Sayın Bakan çok fazla ciddiye alınmaması gerektiği yolunda bir şey söyledi. Tabii, burada birtakım yorumlara dayalı olan hususları bir kenara bıraksak bile bazı somut şeyler de var burada. Mesela "Yürütme erkinin temsilcileri bir bütün olarak yargının güvenilirliğini alenen sekteye uğratmaya devam etmiştir." diyor; "Hâkimler ve savcılar için etik davranış kuralları bulunmamaktadır." diyor; "Hâkim ve savcı adaylarının alımında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bir fonksiyonu yoktur." diyor; "Yargı çalışanları için sistematik eğitim geliştirilmesine ve akademinin kapasitesinin artırılmasına yönelik bir strateji mevcut değildir." diyor; "Arabuluculuk ve diğer çeşitli alternatif çözüm mekanizmaları mevcut olmakla birlikte seyrek olarak kullanılmaktadır." diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Kâtip Emine Nur Günay geçti)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aksu.
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Yargılama sürecinin uzunluğundan bahsediyor, yeterli sayıda destek personelinin olmadığını söylüyor; "Kamuda şeffaflık konusunda mevzuata ilişkin gelişme olmaması nedeniyle geçtiğimiz yıl bu alanda bir ilerleme kaydedilmemiştir." diyor yani burada tamamen yoruma dayalı olmayan, muhtemelen Bakanlığın sunduğu bilgi, belgeye dayalı olarak birtakım tespitlerde bulunulduğu görülüyor.
Tabii, yargı sistemini etkileyen unsurları temelde ikiye ayırmak mümkün. Bunlardan bir tanesi, yargının içsel, kendi işleyişinden kaynaklanan, kendi sisteminden kaynaklanan birtakım unsurlar; diğeri de, yargı dışı unsurların oluşturduğu olumsuzluklar.
Yargının kendi içerisindeki hususlar, hep konuştuğumuz kapasitenin artırılmasına ilişkin, fiziki kapasite, teknolojik kapasite, insan gücü kapasitesinin artırılmasıyla ilgili hususlar. Yani burada hâkim sayısı artırılabilir, hâkimlerin nitelik olarak gelişmeleri sağlanabilir, işte, teknoloji daha yoğun her alanda kullanılır, fiziki mekânlar, şartlar iyileştirilebilir ama bunun dışında, bir de yargı dışı unsurlar var; bunlar, siyaset ya da çeşitli güç unsurlarının, güç odaklarının yargıya müdahalesiyle ilgili hususlar. Dolayısıyla yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını etkileyen unsurlar.
Şimdi, burada hızlıca birkaç tane sorunu paylaşarak konuşmamı bitirmek istiyorum.
Savcılıkların adli görevlerinin yanı sıra idari görevlerinin de bulunması iş yükünü artıran bir unsur. Açılan kamu davalarının çoğunun beraatle sonuçlanması yani iddianamelerin hukuki isabet oranındaki yetersizlik iş yükünü artıran unsurlar.
Yine, savcılıklardaki insan kaynaklarının nitelik ve niceliğinden doğan sorunlar. Büyük oranda iyileşmesine rağmen fiziki mekân ve altyapıdan kaynaklanan sorunlar, halkla ilişkiler kapsamında mağdur, şüpheli ve tanık ilişkilerine ilişkin sorunlar, savcılıklarla ilgili sorunlar. Uygulamada, tutuklama kararı verildikten sonra, pek çok davada tutukluluk süresinin deliller ve tutukluluğun gerektirdiği tekrar incelemeler yapılmadan rutin olarak uzatılması bir sorun. Mahkeme süjesi olan savunma makamı iddia makamı iddia makamı kadar aktif bir yapıya sahip değil, bunun da aktif hâle getirilmesi gerekir.
Adil Tıp Kurumunun teşkilatlarının yetersizliğiyle ilgili sorunlar var. Gerçi Bilirkişilik Kanunu'nda Adli Tıpla ilgili de önemli düzenlemeler yapıldı; bir ölçüde bunların giderilmiş olacağını düşünüyorum.
Hak arama özgürlüğünün temelini oluşturan makul sürede yargılama hakkı ülkemizde tam olarak tesis edilmemiştir.
Yine, terör ve örgütlü suçlar, anayasal düzeni, kamu güvenliğini ve barışı tehlikeye götüren suçlar yargıyı büyük ölçüde şu anda meşgul ediyor. Burada belki önleyici tedbirler anlamında çaba gösterilmesinin hem sonuç alıcı anlamda hem de yargının yükünü hafifletme anlamında katkısı olacaktır.
Avukatlık ücreti ve yargılama giderlerini karşılama imkânı bulunmayan kişilere devlet tarafından tanınan adli yardım sistemi etkinleştirilmelidir. Adli yardım müessesindeki "adli yardım" yerine "hukuki yardım" kavramı daha geniş bir şekilde getirilmelidir. Biz bununla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bir aile avukatlığı sistemi öneriyoruz; böylece hukuki problemler oluşmadan önlenmesine bu sistemin katkı sağlamasını öneriyoruz.
Evet, bir de son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Yeni 2 tane kanun hükmünde kararname çıktı, yine bir sürü ihraç var. Burada dikkat çekici olan bir husus var bunu baştan itibaren söylüyoruz: Eğer devlete nüfuz etmiş bu tarz insanlar varsa kuşkusuz atılacak, ihraç edilecek, en şiddetli şekilde de cezalandırılacak ama dikkat çekici şekilde hep alt düzeyde, işte, hizmetli, memur, şu, şu, şu gibi insanlar ihraç ediliyor ama hiç üst düzeyde, piramidin üs tarafında olan yapı içerisinde bir ihraç pek göremiyoruz. Dolayısıyla, burada işin sulandırılmasına sebep olmasın bu tür şeyler. Toplum vicdanında şöyle bir şey gelişiyor, deniliyor ki: "Ya, işte, odacıyla, kapıcıyla, taşradakiyle uğraşılıyor ama tepe noktadaki ne siyasilere ne üst düzey bürokrasiye dokunulmuyor." gibi bir algı var. İnşallah bunlara ilişkin de bir soruşturma, kovuşturma yapılıyordur ve gereği onların da yapılıyordur diye düşünüyorum.
Bütçenizin hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum.