KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Ben de Derik Kaymakamı Muhammet Safitürk'ün şehit olmasını, terörü kınayarak sözlerime başlıyorum. Allah rahmet eylesin.

Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; önce unutmamak için Sayın Bakana birkaç soru soracağım: Dün saat 19.00 civarında haber sitelerinde şöyle bir manşet bir geçti: "'Açım, aç!' Diye Bağıran Yurttaş Üzerine Benzin Döküp Kendini Yaktı" Şanlıurfa Suruç'ta. Bu konuyla ilgili haberiniz var mı? İHA geçmiş bu haberi, İhlas Haber Ajansı; bunu şey yapmak istedim.

Bir başka konu, "6,3 milyon insana ücretsiz sağlık hizmeti verdik." diyorsunuz ve bununla ilgili harcadığınız paranın miktarını da şey yaptınız, Suriyeliler bunların içinde. Bizim arkadaşlarımızdan biri, Parti Meclisi Üyemiz Sayın Profesör Doktor Zeki Kılıçaslan, İstanbul'da yıllardan beri Afrikalı göçmenlerle uğraşıyor; göğüs hastalıkları uzmanı arkadaşımız. Ve tüberküloz konusunda çok ciddi problemler var, AIDS ilaçlarıyla ilgili de ciddi problemler var. Bu insanlar Türkiye'ye gelmişler kaçak, şöyle, böyle ya da... Ama yıllardan beri Türkiye'de yaşıyorlar ve sağlık hizmeti alamıyorlar, bilmiyorum, bu konunun farkında mısınız; çok ciddi bir sıkıntı oluşuyor vakıf, işte, sivil toplum örgütlerinden sağlanmaya çalışıyor ama sorun.

Bir başka konu, bana başvuran birkaç kişiden biliyorum. Bu FETÖ olaylarıyla ilgili biliyorsunuz, çok sayıda memur ihraç edildi. Bunların memuriyetle ilişiği kesildiği için sağlık hizmetleri de alamıyorlar. Mesela, bir tane subayın -bu, FETÖ'cü mü, değil mi bilmiyorum, tutuklu, memuriyetten atılmış- çocuğu hasta, 40 derece ateşli, sağlık kuruluşuna başvuruyor hastaneye, "Sizin SGK'nız yok artık." diye bakılmıyor. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinde, çocuk 40 derece ateşle...

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Çocuk mu dediğiniz, subayın çocuğu değil mi?

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Subayın çocuğu, 40 derece ateşle başvuruyor. Bunlar bize yakışmaz. Bunlar bu devlete yakışmaz, devlet olmaya yakışmaz, insan olmaya yakışmaz. FETÖ'cü de olabilir, Meclisi bombalayan subayın çocuğu bile olsa, kim olursa olsun yani, bu, çocuk. Bu konuyu hatırlatmak istedim.

Bir başka şey daha söyleyeceğim: Ya, bu 2002-2016 karşılaştırmasını artık bırakın ya. On dört seneden beri ya, yeter ya. 2010'la, 2011'le, 2012'yle... Yani niye bunu yapıyorsunuz, bilmiyorum.

Şimdi ben de bir karşılaştırma yapacağım, hiç bu konuyla ilgili değil ya. 1923 ile 1950 arasında şu kadar demir yolu yapıldı, kazmalarla kazılarak, edilerek. Demir yolu yapmaya başladı sizin Hükûmetiniz, daha o dönemdeki yılda yapılan kilometreyi geçemedi. Yani bunlardan vazgeçin. Bu bir kompleks ifadesi, gerek yok ki. Dünya kadar iş yapmışsınız zaten, konuşuyoruz. Neyse...

Şimdi, sizin Bakanlığınız, arkadaşlarımız da söylediler, çok önemli, netameli, böyle tartışmalı bir konuda çalışıyor. Tabii, gerçekten dezavantajlı, toplum kesimlerinin dertleriyle ilgileniyor. Olmak zorunda. Ne olursa olsun, değişik sebeplerden dolayı, bu ekonomik olur, doğuştan olur, sosyal, insanlar kendi kendilerine yetemez durumda olur bir grup insan. Bu insanın kimsesi devlettir. Zaten cumhuriyetin bir tanımı da değil mi ki, "kimsesizlerin kimsesi." Bunların kimsesi olmak durumunda, bunu yapacaklar. Fakat öyle bir sunum yaptınız ki Sayın Bakan, yani, "Sayılar şu kadar arttı, şu kadar oldu..." Yani bir övünme şeyi... Ya, bunlarla övünülmez, size söyleyeyim. Şu kadar yoksulumuz var, şu kadar yardım ediyoruz, övünülmez. Bir şey söyleyeyim: Yani, sosyal devlet, Anayasa'mızda yazılı, tarihimizde, geleneğimizde, geçmişimizde, dinimizde, her yerde var. Yani, esas olan, insanın alın teriyle, onuruyla, çalışarak kazanması ve bakmakla yükümlü olduğu çoluğunu çocuğunu geçindirmesidir, budur. Yani insanın kişiliğini tamamlayan, yani kendi kendisine yetmesini sağlayan ve yeryüzüne gelişini de anlamlandıran, kendisini gerçekleştirmeyi sağlayan şey budur. Dolayısıyla, bir devlet varsa, o devletin bunu yapması lazım.

Ya, çok üzgünüm, bütün rakamlarınız -yani vaktim olsa çok uzun uzun anlatırım- on dört sene içinde yoksullukla mücadele falan değil, yoksulluğu yöneterek gidiyorsunuz. Yani bu yoksulluğu yönetmenin siyasi bir şeyi de var, oraya girmek istemiyorum yani. Nasıl alınıyor yardımlar, ne oluyor, biliyoruz yani. Adam, kadın geliyor, yardımı alıyor, gelecek ay bir daha geliyor, "Bir üye daha getireceksin." diyor, o vakıflardaki şeyler aynı zamanda partinin ilçe yönetim kurulu, onlara hiç girmiyorum ama esas olan, bu yoksullukla ilgili yapacağımız mücadelede esas olan, insanların kendi kendine yetebileceği, çalışarak yaşamlarını sürdürebilecekleri, onurlarıyla, böyle bir ortamı tesis etmektir.

Şimdi sizi bir tarafa bırakıyorum, ama ben ekonomi bakanlarını dinledim, büyümeyle -tırnak içinde söylüyorum- kafayı bozmuşlar. Tabii büyüyelim. Büyümeden bunlar olmaz, hiçbir şey olmaz ama insanın olmadığı bir büyüme, böyle bir şey olmaz, insan onurunu bulamadığımız, onun ezildiği bir büyüme, böyle büyüme olmaz. Bir de bizim kültürümüz de, hani, diyoruz ya: "Sağ elin verdiğini sol el görmesin." Haberler geliyor, ben hicap yapıyorum yani, Cumhurbaşkanı, hanımefendileri, büyük bir koruma ordusuyla falan bir fakirin evine gidiyor, bir şeyler bırakıyor. Ya, böyle şeylere ihtiyaç yok arkadaşlar, yok böyle geleneğimizde. Hani, sağ elin verdiğini sol el görmeyecekti? Sonra, "Yaptık, ettik, verdik..." Yani... Verdiyseniz saklayın kul olarak, devlet adına yapıyorsanız niye "Verdik, ettik" diye kendinizi koyuyorsunuz?

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Sunum yapıyoruz Sayın Vekilim.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam, sunum yapıyorsunuz, ben de sizi eleştiriyorum yani, hatırlatıyorum, benim işim hatırlatmak, zaten başka yapacak bir şeyim yok. Bu gelir testleri, fakir midir, değil midir, bunların tespit edilmesiyle ilgili süreçler de gerçekten insanların onurunu kırıyor. Başka yöntemler vardır, bulunabilir, araştırılabilir, bu konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım, çok güzel rakamlar verdiniz, doğrudur bu rakamlar, hiçbir itirazım yok ama ben de başka rakamlar vereceğim, doğru rakamlar vereceğim ben de. TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırma 2015 yılı verilerine göre yoksulluk oranı yüzde 21,9, 16 milyon kişi 20'ye, 25'e çıkaran var. Ha, her şeye rağmen -devam ediyor- 5 kişiden 1'i.

Yardım alan -bir daha söyleyeyim- yardım ettiğimiz insan sayısıyla asla övünmeyin, bu bir başarı değildir, bunu söyleyeyim bir defa.

En yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0,6 puan artarak yüzde 46,5, en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay ise yüzde 0,1 puan azalarak yüzde 6,1 oldu. Buna göre, toplumun en zengin yüzde 20'sinin gelirinin en yoksul yüzde 20'sinin gelirine oranı yüzde 7,4'den 7,6'ya yükseldi. Ortalama yıllık eş değer hane halkı kullanılabilir fert geliri 16.515 lira. Nüfusun yüzde 14,7'si yoksulluk sınırının altında kaldı. Yani 12 milyon civarındaki yurttaş gerçekten yoksulluk sınırının altında. Yoksul olanların içinde bir tek kişilik hane halkı yüzde 8,1, bağımlı çocuğu olmayanların oranı yüzde 4,8, bağımlı çocuğu olanların oranı yüzde 18 olduğu görüldü. Ülkede sürekli yoksulluk oranı içinde bulunanların oranı ise yüzde 15,8. Okuryazar olmayanların 27,2'si yükseköğretim mezunlarının yüzde 1,6'sı yoksul. Ülkede hane halkının yüzde 68'i borçlu ya da taksit ödüyor. Nüfusun 43'ü konut izolasyonundan dolayı ısınma sorunları yaşıyor. Yüzde 68'i yıpranmış ve eskimiş mobilyaları değiştirememekten yakınıyor.

TÜRK-İŞ'in 2016'da açlık ve yoksulluk sınırı araştırması var; "Yoksulluk ülkenin temel sorunlarından biri." diyor. 4 kişilik ailenin açlık sınırı 1.386, asgari ücretimiz hâlâ 1.300 lira, yoksulluk sınırı 4.515 lira, mutfak enflasyonunda aylık yüzde 1,80 oranında artış var. Asgari ücret 1.300 lira ve bir kişinin geçim maliyeti 1.712 lira, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli, yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcamasının tutarı 1.386 lira. Gıda harcamasıyla birlikte, giyim, konut filan gittiğimiz zaman 4.500 lirayı buluyor.

Devam ediyoruz: OECD verileri itibarıyla sosyal çalışmaların gayrisafi millî yurt içi hasıla oranına bakıldığında, Türkiye, sosyal harcamalar konusunda, yüzde 12,5'luk oranla, yüzde 21,6 olan OECD ortalamasının çok gerisinde.

TÜİK verilerine göre nüfusun yüzde 15'inden fazlası yoksulluk sınırının altında.

Devam ediyor bu şekilde rakamlar. Rakamlarla sizi çok fazla rahatsız etmek istemiyorum.

Şimdi, 2015 yılında toplam sosyal yardım harcama tutarınız 28,5 milyar lira olmuş. Söz konusu miktarın gayrisafi yurt içi hasılaya payı yüzde 1,46. Yani "Çok iyi yapıyoruz, ediyoruz." dediğiniz şeyde ayrılan pay da budur, bunu da bilmek gerekiyor. Ayrıca, yoksulluğu yönetmekle...

BAŞKAN - Sayın Bekaroğlu, ek süre veriyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Nasıl ek süre? Daha hiçbir şey söylemedim.

Bakın, çok farklı kesimlerin değişik sıkıntıları var ama ben çocuklarla ilgili olanlara biraz değinip zamanımı iyi kullanmaya çalışayım.

Bakın, çocukların dünya kadar sorunu var. Yine TÜİK'in yapmış olduğu çocuk iş gücü anketi: "Ne kadar çocuk çalışıyor?"

Türkiye'de 1 milyona yakın çocuk işçi var Sayın Bakanım, 1 milyona yakın çocuk işçi var. Geçen sene, 2015'te 75 tane çocuk, iş cinayetlerinde ölmüş.

Ya, bu şeyler devam ediyor, bir sürü ama içler acısı bir durum var, işin altından kalkamadığımız: Çocuk istismarları Sayın Bakanım.

Bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi bunun için bir komisyon kurdu değerli arkadaşlar. Niye kurdu? İşte, Karaman'daki olay. Karaman'daki olay, duyulan olay. Dünya kadarı kalıyor. Bu konuda da rakamlar var. Çocuk istismarlarıyla ilgili kurumlara başvuranların sayısı ayda 400'ü geçiyor Sayın Bakanım. Dolayısıyla, bir Karaman olayı değil. Çok önemli bu olaya, Mecliste 4 ayrı siyasi partinin ayrı ayrı vermiş oldukları araştırma önergeleriyle bir komisyon kuruldu ve bu komisyon dört ayını heba etti. Niye heba etti biliyor musunuz? Bir psikolojiden dolayı heba etti Sayın Bakanım -siz de gelmediniz ama sizden önceki Bakanı da çağırdık, gelmedi Komisyona- şunun için heba etti, şöyle bir psikoloji: "Karaman'da çocuk istismarı oldu. Bu çocuk istismarı, işte, Ensar Vakfı ile KAİMDER'in yurtlarında oldu. Ensar Vakfı ile KAİMDER muhafazakâr, muhafazakârlar bizden, dolayısıyla böyle bir şey yapmazlar, aman, bu ortaya çıkar, çıkarsa bize..." Ne ilgisi var? Hiç kimse böyle bir şey söyleyemez ki? Çocuk istismarı dediğimiz olayın dinle, inanışla, siyasal görüşle falan hiçbir ilgisi yok ki. Bu iş oluyor. Ortam meselesidir bu iş, ortam meselesi ve bu konuyu kapatmayın, örtmeyin Sayın Bakanım. Yani, Türkiye'de 100 binlerle ifade edebileceğimiz ortaöğretim genci, denetlenemeyen, yasal statüsü ne olduğu bilinmeyen, kimlerin çalıştığını bilmediğimiz yurtlarda kalıyor. Kur'an kurslarından tutun, Ensar'ından bir başkasına, isimler önemli değil, bu yurtlar lütfen denetlensin Sayın Bakanım, bu işler örtülmesin. Bir defa ortaöğretim yurdunu...

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Asla örtülmüyor yani sonuna kadar...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Ya, ben yaşadım, bakın, anlatabilirim size.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - O çocuklar bizim çocuklarımız.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Tamam Sayın Bakanım.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - İstisnayı siyasi malzeme yapmayın.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Arkadaşlarımız bu psikolojiden çıkamadılar. Gördük raporu, bakın, 420 sayfalık raporu bakın. Hiçbir yere gitmedik, hiçbir araştırma yapmadık. Sayın Bakanım, Antep'te çocuk istismarından dolayı yargılanmış, başka bir yerde yargılanmış, Rize'de yetiştirme yurdu, neyse, şimdiki kurumun adı nedir, oraya müdür olmuş; istismar oldu, niye böyle oluyor? "Gidelim bir soralım oraya." dedik, "Şuraya gidelim.", "Cezaevlerine gidelim.", gitmedik. Şuraya yazdıkları, raporda yazdıkları şeylere bakın, gerçekten ben Komisyon üyesi olarak utandım. Böyle bir şeye ihtiyaç yok. Bin defa hatırlattık bu arkadaşlara, biz bu işi ortaya çıkaralım, bu ülkede yaşıyoruz, hepimizin çocukları var, bu son derece önemli bir olay. Ne yaptılar bize? Dünya kadar teorik bilgiyle raporları doldurdular. Onlar zaten var, Google'a giriyorsunuz. Sizin Bakanlığınız zaten bununla ilgili strateji belgesi yayınlamış, uygulama belgesi yayınlamış. Soruyorum Sayın Bakanım, o strateji belgesi ne oldu? O uygulama belgesine rağmen nedir bu 10 binleri, 15 binleri aşan...

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Bakın, her türlü istismar olayının üzerine gidiyoruz ve sonuna kadar da...

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Her türlü istismar olayının üzerine gitmek sizin işiniz değil zaten, bunu yargı yapacak. Sayın Bakanım, önleme, ortamı ortadan kaldırmak...

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Bakın Sayın Bekaroğlu, biz çocuklarımızı korumak için her türlü önlemi alıyoruz.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Suçlamıyorum, suçlamıyorum.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Bakın, bu olayın üstüne hep birlikte gitmemiz gerekiyor; sivil toplumuyla, tüm siyasi partiler, tüm toplum olarak.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Birlikte gidiyoruz, birlikte gidiyoruz. Birlikte gidelim diye komisyon kurduk, hiçbir şey yapmadı bu komisyon Sayın Bakanım, örttüler. Öyle şeyler yazdılar ki bunlara gerek yoktu. Efendim, işte "Karaman'da kimseyi dinletmediler, ne aile ne bir şey. Karaman'dakiler dediler ki 'Bazı vakıflar da istismar edildi.'" filan, yahu öyle bir şey yok, kimse istismar edilmiyor. Böyle ortamlar var, siz biliyorsunuz, yüzbinlerce çocuk -bitiriyorum- bu yurtlarda kalıyor. İşte köy okulları kapandı, yatılı bölge okulları kapandı, şöyle oldu, böyle oldu. Millî eğitim, devlet yurt yapmıyor, bu çocuklar buralarda kalmak zorundalar. Zorunda değiller aslında, devlet yurt yapmalı, bu para Türkiye Cumhuriyeti'nde var.

AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANI FATMA BETÜL SAYAN KAYA (İstanbul) - Biz de yapıyoruz yurt.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Yahu var da niye yüzbinlerce çocuk burada? Kim denetliyor bunları? Bakın soruyorum, orada hep gönüllülük esasına göre çalışan insanlar bütün dünyada standarttır, bunlarla ilgili bir araştırma yapılır, kimdir, daha evvel ne yapmış. Eğer denetleseydiniz Sayın Bakanım, on sene evvel, en iki sene evvel Diyarbakır'da, Antep'te, değişik yerlerde çocuk istismarı yapmış olan bir insanı bir yerde, Rize'de -şimdi cezaevinde- müdür yapmazlardı. Sizi kişisel olarak suçlamıyorum yani sistemde bir sorun var. Bu işi baştan beri ele almak gerekiyor diyorum, teşekkür ediyorum. Bütçeniz hayırlı olsun.