| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri b) Gençlik ve Spor Bakanlığı c) Spor Genel Müdürlüğü ç) Yükseköğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu d) Spor Toto Teşkilat Başkanlığı |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 10 .11.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Sayın Başkan, Sayın Divan, burada iktidar partisi milletvekillerinden, Bakan hariç, 20-21 milletvekili var. Doğal olarak muhalefet partisi milletvekilleri tabii ki burada görüşlerini özgürce söyleyecekler. Önümüzde buton var. 20 milletvekili arkadaşımızın her biriniz de iktidar partisi milletvekilleri olarak butona basıp söz alıp burada muhalefet partisi milletvekillerinin söylemiş oldukları her şeye çok rahat cevap verebilirsiniz ama bu yapılan müdahalenin çok doğru ve Ergün arkadaşımızın söylediği gibi, şık bir davranış olmadığının da altını çizmek isterim.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Senden öğrendik. Her zaman yapıyorsun, aynı şekilde müdahale ediyorsun.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ediyorum yani bu...
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bunu en çok sen yapıyorsun.
MUSA ÇAM (İzmir) - Buradaki bu toplantının...
BAŞKAN - Sayın Kavcıoğlu...
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Bayburt'la ilgili neler söyledin?
MUSA ÇAM (İzmir) - Söyledik.
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Butona basmadan neler söyledin?
MUSA ÇAM (İzmir) - Yani, Bayburt'a hizmetin gelmesi için elimizden gelen bütün çabayı ve katkıyı veriyoruz yani Kars da dâhil olmak üzere, Patnos dâhil olmak üzere her türlü katkıyı veriyoruz yani. Daha ne yapalım yani!
ŞAHAP KAVCIOĞLU (Bayburt) - Allah razı olsun.
MUSA ÇAM (İzmir) - Dün Ulaştırma Bakanlığının bütün bütçesini iktidar partisi milletvekilleri aldınız arkadaşlar. Daha ne yapalım yani.
Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanla birlikte biz, 12 Haziran 2011 yılında 24'üncü Dönem milletvekili olarak seçildik ve Parlamentoya geldik. Geldiğimizde, yine aynı soyadından Suat Kılıç'ın Gençlik ve Spor Bakanı olduğu bir dönemdi, Sayın Suat Kılıç'la biz 2011 yılı bütçesini, 2012 yılı bütçesini ve 2013 yılı bütçesini burada birlikte yaptık. Sonra Sayın Bakan, 25 Aralık 2013 yılında da Gençlik ve Spor Bakanı olarak geldi, atandı, biz de kendisine başarılar diledik ama biz 2013 yılı bütçesini Sayın Suat Kılıç'la birlikte yaptık.
Sayın Bakanla 2014 yılı bütçesini, 2015 yılı bütçesini ve 2015 yılının ekim ayında yapmamız gereken bütçeyi seçimler nedeniyle yapamadık, bu yıl şubat ayında yine birlikte gerçekleştirdik ama samimi olarak söylüyorum, 6 bütçede ben buradaydım, bu 6'ncı bütçem benim de. Hayatımda gördüğüm en kötü hazırlanmış bir bütçe kitapçığıyla karşı karşıyayız.
Sayın Bakana öneriyorum, kendisinin daha önceki 2 bütçesini ve Sayın Suat Kılıç'ın üç yıllık bütçesini lütfen alıp incelesin ve orada hangi verilerin ve hangi kronolojik sırada dizildiğini çok iyi görecektir. Bir fotokopi gibi yapılmış ve önümüze getirilmiş arkadaşlar. Bu, Gençlik ve Spor Bakanlığının on üç yıllık bütçesine hiç yakışmadı arkadaşlar. Bunu söylemek benim tarihsel görevimdir.
Burada şu kitapçığın içerisinde baştan sona kadar yapılmış olan kulüp etkinlikleri, şunlar, bunlar, her şey her şey var. Hiç itirazım yok ama şu kitapçıkta, şu faaliyet raporlarını bildiren ve Sayın Bakanın konuşmasının olduğu bu broşürün içerisinde arkadaşlar... Broşür demek durumunda kalıyorum, bir küçümsemek, şey yapmak açısından değil. Bugün, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 78'inci yılı. Sayın Bakan da konuşmasının girişinde bu konudaki telini de belirtti. Şu gördüğünüz kitap da Gençlik ve Spor Bakanlığının bütçesi. Burada sadece 18'inci sayfasında Gençlik Haftası nedeniyle Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ile Gençlik Haftası, 15-19 2016 tarihlerinde arasına 81 ilde yaptığının ötesinde, cumhuriyet ve Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili bir tek cümle, bir tek kelime yok arkadaşlar. Biz Gençlik ve Spor Bakanlığının bütçesini konuşuyoruz, cumhuriyeti konuşuyoruz. Atatürk'ün gençlikle ilgili, sporla ilgili söylemiş olduğu onlarca söz var. Bir teki burada yer almaz mı? O kadar etkinlikler yapılmış, Osmanlıcadan, Arapçadan, Farsçadan, Kur'an-ı Kerim'den, şundan bundan, bir çok kulüpten onlarca etkinlik sayılmış, onlarca kulüpten bahsedilmiş. Bir tek kez cumhuriyetle ilgili, Mustafa Kemal Atatürk'le ilgili bir tek şey koyulmaz mı arkadaşlar oraya ya, koyulmaz mı? Ama koyulmaz. Neden? Çünkü Gençlik ve Spor Bakanının cumhuriyeti ve Mustafa Kemal'i unutturmak, silmek gibi bir düşüncesi mi var? Eğer ailesini tanımasam, dedesi rahmetli İlyas Kılıç'ı tanımasam o zaman derim çünkü ben dedesi rahmetli İlyas Kılıç'la siyaset yapmış bir adamım. Benim partimin parlamenterliğini ve benim partimin en üst organında görev yapan birisi. Eğer onu tanımasam, bilmesem "Sayın Bakan Akif Çağatay Kılıç budur." diyebilirim ama diyemiyorum.
KASIM BOSTAN (Balıkesir) - Ne diyorsun?
MUSA ÇAM (İzmir) - Ama, bunları söylemek de benim görevimdir arkadaşlar, bunları da söylemek bizim görevimizdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütün bunların içerisinden geçtikten sonra, şimdi bizim çocuklarımızla ilgili önemli şeyler var. Küçük yaştaki yetenekli çocukları seçebilecek, sistemli, profesyonel bir altyapı yok. Sporcu seçimleri de dünya standartlarına uygun yapılmıyor. Yapılan bir araştırmaya göre, 2014'te Türkiye'de spor salonu bulunan okulların oranı yüzde 8,4; kütüphanesi olan okulların oranı ise yüzde 39. Bu oranların 2019'a kadar spor salonu için yüzde 10, kütüphane için yüzde 50'ye çıkarılmasının amaçlandığı vurgulanıyor. Araştırmaya göre, 4'üncü sınıfların yüzde 34'ü, 5'inci sınıfların yüzde 40'ı, 7'nci sınıfların yüzde 29'u okulunda rahatça kullanabileceği bir spor salonu bulunduğunu söylüyor. Çocukların yüzde 54'ü de okulunda rahatça kullanabilen bir kütüphane olduğunu belirtiyor. Yani, çocuklar spor yapacak ya da okuyacak alanlar bulamıyorlar. Bu nedenle de sporcu yetiştirmek için devlet bir politika belirlemeli ve birlikte hareket edilmelidir. Tabii ki bütün bu faaliyetler, bütün bu kulüpler, bütün bunlar yapılmalı ama spor yapabilecek alanlar yok.
Yüz binlerce çocuk Türkiye'nin seçkin liselerine, üniversitelerine girmek için yarışıyor. Eğitim ve öğretim kurumlarının asgari bir başarıyı elde etmek kaydıyla, Türkiye çapında ilk 20'ye giren herkesi devlet bursuyla kabul ettiğini düşünün. En azından binlerce sporcu dershanelerde değil, pistlerde, yüzme havuzlarında, boks, güreş, halter salonlarında delice bir yarışa başlardı. Üniversitede özel veya devlet bursuyla okuyacağını, böylece ailelerine yük olmayacaklarını gören gençler fırsatı değerlendirebilirlerdi.
Dünyanın sayılı üniversiteleri, öğrenciyi okullarına kabul ederken sadece bir önceki eğitim dönemindeki başarıya bakmaz. Sportif bir dalda derece almış, eğitim sürecinde çalışmış ve sosyal faaliyetlerde bulunmuş öğrenciyi tercih eder çünkü sosyal zekâsı gelişmiş, sorumluluk almış, sağlıklı bir bedene sahip olacak nitelikte spor yapmış bir gencin, kendi okullarını uzun yıllar başarıyla temsil edeceğini bilir. Eğitimde eşitliğin anlamı, fakir ailelerin çocuklarının da başarılı bir eğitim öğretim olanağına sahip olmasıdır. Yirmi dört yıl sonra halterde tek bir madalya bile kazanamamamızın, diğer branşlarda da başarısızlığımızın nedeni altyapı ve teşvik noksanlığımızdandır.
Böyle olunca da, futbol sektörüne yapılan yatırımlar ve kazanılan milyon eurolardan söz etmek gerekiyor. Hepiniz duymuşuzdur, Euro 2016'da mücadele eden takımların teknik direktörlerinin maaşları açıklandı. Türkiye Futbol Direktörü 3,5 milyon euroyla en çok kazanan 3'üncü isim oldu. Kimsenin parasında, aldığı parada, maaşında gözümüz yok. 3,5 milyon euro... Millî gelire oranla bakarsak da bu antrenör de dünyanın en yüksek ücretini alıyor. Elbette geri plandaki ilişkiler ağını da biliyoruz. Başarı olmadan dağıtılan primler de bu işin çabası.
Bu durumun önemli bir nedeni ise her alanı tahakküm altına almaya çalışmanızdır. ABD seçimlerini konuştuğumuz bu günlerde, ülkemizde de bir garip seçimden -yani seçim demek mümkün değil tabii- sandık üzerine koyduğunuz ipotekten bahsetmek gerekir.
Yıl 2016, bu yıl, Türkiye Basketbol Federasyonu seçime gidiyor. Mevcut başkan Harun Erdenay. Seçimlerde başkanlığa adaylığını koyan ilk isim ise Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından Hidayet Türkoğlu ve 26 Ekimde yapılan seçim için herhangi bir gazetecinin yorum yapmasına fırsat tanımadan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dediği ve hepimizin de iliklerine kadar hissettiği "Demokrasi sandıktır." sözleri de henüz aklımızdayken ve unutmamışken bir saray darbesiyle karşılaşıyoruz. Hayatın her alanına müdahale etme çabanız ve farklılıklara karşı tahammülsüzlüğünüz nedeniyle saraydan bir aday çıkarıyorsunuz. "Sandık" diyorsunuz, "seçim" diyorsunuz ama ne hikmetse başka bir aday çıkmıyor, Federasyona aday bulunamıyor. Cumhurbaşkanlığı Spor Başdanışmanı Hidayet Türkoğlu, Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı oluyor. Biliyorsunuz ki başka türlüsü mümkün değil. Dayatmadığınız sürece sizin değerlerinize, otoriterliğinize uygun kişiler seçilemiyor, seçilmeyecek. Üstelik Türkoğlu, genel kurulda yaptığı konuşmada, Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanlığıyla birlikte başdanışmanlık görevine de devam edeceğini açıklıyor, NBA'de oynadığı dönemde doping kullandığı gerekçesiyle 20 maç ceza aldığını da unutmadan. NBA'de doping yaptığı için 20 maç ceza alan birini sanki 80 milyonluk bir ülkede bu kadar basketbol oynayan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, ek süre veriyorum.
Buyurun.
MUSA ÇAM (İzmir) -...bu kadar basketbolla ilgilenen insan varken bulunmaz Hint kumaşıymış gibi doping yapan birini getirip Basketbol Federasyonu Başkanı yaptınız. Yakışır mı bu arkadaşlar?
Şimdi, böyle bir federasyon başkanı varken ve dopingden söz etmişken bu konuda içinde bulunduğumuz duruma bakmak lazım. Doping, Türk ve dünya sporunun bir numaralı sorunu ve Türkiye de son on yılda en fazla sporcusu dopingli çıkan ilk 3 ülkeden biri. Ülkenin uluslararası ve ulusal spor yıldızları dopingli çıktı. 100 metre engelli Avrupa Şampiyonu Nevin Yanıt, sözünü ettim, NBA oyuncusu Hidayet Türkoğlu ve Kırkpınar'da Başpehlivan ilan edilen Ali Gürbüz gibi. Üstelik, en çok doping yakasına rastlanan dallar arasında, Türkiye'nin en iddialı oldukları da var. Halter ve güreş, atletizmle birlikte ilk 3'te. Bu durumun nedenleri arasında yer alan bireysel hırsları, sporcuları çevreleyen siyasi atmosferle birlikte ele almak gerekiyor. Tek başarı ölçütünün madalya olduğu siyasi ve ekonomik sistem, sporcuları dopinge zorluyor.
Sonuç olarak spor, toplum sağlığı sosyal ilişkiler ve toplumsal uyum için olmazsa olmaz önemdedir. Siyaset üstü bir değerdir ve küreselleşen dünyamızda tenisten atletizme, basketboldan kış sporlarına her branş önemlidir. Doğru değerlendirildiği zaman ekonomiye ciddi katkılar sağladığı da ayrı bir gerçektir. En başta, AKP hükümetlerinin spora sığ bakan anlayıştan kurtulması gerekir. "Ecdat", "ata" denerek belli branşlara öncelik verilip, diğer branşların üvey evlat muamelesi görulmesine son vermemiz lazım. Evet, AKP'lilerin ekseriyeti imam-hatip okullarından ve bu okullarından güreş, biraz da haltere ilgisi de malum, bir itirazımız yok ancak spor bu iki alandan ibaret değil. Kaldı ki bilimi kullanarak bizim ata sporumuz dediğimiz branşlarda da başka ülkelerin çok gerisinde kaldığımız da sır değil. Çünkü, nutuklarla bu işler yürümez, yürütülemez. Geleneksel kaynaklar da kuruyunca, ortak neden bu haldeyiz. "Nüfus bakımından bizim orta ölçekte bir ilimizle mukayese yapılmayacak bir ülke ya da ülkeler neden açık ara öndeler?" diye sormak ve bunu sorgulamak hepimizin görevdir. "Reis bu konuda ne düşünüyor?" saplantısından kurtulsanız, sporun sorunlarının çözümü sanıldığı kadar zor değil. Kafamızı kaldırıp dünyada spor alanında başarılı ülkelerin izledikleri politikalara bakarak ülkemize özgü bir spor politikası oluşturmalıyız. Bunun için gerekli birikim yetişmiş insanımızda mevcut ama maalesef, sporda da işimiz kendi hâline bırakılmıştır. Spor kültürü, spor politikaları yerine spor rantı var ve uluslararası arenada başarı gösterebilecek yetenekler ancak kendi gayretleriyle bir yerlere gelebilmektedirler. Derece yapacak sporcuya şu kadar altın, bu kadar para teşvikiyle sonuç alamayınca da tekrar başa dönüp "Bizde sporcu yetiştirilmiyor, bizde sporcu bulunmuyor." serzenişleri başlıyor. Futbolda ulusal takım oyuncularımızın neredeyse tamamı yurt dışında yetişmiş insanlar ancak asıl lokomotif bu olamaz. Ülkemiz bir spor ülkesine çok acil bir şekilde dönmelidir.
Son sözlerim, bu seviyelerde, yandaşlığı ön planda tutan bir anlayıştan başarı beklenemez, bekleyemezsiniz. Yandaşlık AKP'den önce de vardı, AKP'yle tavan yaptı ve on beş yıldır AKP iktidarı aynı şeyleri ısrarla tekrar ediyor. Bu nasıl bir anlayıştır, bu nasıl bir tutumdur? Aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuçlar bekleyecekseniz, önce bunun karşılığının ne olduğunu atasözleri sözlüğüne bir bakıp öğrenmemiz gerekir.
Sayın Başkan, Sayın Bakan; on dört yıldır iktidardasınız. Ergenekon, Balyoz, Oda TV, istihbarat, askerî istihbarat dâhil olmak üzere gerekçe yaparak devletin kadrolarının içerisinde bulunan ne kadar liyakat sahibi, bilgi sahibi insanlar kurulan kumpaslardan tasfiye edildi. Tek tercih vardı, alnı secdeye değiyor mu değmiyor mu? Tercih ettiğiniz alnı secdeye değen insanların 15 Temmuzda neler yaptığını gördüğünüz arkadaşlar. Yine, bu kayırmacılıkla bu kadro anlayışlarına devam ederseniz biz daha önümüzde çok 15 Temmuzlar görürüz diyorum.
2017 yılı bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.